Güncelleme Tarihi:
Uzak bir galaksi ile bir DNA spiralinin modeli şaşırtıcı bir simetri içinde. Evren de yaşam da kendi kendini örgütlüyor. Ama nasıl işliyorlar? 20. yüzyıl bir bilim devrimi yüzyılı olarak kabul edilse bile hálá bilimsel bulgular temel bir sürü soruyu yanıtlamaya yetmiyor. Bilgiler arasında büyük boşluklar var. Bunların tamamlanması için daha bir sürü araştırma ve deney yapmak gerekiyor.
ŞAŞIRTICI BENZERLİK
Bu fotoğraflardan ilki bir uzak galaksinin fotoğrafı. İkincisi ise insan hayatının özünü oluşturan DNA spiralinin bir modeli. Aralarında şaşırtıcı bir benzerlik
var. Bilimciler bunu evrenin ve hayatın kendi kendini örgütlemesi olarak yorumluyor. Bunun ötesini bulmak içinse daha pek çok araştırma gerekiyor.
Bilim ve insanlık konusunda bu güne kadar yanıtlanmamış pek çok soru bu yüzyılda yanıt buldu. Birçok alanda devrim sayılabilecek buluşlar yapıldı. Eski Yunan matemetikçileri ve astronomları, dünyanın çevresini ölçmüş, yıldız haritaları çıkarmış ve ayın uzaklığını saptamışlardı. MS 1100 yılında Çinli araştırmacılar bir sismograf geliştirmiş, bir sürü aleti yaratmış ve uzayın sonsuzluğu kavramına ermişlerdi. O halde bilimsel devrim niçin bu kadar bekledi? Buna en yakın cevap, ancak 16. yüzyıldan beri bilimcilerin deney sonuçlarını ölçmek için matematiği kullanmaya başlamış olmaları.
DEĞİŞEN BİLİMSEL BAKIŞ
Aslında bilimin bütün dallarındaki bilgilerimizde büyük boşluklar var. James Shreeve 'Secret of Gene/Gen'in Gizemi' arlı kitabında biliminsanlarının olağanüstü bir atılım yaptıklarına dikkat çekiyor; bununla birlikte ne yazık ki insan DNA'sının kodları hakkında hálá çok az şey biliniyor. Aynı biçimde Tathy Sawyer 'New Light on the Universe/Evren Konusunda Yeni Bilgi' adlı kitabında evreni dolduran kütlelerin büyük bir bölümünün yeni yeni belirlenebildiğini anlatıyor.
Pasifiğin en yüksek tepesinin zirvesine kurulmuş, dünyanın en güçlü teleskobuyla Hunter gözlemevinden kara delikler, patlayan yıldızlar ve yabancı dünyalar izleniyor aralıksız. 10 metre çapıyla Keck I dünyanın en gelişmiş teleskobu. Fakat evren sırlarını kolay bırakmıyor. Burada Keck I teleskobuyla yapılan çalışmaların bir bölümü genç evrende sekiz ya da on milyar ışık yılı uzaklıkta yeni doğan galaksilerin izlenmesi ve listelenmesine ayrılmış. Bu arada hemen hatırlatalım ışığın bir saniyede kat ettiği yol yaklaşık 299 bin 460 kilometre. Biliminsanları ergeç bir yıldızın parlamasına ve sonsuz karanlıkta bir galaksinin doğduğuna tanık olmayı umuyorlar.
Aslında 20. yüzyılın başlarına kadar geleneksel bakış pek de değişmemişti; başlangıcı ve sonu olmayışıyla evren statikti. 1916'dan sonra Albert Einstein matematiğe biraz daha yüklendi ve big bang (büyük patlama) olarak bilinen çalışmasını ortaya çıkardı.
Büyük patlama teorisi, bir zamanlar sonsuz yoğunluğun tek bir noktası olan bugün bildiğimiz evrendeki her şeyi -zaman, uzay, enerji, vb.- kapsıyor. İlk binde birinci saniyesinde güneş yüzeyinin 30 milyon katı daha sıcak özelliksiz bir ateş topu olan ve 50 milyar kere daha yoğun olan evren, birinci saniyesinde 20 ışık yılı genişledi ve inceldi. Aynı zamanda muhtemelen bu karışım, dinazorların, koşu ayakkabılarının, kedilerin, kayaların, yıldızların, bizlerin ve her şeyin parçalarıydı.
1990'ların ortasına kadar, evrenin yaşının 10-20 milyar yıl arasında olduğu tahmin ediliyordu. 1994'de California Pasadena'daki Carnegie Gözlemevi'nde Hubble uzay teleskobuyla yaptıkları inceleme sonucu evrenin 8-12 milyar yaşında oludğunu saptadılar.
Uzay şalı olmasa başlangıcı göreceğiz
Kadimler yanlış biliyordu: Dünya evrenin merkezinde değil. Ama evrenin görebildiğimiz kadarının merkezinde. 11 ile 15 milyar yaşında olduğu düşünülen bir evrende biz 11 ile 15 milyar ışık yılı uzaklığı görebiliriz. Greenwich Mean Time'a göre1 Ocak 2000 yılında evrenin unsurları dünyadan böyle gözükecek. Ne kadar uzağa bakarsak zamanda o kadar geriye gitmiş oluyoruz. M87'den bize ışığın ulaşması 50 milyon yıl alıyor, biz de M87'i 50 milyon yıl öncesi gibi görebiliyoruz. Görüşümüzün sınırı evrenin sıcak bir plazmadan çıkarak saydam olduğu, big-bang'in 300,000 yıl sonrası. Uzay şalının ötesini görebilseydik ne tarafa bakarsak bakalım Big bang’i de görebiliyor olacaktık.