İhsan YILMAZ
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 11, 2002 01:53
Roma'da Büyükelçi olarak görev yaptığı 1992'de Türkiye ile Ekvator arasında çıkan bir muz ithalatı problemini çözmek için gelmiş ilk kez Türkiye'ye Jaime Marchan.
İstanbul'u dolaşırken üzerinden geçtiği Galata Köprüsü gerçek yaşamında ve edebiyatında yeni bir sayfa açmış. Saatlerce kalıp, köprü üzerinden İstanbul'u seyretmiş. Tamamen bir büyülenmeydi, diyor o an için. Türkçe'yi bilmesem de bu kültürün içinde yaşayabilirim diye düşünmüş. Köprüde gördüğü ve çok beğendiği bir Türk kızı yeni bir roman yazma düşüncesini uyandırmış kendisinde. Değişik aralıklarla daha sonra Türkiye'ye gelerek tamamlamış Yazgım İstanbul'u.
Kitapta Amerika'ya kaçak olarak gitmek için muz yüklü bir şilebe binen Ekvatorlu gazetecinin yanlışlıkla Türkiye'ye gelişini ve İstanbul'da yaşadıklarını anlatıyor. Türkiye'de Ekvator'dan muz ithal eden bir firmada çalışmaya başlayan genç gazeteci Galata Köprüsü'nde gördüğü bir kıza, daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin kütüphanesinde rastlıyor ve aralarında büyük bir aşk başlıyor. İspanyolca olarak yayınlanan ve Latin Amerika ülkelerinde büyük bir ilgi gören Yazgım İstanbul, Yıldız Ersoy Canpolat çevirisiyle Kültür Bakanlığı tarafından Türkçe olarak yayınlandı.
Bütün isteğim kitabımın Türkçe'ye çevrilmesi ve Türkler'in de bunu okumasıydı, diyen Marchan, bu arzusunun gerçekleşmesinin sevinciyle yine İstanbul'daydı. İstanbul Cervantes Enstitüsü'nün davetlisi olarak ülkemize gelen Jaime Marchan hem kitabının tanıtımı için yapılan davete katıldı, hem de İstanbul özlemini giderdi. Tabii İstanbul'a gelir gelmez ilk gittiği yer yine Galata Köprüsü oldu. Kim bilir belki de hayali sevgilimi köprüde tekrar görürüm düşüncesiyle.
Neydi sizi İstanbul'a daha ilk gelişinizde roman yazmaya itecek kadar etkileyen şey?
İnsana hayaller kurduran bir yer burası. Böylesine zengin bir kültür merkezine dünyanın başka bir yerinde rastlamak mümkün değil. Tam anlamıyla kültürün beşiği. Geçmişin bütün kültürlerinin iç içe geçmiş halde izlerini ve hala yaşadığını görmek mümkün. Yalnızca kültür de değil. Coğrafi olarak da inanılmaz bir güzellik söz konusu. Yani bitip tükenmez bir güzelliği var İstanbul'un. 1992 yılında Roma'da büyükelçi iken iki ülke arasında muz ithalatı nedeniyle oluşan bir problemi halletmemem için gelmiştim Türkiye'ye ve İstanbul'a ilk kez. Galata Köprüsü'ne geldiğimde gerçekten büyülenmiştim. Diğer Elbise adlı romanımı yeni bitirmiştim ve yayınevine vermiştim. Yani üzerinde çalıştığım bir şey yoktu. Köprüde yanımdan geçen çok güzel bir kız dikkatimi çekti. İşte o anda burada yaşanan bir roman yazma fikri oluştu bende. Aynı kızı tekrar görebilir miyim diye her gelişimde mutlaka gittim Galata Köprüsü'ne. Sonra o hayal üzerine başladım romanımı yazmaya.
Kitabınızda Osmanlı şiirinden alıntılar var. Fuzuli'nun Leyla ve Mecnun'unu anlatıyorsunuz örneğin. Böylesine kısa bir ziyarette nasıl bu kadar Türk kültürü üzerine bilgi sahibi oldunuz?
Romanımın taslağını ilk gelişimden sonra üç ay içinde tamamladım. Sonra da araştırmalar yapmaya başladım. İngilizce yayınlanan kitapları okudum. Bu arada İnternet aracılığı ile Edebiyat Fakültesi'nden Cervantes üzerine tez yapan bir öğrenciyle tanıştım. Romanımdan ona da söz ettim ve bana yardımcı olup olamayacağını sordum. O da severek kabul etti. 16. ve 17. yüzyıl Türk edebiyatıyla onun sayesinde tanıştım ve çok sevdim. Her gelişimde bana İstanbul'u gezdirmesini istedim kendisinden. Kitabımdaki üniversite öğrencisi Shair (Şair) adlı kızı canlandırabilmek için ondan yardım aldım. Kız ardadaşıyla İstanbul'da nereye gider, nereleri gezer, nerede eğlenir, bunların hepsini bana göstermesini istedim. O sayede İstanbul'la ilgili pek çok ayrıntıyı romanıma katabildim.
Ekvator'da ve İspanyolca konuşulan ülkelerde nasıl karşılandı romanınız?
Ekvator'da çok büyük bir ilgi gördü. Çünkü Ekvator'un çok geleneksel bir edebiyatı vardır. Bu tamamen bir ilkti benim ülkem için. Ekvator'da ülke olarak Türkiye pek bilinmiyor. Orada Lübnan'dan, Libya'dan, çeşitli Arap ülkelerinden gelip yıllar önce yerleşmiş kişilere Türko deniliyor. Türk denilince akla onlar geliyor. Kitabım bu imajın değişmesinde, Türklerin kim olduğunun bilinmesinde etkili olacaktır. Bir de anlattığım İstanbul'u görmek isteyenler çıkıyor, bütün Latin Amerika ülkelerinden.
Pek çok ülkede Büyükelçi olarak bulundunuz. Halen de Dışişleri Bakan Yardımcılığı yapıyorsunuz. Türkiye dışarıdan nasıl görünüyor?
Türkiye politik açıdan çok önemli bir ülke. Bu bölgedeki varlığı gerçekten çok önemli. AB'ye çok kısa sürede dahil edilmesi gerekiyor ve ben bunun olacağına inanıyorum. Yani AB'nin Türkiye'yi yok sayma lüksüne sahip olmadığını düşünüyorum.
YA UZAYDAN SİNYAL GELİRSE
Biyografinizde Uzay Hukuku okuduğunuz yazılıyor ve bu alanda yayınlanmış kitaplarınız da var. Ayrıca Amerika Hava ve Uzay Hukuku Uzman Hukukçular Komitesi Akademik Üyesi ve Uluslararası Uzay Hukuku Enstitüsü Daimi Üyesi'siniz. Nedir uzay hukuku ve neyle uğraşır?
- Uzay Hukuku, Uluslararası Hukuk'un bir dalıdır ve adından anlaşılacağı gibi uzayla ilgili düzenlemeleri yapar. Her ne kadar insanlar saçma bulsa da uzay bilimi var sonuçta ve bunun hukuğu bile hazır. Uzayda, başka gezegenlerde canlıların olup olmadığını bilemiyoruz ama kesin olarak ne var, ne de yok diyebiliyoruz. Böyle bir durumda önlemlerin alınmasına ihtiyaç var. Örneğin Hollanda'da yaptığımız son toplantıdaki konumuz, dünya dışı bir gezegenden sinyal gelmesi söz konusu olduğunda nasıl davranılacağı ve Birleşmiş Milletler'in reaksiyonunun ne olacağıydı.
İSTANBUL'LA EBEDİ EVLİLİK YAPTIM
İstanbul'a geleceklere tek tavsiyem var, iki kadeh rakı içip öyle baksınlar bu şehre. Her şey çok daha güzel görünüyor o zaman. Bir de İstanbul sadece gezilip gidilecek bir yer değil. Kalıp bu kültürü tanımak, yaşamak gerekir. Yani İstanbul yazgısını herkes yaşamalı. Ben bu kitapla, İstanbul'la edebi bir evlilik yaptığıma inanıyorum.