Ferdi sözleşme istiyoruz

Güncelleme Tarihi:

Ferdi sözleşme istiyoruz
Oluşturulma Tarihi: Nisan 05, 1999 00:00

Haberin Devamı

Emek-İş Belediye ve Konut İşçileri Sendikası Başkanı Muzaffer Ünlü, eski bir kapıcı ve 26 yıllık sendikacı. 28 işkolunu kapsayan sendikada başkan gibi tüm yönetim kurulu üyeleri de kapıcılardan oluşuyor. Aralarında sendikal faaliyetleri yüzünden işine son verilenler de var. Ünlü, tüm siyasi güvensizliklerine rağmen sözleşme hakkı için partilerle görüşmelerini sürdürdüklerini söylüyor.

Sendika hangi iş kollarını çatısı altında topluyor?

Belediye İşçileri, kapıcılar, temizlik işçileri, bekçiler, bahçıvanlar gibi 28 işkolunu kapsıyor.

Faaliyetlerine ne zaman başladı?

1990'da kuruldu ama 1971 yılında kurulan Kapı Genel-İş'in devamıdır. Kapı-İş 1980 ihtilaliyle kapandı. Kapanınca çeşitli konfederasyonlarla birleşerek çalışmalarımızı sürdürdük. Bağımsızlığımızı tekrar Emek-İş olarak geri aldık.

Kaç üyeniz var?

Aslında 5 binin üzerinde üyemiz var. Ancak aidat ödeyen üyelerimizin sayısı 2 bini geçmez.

Bugün amaçlarınız neler?

Gelen hükümetten, -gerçi giden hükümetleri aratmayacaklardır ama- bir takım taleplerimiz var. Birincisi bugün kapıcıların başında Demokles'in Kılıcı gibi duran 2815 sayılı kanun var ve kaldırılması gerekiyor.

Kanun ne diyor?

Bu kanuna göre apartman yöneticisi kapıcıyı herhangi bir nedenle istemediği takdirde işine son verebilir ve polis zoruyla bir hafta içinde atabilir. İkincisi kapıcı arkadaşlarımızın toplu sözleşme kapsamına alınmasını istiyoruz. Kanunda beş kişi olmadan toplu sözleşme yapılamaz deniyor. Biz de diyoruz ki bunun adı da ferdi sözleşme olsun. Her yönetici iyi niyetli olmuyor. Sözleşme yapabilmem için bakanlıktan yetki almam lazım. Kanunun değiştirilmesi lazım. Ben işçiysem, sigorta kapsamındaysam sözleşme yapma hakkımın da verilmesi lazım. Üçüncüsü arkadaşlarımızın oturduğu meskenler insana yakışır bir hale getirilmelidir. Belediyeler tarafından denetleme yapılmalı. En az 50-60 metrekare, hava ve güneş gören yerler olmalı. Çalışmalarımızı bu üç konu üzerine yoğunlaştırıyoruz.

Bugüne kadar hiç başarı sağlayamadınız mı?

Başarılı olduğumuz zamanlar oldu. Yıldırım Aktuna'nın, Ali Talip Özdemir'in ve Fatma Girik'in belediye başkanlığı dönemlerinde iyileşmeler oldu. Örneğin apartman inşa edilirken girişte kapıcı dairesi yapılmış. Ancak kat malikleri ve yönetici onu kiraya vermişler. Kapıcı da mahzene atılmış. Bu kiracıların tahliye edilip, dairenin kapıcıya tekrar tahsis edildiği oldu.

Yasanın değiştirilmesi konusunda ümitli misiniz?

Yasanın değiştirilmesi konusunda ümitli değilim. Çünkü yasayı hazırlayanların da kapıcısı var. Kendilerine de dokunduğu için bu konuya sağır sultan gibi bakıyorlar. Ancak biz bunu elbette zorlayacağız. Bugün seçim hazırlığı içinde olan tüm siyasi partilerin başkanları ve milletvekili adayları ile görüşüyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: ‘‘Parlamenter olarak meclise gittiğinizde şu kanunlar üzerinde duracağınıza bize namus sözü vermeniz gerekir’’. ‘‘Elbette bu bir insanlık suçudur, halledeceğiz’’ diyorlar. Bunu Fazilet de, CHP de, ANAP da, DSP de, DYP de söylüyor. Bu partilerin birçoğunun iktidarda yada iktidar ortağı olduğu dönemlerde sonuç alamadık. 1993'te 50 kişilik bir grupla Başbakanlığı işgal ettik, söz aldık. Netice itibariyle siyasilerin hiçbir sözüne güvenimiz kalmamıştır. Siyasilerle birlikte konfederasyonlar da bu işçilere tepeden bakıyor. Örneğin DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ hükümetlerin bile kaderini değiştirebiliyorlar ama sıra kapıcı arkadaşların sorunlarına geldiği zaman bir tek teklifte bulunmuyorlar.

Sizin diyalog kurma çabalarınız oldu mu konfederasyonlarla?

Elbette. Geçen gün televizyon konuşmamda da aynı şeyi söyledim. Bizim işçi konfederasyonlarına ihtiyacımız var. Kapıcılar bugün 50 milyon maaşla çalışıyor. Bugün bir hukuk devletinde bir kapıcı polis kuvvetiyle ve kaymakam kararıyla sokağa atılıyorsa ve ortada da ben sendikacıyım diye geçinen bir konfederasyon varsa yazıklar olsun.

İstanbul'da kaç kapıcı var?

350 bin. Bunların içinde sigortalı olanların sayısı 100 bini bulmaz. Çoğu kira kontratı ile temizlik bedeli karşılığı sığınıp kalmıştır. Sosyal güvenceleri de yok.

Kapıcıların yaşam koşullarını garanti altına almaya yönelik hiçbir standart yok mu?

İmar Kanunu'nda 'Bir kapıcı dairesi en az 35-40 metrekare olmalıdır, hava ve güneş almalıdır' diye bir madde var ama buna uyan malik ve yönetici yok. Denetleme mekanizması da yok. Görev belediyenindir ama yapmıyorlar. Ancak rant peşinde koştular. Bunu parti gözetmeksizin söylüyorum.

Kapıcılar genel olarak sendikal haklarının farkında mı?

Kapıcı arkadaşlarımız elbetteki herşeyin farkında. Bir kapıcı arkadaşım var, ‘‘sendikanın her türlü ihtiyacını karşılayalım, ne görev verirseniz yapayım ama üyelik konusunda korkuyorum. Çünkü işverenim öğrenirse işten atar’’ diyor. Böyle bir korku da var. Türkiye'de sendikal anlayış işverenlerin beyninde tam oturmamış. Sendikayı bir düşman olarak, silah olarak görüyorlar. Ama korkmayan arkadaşlarımız da var.

Sendikalı olduğu için işten atılanların sayısı fazla mı?

Genel Sekreterimiz mesela. Seçilir seçilmez işine son verildi. Ama işveren o kadar kurnaz ki, neden olarak sendikal faaliyet demiyor. Bazıları da şartları ağırlaştırarak kapıcının işten çıkmasını sağlamaya çalışıyor.

ÖDP'nin seçimlerde kapıcı bir milletvekili adayı var...

Haberim yok. Biz yalnız DSP'ye Maltepe'den bir meclis üyesi verdik. Benim gönlüm ona da razı değildi. Çünkü bu sistemin partilerinde görev almak da, aday olmak da suçtur. Ama arkadaşımız istedi, peki dedik. Menfaat ve rant peşinde olan bu düzen partilerine ben şahsen oy vermek taraftarı bile değilim. Memleketin bu hale gelmesinin nedeni partiler ve başkanlarıdır. Artık örümcek kafalı zihniyet kendi yandaşlarını parlamentoya alıyor. Parlamento halkın seçilip geldiği yerdir. Gazetecisinden boyacısına kadar seçilip gitmelidir insanlar meclise. Ama oraya bir fabrikatör veya işadamı vekili gidiyorsa, elbette oradan bu yasalar çıkacaktır.

Bir kapıcı ailesi, çocuğunu okutabiliyor mu?

Kapıcı çocuklarının sağlıklı okuduklarına ihtimal vermiyorum. Benim üç çocuğum var, ilkokulu zor bitirdiler. Çünkü kapıcı çocukları okulda da horlanıyorlar. 1984 senesiydi sanırım, Kadıköy'de bir ilkokulda 80 kişilik bir sınıftaki tüm çocuklar kapıcı çocuğu idi. Hepsini biraraya toplamışlar. Bunu dışarıya haber veren öğretmeni de sürdüler. Gazetelere manşet olmuştu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!