Güncelleme Tarihi:
Bu yıl En İyi Film Oscar adayları bir değil, iki bilim inanının öyküsünü anlatıyordu: Astrofizikçi Stephen Hawking (The Theory of Everything) ve bilgisayarbilimci Alan Turing (The Imitation Game). İki bilim insanının da sayısal alanlarda büyük devrim yapmış olması rastlantı değil. Filmlerde görünen matematik dehalarının sayısı artıyor. “Hesaplanabilirlik fikri bizi büyülüyor,” diyor bilimin sinemadaki tasviri üzerine Georgia Teknik Üniversitesi’nde çalışan T. Hugh Crawford. Hawking ve Turing gibi figürler dijital çağın kahramanları olabilir. Daha da önemlisi, Crawford her iki bilim insanının da yalnız çalıştığını ve Hollywood’un yalnız kurtlara bayıldığını söylüyor.
Yalnız kahramanların çekiciliği yeni bir şey değil ama bu kahramanın fizikçi olması kesinlikle yeni. Film araştırmacısı George Frederick Custen, 1927 ile 1960 arasında yayımlanan 291 biyografi filminden sadece %6’sının bilim temalı olduğunu söylüyor. Bu filmlerin yarısı da sağlık personelinin, yani hemşirelerin, doktorların, hatta diş hekimlerinin hayatını anlatıyor. Filmlerin geri kalanıysa Alexander Graham Bell ya da Thomas Edison gibi mucitleri veya Louis Pasteur ile Marie Curie gibi laboratuvar araştırmacılarını konu ediniyor. Bilim konulu ilk biyografik filmler kimyager ya da bakteriyolog olarak çalışmanın zorluklarını anlatıyordu. “Marie Curie filminin yüzde doksanı laboratuvarda uygulama yapmanın güçlüğünü gözler önüne sürüyor” diyor Crawford. Yakın zamanda çekilen filmler ise farklı bir yaklaşımı benimsiyor ve buluşları bir dizi Evreka anı olarak hayal edilebilecek (hatta yanlış temsil edilebilecek) matematikçileri ya da kuramsal fizikçileri anlatıyor. Fakat tüm bu filmlerin tek bir ortak noktası var: İçindeki aşk hikâyeleri. Ah Hollywood, ah.
popsci.com.tr Tarafından Hazırlanmıştır.