OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 02, 2000 00:00
FAZIL SAY'IN UÇAK YOLCULUÄžU Dünyanın tanıdığı bir piyanist olmayı yalnızca olaÄŸanüstü yetenekle açıklamaya kalkarsanız büyük hata edersiniz. Ãœstün baÅŸarı, içinizdeki ÅŸeytanla tanışıp onunla savaÅŸmaya ve onu yenmeyle açıklanabilir ancak. Hiçbir baÅŸarı tesadüfi deÄŸil...Üç yaşında notalarla, onsekiz yaşında "İçindeki Åžeytan"la tanışan ünlü piyanistimiz Fazıl Say'ın geçtiÄŸimiz günlerde piyasaya çıkan kitabı "Uçak Notları"nı*, yalnızca müzikle ilgilenenler, sanata ilgisi olanlar deÄŸil, çocuk yetiÅŸtiren anne-babalar mutlaka okumalı. Ailenin, minicik bir çocuÄŸun yeteneklerini keÅŸfedip, desteklemesinin ne kadar önemli olduÄŸunu farkediyorsunuz. Ve kendinize sormadan edemiyorsunuz: "Genç Say entelektüel kaygılardan uzak bir ortamda büyüseydi ve doÄŸru yönlendirilmeseydi acaba bugün geldiÄŸi yerde olur muydu?"Bir dönemin ünlü dergisi "Türkiye Yazıları"nın genel yayın yönetmeni, "Bingöl Hikayeleri", "GüneÅŸin SavrulduÄŸu Yerden" gibi Türk edebiyatına hizmet etmiÅŸ birkaç kitabın, sayısız hikayenin yazarı, Edebiyatçılar DerneÄŸi'nin kurucusu ve ilk baÅŸkanı, son zamanlarda edebiyata sırtını dönüp müzikle halvet olan 4 ciltlik "Müzik Ansiklopedisi", "Müzik Tarihi"ni ve çok sayıda müzik kitabını yazan müzikolog Ahmet Say'ın; Fazıl Say'ın babası olduÄŸunu çok kimse bilmez. Mütevazı tavırlarıyla daha çok gölgede kalmayı tercih eden Ahmet Say'ın en önemli eserinin de Fazıl Say olduÄŸunu bilmedikleri gibi. "Uçak Notları"nda, çocuÄŸun yetiÅŸtiÄŸi ortamın ve ailesinin katkıları satır aralarında kendini gösteriyor;"Müzik yaÅŸamın rengidir. Notaları da ilkin renklerle öğrenmiÅŸtim. Üç yaşında olduÄŸum o günlerden beri renklerden kopmadım. Bugün evde her renkten kalemim var. Çalışırken notalarımı çeÅŸitli renklere boyarım. Aydınlık, doÄŸal, sıcak bir melodi mi dediniz? Sarıdır o satırlar. GüneÅŸin mutluluÄŸun rengidir sarı. Dramatik geliÅŸtirim satırları kırmızıdır. Kanın, acıların ve yaÅŸamın içinden... Brahms'ın doÄŸayı kucaklayan sesleri, benim notalarımda yemyeÅŸildir.Dört yaşındaydım. Evde küçük bir yazı tahtamız vardı üstünde porte çizili...Do mavi, Re lacivert, Mi pembe, Fa turuncu, Sol kırmızı La yeÅŸil, Si sarı...Evimize, babamın arkadaÅŸlarından obua sanatçısı Ali Kemal Kaya gelirdi. Saatler boyunca müzikli oyunlar oynardık ( ... F.SAY, "Uçak Notları", s.27) Evde bir mini ksilofon, küçük bir elektrikli klavye, melodika, ağız mızıkası, oyuncak saksafon ve oyuncak trompet vardı. DuyduÄŸum ezgileri aÄŸzımla çalardım. Müzikli oyunlarıma annemle babam da katılırdı. O günlerden kalma bir kaset hala duruyor evde. DoÄŸru dürüst konuÅŸamıyorum ama adı verilen her parçayı bu çalgılarla çalıyorum (...s.28)"Dört yaşında Mithat Fenmen'den müzik dersleri almaya baÅŸlayan Fazıl Say, ilk yıllarda haftanın her günü, ilkokula baÅŸladığında ise haftada üç gün müzik derslerine devam eder; "... Onun dersine yeterince çalışmadan gitmek, utandırıcı gelirdi bana. EÄŸer iyi çalamazsam, oturup kendi çalardı. Babam da teybine kaydederdi bu küçük konserleri. Eve gelince kasetleri hemen dinler, çalışırken onun müziÄŸini örnek tutardım...O yıllarda babamla her Cumartesi sabaha konsere giderdik. Gümbürtülü orkestra yapıtlarına bayılırdım.Cumartesi öğleden sonraları ise sokaÄŸa çıkıp oynardım...Zırt pırt sokaÄŸa kaçmayayım diye, bez bir topla evin koridorunda babamla futbol oynuyorduk. Eve gelen konuklarla da maç yapardık. Zaten onlar "yazar takımı"ndandı, her maça çıkarlardı. Cemal Süreya'yı hatırlıyorum. Ceketinin kolundaki düğmeler kopuktu. MeÄŸerse hoÅŸlandığı kızlara kolundan bir düğme koparıp armaÄŸan edermiÅŸ...a.g.k.s.32), ...Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı düşündüğümde içinde yetiÅŸtiÄŸim ortamın deÄŸerini daha iyi anlıyorum. Annem, babam, öğretmenim, konservatuar arkadaÅŸlarım, yakın çevremiz, aydın dostlarımız..."1994 yılında kendisine dünya çapında ilk ciddi baÅŸarı kazandıran, "Young Concert Artist" yarışmasının Avrupa elemelerini kazanan Fazıl Say, aynı yarışmanın dünya finaline katılmaya hak kazanır. Yarışmaya yaklaşık beÅŸyüz kiÅŸi katılmış, Avrupa ve Amerika elemelerinden yalnızca 16 kiÅŸi kalmıştır. Bu finalde birinci olan yarışmacı jüri üyelerinin hepsinin eksiksiz "evet" oyunu almalıdır; "15 Ocak 1995 Pazar günü öğleden önce girecektim yarışmaya. Babama telefon ettim. Saat farkı dolayısıyla Ankara'da gecenin ikisiydi. Babam bana moral vermek istiyordu. 'Belli olmaz baba' dedim, "Bakarsın Grönland'dan bir Jeni* çıkar...''Çıkarsa Türkiye'den çıkar'dedi, 'senden iyi Jeni mi olur? Bozkırları düşün..." Fazıl Say o yarışmada birinci olmuÅŸtur. "Uçak notları"nda Fazıl Say, gezdiÄŸi gördüğü yerlerden, yaÅŸadıklarına kadar pek çok ÅŸeyi akıcı bir üslupla anlatıyor. 1970 doÄŸumlu genç bir piyanist eÅŸliÄŸinde, yaÅŸarken çoÄŸunu kaçırdığımız, ayrıntılarda saklı güzelliklerin, dinlediÄŸimiz müziÄŸin renklerinin farkına varabiliyorsunuz. Bach'ın, Mozart'ın, Wagner'in dünyalarına açılan kapıların arkasında gördüklerinizi, genç Say'ın rehberliÄŸinde tanıma ve yorumlama ÅŸansı yakalayabiliyorsunuz. Say, yirmi yedi yıl önce çıktığı müzik yolculuÄŸunda bu dünyayı baÅŸka insanlara anlatacak kadar eski, dostlarını, tecrübelerini ve heyecanlarını baÅŸka insanlarla paylaÅŸacak kadar genç. "Uçak Notları"nda artık kaptan pilot koltuÄŸunda oturan yazar, okuyucuları kah Manhattan'da Carnegie Hall'e kah BeÅŸevler'deki konservatuar binasına götürür: "Bizim ev konservatuvara uzaktı. Bu erken saatte otobüs olmadığı için, beÅŸi çeyrek gece evden çıkar, yürürdüm. Karınlık ve soÄŸuk vız gelirdi. Piyanoya gittiÄŸimi düşündükçe sevinirdim. Ben giderken ay peÅŸimden yürürdü... BeÅŸevler'deki yeni konservatuvar binasına yeni taşınmıştık. Üç kış boyuncu kalorifer çalışmadı bu yeni binada. Oda buz gibiydi, üst üste üç kazak giyerdik.. Kamuran hoca evden bir elektrikli soba getirmiÅŸti, ama bu sefer sigorta atıyor soba yanmıyordu. Sabah hava henüz aÄŸarırken soÄŸuk floresan ışığının daha da üşüttüğü bu odada, Bach'ın La minör Prelüd-Füg'ünü çalışıyorduk. "Ä°nsan böyle bir eser yazıp ölmeli" diyordu hocam. Demek ki Prelüd-Füg, yaÅŸamak kadar güzeldi... (a.g.k., s.34)" Azmin ve disiplinin sonunda baÅŸarı kaçınılmaz gibidir; "Final konserine çıktığımda heyecanlıydım. Jüride hem Leibzig'in hem New York Filarmoni'nin ünlü ÅŸefi Kurt Masur'da vardı...Önce 'Nasrettin Hoca'nın Dansları'ndan 3.ve 4. Bölümleri çaldım. Bir alkış fırtınası koptu. Sonra Haydn sonatının ilk bölümünü yorumladım; özenle, incecik. Gewandhaus'un olaÄŸanüstü piyanosu ve akustiÄŸinde kendimden ilk kez bu kadar güzel bir Hayd dinliyordum. Rahatlamıştım....Henüz 8-9 dakika olmuÅŸtu sahneye çıkalı. Litszt/sonat çalmak istediÄŸimi söyledim. Eser 35 dakikadır. Kurt Masur'un sesi geldi: 'Füg'den baÅŸlayarak dinleyebilir miyiz?' Eserin son on dakikasını dinlemek istiyordu. Kasırga gibi baÅŸladım. Kendimi hiç bu kadar formda hissetmemiÅŸtim. Parmaklarım benim bile inanamayacağım kadar özgürdü. Piyanonun tonu radikal ve dramatik bir hal almıştı. Sonradan anlattığına göre, Liszt çalmaya baÅŸladıktan 10 saniye sonra Kurt Masur'un elindeki kalem düşmüş, yerde kalmıştı. Program bittiÄŸinde salon alkıştan inliyordu. Mutluydum..." (...a.g.k., s.14)"Piyano çalarken ruhumun en uzak köşelerinde saklanmış güzellikleri bulup çıkarmaya çalışırım. Güldüren ve aÄŸlatanla birlikte, binlerce derin duygu... Aradığım duyguları bulamamak beni deli eder. ReddedilmiÅŸ olmak gibidir bu. Dünyadan kovulmuÅŸ olmak gibidir. Aradığımı bulana kadar evin içinde çılgınca oraya buraya koÅŸar dururum.Sevgi herhalde böyle bir ÅŸeydir. Ä°yi ya da kötü olan deÄŸil, doÄŸru ya da yanlış olan deÄŸil. Somut bir ÅŸey de deÄŸil. Tin'dir bu. Tutku ve aÅŸk.." (.a.g.k.,s.47)"Kitap hacimce küçük toplam 168 sayfa. Yazar belki de bu yüzden kitabın sonuna bir indeks koymayı düşünmemiÅŸ ancak bizce bu sevimli kitabın belki de tek eksiÄŸi bu...(*) FAZIL SAY "Uçak Notları", Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Kasım 1999 Nalan YILDIZ - 2 Åžubat 2000, ÇarÅŸamba Â
button