Oluşturulma Tarihi: Ağustos 23, 2001 00:00
Farklı sesler duymak her zaman iyidir diye düşünürüm.Herkesin aynı düşündüğü bir ortamdan çok, birinin çıkıp da “Arkadaşlar bir de şöyle bakalım” dediği ortamları tercih ederim.Bir süredir katkılarınızla devam ettirdiğimiz, -genel bir başlık altında toplamak gerekirse- “Beyin Göçü” tartışması sırasında, bana “Bak hakikaten bu da var” dedirten o kadar çok değerli görüşle karşılaştım ki.Ufak ufak başlattığımız bu tartışma, benim de ufkumu açıyor, sizlerden sürekli birşeyler öğreniyor ve bundan samimi bir şekilde mutluluk duyuyorum.“Farklı sesler”den kastım, kesinlikle “sivri” veya “mesnetsiz” görüşler değil.O tip görüşler, genellikle vakit kaybından öteye gitmiyor.Benim örneklemeye çalışacaklarım, tartıştığımız genel çerçeve içinde gözden kaçabilecek küçük, fakat önemli ayrıntılar. * * *Önce bir tavsiye. Yurt dışına gitmeyi amaçlayan gençlere yönelik bu tavsiye bir okurdan geliyor... Avrupa ve etrafındaki Rusya, Ortadoğu gibi bölgelerin gittikçe yaşlanan nüfuslarıyla, hem üretim hem de tüketimde önemsiz bir pazar haline dönüşme riskine dikkat çeken okur, sözlerine şöyle devam ediyor:“...Beyin kapma yarışı yoktur, savaşı vardır.Türkiye'deki gençlere tavsiyem, eğer her nedense göç etmeyi kafanıza koyduysanız bari Avrupa'da bilginizi ve enerjinizi boşa harcamayın, ABD'ye gidin geleceği inşa edin. O da olmuyorsa ve illa ben gideceğim diyorsanız, hiç değilse Kanada veya Avustralya'ya gidin şansınız biraz daha fazla olsun. Veya Türkiye'de kalın. Eğer AB bu arada temelde değişmez ve Türkiye AB'ye girebilirse Portekiz ile Yunanistan örneğinde olduğu gibi sonunda Türkiye'ye de akacak olan ucuz AB kapitalini kullanarak geçici (10-15 yıl kadar) oluşacak olan rekabet avantajınızı kendi lehinize kullanın. Küçük bile olsa kendi işinizi yapmaya çalisin. Daha uzun vadede böyle ucuz sermaye ile kurduğunuz firmaların rekabet gücü zayıf olabilir. Gene bakınız Portekiz ve Yunanistan örnekleri ve dişe gelir teknoloji alanlarında Avrupa’nın dışında dünyaya açılamıyor olmaları. Belki İrlanda örneğine bakarak ucuz AB kredilerinin akabinde gerçek rekabet gücüne sahip ABD kapitalini çekebilirsiniz. Belki McKinsey yazısındaki Hintli mühendislerce risk sermayesinin ABD'den Hindistan'a geri akışı örneğindeki gibi 15-20 yıl sonra ABD'den Türkiye'ye sermaye akıyor bile olabilir”.Neticede enteresan ve üzerine düşünülecek bir görüş... * * *Bir diğer okurun “Türkiye’nin beyine ihtiyacı var mı acaba?” şeklinde özetlenebilecek e-mail’inde de ilginç noktalar var. Yine aynen aktarıyorum:“Öncelikle, şu bizde gelenek olan, çocuklarımız ille de doktor, mühendis olsun tutkusundan başlayalım işe. Sanıyorum, hep gelişmekte olan bir ülkenin efradı olan ve geri kalmışlığı iliklerinde hisseden nesillerin bizlere devrettiği bir dürtü. Umulan, bol miktarda mühendis ve alim yetiştirilirse, Türkiye'nin de ileri ve teknolojik olarak gelişmiş ülkeler arasında yerini almasının kolaylaşması. Halbuki, sizin de gayet kolay, bir kaç sayfa çevirip kanıtlayabileceğiniz gibi, Türkiye'de böylesine yetişmiş bir mühendis ve alimler ordusuna bir ihtiyaç yoktur. Bu aslında çok uzun bir zamandan beri de böyledir. Türkiye’nin hiç bir döneminde, "beyin" denilecek kimselere çok miktarda ihtiyaç olmamıştır. Bu konuda nedense toplumumuz tüm sebep-neden ilişkisini, daha doğrusu, arz ve talep ilişkisini ters yorumlamıştır, belki de anlaşılır duygusal sebeplerden dolayı. Yani "keşke beyinlere ihtiyaç olsa" duygusundan "ihtiyaç olması lazım"a geçilmiş, sonra da "ihtiyaç var" demişizdir. Sanki bir kişi kendine çok büyük ve ihtişamlı bir para kasası yaptırırsa, yakın bir süre sonra da zengin olması gerekirmiş gibi...... Olan, ihtiyaç fazlası "beyin"in, ihtiyaç olan yerlere kaymasıdır. Halen, seneler sonra bile, gelişmekte olan bir ülke olmamızın sebebiyle değil sonuçları ile ilgisi vardır "beyin" göçünün...”Hayli iddialı değil mi?.. * * *Ama daha iddialısı da var. Türkiye’den bir öğretim görevlisi Türkiye ve benzeri “saf ülkelerin” ABD’ye yaptığı “karşılıksız beyin yardımını” eleştiriyor ve Türkiye’de İngilizce eğitim yapılmasının gereksiz olduğunu söylüyor. Bu görüşe katılmadığımı baştan belirtmem gerekiyor. Ama okumakta fayda var...“... Kanımca sorunun önemli bir nedeni, garip bir ‘gönüllü sömürge’ anlayışıyla Türk üniversitelerinin çoğunun İngilizce eğitim yapmasıdır. İddia ediyorum ki mesleğini Türkçe değil de İngilizce öğrenmiş birisinin ABD'de çalışması, Türkiye'de çalışmasından hem dahakolay, hem de daha randımanlıdır. Üstelik bu İngilizce eğitim çılgınlığı uluslararası ders kitabı şirketlerine de çuvalla para kaptırmamıza yol açmaktadır. Kimi kurumlarımızın özsaygı eksikliğinin en tipik belirtilerinden biri de Milli Eğitim Bakanlığı'nın her yıl ÖSS'de en yüksek dereceleri alan öğrencilerin 200 tanesini (hem de master-doktora falan için değil!) doğrudan lisans öğrenimi için yurtdışına yollayarak Türk üniversiteleri dururken ABD üniversitelerinin kasasına milyonlarca (geri döneceği şüpheli) dolar akıtmasına elveren yasadır.Yurt dışındaki Türklerin Türkiye'ye ne faydası olduğunu birisi peri masalı olmayan bir şekilde anlatırsa çok sevineceğim. Bu yurtdışındaki Türkler hangi ülkeye vergi verirler? Akademisyenseler başarıları/buluşları hangi ülkenin hesabına yazılır? Acaba Türkiye'nin ABD'ye sürekli adam göndererek bir gün orada darbe yapıp Amerika'yı ele geçirme planı falan mı vardır? Böyle saçma bir niyet olsa bile bunun için Türkiye'nin en zeki, en iyi yetişmiş insanlarını göndermek gerekmez ki; tam tersine en işe yaramazları göndermek yeter.Ülkemiz özellikle üstün zekalıları seçen sınavlarla seçip çuvalla para ve emek harcayarak yetiştirdiği beyinlerini böyle yabancılara peşkeş çekerse uzun vadede genetik ortalamamızda zeka oranının düşmesine şaşmamak gerekir. Yurtseverlik gereği olarak önce Türk okullarında öğretimin Türkçe yapılması ilkesini hayata geçirmeliyiz. Yabancı dil gerekli durumlarda tabii ki öğretilir; ama fiziği, kimyayı, meslek terimlerini Türkçe değil İngilizce öğretmek kanaatimce mantıksızlıktır. Ayrıca herkese ille de okullarda devlet kesesinden yabancı dil öğretilecek diye bir şart olduğunu da sanmıyorum...” * * *Son görüş pek çok kişiyi öfkelendirecektir sanıyorum. Gönderen öğretim görevlisi ismini kullanabileceğimi belirtmiş. Fakat, tartışmayı kişisel bir platforma taşımak istemiyorum. “Niye yayınlıyorsunuz böyle şeyleri” diyenler de çıkabilir. Hakikaten böyle şeyleri okumakta fayda olduğuna inanıyorum.Gördüğünüz gibi kısa bir süre sonra ben bu köşeyi sadece sizlere bırakıp tatile çıkabileceğim. Hem de içim rahat olarak.Pazartesi görüşmek üzere; sevgiler ve saygılar...
button