Güncelleme Tarihi:
Türkiye'nin caddelerinde çok fazla özürlü bireye rastlanmamasının nedeni sağlıklı bir toplum olmamızdan kaynaklanmıyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye'nin yüzde 12.5'i özürlü. Daha da kötüsü, bu oranın çok küçük bir kısmı sosyal güvence altında. Bir yıl önce faaliyete geçen Başbakanlık Özürlüler İdaresi Almanya'da uygulanan bakım sigortası modelinin Türkiye'de uygulanması için çalışıyor.
Onlar artık evlerinde oturmayı reddediyorlar. Sokaklarda gezmenin, spor sahalarında maç yapmanın, çocuk bahçelerinde eğlenmenin, sinemaya gitmenin keyfini yaşamak istiyorlar. Toplumun, yıllardan beri sakladığı, utandığı ve hatta sokaklarda görmekten korktuğu, zihinsel ve fiziksel özürlü bireyler, neredeyse gelenek halini alan ‘‘ortada fazla gözükmesin’’ baskılarını yıkıyor ve yaşadıklarını haykırıyorlar.
Bu varoluş çığlığına bir örnek bisiklet üstünde aşılan 258 kilometre ile Konya'dan geldi. Bu umut dolu yolculuğun pilotu elinde sakatların dertlerini dile getiren bir mektupla yola çıkan görme engelli Haşim Yıldız oldu. Ona yolu tarif eden ve yolculuğu boyunca yanında olan 11 yaşındaki oğlu Yasin Yıldız ile geldi başkente. Tek amacı vardı, ‘‘Artık Türkiye'de özürlülerin de ihtiyaçlarının olabileceğini ve yardım elini beklediklerini’’ dile getirmek.
Avrupa ülkelerinde yollarda sık sık karşılaşılan zihinsel ve fiziksel özürlüleri Türkiye sokaklarında bulmak hemen hemen imkansız. İlk bakışta, bu çarpıcı farklılık, ‘‘Biz sağlam bir toplumuz. Ülkemizde bu kadar özürlü yok’’ fikrini uyandırsa da, Dünya Sağlık Örgütü'nün verileri bunun tam tersini savunuyuor. Türkiye için Dünya Sağlık Örgütü'nün biçtiği asgari zihinsel ve fiziksel özürlü sayısı 7.5 milyon kişi. Yani, Türkiye'de nüfusun yaklaşık yüzde 12.5'i özürlü bir hayata mahkum edilmiş.
Gelişmiş ülkelerin sokaklarında sık sık rastlanan manzaranın, Türkiye için geçerli olmayışının ardındaki gerçek ise, Türkiye'de özürlülere yaşam hakkının son derece kısıtlı olması. Yaşama alanları oluşturulurken çoğu zaman görmezlikten gelinen yüzde 12.5 için bırakılan tek seçenek ise evlerinde oturup, hayatlarının tükenmesini beklemek. Kaldırımların yüksekliği, üst geçitlerdeki merdivenler, asansörlerin dar alanları ya da yaya geçitlerinin düzensizliği sağlıklı kesim için sadece bir ayrıntıyken, onlar için evlerine hapseden ölümcül bir gerçek.
PRİMLERİ HALK VERSİN
Özürlüler, bundan ancak bir yıl önce faaliyete geçen Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nca hatırlanmaya başlandı. Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin ‘‘Özürlülere yardım etmemek bir insanlık suçudur’’ sözleri devletin kurumlarını harekete geçirdi. Kısa süre önce bir araya gelen Hazine Müsteşarlığı, DPT Müsteşarlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, SSK Genel Müdürlüğü, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, Bağ-Kur Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetir ve Çocuk Esirgeme Genel Müdürlüğü, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ve özel sigorta sektörü, Türkiye'de ilk defa ‘‘Özürlüler için bakım sigortası’’ modelini tartışmaya açtılar.
ÖLÜMDEN ÖNCE SON DEMEÇ
Çünkü Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanı Süleyman Yançatoral'ın da ani ve zamansız ölümünden bir kaç hafta önce Hürriyet'e dile getirdiği gibi,‘‘Ailelerin zorluklara daha fazla göğüs germesini beklemek doğru olmaz. Yeni çalışmalara ve politikalara ihtiyaç var.’’
Ancak, devlet ve özel sektöre ait birimlerin konu ile ilgili karabasanı kaynak sıkıntısı. Geriye tek kaynak kalıyor: Herkesin potansiyel birer özürlü olduğu, Türk toplumu. Özürlüler İdaresi Başkanlığı Başkan Yardımcısı ve Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Teşkilatlandırma Sekreteri Fikret Gökçe'nin, özürlülere toplumdan gelebilecek nefesle ilgili yorumu ise şöyle:
‘‘Her canlının amacı, yarına kalmaktır. Ama Türkiye'de yarınımızdan emin değiliz. Yılda en az 50 bin kişiyi sadece trafik kazaları sakat bırakan bir ülkede yaşıyoruz. Yani her birimiz, her an özürlü kalma riskini taşıyoruz. O halde, özürlülere sağlanacak bakım sigortası modelinin prim ödemelerini devlet yanı sıra toplumun tüm fertleri de üstlenmeli.’’
Ancak, 1994'den bu yana Almanya'da uygulanan ve özürlü bireylerin maddi, manevi tüm masraflarını karşılamaya yönelik bakım sigortası modelinin Türkiye'de, ne derece işlevsel olacağı belli değil.
Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Uzmanı Tevfik Cansız'ın şu an sadece 21.5 milyon insanını sosyal güvence altına alan Türkiye ile Almanya arasında yaptığı kıyas da bu tespiti doğruluyor.
Türkiye'nin sağlık harcamalarının 272 dolar olduğunu hatırlatan Cansız, sözlerine şöyle devam ediyor:
‘‘Bakım sigorta sistemini uygulayan Almanya'da bu harcamaya ayrılan pay kişi başına 2 bin 134 dolar. 10 bin kişiye düşen doktor oranı ise 33.6. Halbuki, bu oran Türkiye'de sadece 11.5. Doğru dürüst bir mortalite tablosu bile bulunmayan Türkiye'de devlet, sosyal güvenlik sistemine yüzde 0 pay ayırırken, bu pay Almanya'da yüzde 5.8’’
Türkiye'nin bakım sigortası tasarısını bir proje olarak ele alınması gerekliliği üzerinde de duran Cansız, sadece sigorta yapmanın yeterli olamayacağını sözlerine ekleyerek, ‘‘Ayrıca, bu insanlar yıllarca gözlem altında tutulmalı ve yaşayabilme olanakları belirlenmeli ki, ortaya çıkan maliyet doğru tespit edilsin ve doğru prim sistemi kurulsun’’ dedi.
KİMLİKLER YOLDA
Haziran ayında tüm özürlülere özel kimlik kartı uygulamasına geçileceği haberini veren de, Yançatoral oldu. Bundan böyle, özürlü fertlerin aileleri rapor alabilmek için hastanelerde günlerini geçirmek zorunda kalmayacak. Yeşil kartın bir uzantısı olarak da değerlendirilen bu kartların diğer işlevi de yıllardır özürlü nüfusunu saptayamayan Türkiye'nin, gerçeğe çok yakın sayısal bir veri elde etmesini sağlaması olacak. Atılacak ikinci adımda ise, Maliye Bakanlığı ile sağlanan işbirliğiyle, vergi reformu yasa tasarısında gerçekleştirilecek. Serbest meslek sahibi olan özürlülerle serbest meslek sahibi olup ailesinde özürlü bireyi bulunanlara vergi indirimi sağlanacak.
Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü Kamu Sigorta Sistemleri Danışmanı Erdal Üresin, ‘‘Yakında Türkiye'nin tümünü kapsayacak olan Genel Sağlık Sigortası ile atılacak adımlardan başta yararlanacaklar özürlü bireyler olacaktır’’ müjdesini verdi.
‘‘Artık daha planlı çalışmalar yapılmasının zamanı geldi’’ diyen Yançatoral, devlet katında önem kazanmaya başlayan özürlü sorunlarının ardındaki itici gücü ise Hürriyet Gazetesi olarak ifade etti.
Bundan bir süre önce yayınlanan ‘‘Kapalı dünyalar, Zor roller’’ başlıklı dizide, özürlü bireyi bulunan ve sayıları 25 milyonu bulan ailelerin sorunlarını aktaran Hürriyet Gazetesi'nin, Türkiye'de yaşanan büyük bir korkuya tercüman olduğunu vurgulayan Yançatoral, şunları söylemişti:
‘‘Yayınlanan dizide özürlü bireyleri olan ailelerin ‘‘Ben ölünce ona kim bakacak’’ paniğini yaşadığını gördük. Onlara düzenli işleyen bir sistem sunmalıyız ki, aileler, kendilerinin olmadığı yerde devletin gerekli sorumluluğu üstleneceğini bilsinler. İşte bu dizideki bu yakarış üzerine acil çözüm üretme arayışına girdik.’’
Roosevelt'in tekerlekli iskemlesi
BATI toplumlarında özürlüler haklarını sonuna kadar kullanıyorlar. Özürlülerin son yıllardaki en önemli kavgası ‘‘hayatın her alanında var olmak’’ ve ‘‘durumlarından utanmamak.’’ ABD'nin en büyük başkanlarından Franklin Delano Roosevelt'in anısına yaptırılan heykel, Amerikalı özürlülerin zafer kazandığı bir mücadeleye neden oldu. Roosevelt gençliğinde geçirdiği çocuk felci nedeniyle yürümekte zorluk çekiyor ve tekerlekli iskemle kullanıyordu. Ama o yıllarda (II. Dünya Savaşı) özürlü olmak ABD'de utanç verici bir şeydi ve Başkan'ın bu özelliği ustaca bir biçimde halkın gözünden mümkün olduğu kadar saklandı. Ama geçen yıl heykeli dikilmeye karar verildiğinde ünlü başkanın normal bir koltukta oturan heykelinin yapılmasına Amerikalı özürlüler isyan ettiler. Sonunda Roosevelt'in heykeli, açıkça görülür bir biçimde tekerlekli iskemlede otururken yapıldı. Başkan'ın hayatı boyunca gözlerden saklanan bir gerçek, ölümünden sonra açıkça, hatta gururla ortaya konuyordu: Çünkü özürlü olduğu halde ABD'nin en büyük başkanlarından biri olabilmişti...
İkinci örnek Avrupalı körlerin Avrupa tek parası euro için yaptığı başarılı lobi çalışması. Özürlü dernekleri, euro'nun çeşitli miktarlardaki banknot ve madeni paralarının körler tarafından ellenerek birbirinden ayırt edilebilmesi için baskı yaptılar. 10 cent ve 50 cent'lik madeni paraların üzerindeki kabartmalar, körlerin elleyerek ayırt edemeyeceği kadar inceydi. Derneklerin bastırmasıyla Avrupa Birliği, daha kalın kabartmalı paralar yapmaya karar verdi. Şimdi, şu ana kadar üretilen 9 milyon madeni para yeniden eritilecek ve körlerin istediği gibi yeniden yapılacak.