Murat BARDAKÇI
Oluşturulma Tarihi: Aralık 02, 2001 01:57
Yıllardır, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u kuşattığı sırada gemilerini karadan yürütüp Haliç'e indirdiği anlatılır. Erhan Afyoncu adında genç bir tarih doktorunun son yayını, Fatih'in gemileri karadan yürütmediğini, eğer Kasımpaşa sırtlarından birşeyler taşındıysa, bunların büyük ihtimalle iri sandallar olduğunu ortaya çıkarttı.
Bize, yıllardır Fatih'in gemilerini karadan bir gecede Haliç'e indirdiği öğretildi.
Ancak bu işin pek de böyle olmadığını Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden biri, Dr. Erhan Afyoncu ortaya koydu. Dr. Afyoncu, yeni yayınlanan 'Sorularla Osmanlı İmparatorluğu' isimli kitabında bu konuda çok daha başka bilgiler veriyor:
Fatih'in gemileri karadan götürmesi ile ilgili olarak devrin kaynaklarında fazla bir bilgi bulunmuyor, Okmeydanı'nda küçük boyda ve sandal irisi teknelerin inşa edildiği ve eğer gemileri karadan geçirme olayı gerçekten de olduysa, taşınan teknelerin bunlar olduğu anlatılıyor. Üstelik, Fatih'in gemileri karadan yürütmesi ile ilgili bilgiler sadece Dukas adındaki Bizans tarihçisinin yazdıklarında geçiyor ama böyle önemli bir olay Türk tarihlerinde en fazla iki satırla yeralıyor.
Afyoncu'nun yazdıklarından, Fatih'in gemilerinin büyük olmadıkları da anlaşılıyor. Çünkü gemilerin Haliç'e indirilmesinden iki gün önce Bizans'a yardıma gelen üç Ceneviz kalyonunu 145 parçalık Osmanlı donanması durduramıyor, Ceneviz gemileri Fatih'in şaşkın ve kızgın bakışları altında Osmanlı donanmasının önünden Haliç'e giriyorlar.
Kitapta diğer başka önemli olaylar da başka türlü değerlendiriliyor. Meselá Osmanlı İmparatorluğu'nun 1299'da kurulmadığı, Sırp Sındığı diye bir savaşın aslında olmadığı, İstanbul'un fethi sırasında surlara ilk bayrağı diken kişinin Ulubatlı Hasan'ın aslında efsane olabileceği yazılı. İşte, bunlarla ilgili bazı ayrıntılar:
Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşu konusunda ilkokuldan itibaren öğretilen bilgi, bunun 1299'da olduğudur. Dr. Afyoncu ise bu tarihin Avusturyalı tarihçi Hammer tarafından ortaya atıldığını ve iki yüz yıldan fazla bir zamandan beri hiç sorgulanmadan tekrarlandığını yazıyor.
Sonra, 1364'te Hacı İlbey komutasındaki ufak bir Osmanlı birliğinin Sırp Sındığı'nda bir Haçlı ordusunu yendiği konusunda yazılanların da gerçek olmadığını söylüyor. Afyoncu'ya göre o devrin Sırp kaynaklarında Sırp Sındığı diye bir savaştan bahsedilmiyor, daha sonra yazılan Osmanlı tarihlerinde de olaylar birbirine sokuluyor.
'Sorularla Osmanlı İmparatorluğu' isimli kitabın bence en büyük özelliği, akademik bilgilerin sıradan okuyucuya nasıl verilebileceğini göstermesi...
Reşad Ekrem'le HOŞ SOHBETLER
Padişahın kerametiTarihçi Peçevi yazıyor: İkinci Bayezid'in keramete benzer halleri vardı. Birgün Arnavud beylerinden birinin iki güzel oğlu olduğunu işitti ve 'Bu güzel çocukları ne yapalım da İslam'ın nuru ile şereflendirelim' dedi. Meğer o gün çocuklara İslam'ın nuru aksetmiş, birer yağız ata binerek memleketlerinden kaçmışlar. Bu beyzadeler İstanbul'da Sultan Bayezid'in huzuruna çıktılar. Padişah birine Ahmed, ötekinde de Mehmed adını koydu.
Abdülbaki Hoca'nın Kur'an yorumu
Savaş ganimetinin bölüşümü tartışmalıdır
'Ve iyice bilin ki ganimet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın ve Peygamber'in ve yakınların ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Allah'a inanmışsanız hak ile bátılın ayrıldığı, yani iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah'ın herşeye gücü yeter' (Enfál Suresi, 41. áyet).
Bu beşte bir hakkında muhtelif görüşler vardır. İbn-i Abbas, İbrahim, Katáde ve Atá'ya göre beşte bir hisse beşe bölünür. Allah'a ve Peygambere ait olan pay, silaha ve ata sarfedilir.
Şáfii'ye göre dört kısma bölünür. Bir payı peygamber soyuna aittir, üç payı Müslümanların yoksullarına, yetimlerine ve yolda kalmışlarına verilir.
Bazılarına göre üçe bölünür, çünkü Peygamber'e ait pay vefatiyla sákıt olmuştur ve Peygamber'in mirası olmadığına göre de yakınlarına verilemez. Bazıları üç payı áyette anılanlara, bir payı da Hazreti Peygamber'e mensup olanlara vermenin caiz olduğunu söylemişlerdir.
İmamiyye'ye göre Allah'a ve Peygambere ait olan pay, imamın hakkıdır, bundan sonra bir pay aynı soya mensup yoksulların, bir pay da gene aynı soydan olup parası biterek yolda kalmış olanlarındır. Bu paylar ancak Ál-i Muhammed'e aittir, çünkü onlara zekát ve sadaka haramdır. Bunu Taberi, Aliyy-ibn-il Hüseyn'den ve Muhammed-ibn-i-Aliyy-il-Bákır'dan rivayet eder.
Humüs verilecek yakınlarda da ihtiláf vardır. 'Abdülmuttalib evlátlarından Haşimoğulları' diyenler bulunmuştur, çünkü Haşim'in soyu ancak Abdülmutalib'den yürümüştür. Bu rivayet, İbn-i Abbas'tan gelir. Humüsün nelerden verileceği hakkında da çeşitli fikirler mevcuttur.
Ramazan MÖNÜSÜ
Yoğurtlu Şalgam
Şalgamı soyup doğrayın suda haşladıktan sonra una bulayıp silkeleyin ve yağda kızartın. Tepsiye kat kat istif edip tuzunu serpin. Daha sonra et suyu ilave edip yumuşayıncaya kadar pişirin. Suyu çekince azar azar et suyu ilave etmeye devam edin. Piştikten sonra tuzla karıştırılmış yoğurdu üzerine gezdirip karabiberli kızgın tereyağı dökün ve soğumadan yiyin.