Evim Rum olduğum için yakılmadı

Güncelleme Tarihi:

Evim Rum olduğum için yakılmadı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 21, 1999 00:00

Haberin Devamı

Gökçeada'da evi ve bir çocuğu yakılan Marianti Sözde Hürriyet'e anlattı

Evi kundaklandı

Gökçeada'nın Bademli Köyü'nde yaşayan

Rum ailenin evi 17 Ekim Pazar gecesi kimliği belirlenemeyen kişi veya kişilerce

kundaklandı. Evde bulunan anneanne Atanasia, 15 aylık torunu Marina'

yanmaktan kurtarırken, 4 yaşındaki torunu Aleksandr (Alex) ise yanarak hayatını kaybetti. 2 katlı ev de tamamen yandı. Marianti Sözde olay sırasında eğlenmek üzere Kaleköy'deki bir barda bulunuyordu.

Balıklı Rum'da iki kez tedavi gördü

Marianti Sözde Balıklı Rum Hastanesi'nin psikiatri kliniğine ayrı zamanlarda iki kez yatarak şizofreni tedavisi gördü. Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Dimitri Karayani'nin verdiği bilgiye göre Marianti Sözde, 23 Mart 1996'da ilk kez hastaneye yattı ve 12 Nisan'da da taburcu edildi. İkinci kez ise 15 Ekim 1997'de yattı, 6 Kasım'da da tedavisi sona erince klinikten ayrıldı. Karayani, Sözde'nin hastaneye ilk yatışında halen okuduğu Ankara'daki Hacettepe Üniversitesi'nden arkadaşları tarafından getirildiğini söyledi.

Sözde'nin dikkat çekecek kadar genç ve güzel olduğuna dikkat çeken Karayani, ‘‘Arkadaşları Hacettepe Üniversitesi'nde çok başarılı olan Sözde'nin burda bir gençle tanışıp çocuk dünyaya getirdiğini, daha sonra bazı psikiyatrik sorunların ortaya çıktığını anlattılar. Hastanede uygulanan tedaviye iyi yanıt vermişti. Duyduk ki, buradan iyi çıkıyor, ancak evine döndüğünde tekrar hastalanıyordu’’ dedi

NASIL birşeydir Müslüman mahallesinde salyangoz satmak? Almanya'da Türk ya da Türkiye'de Rum olmak?

Ve kadın olmak? Bir Rum kadını olmak?

Ve güzel ve alımlı olmak? Ya bir de gezip tozmayı sevmek?..

Ruhunu özgür bırakmak. Çılgın olmak...

Evlilik dışı dünyaya getirdiği iki çocuğununun nüfus cüzdanlarına, ‘babasının adı’ hanelerine, Makedonya Kralı Büyük İskender'in babası Filippos'un adını yazdıracak kadar çılgındı.

Adı Meri'ydi. Meri, Gökçeadalı, güzel, alımlı, gezip tozmayı seven bir Rum kadındı.

Eyvah!

Evet, eyvah ya!

Meri'nin evi başına yıkıldı. Hayır yıkılmadı, yakıldı. O evle, 4 yaşındaki oğlu Alex de, yani Alexander da, yani Büyük İskender de cayır cayır yakıldı.

‘‘Aşkın rengi nedir, bilir misin?’’ diye yazdığı ve ‘‘Oğlumun kara gözleridir’’ diye yine kendisi cevap verdiği şiirindeki Alex şimdi yok.

Gökçeada'da yakılan evin ‘esas kızı’’ Meri'yi adada, bir dostunun evinde bulduk.

Nüfus kağıdında Marianti yazıyor. Ama herkes Meri diyor. 30 yaşında. Aslında oğlunun ölmediğini, amcası tarafından kaçırıldığını, ardından çocuğunun katilinin boğazını kesip kanını içmeyi hayal ettiğini söylüyor.

Kafası karışık. zaten o da hiç çekinmeden kafasının, anne ve anneanesininki gibi, ara sıra ‘tamire ihtiyaç’ duyduğunu belirtiyor.

Meri, iki kez Atina'da, iki kez İstanbul'da psikiyatrik tedavi görmüş. Ama hastalığının adını bilmediğini, genetik olduğunu öne sürüyor.

Ama biz biliyoruz. Doktorlar ‘‘şizofreni’’ teşhisi koymuş. Genç kadın, cin gibi bakan gözleriyle, tarihleri hiç şaşırmadan sıralayarak yaşamındaki dönüm noktalarını anlatıyor:

Babam anneme yalan söylemiş

1969 doğumluyum. Annem de babam da Gökçeadalı. Anneannem anneme gayrımeşru hamile kalmış ve onu doğururken ölmüş. Ben onun adını taşıyorum. Babam annemi İstanbul'da tanımış. Ve Türk-Müslüman olduğu halde, ona Rum olduğunu söylemiş. Tanıştıklarının ilk ayında annem bana hamile kalmış. İstanbul'da İtalyan Hastanesi'nde doğmuşum. Babamın soyadı İzmirlioğlu, annemle evlenmemiş. Bir Türk kadınla evlenmiş. O kadından olan kardeşlerim var.

Annem hizmetçilik yapardı

Annem geçinebilmek için İstanbul'da hizmetçilik yapardı. Birkaç ay orada kalırdık. İlkokulun birinci sınıfını Küçükparmakkapı'da okudum. Daha sonra eğitimime adada devam ettim. Başarılı sayılabilecek bir öğrenciydim. Özellikle bana ‘gavur’ diyen erkek çocuklarla kavga ederdim. Erkek gibiydim ama çok erken yaşta kadına benzemeye başladım.

Türkiye'de Rum olmak

Türkiye'de Rum olmayı bilmiyorum ama Ada'da Rum olmak kolay değil. İki toplum iyi geçiniyor gibi gözükse de herkes birbirinin arkasından laf ediyor. Zaten ada küçük olduğu için insanlar birbirleri hakkında konuşmayı seviyorlar.

Provokasyon olabilir

Provokasyon da olabilir. Herşeye rağmen ben evimin Rum olduğum için yakıldığına inanmıyorum. Ümit ederim bu olay Türk-Yunan ilişkilerini zedelemez. Ancak ben evimin yakılmasından sonra iki ülke arasındaki ılımlı havanın sertleşebileceğini düşünüyorum. Çünkü Yunanistan'a gerçekleri anlatmak çok zor. Onlar olayı sadece bir Rum aileninin evinin yakılması olarak göreceklerdir.

Hacettepe Üniversitesi'nden terk

Liseden sonra hiç ders çalışmadan Hacettepe Üniversitesi Prehistorya (Ön Asya Arkeolojisi) bölümünü kazandım. Beytepe kampüsünde 1 yıl okudum ve parasızlıktan okulu bıraktım.

Atinada bir yıl

Sonra Atina'ya annemin kuzenlerinin yanına gittim. Orada okuyacaktım ama vazgeçip çalıştım. Dikiş tutturamayınca geri döndüm.

15 günlük ilişki ve ilk bebek

Alex'in (Alexandros- yangında ölen oğlu) babası Emin Cevheroğlu ile adada onlara ait tesislerde tanıştım. 23 Ağustos 1994'de ilk kez beraber olduk. Hamile kaldığımdan emindim. 6 Eylül'e kadar birkaç kez daha beraber olduk. O gün babası, Emin'i İstanbul'a çağırdı ve ilişkimiz orada bitti. Yeniden Atina'ya gittim. Alex'i 28 Mayıs 1995'de Atina'da sezeryanla doğurdum.

Büyük İskender'in babası

Oğluma Alexandros adını koydum. Alexandros Büyük İskender demek. Makedonya kralı Büyük İskender'in babası Filippos'un adını da bu nedenle çocuğumun nüfus kağıdının baba adı bölümüne yazdırdım.

DNA testi istediler yaptırmadım

Alex'in babaannesi, çocuğun babasını kesinlikle tespit etmek için DNA testi istedi, yaptırmadım. Çocuğun peşini bir süre bıraktılar ama sonra sürekli onu benden istediler. Daha sonra kızımın babası Bekir Bayhan ile tanıştım. Kızımız Marina doğdu onun da nüfusuna baba adı bölümüne Filippos diye yazdım

Amcası kaçırdı

Ben Alex'in öldüğüne inanmıyorum. Amcası Ahmet Cevheroğlu oğlum 1-2 yaşındayken bana ‘‘Sen vermezsen ben onu askerlerle alırım’’ demişti. Olayın olduğu gün de telefon edip ‘‘Çocukları al, Çanakkale'ye gel’’ dedi. Gitmedim. ‘‘Annem eve gelenlerin üzerinde asker kıyafeti olduğunu söyledi. Bence oğlumu kaçırdılar. Tanınamaz halde bulunan ceset başka birinin.’’

4 ay önce

4 ay önce askerler köyde piknik yapıyorlardı. Alex'i onlardan birinin kucağından aldım. 24 Eylül geecesi saat 24.00 sıralarında kapıma asker giysili birisi geldi. Alex'i kucağında taşıyan kişi olduğunu söyleyip ‘Ne işin var burada, benimle gel’ dedi. ‘Asker misin?’ dedim. O da sadece ‘Bu elbiseleri giymiş de olabilirim’ dedi. Annem evin uzağında birisini daha görmüş. Ve evi yakanların onlar olduğunu söylüyor. Doğrudur. Her iki seferde de telefon kablosu kesilmişti.''

Ben özgürlüğü seviyorum

Geleceğe yönelik hiçbir planım yok. Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyorum. Aslında düşünmüyorum da. Bildiğim tek şey ben özgürlüğü seviyorum. Başıma ne gelirse gelsin özgürlüğümden ödün vermem. Gezerim, tozarım, eğlenirim. Olanlar oldu ama bundan sonra yaşam bir şekilde devam edecek. Gerçek açığa çıkana kadar adada kalmayı sonra İstanbul'a gitmeyi isterim. Çünkü İstanbul'un kokusunu seviyorum. Atina'daki akrabalarımın yanına da gidebilirim ama doğduğum yer olan anavatanım Türkiye'de kalmayı her zaman tercih ederim.

Kanını içmek istiyorum

Meri, arkadaşının evinden birlikte gittiğimiz cafede bir yandan, oğlunun çok sevdiği söylerek, kolasını içiyor. Bir yandan da eğer oğlu gerçekten öldüyse katilinin idamla yargılanmasını istediğini anlatıyor. Ardından da ‘‘Onun gırtlağını sıkıp kanını emmek istiyorum’’ diye yemin ediyor. ‘‘Yakalanırsa 20 yıl sonra hapisten çıksa bile anasından doğduğuna pişman edeceğim’’ diyor, o gece evde kalmasını isteyen, oğlunu dinlemediği için çok pişman olduğunu söylüyor Meri. ‘‘Evde olsaydım. Belki ben de ölürdüm ama zaten en merak ettiğim şey, ölüm’’ diye anlatıyor. Ardından oğlu için yazdığı dizeler ağzından dökülüyor: ‘‘Aşkın rengi nedir bilir misin? Oğlumun kara gözleridir’’

Meri'nin öyküsü böyle. Yakınları, anlattıklarından bazılarının ‘senaryo’ olabileceği konusunda bizi uyardılar. Meri şizofrenmiş, kendisine ait bir dünya yaratıp orada yaşarmış, uydururmuş, vesaire vesaire. Evinin yakılması, kara gözlü oğlu Alex'in ölümü, Meri'nin kendisi kadar gerçek. Meri'nin öyküsü, kendi yarattığı şekiller ve sesler dünyasının, biz dışarıdakilerin dünyasına yansıması kadar gerçek...



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!