Güncelleme Tarihi:
Ara Guler'le fotografin sanat olup olmadigini konusmadik. Yitip gittigi soylenen Istanbul'u da. Hatta fotograf disinda konusalim derken ipin ucunu kacirdik, Pamukbank Fotograf Galerisi'nde 28 Mart'a kadar acik olan ‘‘Ara Guler Klasikleri’’ sergisinden bile soz etmedik. Album sayfasinin geregi olarak cocuklugunu, gencligini, fotograf disindaki Ara'yi anlatti. O kadar guzel anlatti ki, ‘‘cok aksidir, fena fircalar, Allah yardimcin olsun’’ telkinleriyle gittigim ofisinden cikarken agzim keyiften fiyonk bicimini almisti. ‘‘Allahaskina soyleyin’’ dedim, ‘‘sizin nereniz aksi?’’ O da bana sordu: ‘‘Tabii ya, bana aksi diyorlar, aksi miyim ben?’’ Aksi degilsiniz. Gencsiniz, guzelsiniz, matraksiniz. O kadar ki, insanin omrune omur katarsiniz. Gerci su ana kadar benim gibi dusunene rastlamadim, ama farketmez. Ben sagda solda aksi olmadiginizi anlatip duruyorum.
Birbirimizle yarisir gibi ictigimiz sigaralarin bilmiyorum kacincisini sondururken, gozum Ara Guler'in oturdugu masanin arkasindaki yaziya takildi. Beyaz bir metal levhanin uzerinde kirmizi harflerle ‘‘no smoking (sigara icilmez)’’ yaziyordu. ‘‘Aaa, yasak mi burada sigara icmek’’ diye sordum. Gulerek cevap verdi: ‘‘Hayat ne biliyor musun? Orada no smoking yazacak, sen de onune gecip sigara iceceksin. Yazmasa da icersin tabii, ama en iyisi boyle yazarken icmek.’’ Bu sahane felsefeden sonra roportaji toparlamak kolay olmadi, sohbet daha cok samatayla surdu. Neyse ki, cocuklugunu, gencligini, sinema tutkusunu, ilk cektigi fotografi, fotografini cekmek istedigi kisileri daha once anlatmisti.
Damdaki cocuk
1928 yilinda Taksim'de dogar Ara Guler. Babasi Beyoglu'ndaki Hacopuna Pasaji'nda eczacilik yapan Dacat Guler, annesi ev hanimi Verjin Guler'dir. Kislari Beyoglu'nda, yazlari Suadiye'deki sayfiye evlerinde guzel bir cocukluk gecirir. Kisa pantolondan kurtulusuna denk gelen yillardan birinin basinda, yani bir yilbasinda, babasi ogluna 35 milimetre bir sinema makinesi hediye eder: ‘‘O zaman sesli sinema cikmisti, sessiz filmler battal olmustu. Babam onlari az bir parayla alip eve getirirdi. Ben de cumartesi pazar gunleri arkadaslarima oynatirdim.’’
Cocuklugu sinemayla, sinemaci olma hayalleriyle gecer. Yazlari film studyolarinda; montajda, senkronda calisir, kameramanlik yapar. Sonralari yonetmen olan Orhan Aksoy'la birlikte imtihanlara girerek, belediyenin verdigi sinema operatoru ehliyetini alir. Ancak sinema macerasi bir yanginla son bulur: ‘‘18 yasindaydim, Dogan Film Studyosu'nda calisiyordum. Bir gun studyo aniden tutustu, buyuk yangin cikti. O zaman filmler simdiki gibi degildi, birden tutusuverirdi ortalik. Ben o panikle dama kactim. Itfaiyenin damdan kurtardigi son adam ben oldum. Ondan sonra babam bir daha studyoya gondermedi. Sinema isi boyle bitti’’
Sinema biter, ama fotograf baslar. Liseden sonra Iktisat Fakultesi'ne ayni gunlerde de, yazi isleri mudurlerinden biri babasinin arkadasi oldugu icin Yeni Istanbul Gazetesine girer, fotomuhabiri olarak calismaya baslar: ‘‘Ilk cektigim fotografi da hatirliyorum. O zaman Ticaniler denen gerici bir grup vardi. Ataturk'un Gumussuyu'ndaki heykelini kirmislardi. Basinda ilk cikan fotografim o oldu.’’
1954'te, askerden dondukten sonra donemin en meshur dergisi Hayat'a girer. 1956 yilinda dergi haftalik olur. Guler derginin fotograf mudurlugunu yapmaya baslar. Ayni yil Time, Paris Match, Stern gibi dergilerin muhabiriligini yapmaya baslar.
Bundan sonrasi basarilarla dolu fotograf yillari. Sayisiz odul, yapit, unvan, basarili isler, ses getiren roportajlar... Roportaj yapip fotograflarini cektigi unluler arasinda, korku sinemasi ustasi Alfred Hitchcock, unlu ressamlar Picasso, Dali, Chagal, filozof Bertrand Russel, Indra Gandhi, ve daha bir dolu isim var. Hangisinden randevu almak zor oldu diyorum: ‘‘Randevu filan almadim. Denk geliyor be. Chagal ile roportaj yaptigimda, onun kitaplarini basan yayinevinin fotografcisiydim. Otururken ben Chagal'i cekmek istiyorum dedim. Hemen telefon ettiler, randevu aldilar. Bir kere de Amerika'ya davet edilmistim. Gelmem, ben Amerika'yi sevmiyorum dedim. Israrlar uzerine, oradaki sanatcilari cekersem gelirim dedim. Hitchcock'u mesela o arada cektim. Yoksa onlarin yanina kolay gidemezsin. Ingiliz Kralicesinin yanina gitmek daha kolaydir. Cunku kendisi degil, taht meshurdur. Ama bunlar hakiki meshur.’’ Bugun cekmek istedigi uc kisi var: Yonetmen Steven Spielberg, fizikci Stephen Hawking ve bilgisayarci Bill Gates. Gates konusunda heyecanli: ‘‘Bill Gates ne yapiyor ya farkinda misin, o suratsiz adam? Dunyanin butun birikmis malzemesini kayda geciyor. Bu ne demek ya!’’
Keyfine bak be yav!
Bir roportajinda, ‘‘dunyada hicbirsey hicbir ise yaramaz. Insanlar bir duzen kurmuslar, Tas Devri'nden beri devam ediyor’’ diyordu. Peki o zaman neden yasiyoruz, hicbirseyin anlami yok mu deyince cevap verdi: ‘‘Yasamin anlami oldugunu mu zannediyorsun? Esasinda var, ama yakalayamiyoruz. Senin elinde olmayan seyler var. Birseyi degistirebiliyor musun dunyada, ferd olarak, fotografci olarak, sanatci olarak? Biraz aydinlatiyorsun herifleri o kadar. De ki, Bill Gates herseyi kaydetti disketlere. 3816'inci senede dunyanin yanindan bir kuyruklu yildiz gecse, oradaki magnetik saha dunyadaki elektirigi cekse, butun havaya gider. Aslinda insanlarin buyuk kismi hicbir ise yaramaz. Ne buyuk imparatorlar vardi degil mi? Ne oldu, kim ipledi onlari?’’
Uzun yillar Redhouse Yayinevi'nden calisan Suna Guler'le 25 yildir evli. Cocugu yok. 45 yasinda evlenmesine sasirinca, daha once bir evlilik yaptigini, resmi olarak iki kere evlendigini soyluyor. Bu durumda sormak farz oluyor: Capkin misiniz? Cok capkin, muthis capkin: ‘‘Capkinligim bilinir. Zaten bizim meslek capkin meslegidir. Fiyakali meslektir, doktora moktora benzemez.’’ Yaziyi yazarken, kufurleri cikaracagima dair soz vermistim, ama son cumlenin orijinalini yazmak istiyorum: ‘‘Dunyaya gulersek daha iyi olur be yav. Yoksa bir suru aksi pezevenk var. Ayni gun oleceksin be. Yasa keyfine bak!’’
Babasi eczaci Dacat Guler, annesi Verjin Guler. Ara Guler'in cocuklugu, babasinin yilbasi hediyesi olan 35 milimetre sinema makinesiyle, mahalle arkadaslarina film oynatarak gecti. Dogan Film Studyosu'nda yangin cikmasa, Ara o yanginda dama cikmasa, itfaiyenin kurtardigi son adam olmasa, bir daha studyoya gitmesi yasaklanmasa, belki de sinemaci olacakti. Ara ve kuzini Mayda, Suadiye'deki yazlik evde.
Ilk sergisini Amerikan Robert Kolej'de, 1954'te acti. Kirkpinar gureslerini izlemek icin gittigi Edirne'de cektigi bu fotograf, Time Dergisi'nde yayinlandi, en unlu fotograflarindan biri oldu. Fotografta Arapca Allah yazisinin altinda oturan iki carsafli kadin var. Soldan saga: Ara Guler, doktor Sirin Devrim, eski asistani Sedat Pakoy, Selmi Andak, Suavi Sonar.
Fotografini cekip roportaj yaptigi onlarca unlu arasinda ressam Salvador Dali de var. Guler, bu fotograflari cekebilmek icin randevu almakla ugrasmamis. Bircogu denk geldi diyor. Mayis 1971, Paris.
Ayaktakiler: Ara Guler ve Oguz Akkan. Oturanlar: Fazil Husnu Daglarca, Aziz Nesin, Necati Zekeriya. Bu fotograf Cem Yayinevi'nin kurucusu Oguz Akkan'in olumunden birkac ay once cekildi.
Sinema ilk goz agrisiydi. Ancak ona sinemaci olmak degil, sinemacilarin fotografini cekmek dustu. Onbir defa izledigi Cannes Film Festivali'nde, simdi Hurriyet Gazetesi'nin fotograf editorlerinden Oguz Seren ile birlikte. 1971.
1956 yilina ait bu fotografin arkasina su not dusulmus: Ara Guler Hayat Dergisi'nde calisirken ustasi Hikmet Feridun Es ile bir roportaj mevzuu calisirken.