Oluşturulma Tarihi: Ekim 03, 2007 00:00
Geçtiğimiz hafta Volvo ve Volkswagen Türkiye'nin yeni genel müdürleriyle ayrı ayrı toplantılarda biraraya geldim. Bilmeyenler için Volvo Türkiye'nin yaklaşık 1 yıldır boş duran genel müdürlük pozisyonuna iki ay önce Torben Eckardt atandı. Volkswagen Binek Araç Genel Müdürlüğüne ise Haziran ayında markanın daha önce Ticari Araç Genel Müdürü olan Vedat Uygun getirildi.
Eckardt ve Uygun'la iki gün arayla yaptığımız sohbetin ortak konusu Türkiye'deki 'Station Wagon' sınıfının durumuydu. Bugün her iki markanın da lüks sınıfta Avrupa'da başarılı olmuş çok önemli SW modelleri bulunuyor. Türkiye'ye henüz yabancı olan Eckardt, bu sınıfı harekete geçirecek yöntemler arıyor. Uygun ise hemen kolları sıvayıp, SW modellerinin payını artırmak için kampanyalara başlamış durumda.
SW'NUN PAYI YÜZDE 0.8
Bugün Türkiye'de otomotiv sektörüne baktığımızda otomobil satışlarının sadece yüzde 0.8'inin station wagon modellerden oluştuğunu görüyoruz. Yani bu yılın ilk 9 ayında satılan 196 bin otomobilin sadece 1596'sı SW. Orta üst ve lüks SW modellerinin oranı ise çok daha düşük. 400'ü bile bulmuyor. Yıl sonunda 350 binlik bir otomobil pazarı oluştuğunda toplam SW satışı 3 bini zor bulacak gibi gözüküyor.
Türkiye'de küçük ve orta sınıfta yer alan ekonomik SW modellerinin tercih edilmemesinin sebebi açık. Bundan 10-15 yıl önce Türkiye'de en çok satan araçların başında gelen bu modeller, hafif ticari araç vergilerinin düşürülmesiyle önemli bir darbe yedi. Tabi bu noktada şunu belirtmekte fayda var; Türkiye'de o dönemde de SW modelleri birer aile aracı imajına sahip değildi. Bu tip araçları alanların bir çoğu daha çok işin ticari boyutuyla ilgileniyordu. Düşük vergiyle yollara çıkan hafif ticari araçlar bunu değiştirdi. Daha doğrusu işin boyutunu amacına uygun hale getirdi.
AVRUPA'DA SW PAYI YÜZDE 50
Ama hafif ticari araçlar sadece ucuz SW modellerinin satışlarını etkiledi. Ya lüks SW modeller. Otomobil kültürünün tam oluşmadığı Türkiye'de Avrupa'da oranları yüzde 50'yi bulan lüks SW modellerin yüzüne de kimse bakmıyor. Bunun en önemli sebebi, Türkiye'de kimsenin amacına uygun otomobil almaması. Bir ve birden fazla çocuğu olan üst gelir grubundaki bir aile otomobil tercihi yaparken, Avrupa'da ilk önce SW modellere bakarken, Türkiye'de ise ilk tercih sedan otomobiller oluyor. Biraz daha parası varsa 4x4 bir model alıyor. Sebebi açık, 'Verdiğim parayı göstersin.' 'Bu araç amacıma uygun mu' diye düşünen yok.
VW Binek Araç Genel Müdürü Vedat Uygun, Avrupa'da Passat satışlarının yüzde 55'inin Variant versiyonundan oluştuğunu, Türkiye'de ise bu oranın yüzde 5'in bile altında olduğunu kaydediyor. Torben Eckardt ise Türkiye'de SW modellere bu kadar ilgisiz kalınmasını anlayamadığını belirterek, "Gelişmiş ülkelerde SW model sahibi olmak bir prestji göstergesi. Her aile bir SW araç sahibi olmayı hayal eder. Türkiye'de ise kimse yüzüne bakmıyor" diye konuşuyor.
KAMPANYA BAŞLADI
Şimdi iki Genel Müdür kendi markalarının başarılı station wagon modellerini pazarlamanın yollarını arıyor. Amaçları otomobil kültürünü geliştirip lüks SW sınıfını Türkiye'ye kazandırmak. Bu doğrultuda, VW, Passat modelinin Sedan ve Variant modellerinin fiyatlarını eşitledi. Volvo ise benzer bir uygulamayı hayata geçirmeye çalışıyor. Bu iki markanın dışında Audi, BMW ve Mercedes'in de önümüzdeki günlerde başarılı SW modellerine biraz daha ağırlık vermesi bekleniyor.
Otomobil kültürü çok önemli. Bunun içinde firmalara önemli işler düşüyor. En pahalı aracı satmak yerine amacına uygun doğru araç satmayı umarım gerçekleştirirler.
Ah Fatih abi keşke yazıyı okusaydınGeçtiğimiz hafta 'Ferrari mi Lamborghini mi' başlıklı yazım çok konuşuldu, çok tartışıldı. Yazıyla ilgili meslektaşlarımdan büyük destek aldım. Çünkü onlarda benim gibi Ferrari'ye yabancılar.
Beni en çok şaşırtan ise Ferrari tutkunu olduğunu bildiğim Fatih (Altaylı) Abi'nin kendi internet sitesinde yazdığı yazı oldu. Yazımla ilgili açıklama sanki Ferrari tarafından Fatih Abi'ye yaptırılmış gibi algılanıyordu. Böyle bir topa girmeyeceğini bildiğim Fatih Abi keşke Ferrari'yi bu kadar savunmadan önce benim yazdığım yazıyı okusaydı.
Çünkü ben yazının en başında performans ve fiyat açısından iki markayı kıyaslamadığımı belirtmeme rağmen Fatih Abi, tüm yazısında 'Ferrari Lamborghini'den şöyle iyi bir markadır' diye ünlü İtalyan markayı savunuyor. Arkasında da benim spor otomobillere pek hakim olmadığı mı söylüyor.
Ben zaten Ferrari çok önemli bir markadır diyorum, bunun aksini iddia eden yok. Evet kendisi haklı, ben spor otomobillere daha doğrusu Ferrari'ye kendisi kadar hakim değilim. Zaten Ferrari'ye yabancı olduğum ve bir otomotiv editörü olarak daha fazla hakim olmam gerektiği için o yazıyı yazdım. Yazıyı okusa bunu net olarak görebilirdi.
Güya ben Ferrari'nin beni test sürüşüne götürmesini istiyormuşum. Okumadığı yazıdan böyle bir anlam çıkarması normal. Ben bu vesileyle yeniden belirtmekte fayda görüyorum. Ferrari önemli ve özellikle otomotiv basının yabancı olmaması gereken bir marka. Çünkü Ferrari ve diğer süper spor otomobiller hakkında yazdıklarımız en fazla okunan haberlerdir. Ve ben diyorum ki, bu konuda Ferrari'nin otomotiv basınına daha yakın olması gerekiyor. Lamborghini örneğini de sırf bu yüzden verdim.
Bugün Ferrari gibi
rüya otomobilleri alacak kişi sayısı sınırlı. Ama otomobilseverler ve bu tip rüya otomobillerin fanatikleri gazete ve dergilerde bu markaların haberlerini ve modellerini görmek istiyor. Ferrari bizden ne kadar uzak durursa, okuyucularımızın bu markanın modellerini ve haberlerini görme şansları o kadar azalıyor. Hiç bir kişisel problemimin olmadığı Ferrari'nin Türkiye Genel Müdürü Orhan Ülgür en azından bu konuda biraz çaba göstermeli diye düşünüyorum...
Bu arada Fatih Abi, Ferrari'nin gazetecileri hiç bir zaman test sürüşüne götürmediğini ve götürmeyeceğini belirterek, "Otomobilseverleri ve üst düzey kullanıcıları götürür. Müşterilerini ve potansiyel müşterilerini götürür. Hatta sürücülük okulu "Corsa Pilota"ya götürür" diyor.
Ardından "Ferrari'yi Schumacher ve Raikkonen test eder, Lamborghini'yi Emre. Aradaki fark bu" yorumunu yapıyor.
O zaman hemen ilk aklıma geleni söyleyim. Bundan 2 yıl önce 'Corsa Pilota'da Ferrari test edip sertifika alan Türk gazeteciler üst düzey Ferrari müşterisi mi oluyor.
Veya Hürriyet adına Ferrari modellerini test eden Ali Dağlar, Fatih Abi'nin dediği gibi Schumacher de biz mi fark edemedik.
Yerli araçların fiyatları düşen dövizle inecek mi
Geçtiğimiz hafta bir okuyucumdan önemli olduğunu düşündüğüm bir elektronik posta aldım. Postada şöyle diyordu: "Bugün 40'ıncı kuruluş yıllarına yavaş yavaş yaklaşan otomotiv ana sanayimizin Türkiye'de en uzun süredir üretilen modellerinde bile yurtdışı girdi oranı yüzde 60-70'e yakındır. Dövizdeki yukarı hareketlerde esnekliğini kısa sürede kaybedip zam yapmanın zorunlu olduğunu açıklayan sektör ileri gelenleri, 2-3 aydır sürekli aşağıya olan seyir karşısında sessiz. Girdi maliyetlerindeki yüzde 10 ucuzlamaya karşı yüzde 5 indirimi uygun gördük diyen hiç bir marka yok. Maaşallah yurt dışından parçaları ucuz dolarla alıp değerli Türk Lirasıyla gayet iyi satıyoruz."
Evet gördüğünüz gibi okuyucum çok önemli bir noktaya temas ediyor. Dövizdeki aşağı hareketlenme umarım Türkiye'de üretilen araçların fiyatlarını da aynı paralellikte aşağıya çeker. Bekleyip hangi firmaların indirim yapıp yapmayacağını göreceğiz.
En iyi TIR sürücüsü Polonya'dan çıktıScania'nın Avrupa Birliği ve IRU (Uluslararası Karayolu Taşımacıları Birliği) desteğini de alarak 2003 yılından bu yana 2 yılda bir düzenlediği 'Genç Avrupalı TIR Sürücüsü Yarışması' sonuçlandı. Türkiye’den toplam 700 kişinin başvurup 90 genç TIR sürücüsünün katılmaya hak kazandığı yarışmada Türkiye'yi Avrupa finallerinde Atilla Köprülü temsil etti. Ancak Köprülü 27 ülkede 16 binden fazla genç TIR sürücüsünün başvurduğu yarışmanın 21-22 Eylül tarihlerinde İsveç’te gerçekleştilen finallerinde gösterdiği iyi performansa rağmen derece elde edemedi. İsveç’in Södertalje şehrindeki finalde 27 farklı ülkenin finalistleri, ekonomik yakıt tüketimi, manevra, yol ve kargo güvenliği olmak üzere 4 ana kategoride bilgi ve hünerlerini sergiledi. Tüm bu testler sonucunda, ağır ticari araç teknolojisi, güvenli ve ekonomik araç kullanımı gibi konulardaki bilgilerinin yanı sıra araç hakimiyeti ve manevra yeteneği konusunda rakiplerini geride bırakan Polonyalı Marek Szerenos, Genç Avrupalı TIR Sürücüsü 2007 ünvanı ile birlikte R serisi bir Scania çekiciyi de kazanmış oldu.