Fosilden insana, hurafeden Kur'an'a

Güncelleme Tarihi:

Fosilden insana, hurafeden Kurana
Oluşturulma Tarihi: Ocak 23, 2009 07:11

Kur'an'ın bir numaralı düşman hedef ilan ettiği şirkin yani ‘yedek ilahlı din’ anlayışının temel nitelikleri ikidir: Zulüm, fosilperestlik.

Haberin Devamı

 

Zu­lüm, Kur'an di­lin­de eş­ya, in­san ve kav­ram­la­rı, ol­ma­sı ge­re­ken yer­le­ri­nin dı­şı­na ko­ya­rak ha­ya­tı ka­o­sa mahkûm et­mek de­mek­tir. Ka­o­sun fa­tu­ra­sı­nı öde­ye­cek olan­sa birey ve toplum halinde in­san­dır...

 

Şir­kin ikin­ci kö­tü­lü­ğü, ata­la­rı ve es­ki mi­ra­sı (eşya, olay, yorum, kabul ve zihniyet) eleştiri üstü tutup ilah­laş­tır­mak ve böy­le­ce in­sa­noğ­lu­nun ye­ni­ye ve ile­ri­ye giden yo­lu­nu tı­ka­mak­tır.

 

İs­lam Pey­gam­be­ri'nin, üm­me­ti­ni ör­tü­lü-sin­si bir şir­kin fe­la­ke­te sü­rük­le­ye­ce­ği­ni ifa­de eden söz­le­ri tüm ha­dis kay­nak­la­rın­da ye­r a­lır. Bu­nun bir an­la­mı da, Mu­ham­med üm­me­ti­ni, ör­tü­lü bir fo­sil­pe­rest­li­ğin ba­tı­ra­ca­ğıdır.

 

Haberin Devamı

İs­lam dün­ya­sı­nın bu­gün­kü du­ru­mu, bu­nun böy­le ol­du­ğu­nu gös­te­ren tab­lo­lar­la do­ludur.

 

Cahiliye (İslam öncesi dönem) Arabizminin dini olan şirk, çe­şit­li kı­lık­lar­da Kur’an İslamı’nın içi­ne sı­za­rak, Hz. Mu­ham­med'den ve onun teb­liğ et­ti­ği ki­tap­tan âdeta in­ti­kam al­mak­ta­dır.

 

İslam dünyasında şimdilik sadece bir ‘şaz görüş’ (kamusal kabule dönüşmeyen, kıyıda-köşede kalmış görüş) muamelesi gören tecdît (yeniden yapılanma) zihniyetinde ‘çı­kış yo­lu’ ola­rak su­nu­lan tek­lif­le­rin omur­ga­sı­nı, iş­te bu ‘ör­tü­lü fo­sil­pe­rest­lik­ten kur­tul­mak’ oluş­tur­mak­ta­dır.

 

Fosilperestlik, kurduğu bir ‘rabler veya şürekâ hegemonyası’ ile Müslüman halkların canına okumakta, bu arada İslam’ı da dünyanın gözünde saygın bir din olmaktan çıkarmaktadır.

 

Hu­ra­fe ve uydurmalar en­ka­zından Kur'an'ın es­ki­mez ve pör­sü­mez ye­ni­si­ne ge­çiş için, fo­sil­den, ya­şa­yan in­sa­na geç­mek ge­rek­mek­te­dir. Tecdît düşünürlerinin eserlerinde öne­ri­len çö­zü­mün öze­ti bu­dur.

 

Haberin Devamı

 

TÜRKİYE KAHIRLI BİR HEGEMONYANIN BASKISI ALTINDA

Ne yazık ki, Türkiye son yıllarda, tecdîtten rahatsız olan ama İslam düşmanı Haçlı-siyon kodamanlarıyla işbirliğine girip onların önerdiği ölümcül reformun dini Ilımlı İslam’a eşbaşkanlık yapmayı hüner sanan kadroların egemenliği altına girdi veya sokuldu.

 

Türkiye şimdilerde, bu kahırlı hegemonyanın pençesinde kıvranmaktadır.

Türkiye’nin yeniden yapılanmasına gidecek yolunun ilk adımı bu ‘zalim hegemonyanın kahrından çıkmak’ olacaktır. Bu hegemonya, Türk tarihinin daha önce tanımadığı çok zehirli bir hegemonyadır.

 

Korkarım ki, bu zehirli hegemonya, bu milleti, Cumhuriyet’in yüzüncü yılını kutlamak yerine Cumhuriyet’in yüzüncü yılında Cumhuriyet’in çöküşünü seyretmek durumunda bırakacaktır. Tanrı ve tarih önünde bu kaygımı açık şekilde ifade etmeyi bir insanlık ve iman borcu biliyorum.

 

Ve çözüm önerimi arz ediyorum:

Haberin Devamı

Türkiye, bu hegemonyayı aşmak için küresel değerler üstüne oturan basiretli, dirayetli, azimli ve cesur antiemperyalist projeler üretecek kadroları âcilen siyasete sokmak zorundadır.

Ge­nel­de tüm tecdît öncülerinin, özel çer­çe­ve­de de bi­zim, din me­se­le­sin­de çı­kış yo­lu­muz, Kur'an de­ne­ti­minde ye­ni bir diriliş, yeni bir yapılanmadır. Bu ya­pı­lan­ma­nın ön­cü­lü­ğü­nü Türkiye’de iki ku­rum ya­pa­cak­tır, yapmalıdır:

 

1. Üni­ver­si­te,

2. Di­ya­net Teş­ki­la­tı.

 

Ancak bu iki kurumun bekleneni yapabilmesi için Türkiye’nin içine itildiği Afganlaştırma sürecinin durdurulması şarttır. Şöyle de söyleyebiliriz:

 

Türkiye’de İslam’ın, İmamı Âzam anlayışı yönünde yeniden yapılanmasına zemin hazırlayan Atatürk mirasına indirilen ölümcül darbenin etkisiz kılınması gerekir.

 

Haberin Devamı

Bu ‘kaçınılmazlar’ yerine getirilmedikçe hiçbir kurum ve kişi hiçbir şey yapamaz.

 

Üni­ver­si­te bilim, fi­kir ve bakış açısı üreten kadrolar yetiştirecek, Di­ya­net de üretilen bu değerleri hal­ka in­di­re­rek uy­gu­la­na­bi­lir ha­le ge­ti­re­cek­tir.

 

Şunu da asla unutmayalım:

 

Diyanet Teşkilatı işe yarar hale getirilmedikçe (veya lağvedilmedikçe), din meselesinde üniversitenin üreteceği hiçbir değer hayata geçemez. Çünkü Diyanet, bilimin ürettiği değerlere, ilk iş olarak karşı çıkmaktadır. Bunların bir kısmına katılımı, halkın baskısı yüzünden veya siyasal konjonktüre uyum sağlama adına ve çoğu kez iş işten geçtikten sonra olmaktadır.

 

Son yıllarda Türkiye’nin din meselesinde en büyük talihsizliği, Diyanet’in, üniversite tarafından üretilen değerlerin hayata girmesini engelleyen bir kurum gibi çalışmasıdır.

 

Haberin Devamı

Diyanet’in bilime ve üniversiteye samimi saygısı sağlandıktan sonra tecdît veya yeniden yapılanma adına el atılacak te­mel konular lis­te­si­nin ba­şın­a, Hz. Pey­gam­ber'i Kur'an ışı­ğın­da ye­ni­den ta­nı­mak konmalıdır. Pey­gam­be­ri­mi­zi, Al­lah'ın el­çi­si ol­mak­tan çok, Al­lah'ın bir tür or­ta­ğı, hat­ta O'nun buy­ruk­la­rı­na ters hü­küm­ler ko­yabilen bir kuv­vet gi­bi al­gı­la­yan­lar var­dır.

 

İs­lam dün­ya­sı, Arap örfleri ampulünü yakan emperyalizm beslemesi dinamoyu kapatarak Hz. Mu­ham­med'i Kur'an ışı­ğın­da ye­niden ta­nı­mak zo­run­da­dır.

 

Hz. Mu­ham­med'in ‘âlemlerin rah­me­ti’ ol­ma­sı onun ‘Kur'an'ın Mu­ham­me­di’ ol­ma­sıy­la müm­kün­dür. Bugün bizim çocuklarımıza tanıtılan ve öğretilen ‘Muhammed’, Kur’an’ın Muhammed’i değildir...(Bu konuda, Mustafa İslamoğlu’nun ‘Üç Muhammed’ adlı değerli kitabının okunmasını önemle tavsiye ediyorum).

 

Tecdît adına el atılacak ikinci temel konu ise dine getirilen eski yorumlarla bizatihî dini birbirinden ayırmak, yani eskinin her dediğini kutsal ilan etmekten kurtulmaktır. Fi­lan ve­ya fa­lan za­man­da ya­şa­yan­la­rın din adı­na üret­tik­le­ri fi­kir­ler, yap­tık­la­rı iç­ti­hat­lar ve ge­liş­tir­dik­le­ri sis­tem­ler di­nin ken­di­si de­ğil­dir.

 

‘Bi­za­ti­hi din’, yani kaynak din, özgün din Al­lah'ın gön­der­di­ği va­hiy­ler­de­dir. Her dev­rin in­sa­nı, di­ni kavramak için o va­hiy­le­re baş­vu­ra­cak­tır. Va­hiy­le­re git­mek ye­ri­ne va­hiy­ler­le il­gi­li ya­pıl­mış eski yorumlara tes­lim ol­mak, di­ni ve dinda­rı ha­ya­tın ve Kur'an'ın dı­şı­na itmiştir.

 

İslam dünyasının yaşayan ilahiyatçılarının en büyüklerinden biri olan Prof. Dr. Hüseyin Atay, bu noktada şu gerçeğin altını çiziyor:

 

“Mez­hep imam­la­rı­nın fi­kir­le­ri, iç­ti­hat­la­rı, fet­va­la­rı za­man ve şart­la­ra gö­re sü­rek­li de­ğiş­miş­tir. Ay­nı mez­hep ima­mı­nın ay­nı ko­nu­da Bağ­dat'ta ay­rı, Mı­sır'da ay­rı fet­va­sı var­dır. İs­lam'ın ha­yat di­ni ol­ma­sı bu tav­rın ko­run­ma­sıy­la müm­kün­dür. Dün ya­pı­lan iç­ti­hat­lar bi­zi bağ­la­ma­dı­ğı gi­bi, bu­gün ya­pı­la­cak iç­ti­hat­lar da ya­rın­ki ne­sil­le­ri bağ­la­ma­ya­cak­tır. Ge­le­cek ne­sil­ler, bi­zim mi­ra­sı­mız­dan ya­rar­la­na­cak­lar ama ken­di prob­lem­le­ri­ni ken­di­le­ri çö­ze­cek­ler­dir. Ha­ya­tın ka­nu­nu bu­dur. İs­lam'da­ki ic­ma (konsensus), or­ta­ya çı­kan me­se­le­le­re bil­gin­le­rin ge­tir­dik­le­ri or­tak çö­züm­dür. Oy­sa­ki İs­lam dün­ya­sın­da yüz­yıl­lar­dır bi­ri­ken ye­ni me­se­le­le­re ye­ni çö­züm­ler üre­til­me­miş­tir.”

 

Atay, ye­ni ya­pı­lan­ma ile vü­cut bu­la­cak at­mos­fer­de mez­hep di­ni­nin ye­ri­ne ‘mez­hep­le­r üs­tü Kur'an di­ni’nin ge­çe­ce­ği­ni, par­ça par­ça edil­miş in­san­la­rın Al­lah'ın öner­di­ği ‘Müs­lü­man’ kim­li­ğin­de ku­cak­la­şa­cak­la­rı­nı, İs­lam dün­ya­sın­da ye­ni bir tev­hit ve ay­dın­lan­ma ça­ğı­nın baş­la­ya­ca­ğı­nı söy­lü­yor.

 

Atay Hocamın bu temennisine bütün ruhumla katılıyor, kendisine saygılarımı, tuttuğu ışığa da şükranlarımı iletiyorum...

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!