Ezan 18 yıl Türkçe okundu

Güncelleme Tarihi:

Ezan 18 yıl Türkçe okundu
Oluşturulma Tarihi: Haziran 16, 2000 00:00

Haberin Devamı

Elli yıl önce bu gün, onca yıldan sonra tekrar Arapça okunmaya başlamıştı

YARIN: YASAK NASIL KALKTI?

Yaşlı bir kadın, Beşiktaş'taki Vişnezade camii önünde gözyaşlarına boğulmuş, gazetecilere anlatıyordu:

- Allah Gazi'mize dünya durdukça çok ömür versin. Bize Kur'anımızın manasını da öğretti. Aklımızın erdiği gündenberi namaz kılar, dua ederim. Fakat ne yaptığımı, neler söylediğimi ben kendim de bilmezdim.

1932 yılı Ramazan ayında yaşanan bu tablo, o günlerde İstanbul'un birçok camiinde tekrarlanıyordu. Hareketliliğin nedeni, Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle, Kuran'ın Türkçe okunmaya başlanmasıydı.

Türkçe Kuran'ı ilk okuyan Hafız Yaşar Bey'di. 22 Ocak günü Yerebatan camiinden yükselen bu ses, Cumhuriyet yönetiminin organizasyonu sayesinde hızla öbür camilere yayıldı. Giderek daha fazla camide Türkçe Kuran okunuyor, bu camiler, meraklı kalabalığıyla dolup taşıyordu. Asıl gösteri, 27 Ocak günü Süleymaniye camii, 29 Ocak günü de Sultanahmet camiinde gerçekleşti.

HALK İSTİYOR

Camilerdeki bu hareketliliğe, ‘‘Halk Türkçe Kur'an Dinlemek istiyor’’ başlığını taşıyan gazeteler de destek veriyordu:

‘‘Fatih vaızlarından Hüsamettin Efendi demiştir ki:

- Kur'an'ın türkçesini okumak da aynen Kur'an okumak gibidir. Elverir ki Türkçe Kur'an selahiyet sahibi zevat tarafından tercüme edilsin. Hafız Beylerin okudukları Kur'an tercümesi şayanı itimattır. Halkın bin senedenberi Allah'ının kelamını işittiği halde manasını anlamaması zaten şayanı hayret bir şey idi. Mes'ut Cumhuriyet devrinde bu cehaletten de kurtulmak ne mutlu bizlere...

Ayasofya'da Cebeci sokağında Halit Bey de şunları söylemiştir:

- Bilerek ibadet etmek kadar zevkli bir şey var mıdır? Bilmediğin lisanla ibadet sayılırsa da bilerek ibadet elbette daha başkadır.’’

DİN ADAMLARI SAVUNDU

İbadet dilinin Türkçeleşmesi kampanyasına karşı çıkanların sesi cılız kalıyor; birçok din adamı bile kampanyaya demeçleriyle destek veriyordu. Bursalı Hafız Rıfat Bey, Kuran'ı Türkçe okumanın yararını savunan din adamlarındandı:

‘‘Kur'an'ı Kerim'in Türkçe tercümesi herkes tarafından seve seve mütalaa edildiği gibi ibadet halinde Arapça yerine okunmasında hiç bir mahzur yoktur. Cenabı Hak bile kelamı ilahisinde ve ‘Sure-i Yusuf’’un başında diyor ki: ‘Ben size Kur'an'ı Arapça gönderdim ki halk kelamından anlatın.' Kezalik ‘Sure-i Mümin' de de ‘Biz Kur'an'ı kendi lisanlarında gönderdik ki anlaşılması kolay olsun. Ya Muhammet sen, onlara o suretle tebliğ et ki anlamış olsunlar...' diyor. Hatta Türkçe Kur'an ile namaz kıldırmak bile caizdir.’’

Atatürk'ün bazı din adamlarına Türkçe Kuran hediye etmesiyle de desteklenen kampanyada asıl yenilik, 30 Ocak'ta geldi. O gün ikindi ezanının Türkçe okunacağını duyanlar, Fatih camiine koştular. Büyük bir kalabalık Fatih camii önünde toplandı. Hafız Rifat Bey, ezanı önce Arapça, ardından Türkçe okudu:

‘‘Allah büyüktür

Tanrı'dan başka tapacak yoktur

Ben şahidim ki Tanrım büyüktür...’’

İlk kez Fatih camiinden halka duyurulan Türkçe ezan, ertesi gün öbür minarelerden de duyulmaya başlandı. Kampanya, Kadir gecesi Ayasofya camiinde zirveye ulaştı. 4 Şubat 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre, o gece, Ayasofya'da 40 bin kişi teravih namazı kılmış, 30 bin kişi de cami dışında kalmıştı:

‘‘Dün gece Ayasofya'da toplanan kırk bine yakın kadın, erkek, Türk Müslümanlar, on üç asırdan beri ilk defa olarak Tanrılarına kendi lisanlarile ibadet ettiler. Kalplerinden, vicdanlarından kopan en samimi, en sıcak muhabbet ve an'anelerile Tanrılarından mağfiret dilediler.

Ulu Tanrı'nın Ulu adını, semaları titreten vecd ve huşu ile dolu olarak tekbir ederken her ağızdan çıkan bir tek ses vardı. Bu ses Türk dünyasının Tanrı'sına kendi bilgisi ile taptığını anlatıyordu.’’

ARAPÇA EZAN YASAK

Diyanet İşleri Başkanlığı da birkaç gün sonra ‘‘fetva mahiyetinde’’ bir genelge yayınladı. Ramazan bayramında camilerde hutbenin Türkçe okunması sağlandı ve başkanlıktan vesika almayanların Türkçe Kuran okuyamayacağı duyuruldu.

Ramazan sonrasında kampanyanın ardı kesilmedi ve 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı yeni bir genelge yayınlandı. Atatürk'e atfen yayınlanan bu genelgeyle, Arapça ezan okunması yasaklandı. O tarihten itibaren Türkiye'de tüm camilerde ezan Türkçe okundu; Arapça okumakta ısrar edenler yakalandı, haklarında soruşturma açıldı.

Türkçe ezan uygulaması, 1941 yılına kadar da Diyanet İşleri Başkanlığı genelgesine dayanarak sürdürüldü. 1938'de Atatürk'ün ölümünden sonra Arapça ezan yasağıyla ilgili sorunlar giderek artınca Arapça ezan okuyanların cezalandırılması için bir yasa çıkarılması gündeme geldi.

EZAN TARTIŞMALARINDA UNUTULANLAR

Bugün 16 Haziran. Arapça ezan yasağının kaldırılmasının 50. yıldönümü. Demokrat Parti iktidarının ilk icraatı niteliğini taşıyan bu karar, aradan 50 yıl geçmesine karşın hala tartışma konusu. Yasağın nasıl kaldırıldığı ve Türkçe ezana nasıl başlandığı konusunda farklı tezler öne sürülüyor. Doğal ki, her kesim, yaşananlara farklı cephelerden bakıyor. İşte bu nedenle, 31 Ocak 1932'de Atatürk'ün emriyle başlayan Türkçe ezan uygulamasının 16 Haziran 1950'de kaldırılmasına kadar uzanan tarihi süreçte yaşananları topladık. Amacımız, toplumsal belleğin tazelenmesine katkıda bulunmak; bugünkü tartışmalara TBMM tutanakları ve o günkü gazetelere dayanarak ışık tutmak.

Türkçe okumayanlar mı, Arapça okuyanlar mı cezalandırılsın tartışması

Refik Saydam hükümetinin TBMM'ye sevk ettiği Türk Ceza Yasası değişikliği, Arapça ezan okuyanlara üç aya kadar hafif hapis, on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası öngörüyordu. Yasa değişikliği, 23 Mayıs 1941 günü Meclis'te görüşüldü. İlk sözü Bursa milletvekili Nevzad Ayas aldı. Türkçe ezan okunmasını milliyetçilik açısından doğru buluyordu:

- Ezan ve kametin (farz namazlara başlamadan önce müezzinlerce alçak sesle tekrarlanan ezan cümleleri) Türkçe veya Arapça okunması mevzuunda iki cephe vardır: Laiklik ve milliyetçilik. Laiklik prensibi noktasından bu mevzu dinidir, kanun mevzuu olmamak lazım gelir. Fakat milliyetçilik prensibi noktasından kendi dilimizi ileriye sürmek için böyle bir hükmün kanun mevzuu olması doğru olabilir.

Ancak Ayas, ‘‘Arapça ezan okuyanlar’’ın değil, ‘‘Türkçe ezan okumayanlar’’ın cezalandırılması gerektiği kanısındaydı. Metinde bu yönde değişiklik yapılmasını istedi.

Adliye Encümeni adına konuşan Kocaeli milletvekili Salah Yargı, Ayas'ın bu istemine karşı çıktı:

- Esas suç sayılacak ve cezalandırılacak şey, Arapça okunmasıdır. Binaenaleyh Türkçe okunmasını tavsiye etmek ve o tavsiyeyi ceza teyidi altında bulundurmak maksut değildir.

DUDAKLARI KIPIRDIYORDU

Antalya milletvekili Rasih Kaplan, ‘‘Ne demek, biraz tavzih edilsin’’ diyerek, ayağa fırladı:

- Ecnebi lisanla, mesela, Fransızca okumak günah olmaz da, Arapça okumak nasıl günah olur? Rumca okunur, Ermenice okunur...

Salah Yargı, sinirlendi. ‘‘Rica ederim’’ dedi, Kaplan'ın sorusunu sert bir üslupla yanıtladı:

- Ezanın ve kametin Türkçe okunması diye bir esas konmuş. Diyanet İşleri riyaseti diye bir teşekkül var. Bu teşekkül hatiplere, müezzinlere, imamlara bunu tamim etmiş. ‘‘Allahüekber’’ yerine ‘‘Tanrı uludur’’ diye Türkçesi kullanılırken bunun bir cezai müeyyide altına alınması lazımdı.

Nevzad Ayas, yine söz aldı. İlk görüşünde ısrar etti. Ezanın Türkçe okunmasının Anayasa'daki milliyetçilik ilkesine uygun olacağını vurguladı ve metinde ‘‘Arapça ezan okuyanlar’’ denilmesini bir kez daha eleştirdi.

Asıl itiraz, Rasip Kaplan'dan geldi. ‘‘Laiklik icabı olarak bu gibi işlere karışmayalım. Bu mevzuu ceza mevzuu değildir’’ dedi ve bir örnek verdi:

- Antalya'dayım. Savcının yanında müftüyü gördüm. Hayret ettim. Çünkü Milli mücadelede çok çalışmış, karakterli bir arkadaşımızdır. Gittikten sonra hayretle sordum. Savcı dedi ki, ‘‘Birisi imam olmak istemiş, polis kaydında, uyuşturucu madde kullandığı görülmüş. Müftü, (Sen imam olamazsın) demiş. İşte bu adam savcıya bir ihbarname veriyor; Dün öğle namazında camiye gittim, müftü camide idi, müezzin Türkçe kameti getirdikten sonra müftü namaza başlamadı, dikkat ettim dudakları kıpırdıyor, Arapça kamet getiriyordu.’’ Savcı, bunun üzerine takibata başlamış.

Yasa hükümetin istediği şekilde çıktı. Böylece Arapça ezan yasağı, hapis cezasıyla da desteklenmiş oldu.

Ezan, 1950'ye değin Türkçe okundu. İnsanlar, tam 18 yıl süreyle günlük yaşamda kullandıkları dille namaza çağrıldılar.

FALİH RIFKI ATAY

İbadet reformunun başlangıcıydı

Atatürk'ün amacı, Arapça'yı ibadet dili olmaktan çıkarıp, Türkçe'yi camiye hakim kılmaktı. Falih Rıfkı Atay'ın ‘‘Çankaya’’ adlı kitabından okuyalım:

‘‘Atatürk ibadet devrimine ezan ve namazı Türkçeleştirmekle başlamıştı. Gerçekte verdiği ilk emir ezan ve namazın Türkçeleşmesi idi. Muhafazakarların sözcülüğünü yapan İnönü, Atatürk'e yalvarmış, ‘‘Önce ezanı Türkçeleştirelim, sonra namaza sıra gelir’’ demişti. Arkadan dil ve Kuran metni meseleleri çıkıp namazın Türkçeleşmesi gecikti idi. Atatürk sağ kalsaydı ibadet reformu olacağında da şüphe yoktu.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!