Güncelleme Tarihi:
Arif Damar'ın TKP sanıklarıyla ilgili yaptığı ‘‘itirafçı’’ suçlamasına, konunun muhatapları yanıt verdi
Arif Damar'ın Cumhuriyet Dergi'de yayınlanan söyleşisi, büyük ölçüde 1950'li yılların başlarındaki TKP tevkifatlarıyla ilgiliydi. Damar bu dönemi anlatırken, pişmanlık yasasından ve TKP itirafçılarından söz ediyordu. Damar'ın ‘‘itirafçı’’ olarak suçladığı isimler arasında Zeki Baştımar'dan piyanist Selçuk Uraz'a, Vedat Türkali'den Ahmet Arif'e, birçok eski TKP'li vardı. Biz de suçlamaların muhatabı Vedat Türkali'ye ve aynı davadan yargılanan Mihri Belli'ye Damar'ın söyledikleri konusunda ne düşündüklerini sorduk. Attila İlhan ise, o dönem Arif Damar'ın da içlerinde bulunduğu TKP'li şairler hakkında görüşlerini aktardı.
SUÇLAMALARA NE DEDİLER?
VEDAT TÜRKALİ
Elektroşokla elektriği karıştırıyor
Ben bu konuda söyleyeceğim her şeyi kitaplarımda anlattım. Arif Damar'ın galiba sağlık durumu pek iyi değil. Bir takım şeyleri yanlış hatırlıyor. Elektrik verilerek işkence yapılması o dönemde henüz yoktu örneğin. Ama o tutuklanınca rahatsızlandı ve paranoya nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Tedavi nedeniyle uygulanan elektroşokla, elektrik verilerek yapılan işkenceyi karıştırıyor olabilir.
Sözünü ettiği açlık grevine gelince, o olayı da yanlış hatırlıyor. Açlık grevi idareye karşı yapılmış değildi. Kızların aldığı bir karardı. Aralarından biri idareye alınırsa, bir birlik oluşturmak amacıyla açlık grevine yatılacaktı. O yüzden bir tartışma çıktı. Sonunda açlık grevine yattık. Örneğin açlık grevine yatanların arasında Ahmed Arif de vardı. Rahatsızdı çok o zamanlar.
Benim, bunların yarısı bizim, yarısı polisin yalanı dediğimin yanlış olduğunu söylüyor. Benim sözümde farkedilen bir espri de var tabii. Ne biz doğruları söyledik tam olarak ne de polis. Polis varamadığı noktalarda ilaveler, uydurmalar yapttı. Hatta o kadar ki, içimize İsmet'le Arif diye iki Bulgaristanlı genci Orak Çekiç Partisi diye bir parti uydurarak Komiser Rüştü aramıza soktu. Bütün bunlar polisin yalanı değilmiydi yani.
Ben çözülmüş olsaydım bundan da bir kompleks duymazdım bugün. İnsanız, orada çözülenler ne bizden yetenekliydiler ne de hain. Çok da namuslu adamlar vardı aralarında. Mesela Enver Gökçe gibi. Burada bir espri yapmadan da geçemeyeceğim. Kendi yeteneksizliğini de işkenceye bağlamak gibi bir uyanıklık sezdim ki o da doğru değil. Arif'i severim ama ben onu hiç bir zaman ciddiye almadım. Şairliği de dahil buna.
MİHRİ BELLİ
Arif Damar yanlış hatırlıyor
Arif Damar'ın röportajını okudum. Söylediği şeyler genellikle doğrudur. Bir yerde tevkifata doğrudan Amerika'nın karıştığıyla ilgili bölüm var. O sıra Amerika içimize girmişti. Bu uyduluk politikası çok daha önceden başlamıştı. TKP tevkifatının sahneye konması da Türkiye'nin uydulaşması sürecinde bir aşamaydı. Burada esas gayretkeşlik o dönemde yönetimde bulunan Bayar-Menderes ekibindeydi. Arkasında Amerikan mali desteğini sağlamak yatıyordu. Amerika komünizmin karşısında olmayan ülkelere mali yardım yapmıyordu. Arap ülkeleri Amerika'dan red cevabı alınca ‘‘ne yapalım, Almanya'dan Fransa'dan komünist mi ithal edelim’’ demişti. Ben Harbiye Binası'nda askerlik yaptım. Bizim süvari koğuşundan yatakhaneye geçerken Amerikan askerleri bizi süzüyorlardı. Bir iki duruşmaya da katıldılar, kafeste maymun seyreder gibi seyrettiler bizi. Benim savunmamda bunlar zikredildi ve utanç belgeleri olarak sunuldu.
Pişmanlık yasasından yararlanalar on kişiyi geçmez. Bunlar alelacele bir ajan tarafından partiye kaydedilmiş genç aydınlardı. Pişmanlık yasası şöyle uygulandı: Ben parti üyesiyim ama artık değilim dediğiniz anda eve dönüyordunuz serbest. 175 kişi bunu söylemeyi reddetti. Yassıada sırasında böyle bir yasa olsaydı orada Celal Bayar dışında kimse kalmazdı. Arif Damar arkadışımızdır ama sanırım yanlış hatırlıyor. Vedat Türkali'nin kitabı için de bir şeyler söylemiş. Onun son kitabı ‘‘Güven’’ son derece faydalı bir kitaptır.
TKP illegal partisindeki herkes bu toprağın insanıydı ve buna bağlı olarak hareket ettik. Türkiye'de hiç muhalefet yokken tek muhalefet partisiydi ve Türkiye'deki emekçilerin davasını korumak için elinden geleni yaptı, bu bir onurdur. Bu işe katılmakla o insanlar kendi ülkelerine karşı vazifelerine yerine getirmiştir ve bu Türkiye'nin de onurudur.
ATTİLA İLHAN
Çok acı çektiler
Ahmed Arif'in olsun, Enver Gökçe'nin olsun ağır işkenceler çektiklerini biliyoruz. İtirafçı olup olmamaları önemli değil burada. Çıktıktan sonra yanlış hatırlamıyorsam Ahmed Arif ciddi bir ruhi bunalım da geçirmişti. Ve şiire küsmüşlerdi ikisi de. Enver köyüne gitmişti.
Arif Damar'ın ilk şiirlerini başta çok beğenmiştik. Fakat yıllar sonra ‘‘Kedi Aklı’’ diye bir şiir kitabı çıkardı. Onran sonraki karşılaşmamızda, ufak çapta ona çıkışmıştım. Kedi Aklı ne demek diye. Çünkü alıştığım Arif'ten öyle bir şiir ve kitap beklemiyordum. O daha çok Garip'çilerin tarzıydı. Halbuki biz kendimizi Toplumcu Gerçekçi olarak ortaya atmıştık. Ama Arif'in sanata bakışı da değişmişti.
TKP ile ilgili açıklamalarına gelince, o çok tartışmalı bir konu. O dönemde birçok insan bu yüzden tutuklanmış ve büyük acılar çekilmiştir. Birçok insanın hayatı kaymış, bir çoğu da ruhsal olarak dengesini kaybetmiştir. Birbirilerini yanlış hatırlıyor diye suçlamak burada çok yersizdir. Yaşanan acıları birçok insan farklı şekillerde hatırlayabilir. Bu da normaldir zaten.
Arif Damar'la yapılan söyleşiden
İtirafçılardan söz ediyorsunuz, kim, neden?
O zaman da pişmanlık yasası vardı. TBMM'de gizli oturum yapılmış ve 141/142'ye 7. fıkra eklenerek sorgulamada konuşmayan komünistlerin çözülmesi düşünülmüştü.
Fıkra eklendi, kaç kişi yararlandı?
Evet eklendi ve 51-52 tevkifatında bundan çok yararlandılar. Sonradan yalanlamasına rağmen Zeki Baştımar'ın çok geniş açıklamaları var. Ankara Vilayet Komitesi Sekreteri Ömer Lütfü'nün İstanbul İl Sekreteri Tevfik Dilmen'in de. Benim hakkımda tek ifadede Tevfik Dilmen'in ifadesidir.
Yasadan yararlanan sanatçılar da var...
Faşist ülkelerde sanatçıların legal partiye girmesini yanlış buluyorum, hatta illegal partiye de. Ulvi Uraz, çok iyi bir aktördü, karısı Selçuk iyi bir piyanistti. Onlar hapishaneyi göze alamadılar, bilhassa karısı çağırılmadan gidip polise bilgi verdi. Neymiş piyanistmiş, hapse girerse parmakları bozulurmuş.
Sanatçılar mı partiye zarar verdi, parti mi sanatçılara?
Sanatçının sanatına zarar veriyor, partiye de bir faydası yok. Enver Gökçe ağır işkence gördü, sağlığı bozuldu. Onurlu bir insandı, konuştuğu için kendine küstü. Ahmed Arif de içine kapandı, en son şiirini 1955'te yazdı.
Kaybeden şiir oldu yani...
Biz tanınmış şairlerdik, hapishaneden sonra şair olmadık. Yaşanılanlardan, hücrede kalmaktan benim de sağlığım bozuldu. Bana da elektro şok uygulandı.
Elektrik verilmesinin etkisini sonraları da hissettiniz mi?
Bu işkence olayı değildi, benim şiir yeteneğimi yok etmek için gerçekleştirilmişti. Attila İlhan, Cemal Süreya'ya şiirimde beklenen gelişmeyi gösteremediğimi söylemiş.
Pişmanlık yasasından yararlananların sonraki çöküşlerinden söz ediyorsunuz. Suçlamak, dışlamak gibi tavırlarla sizin de bunda bir payınız var mı?
Hayır, kızmadım, kızmıyorum. Tutuklanan iki tıp öğrencisi vardı. Selçuk Şener ve Nevzat Yavuz Yıldırım. Bu çocuklar partiye kimse konuşmaz diye giriyorlar, ama şubede partinin Ankara sorumlusu ‘‘boşu boşuna kendinizi ezdirmeyin, her şeyi biliyorlar’’ diyor. Çocuklar yıkılıyor. Onları suçlamıyordum, zaten kendilerine saygılarını kaybediyorlardı.
Bugün TKP arşivi açılıyor, ama öncesinde bu tarihi dile getiren romanlar var...
Evet. Bunlardan biri Vedat Türkali. Kendisi çözüldü ve bunun verdiği kompleksle ‘‘Tek Kişilik Ölüm’’de TKP tarihini yapay olarak anlattı, herkese Şefik Hüsnü'ye, Reşat Fuat'a, Mihri Belli'ye bir kulp taktı. ‘‘Güven’’de onlara saygılı, tavrını değiştirmiş, demek ki kompleksten kurtulmuş.
Mihri Belli, 50-51 tevkifatında Amerikalılar'ın da parmağı olduğunu ve sorguya katıldıklarını söylüyor...
Gözaltına alındığımda Birinci Şube Müdürü Topaloğlu, ‘‘Sen buradan çıkamazsın, 24 saat hikayesi falan da bitti’’ dedi. ‘‘Ya Erem Eser ortaya çıkar ya da sen burada kalırsın...’’ Odada müdürden başka kelli felli adamlar da vardı, MİT'ten olabilirdi. Ben görmedim ama Erdoğan Berktay görmüş, sorguda Amerikalılar da varmış.