Oran yoluna düşmeden önce sevgili Ankara Büyükelçimiz Sedat Ergin'le yaptığımız mutat görüşme de gösterdi ki, kuşkularımız ortak. Örneğin Bülent Bey'in hafızası yerinde mi, kelimeleri karıştırıyor mu, desteksiz yürüyebiliyor mu, kendi kendine su içebiliyor mu, daha neler neler... Yolda giderken baktım, Başkent'in yaman objektifi Rıza da aynı havada. Ecevitler'in Oran'da yeni taşındıkları bahçe katı evlerine girerken ne halde olduğumuzu varın siz düşünün.
O da ne!.. Bülent Bey, kütüphanelerle çevrili salonun ortasında ayakta tek başına güler yüzle bizi bekliyor. İçeri girer girmez bize doğru yürümeye başladı, ne bir sendeleme var, ne ayak sürüme. Üç saate yaklaşan söyleşi boyunca çayı da kendi başına içti, vişneli pastayı da kendi başına yedi. Bahçedeki yemyeşil çimler üzerinde yürürken, Rahşan'ı için gül toplarken de dimdik, kendi başınaydı. Rahşan Hanım da hastaneden yeni taburcu olmasına rağmen eşinden daha dinç. Ev desen bal dök yala, salon, mutfak, halılar, parkeler pırıl pırıl, Bülent Bey'in tarihi Erica daktilosu çalışma masasının üstünde ışıldıyor. Hani Rahşan Hanım konuklarına sadece çay ve bisküvi ikram ederdi, bu çikolatalar, vişneli pastalar sanal mı?
Bülent Ecevit'in benim için iki özel anlamı var; birincisi doğum günlerimiz aynı, ikimiz de 28 Mayısta dünyaya gelmişiz. İkincisi, yıllar önce Milliyet'te birlikte çalışmışlığımız var; o ünlü bir yazar, bendeniz ise çömezlikten kurtulmaya çalışan bir muhabir. Sorularımı aşırı cesur görürseniz bunun nedeni, ‘‘Karaoğlan’’ı bir başbakan, bir devlet adamından çok, bir gazeteci ağabeyim olarak görmemdir.
RAHŞAN, TAVLADA BENİ HEP YENERÇay içmeye devam ediyorum ama, eski tiryakiliğim yok. Yılbaşından beri de hiç sigara içmedim, doğrusu biraz arıyorum. Evin giriş yerinde içsem bile Rahşan'ı rahatsız ediyor, hastanelerde de içemedim. Zaten benim öyle bir sigara tiryakiliğim olmadı, karşımda gazeteci gördüğüm zaman mutlaka bir tane yakardım.
Otomobil ehliyetim yok, çünkü çok erken çağdan itibaren devletin himmetiyle resmi arabam oldu.
Klasik Batı Müziği'ni, özellikle Barok müziği çok severim. Klasik Türk ve halk müziğini de dinlerim ama, pop ve arabeskten hiçbir zaman zevk almadım.
Danslar içinde en çok tangoyu severim, onda hep eskinin özlemi vardır, modası hiç geçmez.
Cumhurbaşkanlığı döneminde Süleyman Demirel'le çok iyi ilişkimiz vardı ama, uzun bir zamandır birbirimizle görüşme fırsatımız olmadı.
12 Eylül öncesi dönemde sanatla ilişkiye çok daha fazla vakit ayırabiliyorduk. Son zamanlarda edebiyat dergilerini pek göremiyorum ama, kitap okumaya devam ediyorum.
Gülen’in okullarında laikliğe aykırı bir şey görmedimFethullah Gülen'le dostluğunu Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi olduğunu yıllardır haykıran bir Karaoğlan'a yakıştırmak zor.
- Sayın Fethullah hocayla tanışıklığımız, bazı yurtdışı gezilerimde onun yakınlarının kurduğu okulları görerek başladı. Rahşan da, ben de çok etkilendik, hem çok yüksek düzeyde eğitim veriyorlardı, hem de o ülkelerde çok büyük öğrenci çekiyordu. Aklınıza gelmeyecek ülkelerde bir Türk okulu düşünün, herkes Türkçe öğreniyor, Türkiye tanıtılıyor. Bu okulların programlarında laikliğe aykırı bir şey yoktu, ben faydalı buldum. Hem bulunduğu ülkenin dilini, hem Türkçeyi, hem de İngilizceyi öğretiyorlardı. Başbakanlığım döneminde de bu okulların laikliğe aykırı olduğu yolunda konuşulur, raporlar gelirdi ama, ben onlarla aynı görüşte değildim. Fethullah hoca yıllardır Türkiye dışında ama, dostlar aracılığıyla karşılıklı haberleşmemiz oluyor.
TARİKATÇI DEĞİLİM
Benim tarikatçılığım filan yoktur, ayrıca kim tarikatçıdır, tarikatçılık nedir gibi konularda anlaşmak lazım. Kısa bazı görüşmelerimiz oldu sayın Fethullah Gülen'le, tarikat konularını konuşmadık, Nurculuktan da bahsetmedik, sadece Türkiye'nin o günkü sorunları, özellikle eğitim konuları üzerinde durduk. Sadece birisinde şiir kitabımdaki ‘‘Türk Tasavvufu’’ adlı yazım dolayısıyla bu konu üzerinde sohbetimiz oldu. Bu görüşmeler nedeniyle beni ve Fethullah hocayı kötülemek büyük haksızlık oluyor.
LAİKLİK GÜÇLENMELİ
Ömrüm boyunca laikliği Türkiye'de güçlendirmek için elimden geleni içtenlikle yaptım. Bugünkü sanal Cumhuriyet Halk Partisi değil, eski Cumhuriyet Halk Partisi döneminde halka çok önem verilirdi ama, halkla diyalog, iletişim kurulamazdı. Bu arada din-toplum ilişkileri yerine oturmamıştı, biz o konularda da önemli adımlar attık. İnançlara saygılı laiklik bizim içtenlikle benimsediğimiz bir görüştü, halkla ilişkilerimizi düzeltmede çok etkili oldu. Aslında halkla iyi diyalog kurulabilirse laikliği korumak çok daha kolay olabilir. Son aşamayı bir yana bırakalım, belli nedenlerle karşı karşıya kaldığımız üzücü bir dönemdi. Ama, laikliği güçlendirelim, koruyalım derken vatandaşlarımızı incitmememiz gerektiğine her zaman inandım.
Rahşan’a ilk günkü gibi aşığımBülent Ecevit, eşinin her dediğini yapan ‘‘hanım köylü’’ türden bir koca mı?
- Hiç öyle bir şey yok, birbirimizin hákimi olmadık, tam bir eşitlik ortamında bugünlere geldik. Evimizde hem demokrasi vardır, hem de tartışma, uzlaşma vardır, birbirimizi kırmadan. Bugüne kadar en küçük bir kavgamız olmadı, sadece tartıştık. Yener Bey, zaten sevgimiz ona izin vermeyecek düzeyde. Reenkarnasyon inkar edemeyeceğim bir şey ama, doğrulamak da mümkün değil. İçimden keşke mümkün olsa dediğim olur, hatta şimdiden hesabını yaparım. Rahşan'la oturup ikinci defa dünyaya gelirsek yeniden buluşmak için birbirimize nasıl bir adres verebiliriz diye düşünürüz. Eğer gerçekleşirse, ben her defasında da yine Rahşan'la beraber olmak isterim. 57 yıllık eşim Rahşan'a hálá ilk günkü gibi aşığım, ona olan sevgim her geçen gün artıyor.
Sezer’i bulduğum için asla pişman değilim- Ahmet Necdet Sezer'in adını bana ne Rahşan, ne başkası önerdi, ben buldum. Sonradan aramızda geçenler önemli değil, hepsi geride kaldı. Kendisini aday olarak seçtiğim için pişmanlık duymam gibi bir şey söz konusu olamaz. Sayın Sezer görevini onuru ve vakarıyla yapmaktadır. Sayın Sezer'in özellikle laiklikten ödün vermeyen tutum ve davranışlarından dolayı kutluyorum.
BÜLENT ECEVİT’İN RAHŞAN HANIM İÇİN YAZDIĞI ŞİİRYapamadığımız
akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi
soyunmak vardı derdinden evrenin
bir entari serinliğini giyinmek
kendi derdini tespih gibi çekmek elinde
yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü
karşında polisiye roman okumak vardı
sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz
sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak
oturmaya konuklar gelmesi bazen
çevresinde bir masanın kaygısız
sıcacık konularda bir demli çay gibi
bilmedik komşularla konuşmak
dünyamızla uyuşmak vardı
oyunda sonunu görmeden oynamak
sevinebilmek kazandığına
yitirdiğine yerinebilmek
düşünmeyebilmek yoruldukça düşünmekten
kamaştıkça örtebilmek gözlerini
düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini
uyuyabilmek vardı vaktinde rahat.
YARIN - ABD’NİN YAPTIĞI TERBİYESİZLİK