Yaşanmış hikayeleri, Aksaray Polis Okulu Müdürü Emniyet Amiri Hasan Uslu ve Koruma Dairesi Başkanlığı'nda görevli Bomba İmha Uzmanı Seyfi Karakaş derlemiş. Eşi çıldıran Nuri'nin, 'Öldü' denilen Mehmet'in, kızı terörist olan Mahmut Başkomiser'in, bomba imha uzmanı Seyfi'nin sarsıcı hikayeleri, polise bakış açımızı yeniden gözden geçirmemize neden olacak.
NURİ, imam hatip okulundan mezun olduktan sonra, evlenip küçük bir köyde imamlığa başlamıştı. Mutlu, huzurlu ve rahattı. Askerliğini doğuda yapıp görevine döndü ama artık tatmin olmuyordu. Mesleği güzeldi belki, fakat askerdeki gibi aktif olmak istiyordu. Ve kararını verdi, polis olacaktı
.
Hanımına açtı meseleyi,
‘‘De get Nuri işin mi yok. Ortalık zaten karışık, ben senin askerliğini zor bitirdim, huzur mu battı, çalış’’ dediyse de bir kere koymuştu kafasına. Dediğini yaptı, polis oldu.
Nuri'nin ilk tayin yeri Adana'ydı. Çevik Kuvvet'te göreve başladı. Bir gün komiseri onu çağırdı.
‘‘Nuri, terörle mücadele de çalışmak ister misin?’’ diye sordu. İstediği buydu zaten, hemen kabul etti. TEM Şube Müdürü, komisere,
‘‘Bana, burada çalışabilecek aktif, çalışkan, disiplinli, akıllı, bilgili bir eleman bul demişti. O da Nuri'yi önermişti.
ÇATIŞMAYA GİRDİ
Nuri artık TEM şubesinde çalışıyordu. Bir gün bir örgüt evine operasyon düzenlendi. Çatışmaya girildi, teröristlerin bir kısmı öldü, bir kısmı yaralandı. Nuri, görev bitimi, şubeye uğramadan evine gitti. Saat 01.00 sularıydı, hanımını uyku tutmamıştı, çocuklarının başında bekliyordu. Zili çalınca, kapıyı açan hanımı çılgına döndü. Bağırıp çağırıyordu.
Nuri ne olduğunu anlayamadı. Hanımını teskin etmeye çalıştıysa da olmadı. Hastaneye kaldırdılar. Hanımı, halk diliyle
‘‘Kafayı üşütmüştü’’. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde uzun süre tedavi gördü. Eski haline dönemedi.
Nuri, kendi yaptığı hatadan kaynaklanan bu olayı kabullenip evliliğini devam ettirdi.
Nuri'nin şark tayini bir ilçeye çıkmıştı. Bir gün TEM bürosunda çalışan bir arkadaşı, İlçe Emniyet Müdürü'ne vekalet eden Başkomisere ‘‘Nuri'
nin hanımıyla arasında bir sorun var galiba. Hanımı, cadde ortasında bağırıp çağırıyor. Burası küçük yer, çok dedikodu olur. Ben, yanlış anlar diye söyleyemedim. Bir konuşursanız iyi olur’’ dedi. Başkomiser,
Nuri'yi çağırdı. Hal hatır sorup işler hakkın da bilgi aldıktan sonra
‘‘Özel birşey soracağım. İstersen cevap verme ama proglemine yardımcı olabilirim’’ diyerek konuyu açtı.
ÇOCUKLARIMIN ANNESİ
Gözleri buğulanan, sesi titreyen
Nuri, yutkunur ve ağlayarak anlatır:
‘‘Operasyon dönüşünde çelik yeleği çıkarmadan eve gittim. Çelik yelek, çekirdek izleriyle dolmuştu. Üzerinde kan kalıntıları da vardı. Başka çelik yelek olmadığı için bunu giymek zorunda kalmıştım. Tedbirsiz davranarak gece yarısı hanımının karşısına öyle çıkıverdim. Delik deşik, kanlı yeleği görünce, psikolojik dengesini yitirdi. Bu kadının böyle olmasına sebeb oldum, ortada bırakamam, çocuklarımın annesi ne yapayım çekeceğim.’’
Başkomiser
’’Keşke o hatayı yapmasaydın ama olmuş ve en güzel kararı vermişsin. Allah yardımcın olsun. Elimizden gelecek bir şey olursa gel çekinme'' diyerek
Nuri'yi gönderdi.
Nuri hayatına böyle devam etmektedir.
Ölümle dansÇok farklı bir duyguydu bombacı olmak. Yaşatmak için, yaşamak ve yaşamını tehlikeye atmak. Tabiri caizse ölümle dans etmek. Ama zoru başarmak, risk almak bir fedakarlıktı, farklı olmaktı.
Muş'ta güvenlik güçleri tarafından terör örgütlerine karşı operasyonlar düzenlenerek amansız bir mücadele veriliyor ve başarılı olunuyordu. İşte bu operasyonlar esnasında terör örgütlerine ait hücre evlerinden ve sığınaklardan ele geçirmiş olduğumuz çok sayıda el bombasını, büromuzda bulunan camekanlı dolapta muhafaza ediyorduk. Bir gün, birlikte görev yaptığım bomba imha uzmanı arkadaşım, bu el bombalarının büroda durmalarının can emniyetimiz için tehlike arz ettiğini, en kısa zamanda imha edilmesi gerektiğini söyledi. El bombalarını imha etmeye karar verdik. Başımdan geçen bu olayı, görev esnasında üstlerimize
haber vermeden bilinçsizce hareket etmenin ne kadar tehlikeli ve yanlış olduğunu, diğer mesai arkadaşlarıma örnek olması amacıyla kaleme alıyorum.
Olayın geçtiği gün içimde tarifi anlamsız bir sıkıntı vardı. O gün bir yere gitmek, birşey yapmak gelmiyordu içimden. Bütün bu olumsuzluklara rağmen el bombalarını mesai arkadaşlarımla birlikte alarak şubeden ayrıldık.
Bombaları imha etmek için şehrin çıkışında bulunan Tarım İşleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)'den kiralanan bir binada hizmetlerini sürdüren Özel Harekat Şube Müdürlüğü'nün atış poligonunu seçtik. Şube Müdürü de orada görevli üç arkadaşı bize refakat etmeleri için görevlendirdi.
FİTİL SÖNDÜ MÜ?
Götürdüğümüz tüm bombaları birbiriyle irtibatlandırıp, üzerine de 4-5 metre kadar kortex sardık . Bombaların üzerine de çevrede bulunan işe yaramaz lastikleri geçirdikten sonra, 1 metre saniyeli fitil keserek bağlantıyı yaptım. Tüm hazırlıkları bitirdikten sonra malzemeleri topladığım sırada uzman arkadaşım
‘‘Sen arabaya bin, ben ateşlemeyi yapıp uzaklaşırım,’’ dedi. Arabaya bindik, arkadaş fitili ateşledi ve birlikte 150 metre uzaklaşarak özel harekatçı arkadaşlarla seyre daldık.
Saniyeli fitil yanmaya devam ettikçe patlama heyecanı bizde en üst seviyelere ulaşmıştı. Ancak hevesimiz kursağımızda kaldı. Ateşlediğimiz fitilin dumanı kesildi, bombalar da bir türlü patlamadı. İşte bu andan itibaren bizi çok büyük risk bekliyordu. Çünkü en tehlikelisi, eş harekete geçirilen ve patlamayan bir bombaya müdahale etmektir. Emniyet bekleme süresini uyguladıktan sonra bomba elbisesini giyerek olay yerine yaklaştım. Bombayı parça etkisini belli bir mesafede tutmak için içine koyduğumuz lastikte birikmiş suya değen fitilin sönmüş olabileceği düşünerek yan keskiyle kesmeye uzandığım anda yanma sesine benzer çıtırtı duydum. Acaba fitil yanıyor muydu? Sonradan bu sesin fitilden değil de ayağımın altındaki kuru otlardan geldiğini anladım.
Soğukkanlılığımı koruyarak, fitili keserek kapsülü bombadan ayırdım. Bombayı patlamak üzere, 20 santim kısa bir fitil bağladık. Herkesi araca binmeleri konusunda uyardım, ben de fitili ateşledim ve koşarak araca bindim. Ama arkadaş aracı bir türlü çalıştıramıyordu. Bomba patlamak üzereydi. Panikle çantayı açtım, yan kesiciyi buldum ve her an patlamak üzere olan bombaya ikinci kez müdahale için gittim. Zor bela yetişerek patlamaya saniyeler kalan fitili büyük bir korkuyla kestim. Tekrar besmele çekerek, bir metrelik fitille bombayı üçüncü kez hazırlarken, özel harekatçı arkadaşlar da karbüratörünü temizleyerek aracı çalıştırmayı başardılar. Araç çalışırken, fitili üçüncü kez ateşleyerek 100-150 metre kadar uzaklaşıp, heyecanla beklemeye başladık.
ÜÇÜNCÜ PANİK
Bir de ne görelim. Bombayı bıraktığımız istikamete doğru, üzerinde TİGEM işçilerinin bulunduğu bir traktör hızla gelmiyor mu? Karşıdaki traktörün sürücüsüne kimi
‘‘Gel’’ diye, kimi de
‘‘Git’’ diye bağırıyor.
‘‘Dur, gelme, geri dön, gitme’’ diye herkes bağırdığından, zavallı adam ne olup bittiğini bilmeden gelip patlayacak bombanın tam yanında durdu. Bağırmalarımız adamı şoka sokmuş olacak ki ne geliyor ne de geri dönüyordu. Orada nöbet tutan özel harekatçı arkadaş, uzun namlulu tüfeğiyle havaya beş-altı el ateş etti. Şoktan çıkan adam bize doğru gelmeye başladı. Tam mesafeyi o günün heyecanıyla hatırlamıyorum. Traktör tahminen 20 metre uzaklaşmıştı ki, bomba büyük bir gürültüyle patladı. Traktördekilerin hepsi, kendilerini yerlere attılar. Ne olduğunu anlamayan köylülerin korkulu yüz ifadelerini hala unutamıyorum.
Evet ölümle hayat arasındaki ince çizgide saatlerce gidip gelmiştik.
YARIN: BAŞKOMİSERİN TERÖRİST KIZI