Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2002 22:14
Türkiye'nin en meşhur sanatçıları Kürt kökenlidir. İbrahim'i (Tatlıses) çocukluğundan beri tanıyorum. Çok çalışkan bir insandı. İbrahim Tatlıses ve Mahsun Kırmızıgül'ün Türk ve Arap sanatına etkileri olmuştur.
Birçok Kürtçe türküleri Türkçeleştirerek repertuvarlarını zenginleştirmişlerdir. İbrahim Tatlıses ve birçok sanatçı albümlerinde benim bestelerimi kullandılar. Karşı değilim. Ama bestenin Şivan Perwer'e ait olduğunu yazma cesaretinde bulunmadılar. Hatta bazıları gerek benim eserlerimi ve gerekse başka türküleri, resmi koşullardan yararlanarak kendilerine mal ettiler. Altlarına kendi imzalarını attılar. Acaba onlar benim yerimde olsalardı ne hissederlerdi?
Şivan Perwer'in geçtiğimiz 24 Mart'ta Paris'te Saint Denis'de verdiği konseri binlerce kişi izledi, Fransız Liberation gazetesi arka kapağını ona ayırdı. Liberation gazetesi, Şivan Perwer hakkında şunları yazdı: ‘‘Şivan'ın bir önemli özelliği de gruplar üstü kalması ve gruplardan herhangi birine angaje olmayı reddetmesi. Doğal olarak PKK ile arasında problemler oldu. Çünkü PKK kontrol edemediği herşeyi reddeder. Konserlerine PKK militanları gelerek aleyhinde sloganlar attılar, zaman zaman konserlerini zor kullanarak engellediler. O da, kendisine ambargo uygulayan MED TV'yi eleştirdi. PKK militanlarının engelleme çabasına rağmen her konserde dinleyici sayısı artıyor. Kürtler tarafından ulusal bir anıt gibi görülüyor. Yaşar Kemal, onu hayranlıkla dinliyor. Türkiye'de şarkıları yasak değil.’’ Asıl adı İsmail Aygün olan Şivan Perwer, 1955 Siverek doğumlu. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve liseyi Urfa'da bitirti. 1973'te Gazi Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü'nde okumaya başladı. Eylül 1975'te Ankara'daki Güven Park'da düzenlenen ‘‘Doğu Gecesi’’nde sahneye çıktı ve parçalarını Kürtçe seslendirdi. Çeşitli illerde yarı yasaklı konserler verdi. Bu konserler nedeniyle takibe uğradı, organizatörler ağır cezalara çarptırıldı. Konser kayıtları el altından satılmaya başlayınca tüm ülkede adı duyuldu. Haziran 1976'da Almanya'ya yerleşti. 1976-1980 döneminde Almanya'da müzik tarihi eğitimi aldı. 22 albümü var. Şu sıralarda turne için bulunduğu Paris'ten sorularımızı yanıtladı.
Sürekli dengbejlere göndermeler yapıyorsunuz. Dengbejlik nedir?
- Kürt müzik mirasını dengbej'lere (söyleyen ses) borçluyuz. Çocukluğumu ve gençliğimi, dengbejler ve strangbejler aracılığıyla nesilden nesile aktarılan anonim müzik içinde geçirdim. Kürt toplumu yakın tarihimizi dengbejlerin yarattığı türkülerle öğrenmiştir. Kürt kültürünün gelişiminde önemli bir vektör, yaratıcı şair ve bestecilerdir. Bu meçhul kahramanlar sayesinde Kürt kültürü yasaklara rağmen bizlere ulaştı. Bu nedenden dolayı son albümümde Kürt müzisyenlerinin eserlerini kendi üslup ve yorumumla seslendirdim ve onlara armağan ettim.
TURNE MÜKKEMMEL OLDU
Dünyanın her yanında turnelere gittiniz. Son olarak Kuzey Irak'ta bir dizi konser verdiniz. Bu turneden hangi izlenimlerle döndünüz?
-Kuzey Irak'taki Kürt otonom bölgesi, ikili ambargoya (dünyanın Irak'a ve Bağdat'ın da kuzey bölgesine uyguladığı) rağmen son 10 yıl içinde çok önemli gelişmelere sahne olmuş. Turne çok mükemmel geçti. Bölgedeki tüm müzisyenlerin bütün türkülerimi profesyonelce çalabildiklerini gördüm. Bu benim için büyük bir sürprizdi. Halkın bana eşlik etmesi, gösterdiği sevgi ve tezahürat bana oksijen dolu derin bir nefes aldırdı. Müziğimin Kürtleri bölen sınırlara, lehçe farklarına rağmen bütün bölge insanına ulaşabildiğini gördüm.
MED TV’YE BEN ÇIKMIYORUM
Tüm siyasi gruplardan bağımsız bir çizgi izlediniz. MED TV'de ambargoluydunuz. Ne İsa'ya ne Musa'ya yaranabildiniz. Konserlerinize gelen bazı Kürt grupları sloganlar atarak sahneye çıkışınızı engellemeye çalıştı.
- Ambargo diye birşey söz konusu değil. MED TV'ye çıkmamam benden kaynaklanıyor. Her sene katıldığım konserler ve yaptığım albümlerle dinleyicilerimle kaynaşmayı tercih ediyorum. Bence, halkın denetiminden bu şekilde geçilir ve bir sanatçının sanat değeri böyle ölçülür. Tek enstrümanım düşüncelerim, dilim ve müziğimdir. Televizyon sadece bir aksesuardır. Fakat ulaşacağım yerlere bir televizyon sayesinde ulaşabileceksem, bu ekranların bağımsız olmasını isterim. Kürt, Türk, Arap veya Fars olsun hiçbir halk George Orwell'in 1984 adlı romanındaki Big Brother'ına (Büyük Birader) baş eğmemelidir.
HER ZAMAN BİRLİĞİ SAVUNDUM
Diyarbakır ve Urfa'nın billboard’larında fotoğraflarınız görülüyor. Son dönemde Türkiye'deki gelişmeleri izliyor musunuz?
-Türkiye demokrasisinde tıpkı Mehter Marşı'nda olduğu gibi bir adım ileri iki adım geri atılıyor. Diyarbakır billboard'larında benim afişlerim asılırken, diğer yandan Kürtçe kaset dinlediği için bir şoföre üç yıl hapis cezası verilebiliyor. Hayatım boyunca birlik ve beraberliği savundum. Nazım Hikmet'in dediği gibi, ‘‘Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.’’ Ahmede Hani'de, ‘‘Birlik bir toplumu diriltir’’ derdi. Elbette bazı partiler (Kürt partileri) bu tutumumu anlayamadılar ve baskılara maruz kaldım. Ben bir sanatçıyım diye haykırmak zorunda kaldım. Hozanım, hozan...
AB’YE GİRMEK YERİNDE
Türkiye'nin Avrupa ailesinin bir parçası olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Türkiye'nin Avrupa ailesine girmesini yerinde buluyorum. Ama daha olumlu adımlar atılması gerekiyor. Kalpler barışır, kültürler paylaşılır.
Türkiye'de en çok neyi özlediniz?
- En çok köyümün doğal renk ve parfüm senfonisini özledim. Çeşmeden akan buz gibi suyu, bol kokulu ve tadına doyulmaz nar ve karpuzu özledim. Daldan tek tek kopararak dut yemeyi özledim. Kavunu taşa vurup parçalayarak yemeyi, dağların doğal akustiğini özledim. Babamın kavalını, annemin toprağını okşamayı özledim. Ve elbette, sevdiklerimi kucaklamayı özledim.
SİYASİ PARTİYE AİTLİK SANATA UYGUN DEĞİLDİR
Kültürüne sonsuz bağlı ama çok- kültürlülüğü savunan bir sanatçıyım. Bir siyasi partiye ait olmanın sanata uygun olmadığını düşünüyorum. Sanat hiç kimsenin egemen olamayacağı bir bölgedir. Sınırları aşan müziğimi sınırlandırmak istemiyorum. Düşünce özgürlüğüm, sanatımın özüdür. Hiçbir partiyle ya da iktidarlarla nedensiz zıtlaşma aracı değildir.
En çok Mozart, Bach severim Kürt ve Türk müziği dinlerim
Türkülerim benim için sadece sanat değil müzikoterapidir.
Belki de sanatta sadece duygularıma kapılmamamı ve rasyonel olmamı matematik sağlamıştır.
Bilimin müzikten uzak olmadığını düşünüyorum.
En çok klasik müziği severim: Mozart, Beethoven, Bach...
Rap de dahil içtenlikle yapılan her türlü müzik beni etkiler.
Daha çok Kürt ve Türk müziğini dinliyorum. Merhum Hafız Burhan, Münir Nurettin Selçuk ve Kürt kökenli Diyarbakırlı Celal Güzelses'i beğenirim. Neşet Ertaş ve Aşık Mahsuni'yi de.
Klasik olarak Mevlana ve Yunus Emre gibi Ali Heriri'miz, Cervantes ve Ömer Hayyam gibi Melayi Ciziri'miz, Shakespeare, Firdevsi ve Fuzuli gibi Ahmede Hani'miz, Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan gibi de Fequiya Teyran'ımız var. Ayrıca Dostoyevski, Nazım Hikmet ve Neruda gibi Cigerxwin'imiz var.
En usta romancı olarak Mahmud Baksi'yi görüyorum. En usta çevirmenimiz ise Mehmet Emin Bozarslan'dır. Mizahta Musa Anter'in eşi yoktur.
Katıldığım konserlerde sesimi ve tarzımı beğendikleri için Kürtçe öğrenip sözlerimi de anlamaya çalıştıklarını söylüyorlar. Tabii ki böyle şeyler bir sanatçının egosunu etkiliyor.
Sanatıma en fazle etki yapanlar arasında Arif Ciziri, Hasan Ciziri, Said Afia, Kawis Afia, Meryem Hanlar'ı sayabilirim.
Yazar ve şairlerden Yaşar Kemal, Aziz Nesin ve Nazım Hikmet en iyileridir. Ahmet Altan'ın ve Muhsin Kızılkaya'nın da kalemini ve üslubunu beğeniyorum.