Güncelleme Tarihi:
Statükonun sahibi olarak nitelediği ve "AKP-Saray iktidarı" diye tanımladığı bugünkü siyasi iktidarın bütün değişim kanallarını kapattığını iddia eden Yüksekdağ, "Uzun yıllar boyunca yerleşmiş, oluşmuş statükolara, köhneleşmiş yönetim anlayışına dayanarak kendi varlığını sürdürme gayreti içerisinde. Nedir onların kendi varlıklarını sürdürme programı? Kadını 100 yıl önceki gibi ezilme, dışlanma ve baskı iklimine mahkum etmektir. Değişimden en ufak bir şekilde nasibini almış bir iktidar yok karşımızda. 100 yıl önceki bir siyasi iktidar nasıl düşünüyorsa, bugünkü AKP-Saray iktidarı da aynı düşünüyor" dedi.
"YENİDEN AYNI MÜCADELEYİ VERMEK ZORUNDA KALIYORUZ"
Kadınların 4 duvara hapsetmeye kilitlenmiş bir siyasi iktidar olduğunu öne süren Yüksekdağ, "100 yıl önce kadının verdiği bütün mücadeleleri yeniden vermek zorunda bırakıyor bizleri. 100 yıl önce kadınlar siyasete katılma mücadelesi veriyorlardı, oy, seçme seçilme, siyasete katılma hakkı... Bugün yine aynı mücadeleyi vermek zorunda kalıyoruz. Meclis'te HDP olmasa kadınları mumla aramak zorunda kalacaksınız. AKP’nin ve sarayın zihniyeti, kadını siyasetin, siyaset temsil mekanizmalarının dışına sürmek. Sembolik düzeyde belki vitrinde fazla konuşup ses çıkarmadığı müddetçe kadının varlığına tahammül edebilirler, ama anlayışları, zihniyetleri kadını siyasetin tümüyle dışına sürmektir" diye konuştu.
''KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ SİYASET TEŞVİK EDİYOR''
Kadına şiddet uygulayanların, kadınları katledenlerin, taciz ve tecavüzcülerin siyasi iktidarın zihniyetinden, söyleminden, teşvikinden güç aldığını iddia eden Yüksekdağ, "Yargısıyla teşvik ediyor, iyi hal indirimleriyle teşvik ediyor, siyaseten kullandıkları kadın düşmanı ve kadına saldıran dille, yöntemle teşvik ediyorlar. Bir ülkede yönetici erkekler, kadına bu kadar açık ve fütursuzca saldırıyorsa, sokaktaki erkeklerin bunu yapmamaları düşünülemez, yapıyorlar" dedi.
''BÜYÜK AHLAKİ ÇÜRÜME VAR''
Kadına yönelik şiddetin siyasi ve hukuki teşvikle gittikçe daha fazla tırmandığını söyleyen Yüksekdağ, "Bu artık toplumsal bir krizdir, toplumsal bir çürümedir. 21. yüzyılda bu kadar kadının katledildiği, bu kadar kadının tacize tecavüze uğradığı bir ülkede çok ciddi bir ahlaki çürüme vardır. Sadece siyasi zor, kıyım, yıkım, şiddet, savaş değil, aynı zamanda çok büyük bir ahlaki çürüme var demektir" şeklinde konuştu.
''KADINI ÖZGÜR OLMAYAN TOPLUM ÖZGÜR OLAMAZ''
Toplumun omurgasını kadının oluşturduğunu hatırlatan Yüksekdağ eleştirilerini şu sözlerle sürdürdü:
''Kadının merkezinde durmadığı bir barış kavramı toplumu kuşatacak, kavrayacak bir toplumsal barışa dönüşmez. Kadının sağlamadığı adalet gerçek bir adalet olmaz ve genç kadını özgür olmayan bir toplumun geleceği de asla özgür olamaz. Kadına iş hakkını, sokağa çıkma hakkını yasaklıyorlar, men ediyorlar. Bunu yasayla, hukukla adını koyarak yapmıyorlar. Muhafazakar, mukaddesatçı, ahlakçı söylemleri arkalayarak, toplumda çok büyük bir ahlaksızlığı ve dibe vuruşun öncülüğünü yapıyorlar. Bizler, bu ahlaki çürümenin karşısında kadın özgürlüğü mücadelesi bilinciyle ve eylemiyle dur diyebiliriz. Bütün sokakları bütün kadınlara yasaklıyorlar. O zaman kadınlar, bilhassa da genç kadınlar, bütün sokakları özgürlük alanına dönüştürmelidir. Kadınlar eğer özgürce dolaşamıyorsa o sokakların hiçbir anlamı yoktur. Çocuklar özgürce yaşayamıyorsa o sokakların, o yaşam alanlarının hiçbir anlamı yoktur. Kadını ve çocuğu eve hapsetmeye kilitlenmiş bir erkek egemen, ataerkil, faşizm var karşımızda...'' (Özgür ALTUNCU-Cemal KÖYÜK/İSTANBUL - DHA)