Güncelleme Tarihi:
Sizi tanıyalım. Kimdir Yüksel Kaya?
Kırşehirliyim. Annem Fatma, babam Hamdi. Çöl Kürtlerindeniz. Altı kız, bir erkek kardeşiz. Lise mezunuyum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan bir yıl önce emekli oldum.
Nasıl tanıştınız?
Mahallede komşuyduk. Yıldırım ile aramızda altı yaş var. Abim olarak severdim Yıldırım’ı (Gülüyor). Ailesi mahallede sahiplenirdi bizi, korur kollarlardı. Her derdimize koşan insanlardı. Hepsini çok severdik. İstemeye geldiklerinde sordu babam, önce kararsız kaldım ‘Yok’ dedim. Aklımda evlilik yoktu ama ikna oldum. 1978 yılında nişanlandık. Yıldırım’ın öğretmenliğe başladığı 80 yılının ilk sömestr tatilinde de evlendik. Bir buçuk metre kar vardı. Türkiye’de ilk 45 gün tatil olan yıldı. O bir buçuk metre karda Kırşehir merkezden bu köye gelin geldim.
‘ÇIKAR O SAKIZI’
Yıldırım Kaya: Eğitim Enstitüsü’nde okuyordum. Küçüğüm evlenirken de ‘Ben evlenmeyeceğim’ demiştim. Biz Yüksel’in babası Hamdi amca ile komşuyduk. Yüksel’in ablaları arka arkaya nişanlandı. Sonra bir duydum ki, Yüksel’i de isteyen olmuş. Duyar duymaz gelip anneme dedim ki, ‘Hamdi amcanın kızını istiyorlarmış. Ben onunla evleneceğim’. Annem, ‘Olur mu, deli misin. Bir yıl önce evlenmeyeceğim diyordun’ dedi. Benim bir manav dükkanım vardı. Okula gidip gelirken benim manavın önünden gelip geçiyordu Yüksel. Bir seferinde sakız çiğneyerek yürüyor; ‘Kız çıkar sakızı. Niye sakız çiğniyorsun’ dedim. ‘Sana ne’ dedi bana. Tabii o zaman ben neden çıkar sakızı dediğimi biliyorum ama Yüksel bilmiyor. Daha sonra gittik istedik. Babası beni çok seviyordu. Ben mahallemin kızıyla, ailesini tanıdığım ve sevdiğim, benimle ve siyasetle birlikte büyüyecek biriyle evlendim. En doğru kararı vermişim.
NİŞANLILAR PASTANEYE GİDER...
İsteme ve iki yıllık nişanlılık zamanı nasıl geçti?
Yüksel Kaya: Kahveyi ablam yaptı, istemeye damat gelmezdi zaten. 40 yıl öncesinden bahsediyoruz. Yıldırım siyaseten her dönem aktif oldu. Nişanlılık yılları da böyleydi. Hatta babam, ‘Nişanlılar nişanlısını alıp pastaneye gezmeye gider. Bizim kız ya hapishaneye gidiyor ya hastaneye’ derdi.
Yıldırım Kaya: İstemeye gittiğimiz gün söylemiştim. ‘Ben siyasetle uğraşıyorum. Her şey var; ölüm var, yaralanma var, cezaevine düşme var. Bunların tümüne katlanacaksanız verin kızı’ demiştim. Açık açık söylemiştim.
ALTI AYLIK BEBEKLE DÜŞTÜK YOLLARA
Evliliğin hemen ardından başlayan öğretmenlik hayatı...
Evlendikten sonra Konya’ya gittik. Ailelerimiz yok yanımızda, yeni evliyiz, ev işlerinden anlamıyorum, ilk çocuğumuz İsmail 6 aylık. Kucağımızda 6 aylık bebekle düştük yollara. İsmail ile birlikte büyüdüm ben. Kızımız Çilem Artvin’de doğdu. Doğum yapacağım, Hopa’ya üç kilometre köyümüz ama kardan gitmek mümkün değil. Yıldırım ebe hanımı almaya gitmiş. Köydeki bir kadın yaptırdı doğumumu. Yıldırım ebeyle yarım saat sonra gelebilmişti.
ADI ÇİLEM YERİNE SEVİNÇ OLABİLİRDİ
Yıldırım Kaya: Bizim çilemizdi, benim çilemdi yaşananlar. Bu nedenle de kızımızın adını Çilem koyduk. Şöyle de ilginç bir durum oldu; duruşmam olmuş Konya’da beraat etmişim ama üç-dört gün sonra okuduk gazetede. Eğer o gün nüfusa ismini yazdırmasak kızımızın adı Sevinç olacaktı ama haber geç gelince Çilem oldu.
PANDEMİYLE İLK KEZ AİLE OLDUK
Yüksel Kaya: Yıldırım çocuklarını çok göremedi. Hatta Çilem bir gün Kırşehir’de çarşıya gidiyor ve Yıldırım’ı görüyor, Ankara’dan gelmiş biz henüz görmedik. Hemen koşa koşa eve geldi. ‘Anne’ dedi, ‘Eski babamı gördüm.’ Uzun süre görmedikleri bir babaları vardı. Biz çocuklarımla ayrı bir dünyada yaşadık Yıldırım ayrı bir dünyada ama her zaman eli üzerimizdeydi. Açık söylemek gerekirse biz birbirimizi pandemi sürecinde tanıdık. Birlikte güzel vakit geçirebiliyormuşuz. Pandemi ile ilk kez aile olduk.
Yıldırım Kaya: Ben tercihimde hiç yanılmadım. Babasının kızını aldım daha sonra Yüksel’e aşık oldum. Koronavirüs, aile yaşamına dönüp bakmayı ve onu yeniden inşa etmeyi de gerekli kıldı. Kendimi siyasete adadım. Bu nedenle ailemin, eşimin ve çocuklarımın benden alacağı var. Onlara borcumu ödemem lazım.
TÜM EŞYALARIMIZ PORTATİFTİ
Yüksel Kaya: Mardin, Şanlıurfa, Rize... Kırşehir’de bir bakkal açtık, Çilem bakkaliye. Benim adıma açtık ve eş durumundan da Yıldırım Kırşehir’in Çiçekdağı’nın bir köyüne geldi. Bizim tüm eşyalarımız portatifti. Katlanan yataklar, bezden dolaplar. Yıldırım hiçbir yerde bir eğitim öğretim yılında fazla çalıştırılmadı. Zor bir hayattı. Sürekli yalnız yaşıyorsunuz her kararı tek başınıza almak zorunda kalıyorsunuz. Ne olduğunu ne bittiğini bilmiyorsunuz. İki çocuk var en güzel şekilde yetiştirmek zorundasın. Bazı şeyleri sorun etmeden kendim yapmak zorunda kaldım. Sessiz sakin her şeyin üstesinden geldim.
Yıldırım Kaya: Cezaevinden çıktıktan sonra bir süre pazarcılık yaptım. Yüksel bakkalın başında durur ben aldığım eğri bacaklı bir Skoda arabayla köy köy gezer sebze, meyve, iç çamaşırı, çorap satardım. Sendika kuruculuğu, parti işleri yönüm ağır basınca hepsini bıraktım. 2014’te de öğretmenlikten emekli oldum.
KAZANLARI KURAR YEMEK YAPARDIK
“Ne yapıyorsun, yeter” demediniz mi hiç?
Yüksel Kaya: Fedakârlık gerektiriyordu çünkü bir hayatı paylaşıyorduk. Yıldırım’ın bazı kararlarına saygı göstermem gerekiyordu. Zorluklara zorlukla karşılık vermek bana göre değildi. 2004 seçimiydi sanırım, aday adaylığı çalışması Ramazan ayına denk gelmişti. Kırşehir Sofrası’nı kurdu. 16 mahalleye her iftar için sabahtan başlar, ablalarımla birlikte kazanları kurar yemek yapardık. Sanırım en zorlandığım günlerdi.
BANA KATLANMAK BİR MARİFETTİR
Birbirinizi anlatın. Nasıl insanlarsınız?
Yüksel Kaya: Yıldırım çok azimlidir, inattır, çalışmayı çok sever. Çok saf yüreklidir. Herkese yardım etmek için çalışır. Bir sorun olsa başkasında, ailen mi onlar mı deseler önce onların yardımına koşar. Aniden sinirlenir ama kini, nefreti olmaz. Yanar hemen söner. Titizdir hatta benden daha düzenlidir.
Yıldırım Kaya: Bana katlanmak zaten başlı başına bir marifet, yetenek. Yüksel, çok sabırlıdır. Kendisine yapılan haksızlığa asla tahammül etmez. Sakindir. Her yerde çiçek yetişmez ama Yüksel’in evinde, elinde çiçek müthiş olur. Yoksulluk ve parasızlık hiçbir zaman aramızda sorun olmamıştır.
KÖY EVİNİ YÜKSEL HANIM ELLERİYLE İNŞA ETMİŞ
Yüksel Kaya en büyük hayallerinden birini hayata geçirmiş ve Kartalkaya köyünde bir köy evi inşa etmiş. 10 yıllık süreci şöyle anlatıyor: “Babamların köyüne çok gidip gelemezdik ama köy hayatını çok seviyordum. 10 yıl önce köye geldiğimiz bir gün bir traktör taş getirip döktürdüm buraya. Bir tane dikili ağaç yoktu. Yavaş yavaş her şeyini yaptık. Duvarlar örüldü, ağaçlar dikildi. 4-5 yıl önce de evi yapabildik. Atölyem olsa oto tamircisi olurdum, erkek olsaydım tır şoförü olurdum. Çok meraklıyım bu işlere. Çok seviyorum. Bulaşık makinası bozulsa ben yaparım. Ev yapılırken demirleri kestim, büktüm, tuğlaları çektim. Evin ameleliğini yaptım. Çektiğim tüm çileye değdi. Burada, nefes aldığımı hatırladım. Çocuklarımın da gelip göreceği, bağlarını, geçmişlerini unutmadıkları bir yerleri olsun istedim.”
Başlarda köy evi fikrine maddi nedenlerle sıcak bakmasa da evin planını Yıldırım Kaya çizmiş. Çocuklarının ve torunlarının istedikleri, kestaneden üzüme, hünnaptan elmaya kadar sevdikleri neredeyse her sebzeyi ekmiş, her meyveyi dikmişler bahçelerine. Kaya çiftinin şimdilerde en büyük mutluluğu üç torun ve iki evlatlarının köy evlerinin bahçelerinde bir arada olmalarıymış.