Güncelleme Tarihi:
Gaziantep'te yaşayan vatandaşlar kentlerindeki cuma namazı saatlerini internette araştırıyorlar. Diyanet İşleri tarafından belirlenen cuma namazı saatlerine göre ibadetlerini yerine getirmek isteyen vatandaşlar Gaziantep'te cuma namazı saat kaçta aramasını internette gerçekleştiriyorlar. Peki Gaziantep'te cuma namazı saat kaçta?
Gaziantep'te 6 Eylül cuma günü, cuma namazı saati 12:34
GAZİANTEP İLÇELERİNDEKİ NAMAZ VAKİTLERİNİ GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN
NAMAZIN MAHİYETİ ve ÖNEMİ
Kur'an'da bizim Peygamberimiz'den önceki peygamberlerin namaz kıl-makla emrolundukları değişik vesilelerle belirtilmektedir(bk. el-Bakara 2/83;Yûnus 10/87; Hûd 11/87; İbrâhim 14/37, 40; Meryem 19/30-31, 54-55; Tâhâ20/14; el-Enbiyâ 21/72-73; Lokmân 31/17). Bundan anlaşıldığına göre na-maz ibadeti sadece Muhammed ümmetine has olmayıp önceki dinlerde debulunmaktaydı.Siyer kitaplarındaki mevcut bilgilere göre, ilk vahyin sonrasında Hz.Peygamber'e risâlet yüküne dayanmasını, sabretmesini öneren âyetler gel-miş ve bunu izleyen fetret döneminden sonra namaz farz kılınmıştır. Nama-zın daha önceki dinlerde de emredilmiş olduğu hatırlanınca, namazın güç-lüklere direnç göstermede bir fonksiyonu bulunduğu anlaşılmaktadır. Nite-kim bir âyette"Ey inananlar sabır ve namaz (salât) ile yardım isteyin"(el-Bakara 2/153)buyurulmaktadır. Namaz farz kılınınca Cibrîl, Hz. Peygam-ber'e gelerek onu vadi tarafına götürmüş, orada fışkıran su ile önce Cibrîl sonra Hz. Peygamber abdest almış ve beraberce iki rek‘at namazkılmışlardır.
Hz. Peygamber mutlu bir biçimde eve gelmiş, eşi Hatice'ninelinden tutarak oraya götürmüş ve aynı şekilde Hatice ile birlikte abdest alıpiki rek‘at namaz kılmışlardır. Kimi bilginlere göre İsrâ sûresindeki"Namazdayüksek sesle okuma"(el-İsrâ 17/110)âyeti, bu gizli namaz dönemiyleilgilidir.İslâm'ın başlangıç yıllarında namaz, sabah ve akşamleyin kılınan ikişerrek‘attan ibaret iken, yaygın kabul gören görüşe göre, Mi‘rac olayından sonrabeş vakit namaz farz kılınmıştır.
"Kendi nefsinde bir yakarış ve ürperiş için-de ve pek yüksek olmayan bir sözle sabah ve akşam Rabbini an; gafillerden olma"(el-A‘râf 7/205)âyeti namazın başlangıçtaki durumuyla ilişkili görül-mektedir. Yine yaygın kabule göre, Cibrîl'in Hz. Peygamber'e Kâbe'de, na-mazın vakitlerini göstermek üzere imamlık etmesi Mi‘rac olayının ertesigünü olmuştur.Her din, yaratıcı kudret karşısında boyun eğmek ve kutsal ile bağlantıkurmak temeli üzerine kurulur ve her dinde bunu sağlamak üzere öngörülenmerasimler bulunur. İslâm dininde yüce yaratıcı Allah'a yaklaşmanın yolu,ona yükselmenin basamağı ve bu bakımdan en parlak ve önemli ibadet,namaz ibadetidir.
Bu özelliğinden dolayı namaz diğer bütün ibadetlerin özüve özeti sayılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde"Namaz dinindireğidir"(Tirmizî, “Îman”, 8;Müsned, V, 231, 237; Aclûnî,Keşfü'l-hafâ, I,31-32)buyurmuş, secdeyi de kulun Allah'a en yakın olduğu hal olarak ni-telendirmiştir(Müslim, “Salât”, 215; Nesâî, “Mevâkýt”, 35).Kelime-i şehâdetten sonra İslâm'ın en önemli rüknü olan namaz, gündebeş ayrı zaman diliminde olmak üzere kadın ve erkek her müslüman için birgörevdir. Esasen namaz ibadetinin hiçbir amaç ve hikmeti olmasa bile, diğeribadetlerde olduğu gibi, namaz ibadetini sırf inanılan dinin bir gereği, yüceyaratıcının bir emri olduğu için, hiç değilse bunun için yerine getirmelidir.
İbadetler, akla aykırı olmamakla birlikte, yapı ve muhtevaları itibariyleakıl yoluyla kavranabilir, açıklanabilir konular dışında yer alırlar. Fakat na-mazın, salt emredilmiş şekillerden ibaret anlamsız bir şey olmayıp amaç vehikmetlerinin bulunduğuna işaret eden âyet ve hadisler bulunmaktadır. Birkere, namaz diye tercüme ettiğimizsalâtkelimesi, Arapça'da “dua etmek,övmek, tâzim etmek” gibi anlamlara gelmektedir. İlgili âyet ve hadisleregöre namazın farz kılınmasındaki hikmetlerden biri de, namaz kılan kimse-nin Cenâb-ı Allah'ın kudret ve kuvvetini, azabını, rahmetini, hayal ve hâfı-zasına nakşederek nefsini tehzip etmesi ve bu suretle kendisini her türlüfenalıklardan, hatalardan, suçlardan alıkoymasıdır. Allah düşüncesi ve kalbiAllah'a bağlama, insanı her türlü fenalıktan alıkoyar. Namaz da Allah'ı sü-rekli hatırlamanın en büyük vesilesidir. Nitekim âyette"Beni hatırla-mak/anmak için namaz kıl"(Tâhâ 20/14)buyurulmaktadır.
Namaz emrini,Allah Teâlâ'nın yeryüzüne melek aracılığıyla göndermeyip Mi‘rac gecesi Hz.Peygamber'in huzuruna çıktığında ona tebliğ etmesi de(Buhârî, “Salât”, 1;Müslim, “Îmân”, 263), bu ibadetin müslümanın dinî ve ruhanî hayatı açısın-dan önem ve anlamını göstermektedir. Bu sebeple de dinî literatürde namazibadetinin bu yönünü, namazın kulun Allah'a ulaşması, kavuşması yolundaönemli bir araç olduğunu anlatmak için"Namaz müminin mi‘racıdır"denilmiş, ümmetin namazla ilgili ortak bilinç ve değerlendirmesi âdeta bu cüm-leyle özetlenmiştir.
Namaz belli eylemler ve özel rükünler ile yüce Allah'a kulluk etmektir.Namazın dış görünüşü birtakım şekiller ve zikirden ibaret ise de, içerisi vegerçek mahiyeti, yüce yaratıcıya münâcât etmek, O’nunla konuşmak, O’nayakınlaşmak ve O’nu müşahede etmektir. Bu özelliğinden dolayı, yani yüceyaratıcı ile teklifsiz, aracısız buluşma ve konuşma anlamına gelişinden do-layı, namaz ilâhî bir lutuf olarak kabul edilmiştir.Namazı terketmek, kılmamak büyük günahtır. Peygamberimiz, kıyametgününde hesabı sorulacak ilk amelin namaz olacağını bildirmiştir (Tirmizî,“Salât”, 188). Namaz kılmak, Müslümanlığın dışa yansıyan temel göstergele-rinden biri sayıldığı için İslâm bilginleri farziyetini inkâr etmeksizin namazıterkeden kimse için, mevcut bazı rivayetleri de kendi anlayışlarına göre de-ğerlendirerek, bazı müeyyideler öngörmüşlerdir. Gayet tabiidir ki namaz vediğer ibadetler Allah rızâsı için ve içten gelerek yapıldığında anlamını ve ama-cını gerçekleştirmiş olur.
Bunun dışında birtakım zorlamalarla veya gösterişiçin kılınan namazların bir değeri olmadığına göre, namazı terkedenler içinfakihlerin kendi zamanlarına göre öngördükleri müeyyideleri kamu düzeni vegenel ahlâk ilkesi açısından değerlendirmek gerekir. Esasen bu müeyyidelerindayandırıldığı hadislerin büyük çoğunluğu, namazın terkedilmesinin müeyyi-desini değil, İslâm dininde namaz ibadetinin önemini gösterme amacına yöne-lik bulunmaktadır. Kimsenin kimseyi zorla müslüman etme hak ve yetkisibulunmadığına göre, bu dine mensup olanlar kendi özgür iradeleriyle bu diniseçmiş olacaklar ve bu dinde oldukça önemli bir yeri bulunan namaz ibadetin-den haberdar olacak ve bunu zevkle yerine getireceklerdir.
Namaz insanın maddî ve mânevî temizliğinin vasıtası olmaktadır. Çünkünamaz kılmak için gerekiyorsa gusül abdesti almak, normal durumlardaabdest almak suretiyle bir nevi vücut temizliği yapılmış olduğu gibi, ayrıcaelbisenin ve namaz kılınacak yerin de temizlenmesi gerektiği için bir üst baştemizliği yapılmış olur. Daha da önemlisi namaz günahlardan arınmanın dabir yoludur. Namaz esas itibariyle insanı günah işlemekten alıkoyar, gü-nahtan uzaklaştırır. Nitekim bir âyette"Sana vahyedilen kitabı oku ve na-maz kıl; çünkü namaz çirkin ve kötü işlerden alıkor. Allah'ı zikretmek enbüyük şeydir. Allah yapıp ettiklerinizi bilir"(el-Ankebût 29/45)buyurulmak-tadır.Ayrıca namaz, işlenmiş hata ve günah kirlerinin giderilmesini de sağlar.Peygamberimiz günde beş vakit namazı, bir insanın kapısının önünden akıp giden bir ırmağa, namaz kılmayı da bu ırmakta her gün beş kere yıkanmayabenzetmiş ve şöyle demiştir: "Ne dersiniz, birinizin kapısının önünden bir ır-mak geçse ve o kimse orada günde beş kere yıkansa bedeninde hiç kir kalırmı?" Sahâbîler, "Kalmaz, ey Tanrı elçisi" deyince Peygamberimiz "İşte beş vakitnamaz buna benzer. Allah namaz sayesinde günahları siler" demiştir (Buhârî,“Mevâkýt”, 6; Müslim, “Mesâcid”, 282).Aşağıda namazın biçimsel olarak sahih olmasının şartları üzerinde du-rulacaktır. Fakat asla hatırdan çıkarmamak gerekir ki, sayılacak olan şartlar,namazın sadece dış görünüşünü sağlam yapmaya yeterli olacağı gibi, na-mazın sayılacak olan sünnetleri ve âdâbı da onun dış görünüşünün süslen-mesini ve güzel görünmesini sağlamaya yeterli olacaktır. Fakat bu şartlarıyerine getirmek, namazı ikame etmek, ayakta tutmak sayılmaz. Namazınözü, kalbin huşû ve huzur içinde olmasıdır. Kalbin huzur ve huşûu yoksakılınan namaz, bir heykeltraşın özene bezene ve tüm sanatkarlığını ortayakoyarak yaptığı bir insan heykelinden farklı olmayacaktır. Allah bu noktayışöyle belirtmektedir:"Beni anmak için namaz kıl"(Tâhâ 20/14). Bu âyetlenamaz Allah'ı anmanın bir yolu olarak önerildiği gibi, aynı zamanda nama-zın Allah'ı anmaktan ibaret olduğu da vurgulanmaktadır. Çünkü Allah'ı an-mak için namaza duran kişi, namaz boyunca Rabbin huzurunda durduğun-dan gaflet ederek namaza hakkını vermemiş ise nasıl Allah'ı anmış sayılabi-lir? Devlet başkanıyla görüşmek, ondan bir şeyler talep etmek isteyen kişi,bu imkânı bulup onun huzuruna çıktığında onunla görüşmek yerine, oradabulunan eşya ile ilgilense veya yanında getirdiği kitabı okusa veya bir şar-kının veya şiirin sözlerini mırıldansa, o devlet başkanının muhtemel tepki-sini bir tarafa bırakalım, buna görüşme denir mi, gelen kişi arzusunu iletmişolur mu? Bu basit örneğin de gösterdiği gibi namaza duran kişi, Allah'ınhuzurunda olduğunu bilmeli, bunu hissetmelidir.
"Ne dediğinizi bilinceyekadar namaza yaklaşmayın"(en-Nisâ 4/43) ifadesi ne dediğinden haberiolmayan sarhoş kimselere yönelik olmakla birlikte namazda tam bir şuur vehuşûun gerektiğini de anlatmaktadır. Yine Kur'an'da, namaz kılarken gafletve ciddiyetsizlik içinde olanlar ağır bir üslûpla zemmedilir (el-Mâûn 107/4-5).Allah insanların kalıplarına değil kalplerine bakar.Fakihler, zahire göre hüküm verdikleri ve görünür şartların düzgün şe-kilde yerine getirilmesiyle ilgilendikleri için namazın şartlarından bahseder-ken namazda huşû ve huzuru, namazın olmazsa olmaz şartları arasındasaymamışlar, sadece bu yönde öneri ve uyarıda bulunmakla yetinmişlerdir.Çünkü ihlâs, kalp huzuru ve huşû, kalbin ameli olup gizli, bâtınî bir durum-dur. Namazın bâtınî-derunî şart ve gayelerinin gerçekleşmesi mükellefin kendi seviyesiyle, gayret ve hassasiyetiyle ve biraz da ortamla alâkalı süb-jektif bir hal olduğundan bu konuda herkes için ortalama bir çizgiden sözetmek ve buna namazın şartları arasında yer vermek doğru olmaz.
Na-mazda sözü edilen iç huzuru ve kalbî bağlılığı yakalamak, ruhun maddîâlemden Allah'ın huzuruna yükselişini hissetmek herkes için kolay olmadığıgibi arzu etmekle elde edilebilen bir sonuç da değildir.
Böyle bir mükellefiyet,insana gücünün üzerinde bir yük yüklemek anlamına gelir. Fakihlerin, zâ-hirî şartların yerine getirilmesiyle mükellefin uhdesinden namaz borcunundüşeceğini ve bunun dünyevî hükümler bakımından yeterli olacağını söyle-meleri bu sebepledir. Kılınan namazın kabul olunup olunmaması, âhirettefayda verip vermeyeceği fıkhın konusu değildir. Ayrıca fakihler fetva verir-ken, insanların kusur ve eksikliklerini de dikkate almışlar, mükellefiyetşartlarını ideal değil ortalama ölçülerde tutmaya çalışmışlardır. Bu gerekçe vemülâhazalar sebebiyledir ki, namazın ruhu olan kalp huzuru namazın ta-mamında şart koşulmamış, namaza başlarken yapılan niyetteki ihlâs veyöneliş yeterli görülmüştür.