GEÇ KALMIÅž BÄ°R 29 MAYIS YAZISI..."Titre GüneÅŸ! Yeryüzü aÄŸla!Çünkü, Åžehir fethedildi!"Kimler denemedi ki?Darius'lar, Ä°skender'ler, Sezar'lar?...Tüm antik

Güncelleme Tarihi:

GEÇ KALMIŞ BİR 29 MAYIS YAZISI...Titre Güneş Yeryüzü ağlaÇünkü, Şehir fethedildiKimler denemedi kiDariuslar, İskenderler, Sezarlar...Tüm antik
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 16, 2000 00:00

GEÇ KALMIÅž BÄ°R 29 MAYIS YAZISI..."Titre GüneÅŸ! Yeryüzü aÄŸla!Çünkü, Åžehir fethedildi!"Kimler denemedi ki?Darius'lar, Ä°skender'ler, Sezar'lar?...Tüm antik kavimler, Medler, Partlar????Sonra, Osmanlı'dan önceki devletler, Araplar???Beceremediler... "Dünyanın Gülü"nü dalından koparamadılar. Öylesine koparamadılar ki, Bizanslılar, kendi düşüşlerini kıyametin kopması ile eÅŸ düşünmeye baÅŸladılar.Oysa, bu dünya neler görmedi ki... HaÅŸmeti kelimelere sığmaz medeniyetler bile yok edilebildikten, akıl almaz zirveleri gerçekleÅŸtiren, o ÅŸahikaları yaÅŸayan insanların adı sanı bilinemez olduktan sonra...Bizans'ın baÅŸaÅŸağı gidiÅŸi, gündelik hayhuyun içinde mi kaynadı, nedir. Kolektif bilinç, "Bu gidiÅŸ, iyi bir gidiÅŸ deÄŸil"i kavrayamadı. Birkaç istisna hariç...Tıpkı, Avrupa'nın tüm aklı evvel aydınlarının "SavaÅŸ kapımızda. Avrupa yıkılacak. Milyonlar ölecek" diye seneler ve seneler boyu "felaket çığırtkanlığı" yaptığı (zira, o zaman böyle nitelendirilmiÅŸ ve düpedüz sinir bozucu addedilmiÅŸlerdi) halde, son cihan harbinin önlenemeyiÅŸi gibi...Skholarios da Bizans'ın istisnalarından biriydi:"GidiÅŸata bakılırsa, son yakındır... Dünyanın sonu. Ve, bütün dünyanın deÄŸilse bile, en azından bizim milletimizin son nefesini vermekte olduÄŸunu söylemek zorundayız. Tabii ki, eÄŸer Tanrı, esirgeyen elini uzatmazsa bize."Tanrı, Bizans'ın fethi yoluna baÅŸ koyan Sultan Mehmed II'yi esirgedi.COGÄ°TO... Yapı Kredi Kültür Yayınları'nın üç aylık düşünce dergisi. Kış 1999 (Sayı: 17) nüshası, "BÄ°ZANS" baÅŸlığını taşıyor. Konuyla ilgili uzmanların, Bizans etüdlerine nüfuz eden makaleleri, yetkin mütercimlerin çalışmalarıyla Türkçe'ye kazandırılmış.BaÅŸlıca ana bölüm baÅŸlıklarına şöyle bir göz atmak, çok az tanıdığımız Bizans üzerine neler öğrenebileceÄŸimize dair fazlasıyla fikir veriyor:Yunan Edebiyatı'nın nasıl okunacağından tutun da, harita dünyasında Bizans'ın yeri, Bizans'ı bir coÄŸrafya bütünlüğü içinde kavramanın önemi; Bizans'ın toplumsal hayatı, yoksulları, aÅŸk hayatı, manastırları, entellektüel eÄŸilimleri, 15. Yüzyıl'ın ilk yarısında Bizans'ta Osmanlı tacirleri, Fetih günleri ve çöküş...Dahası, Bizans ve Osmanlı karşılıklı olarak biribirlerini nasıl görüyorlar? Ve, Bizans nasıl okundu ve nasıl okunmalı?COGÄ°TO'yu -kitap tanıtımı çerçevesinde- ele almayı tasarlamıştım. Hem de, Bizans'ta aÅŸk, arzu, delililk ,cinsel iliÅŸkiler ve zina üzerine eÄŸlenceli ayrıntılar vererek..Lakin, Fetih haftasının "mana ve ehemmiyeti" münasebetiyle Yeorgios Francis'in fetih sürecini yansıtan kayıtları, ister istemez, öne çıktı.Osmanlılar'ın özellikle ilk devirleri daha çok efsaneye dayanıyor. Oysa, Roma medeniyetinin devamı olan Bizans, yazan bir kültür. Kendi özgün kayıtlarından hareketle Bizans halkının fetih sürecini nasıl kavradığını öğrenebilmek çok heyecan verici.Malum, tarih yazıyla baÅŸlar...Yeorgios Francis de, Bizans'ın düşüşüne beÅŸ kala, "tarihin görgü tanığı!* Kimilerine göre "kutsal bir ÅŸehir", kimi baÅŸkalarına göre ise "zehirli ve lezzetli bir meyve" olan Ä°stanbul'da, tam tamına 1143 sene, 10 ay ve 4 gün süren Bizans hükümranlığının nasıl yıkıldığını, birinci elden okumak istemez miydiniz?Tercümanı Dr. Kriton Dinçmen'in üslubuyla izleyelim."Ä°nsan boÄŸazın bir yakasından diÄŸerine geçerken, ÅŸehrin tuhaf ve sarsıcı güzelliÄŸini hissetmese, Francis'in bu kitabının neredeyse bir uzun hikâye olduÄŸunu sanabilir. Oysa yazdıkları, bize ÅŸimdi bir masal gibi gelen gerçekler. Yeorgios Francis iyi bir devlet adamı olduÄŸu kadar, romantik bir yazar da olmalı ki, ÅŸehrinin düşüşünü anlatmaya en başından, adeta bir hikâye kurgusuyla baÅŸlamış. BaÅŸlangıcı biraz karışık yazmış olmakla beraber, bu yaÅŸanmış hikâyeye sıcak ve insani dokunuÅŸlar yapmış ve tarihin karşısına kendilerini ve bizi mümkün olan en saf halimizle çıkarmış.Bu hikâyede payına mutlu son düşenlerin torunu olmakla beraber, Francis'i okurken içimde bir burukluk hissettim. Çünkü o, kaybedenlerin tarafındaydı ve ÅŸehrini çok seviyordu. Bu yüzden ben, bu yazı boyunca Francis'in yalancısıyım.Fethinden 546 yıl sonra kusurlarını ve çirkinliklerini acımasızca sayıp döktüğümüz bu ÅŸehrin hikâyesi, Francis'in önemli bir dünürlük iÅŸine aracı olmasıyla baÅŸlıyor. Bizans'ın tahta geçen son kralı evlenmek istiyormuÅŸ. Tabiidir ki, ÅŸimdi mümkün olduÄŸunca örtük, o zamanlar ise son derece açık biçimde hükümdarlar arasındaki evliliklerin, insani olmaktan çok siyasi bir boyutu var. Kral, Francis'i, Trabzon veya Gürcistan kraliyet soylarından birinin kızını seçmesi için serbest bırakmış. Francis de her iki kral soyunun olumlu taraflarını tespit etmiÅŸ ve son kararı vermeyi krala bırakmış. Bu arada Francis Gürcistan'a geldiÄŸinde, Gürcistan Kralı, Sultan Murat'ın öldüğünü ve yerine tahta oÄŸlu Mehmet'in çıktığı haberini bir müjde olarak vermiÅŸ. Francis krala şöyle demiÅŸ:Mehmed'in tahta çıkışı, kötü haber"Kudretli efendim. Bu haber hiç de iyi deÄŸildir; hatta tersine çok kötüdür. (...) Çünkü, ölen padiÅŸah yaÅŸlı olduÄŸu için her ne kadar birkaç kez ÅŸehri bizden almaya kalkışmışsa da baÅŸarılı olamadı. Bu baÅŸarısızlıklardan sonra bizi rahatsız etmediÄŸi gibi, tek isteÄŸi, bizimle barış içinde yaÅŸamaktı. Yeni padiÅŸaha gelince, genç olduÄŸu gibi çocukluÄŸundan beri Hıristiyanların baÄŸnaz düşmanıdır. Ve, kendisine fırsat verilip devleti ele aldığında, tüm olanakları ile Romalılar devletini ve genelde tüm Hıristiyanları ortadan kaldırmaya çalışacağını söyleyip tehdit etmektedir. Ve bilhassa ÅŸu sıralarda, efendim kralımın iktidarı henüz ele almış olması nedeni ile, ÅŸehir çok güç durumdadır. Ayrıca tahta çıkışı nedeni ile (...) devletin çoÄŸunu borçlara yatırmış durumdadır."Gürcistan Kralı, bu sözleri üzerine Francis'i muhtemelen "paranoyak" zannetmiÅŸtir, ama tarih Francis'i endiÅŸelerinde haklı çıkarmış. Francis bu arada boÅŸ durmamış ve kralının iyi bir "siyasi" evlilik yapabilmesi durumunda, konumunu saÄŸlama alabileceÄŸini düşünmüş. Bunun için de ölmüş bulunan Sultan Murat'ın karısı -ama Mehmet'in annesi deÄŸil- Sırbistan kral ve kraliçesinin kızıyla evlenmesinin iyi olacağını düşünüyormuÅŸ. Sultan Murat ölünce karısı ÅŸan ve ÅŸerefle babasının evine dönmüş bulunuyormuÅŸ. Dolayısıyla evlenebilecek durumdaymış. Ve Francis bu evliliÄŸin Bizans kralına siyasi olarak çok yararlı olacağı kanaatindeymiÅŸ.Ancak, babasının evine dönmüş olan "sabık kadın sultan"ın çok büyük bir kral soyundan gelmemesi, ilk kocasının bir Türk olması, kralın gelin adayıyla akraba olması nedeniyle Kilise'nin bu evliliÄŸi kutsamakta pek gönüllü davranmayacağı ve en önemlisi, gelin adayının gebe kalması durumunda -elli yaşında olduÄŸu için- doÄŸumda hayati tehlikeyle karşılaÅŸacağı gibi sakıncaları da bildirmiÅŸ.Kral, Francis'in mektubunu alınca bu evliliÄŸin siyasi yararlarını derhal hesap ederek giriÅŸimde bulunmuÅŸ. Ama ne yazık ki sabık sultanla evlenememiÅŸ. Çünkü Sultan Murat'ın karısı, Murat ile hiç yatmamış olduÄŸundan ve bir bakire olarak Allah'ın ve Ä°sa'nın hizmetinde kalacağına dair kendine söz verdiÄŸi için bu evliliÄŸi kabul etmemiÅŸ. Kral da Gürcistan kralının kızıyla evlenmek durumunda kalmış.Francis; herkes krallarının evlilik haberiyle mutluluktan neredeyse uçarken, dikkatli bir devlet adamı olarak, Sultan Mehmet'i takip etmekteymiÅŸ. Bu arada Mehmet'in BoÄŸaz'a doÄŸru ilerleyip Asomata'nın üst taraflarında bir kale yaptıracağı haberleri yayılmaya baÅŸlamış. (Bu arada Francis yazdıklarına, -kitabın sonunda Sultan Mehmet'e yaltaklanmalarına da tanık olacağımız ve üslubundan çıkan ifadeye göre Türklerden bile daha çok nefret ettiÄŸi- Notaras'ın unvan dağıtma konusunda küçük çıkarları için çevirdiÄŸi dolapları da eklemiÅŸ.)Sultan Mehmet de 1452 yılının Mart ayının 26'sında kale inÅŸasına ve Osomata köyünü silahlandırmaya baÅŸlamış. Mehmet'in niyetinin ciddi olduÄŸu açığa çıkıyormuÅŸ. Bunun üzerine kral, Mehmet'in "kötü" niyetini engelleyebilmek amacıyla, ondan önce davranıp saldırmayı düşünmüş. Ancak konsüller ve birkaç rahip "Niyetinin ne olduÄŸu açıkça belli olana kadar harbi sen baÅŸlatma, silahlandırdığı köyü de bize daha yakın olduÄŸu için, kolaylıkla elinden alırız" diyerek, kralı bu arzusundan vazgeçirmiÅŸler. Daha sonra hisarın ne kadar mükemmel yapılmış olduÄŸunu görünce ÅŸiddetle yanıldıklarını anlamışlar, ama çok geç kalmışlar.Bu arada Sultan Mehmet civarı teftiÅŸ etmekte, hazırlıklarını büyük bir hızla sürdürmekte ve kralın yardıma gelebilme ihtimali olan kardeÅŸlerine de saldırarak, Bizans kralını yapayalnız bırakmaktaymış. Tabii bu arada saldıran Türk ordularından birçoÄŸu da kıyıma uÄŸruyor, her iki taraftan da çok sayıda ölü veriliyormuÅŸ.Ä°lkbahar geldiÄŸinde Sultan Mehmet'in orduları ÅŸehri muhasara etmiÅŸler. Bizim mancınık olarak bildiÄŸimiz, Francis'in büyük kuÅŸatma ve savaÅŸ makineleri olarak tanımladığı silahlar gerekli yerlere yerleÅŸtirilmiÅŸ ve ÅŸehrin etrafındaki bütün koruganlar ele geçirilmiÅŸ, bu koruganlara sığınmış olanlar tutsak alınmış. Mehmet'in orduları çok sayıda top da getirmiÅŸler. Bunların çoÄŸu öylesine büyükmüş ki, her birini kırk veya elli çift öküz veya iki bin kiÅŸi zorlukla çekebiliyormuÅŸ.Ve Nisan'ın 2'sinde süvari ve piyadeden oluÅŸan çok sayıda asker ile birlikte padiÅŸah da gelmiÅŸ, çadırını Aziz Romanos'un kapısının karşısına kurdurmuÅŸ. Elbette Bizanslılar da boÅŸ durmamışlar, onlar da kendi çaplarında önlem almaya baÅŸlamışlar. Fetih tarihinin en iyi bilinen ayrıntılarından biri olan kalın bir zincir ile limanın aÄŸzını kapamışlar, çok sayıda gemi ile kendilerini savunmaya hazırlanmışlar. Mehmet'in ordusu Bizans surlarını dövmeye baÅŸlamış.Francis, bu savaÅŸa dair verdiÄŸi ayrıntılar arasında en çok ÅŸiddetli gürültünün üstünde durmuÅŸ. Osmanlı ordusu davullar, kösler, borular "La ilahe illallah" sesleri ve ürkütücü naralarla korkunç bir gürültü çıkarıyormuÅŸ. Francis kulakları sağır eden bu gürültünün kendi halkını ümitsizliÄŸe ve korkuya sevk ettiÄŸini, ama kısa süre içinde buna alıştıklarını da belirtmiÅŸ.Bir uzun hikâye gibi yazdığı bu kitabında Francis, adeta bir yazar yaklaşımıyla Sultan Mehmet'in komutanlarıyla arasındaki muhtemel diyalogları da sanki kulaklarıyla dinlemiÅŸ gibi kaleme almış. Mehmet'in, özellikle savaşın sonlarına doÄŸru ÅŸiddetlenen hiddetini ve öfkesini de betimlemeyi unutmamış. SavaÅŸ tekniklerinden de bahsetmiÅŸ, Mehmet'in nasıl tünel açarak ÅŸehre girmek istediÄŸini, ancak bu durumu haber alarak tüneli "mayi ateÅŸ" ile doldurduklarını, Mehmet'in inip çıkan kuleleri ve öküz derisinden örtüsüyle çok tuhaf görünüşü olan bir makineyi savaÅŸta kullandırdığını da anlatmış.Bütün bu çabalar uzun zaman sonuç vermemiÅŸ. Bizanslılar, surlarında açılan gedikleri gece boyunca çalışıp kapatıyorlar, ertesi gün Osmanlı ordusunu ümitsizliÄŸe düşürüyorlarmış.Francis'in, bizim tarafımızdan yazılan tarihin en ÅŸanlı ve hayranlık verici ayrıntılarından biri olan "gemileri karadan yürütmek" vakasını unutmuÅŸ olması elbette mümkün deÄŸil. Francis bu olaya kitabında şöyle yer vermiÅŸ:Roma hilesiyle karadan indirilen kayıklar"... Dünanmasının bir bölümünü limana sokabilecek bir çare bulmaya çalışıyordu. Bu düşüncesini de hemen gerçekleÅŸtirdi. Galata'nın arkasındaki tepeden limana kadar bir yol yaptırarak, onu öküz ve koyunlardan elde ettiÄŸi yaÄŸlarla kayganlaÅŸtırdığı kalas ve odunlarla döşedi. Gene deÄŸiÅŸik bazı makineler yaptırarak, bunlarla üç ve iki kürek sıralı gemilerini kolaylıkla tepeden geçirterek limana indirtti. Gerçekten de, bu, insanı hayran bırakan bir deniz savaşı örneÄŸi idi. Ben ise Antonius ve Kleopatra'ya karşı savaşında Augustus Julius Cesar'ın yaptıklarını taklit ettiÄŸi kanısındayım. (...) Ä°ÅŸte bu suretle padiÅŸah, bir gece içinde üç kürek sıralı gemilerini getirterek sabaha doÄŸru limanda karşımıza çıkarttı. Sonra, bu ÅŸekilde bir de köprü yaptı: Birkaç küçük sandal ile büyük tahta fıçı ve sandıkları bir araya toplayarak, (...) onları kuvvetli ve büyük çivilerle sabitleÅŸtirdi; böylece limanın ortasında, üstünde insanın karada imiÅŸ gibi rahatça yürüyebileceÄŸi (...) önemli bir köprü kurulmuÅŸ oldu. Sonra bu köprünün üstüne bir top yerleÅŸtirerek, (...) ÅŸehrin o tarafındaki surları dövmeye baÅŸladı. Kral ve ÅŸehrin tüm halkı bunları gördüğünde büyük endiÅŸeye kapıldı."Francis kitabında karşılıklı ağır kayıpların verildiÄŸi birçok saldırıya ve kendi halkı içindeki bölünmelere, anarÅŸiye ve umutsuzluÄŸa deÄŸindikten sonra, Osmanlıların mistik bir yaklaşım sergiledikleri -ancak Francis'in nasıl öğrendiÄŸini belemediÄŸimiz- tuhaf bir olay anlatmış. Olay şöyle geliÅŸmiÅŸ: Türkler, geceleri surlara baktıklarında gökten çok kuvvetli bir ışığın inip, tüm gece boyunca ÅŸehrin üstünde kaldığını görüyorlarmış. Bu ışığı ilk gördüklerinde Allah'ın Hıristiyanlara kızgın olduÄŸu ve onları ortadan kaldırmayı Müslümanlara nasip edeceÄŸini düşünmüşler. Ama bütün çabalarına raÄŸmen ÅŸehri ele geçirmeyi baÅŸaramadıklarını görünce, ışığı yanlış yorumladıklarını, Allah'ın Hıristiyanların tarafında olduÄŸunu düşünmeye baÅŸlayarak, kuÅŸatmayı çözüp gitmeyi tasarlamışlar. PadiÅŸah ve ordusu neÅŸesiz ve üzgünmüş. Tam gitmeyi düşündükleri gece, aynı ışığın yine ÅŸehrin üstüne inmekte olduÄŸunu görmüşler. Ancak ışık bütün ÅŸehre yayılmayıp, uzaktan görünmüş ve hemen dağılarak kaybolmuÅŸ. Bunun üzerine padiÅŸah ve ordusu bunu Ä°stanbul'u alacaklarına dair bir iÅŸaret olarak yorumlamışlar.Kendi halkı arasındaki kiÅŸisel çekiÅŸmelere ve ihanetlere tanık olan Yeorgios Francis, Osmanlı ordusundaki ihanet ve çekiÅŸmeleri de gözden kaçırmamış elbette. Ä°stanbul fethedildikten sonra padiÅŸahın bir kuleye kapattırıp öldürttüğü Çandarlı Halil PaÅŸa hakkında da düşündüklerini yazmış.Çandarlı Halil PaÅŸa tedirgin"Sultanın müşavirleri arasında ilk sırayı tutan ve diÄŸerlerinden zekâ ve de etkinliÄŸi fazla olan Ali PaÅŸa (Çandarlı Halil PaÅŸa), sultanı böylesine düşünceli ve diÄŸerlerini korku ve ürkeklik içinde görünce, o da üzülüyormuÅŸ gibi yaptı ise de, içinden sevinçli idi. Nedeni de, tüm toplantılarda, kendisinin Batılı hükümdarların (olayı) duyup aralarında birleÅŸerek sonuçta Türkleri Avrupa'dan kovmalarına neden olacak bu harbe baÅŸlamamasını savunmuÅŸ olmasıydı. (...) Ä°kinci veziri SoÄŸan (ZaÄŸanos) PaÅŸa padiÅŸahı bu acı durumda görünce, Ali (Halil) PaÅŸa'dan nefret ettiÄŸi için, padiÅŸaha, aleyhimizdeki bu savaşı sürdürmeyi öğütledi. Bu sözlerle padiÅŸaha cesaret verdi. Sultanım, neden böylesine çekingen ve üzgünsün? (...) Sayılamayacak kadar büyük ordunun kusursuzluÄŸunu (...) görmüyor musun? Makedonyalı Ä°skender'in ordusu da ne seninki kadar büyük, ne de hazırlıkları böylesine kusursuzdu; buna raÄŸmen dünyayı fethetmiÅŸti. Ben kardeÅŸim Ali (Halil) PaÅŸa'nın dediÄŸi (...) gibi Ä°talyan donanmasının buraya geleceÄŸini sanmıyorum. Çünkü sen de çok iyi bilirsin ki, Ä°talyan hükümdarlar ile diÄŸer batılılar arasında beraberlik olmayıp anarÅŸi mevcuttur. Ve ÅŸayet bazen, (...) aralarında birleÅŸseler dahi, bu ittifak uzun süremeyip bir süre sonra dağılmaktadır. (...) Toplantı yaparlar, düşünürler ve çok ÅŸey söylerlerse de, gerçekleÅŸtirdikleri çok azdır; akÅŸamleyin almış oldukları kararı ertesi sabah beÄŸenmezler. Bir karar aldıklarında da tatbikatta gecikirler. (...) Ve ÅŸayet bir iÅŸe baÅŸlarlarsa da, arada anlaÅŸmazlığa düştüklerinden onu neticelendiremezler, ve özellikle ÅŸimdi, bildiÄŸin gibi, bazıları arasında yeni anlaÅŸmazlıklar ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu öğütler ve sözler padiÅŸahın çok hoÅŸuna gitti; çok sevindi, cesaret ve güç kazandı. (...) Ali (Halil) PaÅŸa bunu öğrendiÄŸinde çok üzüldü. PadiÅŸahın SoÄŸan (ZaÄŸanos) PaÅŸa'nın öğütlerini dinlemiÅŸ olması onu çok utandırmış olmakla (...) duyduÄŸu hasetten, ÅŸehre karşı yapılacak giriÅŸimlerin baÅŸarısızlığa uÄŸramasını saÄŸlayacak bir ÅŸeyleri ayarlamaya çalıştı. Bütün olup bitenleri krala haber vererek, savaÅŸta talihin çok kez belirsiz olması nedeni ile korkmamasını ve bunun için de nöbetçilerin çok dikkatli olmaları gerektiÄŸini öğütledi."Ancak, bu öğütler Çandarlı Halil PaÅŸa'nın sonu olmuÅŸ.PadiÅŸah ertesi gün için askerlerine bütün fenerlerin ve ateÅŸlerin yakılmasını emretmiÅŸ, "ve de gün boyunca aç kalmalarını ve yedi kez yıkanmalarını, bu ÅŸekilde oruçlu ve temiz olarak zaferleri ve ÅŸehrin fethi için Allah'a dua etmelerini" buyurmuÅŸ. Sonra, askerlerini karşısına alıp onlara, ÅŸehrin üç gün boyunca yaÄŸmalanması da dahil, türlü vaatlerde bulunmuÅŸ. Askerler bu vaatlerden sonra "La ilahe illallah!" diye bağırmaya baÅŸlamışlar. Francis ve ÅŸehir halkı bu seslerden çok etkilenmiÅŸler.Her birimize 500 düşman düşüyordu"Fırtınalı bir denizin uÄŸuldamasını andıran bu sesleri ÅŸehrin içinde olan bizler duyduÄŸumuzda, olup bitenleri anlamaya çalışıyorduk. DoÄŸaldır, biraz sonra gerçeÄŸi, yani padiÅŸahın ertesi gün, tüm gücü ile karadan ve denizden saldırıya hazırlandığını öğrendik. Biz ise, dinimizin düşmanlarının kalabalığını görünce, tüm umutlarımızı Ä°lahi Yardım'a baÄŸladık, zira, kanaatime göre, her birimize beÅŸ yüz, hatta daha fazla düşman düşüyordu."GüneÅŸ daha doÄŸmadan Türklerin ÅŸiddetli saldırısı baÅŸlamış. GüneÅŸ doÄŸduÄŸunda Francis, Türklerin ÅŸehrin bir ucundan diÄŸerine uzanan sonsuz bir sırayı oluÅŸturduÄŸunu görmüş. Mehmet'in askerleri, en tecrübesizleri, yararsızları ve en yaÅŸlıları en ön safta olmak üzere surlara tırmanmaya çalışıyorlar, ama Bizans askerleri tarafından püskürtülüyorlarmış. SavaÅŸ bütün ÅŸiddetiyle sürüyormuÅŸ.Sırası gelmiÅŸken burada bir parantez açmakta yarar var. Ä°stanbul'un fethine dair, özellikle küçük yaÅŸtaki öğrencilere anlatılan tarihin içinde; Bizanslıların, surlara tırmanmaya çalışan askerlerin üzerine kazanlarla kızgın yaÄŸlar boÅŸalttıkları ve askerlerin bir kısmının yanarak öldüğü bilgisi yer alır. Francis kitabına böyle bir kayıt düşmemiÅŸ. Türklere ve kendilerine dair her türlü ayrıntıya yer veren Francis'in bunu atlamış olması pek mantıklı görünmüyor. Acaba bu "kızgın yaÄŸ" ayrıntısı sadece bizim yazdığımız tarihte mi var?Ulubatlı Hasan'ın, fetih tarihinin önemli bir kahramanı olduÄŸu Francis'in tanıklığı ile de bir kez daha kanıtlanıyor. Francis, Ulubatlı Hasan'ın burçlara bayrak dikmesini şöyle anlatmış:Ulubatlı Hasan surlarda: Kale düştü!"Ä°ÅŸte o sıralarda, Hasan adlı bir yeniçeri (memleketi Ulubat olup, koca bir vücuda sahipti), sol eli ile başının üstüne kalkanı tutup saÄŸ eli ile kılıcını çekti, ve, bizimkilerin ÅŸaÅŸkınlık içinde geri çekildikleri o bölgede surun tepesine doÄŸru atıldı. Onunla aynı cesareti göstermek isteyen otuz kadar diÄŸeri de kendisini takip etti. Bizimkilerden hâlâ surlarda kalanlar ise, üzerlerine ok ve mızrakları fırlatıyor, kayaları yuvarlıyorlardı. (...) Ne var ki Hasan kendisine özgü ÅŸiddeti ile surun üzerine çıkmayı ve bizimkileri kaçırmayı baÅŸardı. Bu baÅŸarı ile birlikte diÄŸerleri de onu takip ederek surlara tırmanma fırsatını buldular. Bizimkiler, sayılarının pek az olması ile, sura tırmananlara mani olamadılar. (...) Sonra, surun üstüne öylesine çok düşman çıktı ki, dış surları terk ettikten sonra kapıdan (ÅŸehrin içlerine doÄŸru) kaçışan bizimkileri dağıttılar. Tüm bunlar olup biterken hem içeriden, hem dışarıdan ve hem de liman tarafından bir ses yükseldi: 'Kale (ÅŸehir) düştü; kulelerde bayraklar ve de askeri iÅŸaretler yükseldi.' Bu ses bizimkileri tamamen kaçırttı ve düşmanlarımıza daha çok cesaret verdi. (...) Böylece Salı günü 6961 (1453) yılının Mayıs ayının 29'unda, saat günün iki buçuÄŸunda düşmanlar ÅŸehre tamamen hâkim oldular."Francis sevgili ÅŸehrinin düşmanın eline nasıl geçtiÄŸini iÅŸte böyle anlatmış. Hikâyenin bundan sonrası Francis için adeta bir kırıklıklar manzumesi. Kralı ölmüş, ÅŸehir halkı esir alınmış. Ancak, Francis'in artık bir fatih olan Sultan Mehmet'e dair anlatacakları bitmemiÅŸ. Yazının başında da sözünü ettiÄŸimiz Notaras ile Fatih Sultan Mehmet'in konuÅŸmalarını da büyük bir öfke ve nefret ile kaleme almış.Lukas Notaras'ın baÅŸarısız hazine rüşveti"Büyük dük Lukas Notaras huzuruna çıkarak, önünde diz çöktü ve saklamış olduÄŸu krallara layık deÄŸerli taÅŸ, inci ve diÄŸer ganimetlerden oluÅŸan çok büyük bir hazineyi gösterdi ki, padiÅŸah ve erkânı onları gördüğünde hayran kaldı. Notaras sultana dedi: "Tüm bunları zat-ı ÅŸahanelerine sakladım ve ÅŸimdi de armaÄŸan olarak sunuyorum; ve kölenin bu yakarışlarını kabul etmene dua ediyorum.' O bunlarla kendisinin ve ailesinin özgürlüğünü kazanacağını umuyordu. Sultan kendisini sözlerle yanıtladı: 'Sen insan deÄŸil, köpeksin! Kurnaz ve müzevirsin; böylesine hazinelerin vardı da, neden kral ve efendine, ÅŸehir ve vatanına yardım etmedin? Åžimdi de, gençliÄŸinden beri yapmaya alıştığın kurnazlık ve ayak oyunları ile beni de aldatmaya ve hak ettiÄŸinden kaçınmaya çalışıyorsun. Söyle bana, imansız, ellerime bu hazinelerle bu ÅŸehri teslim etmiÅŸ olan kimdir?' 'Allah' diye Notaras yanıtladı. PadiÅŸah ise ona, 'Allah tüm bunları ve de seni ve de herkesi bana köle olarak verdiÄŸine göre, sen kurnaz (adam), ne biçim aptal ve boÅŸ laflar ediyorsun? Åžimdi bana sunduÄŸun her ÅŸeyi neden sizlere savaÅŸ etmemden veya ÅŸehri fethetmemden önce göndermedin ki, sana karşı kendimi vefa borçlu hissedeyim. Böyle olunca da tüm bunları bana hediye eden, sen deÄŸil, Allah oluyor.' (...) 'Böylesine sayılamayacak kadar çok hazinen ile kralına ve vatanına yardım etmeyi istemediÄŸine göre, neden hiç olmazsa, kralına, her iki taraftan böylesine kan dökülmemesi için, bana barış ve sevgi ile ÅŸehri teslim etmesi ve benim de buna mukabil sevgi ve dostluk ile kendisine baÅŸka bir yeri vermem hususunda kendisine yapmış olduÄŸum teklifi kabul etmesini öğütlemedin?' O da onu yanıtladı. 'Bu konuda sorumlu olan ben deÄŸilim; fakat, krala, kendisine yardım etmek üzere donanma ve ordu göndereceklerini vaat eden Venedikliler'le Galata'dakilerdir.' PadiÅŸah da: 'Çok yalan bulmayı ve söylemeyi beceriyorsun; ne var ki ÅŸimdi sana yardımı dokunacak yalan söylenecek zaman deÄŸildir.' Ve, ertesi gün Ksiros tepesindeki Pazar yerinde önce gözlerinin önünde (...) iki oÄŸlunu, sonra da kendisini öldürmelerini emretti ki, bu (emir) yerine getirildi."Francis, Çandarlı Halil PaÅŸa'nın ölümüne çok üzülmüş ve bunu saklamamış. Hatta buna Türk ordusunun da üzüldüğünü yazmış. Fatih Sultan Mehmet, ÅŸehri ele geçirdiÄŸinin üçüncü günü..."... ÅŸehrin muhtelif yerlerinde saklı bulunan herkesin, en ufak bir rahatsızlığa uÄŸramadan serbestçe dolaÅŸmalarını emretti. Gene 8...) savaÅŸ korkusu ile ÅŸehirden kaçmış olanların evlerine dönmelerini ve herkesin önceden olduÄŸu gibi, kendi evinde kendi örf ve âdetleri ve de kendi dinlerine uygun olarak yaÅŸamasını emretti. Aynı ÅŸekilde örflerine göre patrik seçmelerini de emretti; zira patrik önceden ölmüştü."Francis, yeni patriÄŸin seçimini bütün ayrıntıları dikkate alarak yazmış. Ancak Osmanlı tarihinin gurur verici bir sayfası olarak bilinen patrik-Fatih Sultan Mehmet iliÅŸkisine pek öyle yaklaÅŸmamış. Fatih'in bu davranışında kendilerini aÅŸağılayan, küçümseyen bir eda bulmuÅŸ olmalı ki, şöyle yazmış:"Kötü niyetli bu adam da, ÅŸehrin kralı gibi davranarak, Hıristiyan krallarının yaptıkları gibi, yemek yemek ve konuÅŸmak üzere patriÄŸi davet etti. Patrik geldiÄŸinde, hükümdar onu ÅŸan ve ÅŸerefle kabul etti, beraberce uzun süre konuÅŸtular ve patriÄŸe pek çok vaatte bulundu. PatriÄŸin saraydan gitme saati geldiÄŸinde, padiÅŸah, hediye olarak o çok deÄŸerli âsâyı verdi ve kabul etmesini rica etti," (Bu âsânın Hıristiyanlara ait olduÄŸunu ve Fatih'in zaten onlara ait olan bir ÅŸeyi hediye ettiÄŸini hatırlatmak gerek.) "sonra da patriÄŸin isteyip istemediÄŸine bakmadan patrikle, bir atın hazırlanmış olduÄŸu avluya kadar indi ve binmesine yardım etti. Tüm saray erkânına da, patriÄŸe refakat etmesini emretti; ve böylece, bazıları önden, bazıları arkadan giderek, ona kutsal ikametgâhına kadar refakat ettiler. PadiÅŸah Agii Apostoli Kilisesi'ni patrikhane olarak tahsis etti. (...) yeryüzündeki sema olan o ışıldayan Kutsal Agia Sofia Kilisesi'ni ise, kendi inancının mabedi haline getirdi.""Fetih", Bizans'ın ruhunda, güneÅŸi titretecek, yeryüzünü aÄŸlatacak kadar dayanılmaz bir yıkımdı. Yeorgios Francis, yüreÄŸindeki dinmez sızıyı, Konstantinopolis'i "mutsuzlar mutsuzu" diye adlandırarak dile getirmiÅŸ.Çünkü, ÅŸehrini çok sevmiÅŸ...Åžehrin yeni sahipleri olan bizler, Bizans'ı nasıl sevdik?Çok ama çok sevdiysek bile, ona yeterince sahip çıkabildik mi? Ä°lkokulların eÄŸreti müsamere mizansenlerini mumla aratan "fetih" gösterilerine gülüp geçmek dışında, ne yaptık?"Dünya güzeli"mizin böylesine çirkinleÅŸtirilmesine dur diyebildik mi?Jülide ERGÃœDER - 16 Haziran 2000, Cuma Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!