Fehriye, Belçika’nın dördüncü sabıkası

Güncelleme Tarihi:

Fehriye, Belçika’nın dördüncü sabıkası
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2000 00:00

Haberin Devamı

Belçikalı gazetecilere göre, bu ülkede teröristler ve casuslar cirit atıyor

AVRUPA siyasetinin ve diplomasisinin merkezi olan Belçika, yıllar boyu teröristlerin, uyuşturucu ve silah kaçakçılarının ve özellikle de casusların rahatlıkla cirit attığı bir ülke konumunda oldu.

Belçika istihbarat birimlerinin, terörizm karşısında müttefik ülkelerle işbirliğinden kaçındıkları ve daha çok teröristlerle işbirliği yaptıkları iddia edilir.

İki Belçikalı gazeteci Jacques Offergeld ve Christian Souris konuyla ilgili yazdıkları kitapta, ülkelerine ağır suçlamalarda bulunuyorlar:

'Belçika, birçok terör örgütüyle ikili anlaşmalar yapmıştı. Karşılıklı saldırmazlık sözleşmeleri vardı. Teröristler ülkeye rahatça girip çıkabileceklerdi. Belçika onlara yataklık edecekti. Teröristler, çok gerektiği takdirde ülkedeki yabancı diplomatlarla da hesaplaşabileceklerdi. Fakat Belçika devletine kesinlikle dokunmayacaklardı'.

Acaba bu suçlamalar boşuna mı yazıldı?

GİZLİ SERVİS ÖYKÜLERİ

Orly katliamından sonra Fransızlar, ASALA canilerinin plan ve hazırlıklarını Belçika'da tamamladıklarını tespit etmişlerdi. Pekçok terör eyleminde Belçika yapısı silahların kullanılması bile bu konuda Belçikalılar'ın ne kadar 'geniş yürekli' olduklarını göstermiyor mu?

Belçika gerçekten de teröristlerle gizli anlaşma yapıyor muydu?

Uzun yıllardan beri bu ülkede gazetecilik yapan Sıtkı Uluç'un, 'Gizli Servis Öyküleri' adlı kitabında yaptığı tespitlere göre hiç şüphe yok!..

'Belçika'da hükümetler düştü, koalisyonlar değişti, fakat teröristlerle yapılmış anlaşmalar hiçbir zaman bozulmadı. Batı Avrupa'yı kana bulayan azılı teröristler, George İbrahim Abdullah'ın kardeşleri, ASALA'nın askeri şefi ve Orly canisi Garbisyan ve ekibi, Carlos, Fransız Doğrudan Eylem (Action Direct) örgütünün şefleri Belçika'da ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlardı. Teröristlerin bir kısmı 'mola' zamanı veya bir süre saklanmak için Belçika'ya geliyorlar, bazıları ise Belçika'da eylem gerçekleştiriyorlar ama hiçbir zaman bu 'ev sahibi' ülkenin menfaatlerini hedef almıyorlardı'.

EVİ NASIL BULDUNUZ

Arşivler, bu iddiaların yersiz olmadığını gösterecek ve söylenenleri doğru çıkaracak birçok örnekle dolu. Özellikle de 'Surete Publique' adıyla bilinen ve kısaca SP denilen istihbarat servisinin acizliğini gösteren, hatta teröristlerin eline 'rehin' düşmelerinin bile yaşandığı olaylar mevcut.

Dönemin azılı teröristlerinin, çoğu zaman Belçika temsilciliklerinden aldıkları vizelerle bu ülkeye geldikleri, ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları, tanıyanların ihbarı ile yakalandıkları, ancak cezanın daha çok ihbar eden sivillere ve teröristleri yakalayan polislere verildiğine yönelik örnekler bile var.

Tıpkı Fehriye Erdal'ın bulunduğu evi ortaya çıkaran Türk gazetecilerine yapılan muamele gibi...

DHKP-C örgüt üyelerinin saldırısına uğrayan ATV'nin iki mensubu polise sığınmış, ancak polisler feci dayak yiyen basın mensuplarının suç duyurusunu dinleyeceğine, bu kişileri dört saat boyunca 'evi nasıl buldukları' sorgusuna tutmuştu.

Zaoui’nin kaçmasına da göz yummuşlardı

Belçika'da, bundan tam beş yıl önce 'Fehriye Erdal' vakasına çok benzeyen bir olay yaşandı. Cezayir'deki aşırı dinci FİS partisi üyesiyken, terör örgütü GİA ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle partiden ihraç edilen ve 1993'de gıyabında ölüm cezasına çarptırılan Ahmed Zaoui, 1 Mart 1995'de Brüksel'de düzenlenen bir operasyonla, birlikte olduğu 12 teröristle yakalandı.

O dönemde GİA'nın iki numaralı adamı ve Avrupa temsilcisi olan Ahmed Zaoui'nin üzerinde sahte kimlik vardı ve operasyonda ağır silahlar, el bombaları, patlayıcı maddeler ve kimyasal silah malzemesi ve planı ele geçirildi.

Brüksel Ceza Mahkemesi, siyasi baskılar sonunda yakalanan teröristlerin tahliyesine karar verdi. Savcılık temyize gitti. Brüksel Temyiz Mahkemesi, Zaoui ve arkadaşlarını 'tecilli ağır hapis cezası'na çarptırdı. Zaoui için dört yıl tecilli hapis cezası verildi. Aynı Fehriye Erdal'a yapıldığı gibi Zaoui'nin de siyasi sığınma talebi reddedildi ve sınırdışı edilmesine karar verildi. Ancak o dönemin İçişleri Bakanı Joan Vande Lanotte, teröristin Cezayir'e iade edilmeyeceğini açıkladı ve üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilmesi için çalışıldığını bildirdi. Bu süre zarfında Zaoui'nin Brüksel'in Schaerbeek mahallesinde bir evde göz hapsinde tutulması kararlaştırıldı. Belçika ayrıca, çok sayıda terör eylemi ve cinayet ithamıyla Zaoui'nin iadesini isteyen Fransa'nın da talebini reddetti.

Fransa İçişleri Bakanı Charles Pasqua bu karara büyük tepki gösterdi. Pasqua, Belçika'nın teröristlerle anlaşma yaptığını, Belçika'da faaliyet göstermedikleri takdirde onlara dokunmayacağı sözü verdiğini söyledi ve 'Belçika'da bunun böyle olduğunu herkes biliyor' dedi.

Sonunda beklenen oldu ve Zaoui kaçtı. Belçika makamları, Zaoui'nin göz hapsinde bulunduğu evden kaçtığını ve İsviçre'ye girerek siyasi sığınma talebinde bulunduğunu duyurdular. İsviçre, Fransa ve Cezayir, Belçika'yı protesto etti. Fransa, AB bünyesinde girişimlerde bulunarak, Avrupa Terörizme Karşı Mücadele Sözleşmesi'ne uymayan Belçika'yı kınadı. Belçika ise, tüm pişkinliğiyle Zaoui dosyasının kapandığını açıkladı. Zaoui halen İsviçre'de ikamet ediyor.

İspanya’ya da aynı oyunu oynamışlardı

Belçika, İspanya'nın fellik fellik aradığı ve 'ETA'nın beyinleri' olarak bilinen Luis Moreno ve Raquel Garcia'yı yakalamış ama İspanya'ya iade etmemişti. Üstelik de birkaç ay sonra serbest bırakmıştı. Ne büyük tesadüf ki bu iki kişinin avukatlığını, halen Fehriye Erdal'ın avukatlığını yapan Paul Bekaert yapmıştı. Başta İspanya olmak üzere tüm Avrupa ülkelerinin tepkisi de Brüksel'de hiçe sayılmıştı.

Aslında Belçika'nın Fehriye Erdal ile ilgili tutumunu, Türk kamuoyu anlamıyor, anlayamıyor. Ama bu örnekler, Belçika'nın tüm ülkelere yönelik genel politikasının -eğer işin içinde 'Terör Örgütleri' varsa- böyle olduğunu gösteriyor. Belçika maalesef terör örgütleriyle işbirliğine, Avrupalı müttefiklerinden daha fazla önem veriyor.

DİPLOMAT DURSUN AKSOY'UN KATİLİNİ DE BIRAKMIŞLARDI

Belçika bundan yıllar önce Türk halkının kalbini sızlatan bir terör olayına sahne olmuştu. Takvimler 14 Temmuz 1983'ü gösteriyordu. Brüksel Büyükelçiliği'nde görevli diplomat Dursun Aksoy evinden çıkıp arabasına bindikten hemen sonra, motoru çalıştırmaya fırsat bulamadan öldürüldü. Katil, etrafta bulunanların şaşkın bakışları altında koşarak kaçtı ve birkaç yüz metre ilerideki Brüksel Üniversitesi'ne girdi, kayboldu. Suikasti ASALA üstlendi. Sıtkı Uluç bu olaya geniş yer verdiği kitabında, dönemin Adalet Bakanı Jean Gol'ün ASALA militanlarını tarif eden şu sözlerini yansıtmış:

'Dedelerinin intikamını düşünen, fazla kötü niyetleri olmayan, haklı bir davanın peşinde koşan çocuklar'.

MİT AJANI

Cinayetin ardından Belçika basını ağız birliği etmişçesine 'gizli kaynaklardan' aldığı bilgiyi veriyor ve öldürülen Dursun Aksoy'un 'MİT ajanı' olduğunu duyuruyordu. Yani olay, MİT ile ASALA'nın hesaplaşması gibi yansıtılıyordu.

Adalet Bakanı Jean Gol ise teröristlere destek veren sözlerini sürdürüyordu: 'Ezilenlere, ezildikleri için karşı koyanlara, ezilmemek için mücadele verenlere saygı duyuyoruz. Haklı mücadele verenlerle, haksız mücadele verenleri birbirlerinden ayırt etmek gerekir!'.

Belçika olayı unutmuş ve unutturmuştu ki, Hollanda güvenlik birimleri, Almelo isimli kasabada Ermeni bir genci Aksoy'un katili olarak gözaltına aldılar. Uzun bir sorgulamadan sonra bu kişinin Aksoy'un katili olduğunu ortaya çıkaran Hollandalılar Belçika'ya, 'Buyrun katili yakaladık. Cinayet sizin topraklarınızda işlenmiştir. Adaletinize teslim ediyoruz' dediler.

HAYALİ ALIŞVERİŞ

Belçika katili teslim aldı. Olaya şahit olan yedi kişi katili tanıdı. Ama Belçika'da durum değişmedi. Belçika belki de, terör örgütleriyle sözü edilen 'gizli anlaşma'nın bozulması telaşına düştü ve bu yedi kişi her nedense ikinci ifadelerinde katili hiç görmediklerini söylediler. Halbuki Hollandalılar'ın elinde kesin deliller vardı ve katilin cinayet sonrası fırlatıp attığı ceketi ve tabancası yok edilemiyordu. ASALA ise, tutuklunun derhal salıverilmesini talep ediyordu.

Belçika daha fazla baskıya dayanamadı ve cinayete son noktayı koyan açıklamasını yaptı: 'Hollanda'da yakalanan sanığın gerçek katil olmadığına dair delil ve şahit bulunuyor. Bu sanık cinayet günü Paris'teymiş. Bütün gününü Galerie La Fayette mağazasında alışveriş yaparak geçirmiş!..'

Oysa suikast günü 14 Temmuz'du ve o gün Fransa'nın en büyük milli bayramıydı... Yani tüm mağazalar kapalıydı.

Belçika, Hollandalılar'ın ve Fransızlar'ın alaylı yorumlarına aldırmadı ve katili serbest bırakarak Aksoy dosyasını kapatıverdi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!