Güncelleme Tarihi:
Fidan, Sarkozy dönemine kadar Avrupa’nın iki büyük ülkesi olan Almanya ve Fransa’nın siyasi liderlerinin Türkiye’nin AB üyeliğini stratejik bir adım olarak gördüğünü ifade etti. Fidan, Sarkozy dönemiyle birlikte Türkiye’nin üyeliğinin iç siyasetin bir parçası olarak ele alındığını ve Türkiye’ye kimlik siyaseti merceğinden bakılmaya başlandığını söyledi. Avrupa’nın güvenliğinin güçlendirilmesine ilişkin iki yaklaşımın varlığına dikkati çeken Fidan, bunlardan ilkinin, Avrupa’nın Türkiye’yi de içine alarak kendi bölgesinde kendi ağırlık merkezini oluşturması ve böylece jeopolitik risklere karşı daha dirençli hale gelmesi olduğunu söyledi. Fidan, ikinci yaklaşımın ise Avrupa’nın kendi güvenliği için “diğer aktörlere çok bağımlı” kalması olduğunu kaydederek şöyle devam etti:
“Eğer Türkiye 2007’de veya 2008’de Avrupa Birliği’ne üye olsaydı... Çünkü o zamanlar altın zamanlardı. Çünkü Türkiye’ye bu net yol haritası verildiğinde, AB reformları yoldaydı ve başka hiçbir uluslararası aktör Türkiye’yi tehdit etmiyordu. Çünkü Türkiye’nin Avrupa Birliği tarafından ne kadar iyi davranıldığı ve liyakate dayalı sürecin yolunda olduğunu biliyorlardı ama daha sonra Türkiye’nin üyeliği, Avrupa siyasetinin içindeki kimlik siyaseti tartışmasının bir parçası haline geldi. Tekrar Sarkozy öncesi çizgiye geri dönmek zorundayız. Dolayısıyla liyakate dayalı bir üyelik yolu açılmalı. Türkiye bölgede daha etkili bir güç oluşturmak için Avrupa ile birleşmeli.”
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretine de değinen Fidan, “Bizim edindiğimiz izlenim, kendisinin böyle bir imkâna sahip olmak istediği yönündedir. Sayın Cumhurbaşkanımız da kesinlikle bu yönde ilerlemeye istekli” diye konuştu.
Öte yandan Fidan, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ile telefon görüşmesi yaptı. Görüşmede iki ülke ilişkileri ve uluslararası konular ele alındı.