Güncelleme Tarihi:
O gece... Işıkara dehşet saniyelerini anlatıyor
Türkiye'yi kasıp kavuran, yüreklerimizde uzun yıllar kapanmayacak yaralar açan deprem felaketini saniye saniye, soluk almadan izleyen Kandilli'nin başındaki sorumlu adam, Ahmet Mete Işıkara o geceyi nasıl yaşamıştı?
Yıllarca depremlerle haşır neşir olmuş bir bilim adamı olarak o gece ne yapmıştı?
Bir insan, bir eş ve bir baba olarak bizim duyduğumuz korkuları o da duymuş muydu?
Onun da tıpkı bizler gibi o bitmek bilmeyen 45 saniyede damarlarındaki kan çekilmiş miydi?
Yaşamını depremlerin sırlarının çözülmesi için adamış olan Profesör Işıkara da hepimiz gibi kendisini o 45 saniye içinde boşlukta yapayalnız ve çaresiz hissetmiş miydi?
Günlerden beri 65 milyon insanın ağzının içine baktığı, bir sözünü iki etmediği Prof. Işıkara'ya Kandilli'deki bürosunda bunları sordum.
‘‘Bir bilim adamı olarak değil, bir insan olarak bu felaketi siz nasıl yaşadınız?’’ dedim.
Karşımda sakin sakin oturan kısa boylu, beyaz saçlı, bilim adamı dalgınlığı ve tevazuu içinde, burnunun ucundaki gözlüklerinin üzerinden bana bakan adam önce hafifçe güldü.
Bu gülüşte büyük sıkıntıları yaşamanın izleri vardı.
DEHŞET DOLU SANİYELER
Sonra ‘‘Tufan Bey size her şeyi anlatacağım. Bunları halkın bilmesini istiyorum. Hepsini yazabilirsiniz ’’ dedi.
Yine gözlüklerinin üzerinden bakarak bilim adamının sakinliği içinde o dehşet gecesini bütün ayrıntılarıyla anlatmaya başladı:
‘‘Ben deprem sırasında uyanıktım. Onun için o felaketi başından sonuna kadar an be an yaşadım.
Akşamları hep erken yatarım ve sabaha karşı 03.00 gibi uyanırım. İşim varsa çalışırım. Ara sıra televizyona bakarım. Film oynarsa izlerim. Sonra oturur ertesi günün hazırlığını yaparım.
Böyle bir yaşam alışkanlığım vardır ve yıllardan beri sürer gider.
O gece de yine saat 03.00 gibi uyandım. Henüz yataktan çıkmamıştım ki camların şangır şangır sarsıldığını fark ettim. Depremin ilk sinyalini camlardan aldım. Ardından sarsıntılar başladı. Yataktan kalkmadan odanın tabanına baktım. Taban dalgalanıyordu.
Karım da uyandı. Hemen onu tuttum ve 'Sakin ol... Sakin ol... Şimdi bitecek' dedim.
Karım sürekli ‘‘Allah korusun bizi... Allah korusun bizi...’’ diyordu.
Sanırım 20 saniye kadar geçti, baktım deprem yavaşlamaya başladı, hatta durur gibi oldu. Hemen karıma 'Bak bitiyor' dedim. İşte o anda yeniden sallanmaya başladık. Hem de ilk 20 saniyeden çok daha şiddetli bir sarsıntı geldi.’’
YATAKTAN HİÇ KALKMADIM
‘‘Yine yataktan kalkmadan odanın tabanını izlemeye başladım. Taban fırtınaya tutulmuş deniz gibi oynuyordu. Büyük bir deprem yaşamakta olduğumuzu anladım ve ilk kez korktum, hem de çok korktum.’’
Işıkara yataktan hiç kalkmamış. Böyle büyük depremlerde yataktan kalkmak daha tehlikeli olabiliyormuş. Çünkü zaten ayağa kalkıp hareket edebilmek olanağı da yokmuş.
Evde karısından başka 25 yaşındaki oğlu varmış. Birden oğlu için endişelenmiş. Oğluna seslenmeye başlamış:
‘‘Cengiz... Cengiz... diye bağırdım ama bir ses alamadım. Ben yine de 'Aman oğlum sakın yataktan kalkma' dedim. Meğerse oğlanın nutku tutulmuş, onun için bana cevap verememiş.
Sarsıntı sona erince karıma ve oğluma 'Hemen giyinin evi terk edeceğiz' dedim ve cep telefonumdan Kandilli'yi arayarak araba göndermelerini istedim. İyi ki de araba istemişim; çünkü taksi bulmamın imkánsız olduğunu dışarı çıkınca anladım.
O sırada telefonum çaldı. Arayan valiydi. Bilgi edinir edinmez kendisini aramamı rica etti.
Onu kapattım, Başbakan'ın özel kalemini aradım. ‘Zeynel Bey çok büyük bir deprem var. İlk fırsatta size bilgi vereceğim' dedim.
Sonra rektör aradı. Ona da çok büyük bir deprem olduğunu söyledim.’’
İLK BİLGİ 03.15’TE
Bütün bunlar on dakika içinde olmuş.
Saat 03.15'te Işıkara'nın cep telefonu yine çalmış. Bu kez arayan Kandilli...
‘‘Depremin merkez üssünün İzmit, büyüklüğünün de 6.7 olduğu bildirildi. Bu bilgi depremin büyüklüğü ile ilgili tahminlerimi doğruluyordu. Türkiye büyük bir felaket yaşamıştı.
Hemen aşağı indik. Apartman kapısının önünde komşular ve mahalleli çevremi sardı. (Işıkara Topağacı'nda oturuyor.) Depremle ilgili bilgileri ilk kez benim komşular ve mahalleli öğrenmiş oldu.
O sırada kızım geldi. O da bize yakın oturuyor. Onu görünce çok sevindim, rahatladım.
O sırada benim şoför geldi ve arabaya atladığım gibi Kandilli'ye doğru yola çıktık. Ben trafiğin tıkanacağını tahmin ettiğim için bir an önce Kandilli'ye ulaşmak istiyordum.
Biraz Beşiktaş'ta tıkandık ama orayı atlayıp 10-15 dakika içinde Kandilli'ye ulaştık.’’
O sırada Kandili de tüm İstanbul gibi karanlıklar içinde... Sadece kayıt bölümünde ışık var. Jeneratör hemen devreye girmiş.
HALK YAKINLARINI SORUYOR
Merkezin bahçe kapısına büyük bir kalabalık birikmiş. Işıkara'ya hep bir ağızdan ailelerinden haber almaya geldiklerini söylemişler.
Depremi soran yok. Herkes ailesinin peşine düşmüş. Oysa Kandilli'nin bunlara verebilecek bir yanıtı ve bilgisi yok. Telefonlar kilitlendiği için halk Kandilli'ye koşmuş.
Önce kayıt odasına gitmiş Işıkara. Durumu inceledikten sonra bürosuna geçmiş. Gerekli eşyalarını almış, yine kayıt bölümüne gitmiş ve oraya yerleşmiş. Hızla bütün telefonları oraya bağlatmış.
Işıkara'nın Kandilli'ye girişi o giriş...
O günden sonra da bir daha çıkamamış. Bir gece bile eve gidip yatağında yatamamış. Kandilli'deki görev lojmanında kalmış hep.
‘‘Burayı nasıl bırakır giderim. Çok kritik saatler, günler geçirdik. Çok büyük sıkıntıların içinde olduk, çok zor anlar yaşadık.
Neyse hemen çalışmaya, kayıt aygıtlarındaki verileri incelemeye, değerlendirmeye başladık. Çok büyük bir depremle karşı karşıyaydık.
Artçı depremler birbirini izliyordu. Soluk almadan bölgedeki hareketleri izliyorduk.’’
BÜYÜK DEPREM BEKLEMİYORUZ
Işıkara bir ara veriyor ve biraz soluklanıyor.
Bunu fırsat bilerek hemen milyonlarca insanın kafasını kurcalayan konuyu soruyorum:
‘‘Bundan sonraki deprem... İstanbul'da olacak... Bu biliniyor. Adaların açıklarında. Ne olur? Büyüklüğü, yaratacağı tehlike... Herkes endişe içinde bekliyor. Olası bir depremin tarihi bellirlenebilir mi?’’
O yumuşak hali birden kayboluyor Işıkara'nın. Kesin ve kararlı konuşuyor:
‘‘Bakın, bilim adamı olarak kesin kanılar ileri süremem. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki İstanbul'da bundan daha büyük bir deprem beklemiyoruz. Onun için İstabullu korkusunu bir tarafa bıraksın ama tedbirli olsun. Daha doğrusu depremle birlikte yaşamaya alışsın. Önlemlerini alsın ve işine gücüne baksın.
Depremin zamanının bugünkü teknoloji ile saptanması olanaksız. Onun için halkımız saçma sapan söylentilere önem vermesin. Tekrar ediyorum, İstanbul'da bundan daha büyük bir deprem beklemiyoruz.’’
DEVLET 1 SAAT SONRA TOPLANDI
Işıkara açıklamak istemediği bazı bilimsel verilere dayanarak yaptığı bu değerlendirmeden sonra vurgulamak istediği bir vicdan borcunu dile getirmek istedi. Sözlerini şöyle sürdürdü:
‘‘Bir gerçeği açıklamak zorundayım. Bunu vicdanen yapmalıyım. Bu olayda devlet tam bir saat 15 dakika içinde toplanmış ve işe el koymuştur.
Saat 04.15 veya 04.30'du. Tam bilemiyorum. Hüsamettin Özkan aradı ve 'Hocam kriz masası oluşturduk. İlgili bakanlar şu anda buradalar. Önerileriniz nedir?' diye sordu.
Gereken bilgileri verdim. Sayın Başbakan'a iletilmesi için de ricada bulundum. Çünkü Sayın Başbakan ne zaman olursa olsun kendisine bilgi verebileceğimi söylemişti.’’
72 SAAT HİÇ UYUMADIK
‘‘Öyle yoğun bir trafik içine girdik ki uyku uyumaya zamanımız yoktu. Aklımıza da gelmedi uyku. Tam 72 saat gözümü kırpmadım. Buradaki arkadaşlar da kırpmadı.
Zaten uyumamız olanaksızdı; çünkü bölgedeki hareketlilik sürüyordu. Devamlı bir şekilde artçı depremler oluyordu. Bunların geleceğini biliyorduk. Bunları bekliyorduk. Halkı, ilgilileri bilgilendirmemiz gerekiyordu ve bunu aksatmadan yaptık.
Şunu bütün vicdan rahatlığıyla söyleyebilirim, Kandilli bu depremde bilimsel ve teknik olarak üzerine düşen görevi eksiksiz yapmıştır.
Ama itiraf edeyim ki basınla ilişkilerimizi iyi ve düzenli götüremedik. Tek hatamız o oldu. Çünkü böyle bir hazırlığımız yoktu. İşin bu yanını bilmiyorduk. Ama şimdi onu da yaşadığımız deneyimden sonra öğrendik. Şimdi bu düzeni kurduk.
Her şey normale girmiş gibi görünüyordu. Ta ki perşembe günü akşam üstüne kadar.
O gün saat 17.12'den itibaren yeniden cehennemi yaşamaya başladık.
Hem de ne cehennem...’’
Yarın: İkinci cehennem gecesi