Güncelleme Tarihi:
TÜRKİYE ile İngiltere arasındaki üst düzey istişare mekanizması Tatlı Dil Forumu’na başkanlık eden eski İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, Ekim’de yapılacak toplantının hazırlıkları için İstanbul’daydı. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakerelere başladığı 3 Ekim 2005’teki tarihi toplantıda kritik rol oynayan Straw, sürecin bugün donmasının sorumlusu olarak Paris ve Berlin’i gösterdi. Hürriyet’e konuşan Jack Straw, yakın zamanda bir açılım konusunda fazla iyimser değil.
- Türkiye’nin 3 Ekim 2005’te AB ile müzakerelere başlama kararının çıktığı tarihi Lüksemburg toplantısında önemli rol oynadınız. Müzakere sürecinde ne oldu da işler sarpa sardı?
- Türkiye’nin adaylık sürecinde oynamış olduğum rol ile gurur duyuyorum. Müzakereler başladıktan sonra olanlar Türkiye için olduğu kadar İngiltere için de sinir bozucu. Süreci buraya getiren iki şey oldu. Kıbrıslı Rumlar giderek daha da sabit fikirli liderler seçtiler. İkinci olarak da Fransa ve Almanya’da Türkiye’nin üyeliğine karşı liderler iktidara geldi. İşlerin sarpa sarmasının asıl nedeni bu ikincidir. Zira AB içinde Fransa ve Almanya birşeye ‘evet’ diyorsa, Rumların bağırması mide bulandırır, ama başa çıkılamaz değildir. Açıkçası bugün (2005’teki Alman ve Fransız politikacıların) haleflerinin neden bu kadar düşmanca bir tutum içinde olduklarını da akım almıyor. Türkiye’nin üyeliği sizden çok Avrupa Birliği’nin çıkarınadır. Aynı Türkiye’nin NATO üyeliği gibi.
- Türk tarafının bu süreçteki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkiye neredeyse tek başına müzakere eder bir durumda kalmış olsa bile hükümetiniz son derece makul bir şekilde süreci devam ettirmeye çalışıyor. Türkiye bundan 15 sene önceki ülke değil, çok yol aldınız. Müzakereler başlarken herkes işgücünün serbest dolaşımı konusunda uzun geçiş süreleri olacağını kabul etmişti. Ama siz muhtemelen 10 yıl sonra kişi başına düşen milli gelirde AB ortalamasını yakalayacaksınız ve bu tartışmalar manasız olacak.
- İngiltere’nin Türkiye’ye koşulsuz desteğinin arkasında ne var?
- Partizan siyasetin son derece agresif yaşandığı bir ülke olmasına rağmen İngiltere’de hem İşçi Partisi hem de Muhafazakar Parti Türkiye’nin üyeliğine aktif destek konusunda mutabık. Size karşı tarihsel bir empatimiz var. Belki biz de Türkiye gibi Avrupa kıtasının bir ucunda olduğumuz için yaklaşımlarımız Avrupa’nın merkezindeki ülkelerden farklı. Ama sonuçta iki ülke de tartışmasız Avrupalı.
- Türkiye ile pratikte donmuş olan müzakereleri ne kurtarır?
- Türkiye mevzusunun artık Fransa’da ne kadar büyük bir iç politika malzemesi haline geldiğini en son soykırımı inkar tasarısı sırasında gördük. Dolayısıyla seçimde François Hollande başkanlığındaki Sosyalistler de iktidara gelse Türkiye politikasının bir anda otomatik değişmesini bekleyemeyiz. Ama bizim gibi Türkiye’nin dostlarının üst düzey baskı ile Fransa ve Almanya’ya Türkiye’ye üyelik perspektifi veren anlaşmaya imza koyduklarını daima hatırlatmamız lazım. Diğer aday ülkeler ile Türkiye arasındaki eşitsizliğin giderilmesi lazım. Korkarım bu noktada Türkiye’ye sadece sabırlı olmak düşüyor.
İran’a müdahale için iştah yok
“İranlı dostlara tavsiyem var: Şanslarını fazla zorlamasınlar. Kendim de birçok müzakereye katıldığım için yakından biliyorum; daima daha fazlasını kopartmaya çalışmak İranlıların ulusal karakteridir. Ama unutmasınlar, bugün savunmada ve zor durumda olan kendileri, çünkü UAEK tarafından öngörülen adımları atmadılar. Artık makul bir şekilde müzakere etmeye başlamaları gerek. Şunu da görmeleri lazım; dünyada kimsenin İran’a karşı askeri bir operasyon konusunda iştahı yok. “
Arap Baharı’nda kaybeden İran-Suriye
“İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad 18 ay önce kendisi Arap olmamasına rağmen Arap dünyasında muazzam bir popülariteye sahipti. Elimizdeki verilere göre o zaman yüzde 85 olan bu destek bugün yüzde 5’e düşmüş durumda. Bunun nedeni gayet açık; Suriye lideri Beşar Esad gibi kendi halkını öldüren baskıcı liderleri desteklemesi. Arap Baharı’nın sonucunda izole olan iki ülke var; İran ve İsrail. İran diktatörleri desteklediği için kaybetti. İsrail ise bugüne kadar istikrar adına baskıcı rejimlere göz yumdu. Ama bugün kendisine karşı son derece düşmanca duygular içinde olan kitleler, Mısır başta olmak üzere bu ülkelerde demokratik süreçlerle iktidara gelmek üzere.