Güncelleme Tarihi:
Birincisi “Size nasıl yardımcı olmamı istersiniz?” diye sorarım. İsterseniz karşılıklı konuşmayı deneyelim. “Benden tam olarak nasıl bir yardım istiyorsunuz?”
- Eşimin bana şiddet göstermesini istemiyorum.
Bunu ben sağlayamam, bunu siz sağlayacaksınız. Buraya gelen sizsiniz. Eşiniz burada değil ve ben ancak size resmî daha iyi görmeniz için yardımcı olmaya çalışabilirim. Evinize gelip, eşinizin şiddet göstermesini engelleyemem.
- Ama bana yol gösterebilirsiniz herhalde. Nasıl yapacağım?
Bunu konuşabiliriz. Ne tür bir şiddetten bahsediyorsunuz?
- Dayak…
Peki ne kadar zamandan beri var dayak?
- Nerdeyse ilk günden beri...
Ne kadar zamandır evlisiniz?
- Üç sene.
Bunun tehlikesini algılamak için daha kaç kez daha dayak yemeniz gerekiyor?
- Sarhoştu, normalde böyle değil.
Sarhoş olduğunda dayak atmasının normal ve kabul edilebilir olduğunu mu söylemeye çalışıyorsunuz?
- Hayır, sadece sarhoşken onun kendisi olmadığını söylemeye çalışıyorum. Normalde öyle biri değil!
Kendisi olmayan birinin şiddet göstermesi sizin için kabul edilebilir bir şey mi? Ayrıca üç senede sadece üç kez mi sarhoş oldu?
- Hayır, en az 50 kere…
O zaman eşiniz her sarhoş olduğunda böyle davranmıyor demektir. 50 kere sarhoş olup, üçünde şiddet gösteriyorsa bunun anlamını sizin çıkarmanızı istiyorum. 47’sinde kendini kontrol edebiliyor demek ki.
- Her seferinde dövseydi böyle açıklanabilir miydi?
Alkolle açıklanabilirdi ama bu neyi değiştirir ki! Böyle bir evlilik sizin istediğiniz ya da hayal ettiğiniz evlilik kriterlerine uyuyor mu? Sizi sarhoşken istediği zaman dövecek biriyle mi evlenmeyi hayal etmiştiniz?
- Ne yapayım peki, boşanayım mı?
Ben bir şey önermiyorum, ben size resmi göstermeye çalışıyorum. Sizin yerinize karar veremem. Dayak yediğiniz bir adamı sevmeye devam ederseniz, benim yapabileceğim bir şey kalmaz. Sevgi tanımı içinde dayağa yer olduğunu düşünmüyorum açıkçası…
- Ama her seferinde çok pişman oluyor ve ertesi gün utanıyor, özür diliyor.
Ertesi gün olmayabilir! Her zaman bir sonraki sefer yoktur.
- Ertesi gün olmayabilir… Bu çok ciddiye alınacak bir cümle. Peki hocam; erkekleri konuşalım. Hangi erkekler kadına şiddet uyguluyor?
En başta engellenme eşiği düşük olan erkekler geliyor. İkinci sırada kendilik saygısı düşük erkekler, yani bir anlamda güce ihtiyacı olanlar… Empati eksikliği olan, yani karşı tarafa verdiği acının pek farkında olmayan ya da farkında olmamaya gayret edenleri sayabiliriz. “Benim her şeyi yapmaya hakkım var” diyen, narsistik yapılanma içinde olanlar… Madde ve alkol bağımlıları, patolojik kıskançlığı olanlar, katı kadın-erkek rollerine inananlar ve şiddeti bir sorun çözme yöntemi olarak gören erkekler. Bir de ayrılığı ya da terkedilmeyi tolere edemeyen erkekler… Şiddetin önemli bir kısmı ayrılık aşamasında oluyor. Erkek ayrılığı istemiyorsa, terk edilmeyi tolere etmekte zorluk çekiyorsa bazen şiddet gelebiliyor.
*ERKEĞİN ERKEĞE YAPTIĞI ŞİDDET!
- Şiddet sadece kadınların meselesi mi?
Sadece kadınların değil, erkeklerin de meselesi. Birçok erkek de cinsel şiddete uğruyor. Kadınlar korku, utanç, endişe gibi nedenlerle çoğu zaman gördükleri şiddeti rapor etmiyorlar. Peki ya erkekler? Bir erkek düşünün, başka bir erkek tarafından cinsel tacize uğramış. Bu erkek gidip nasıl şikâyetçi olacak ve sonucunda neyle karşılaşacak, düşünebiliyor musunuz? Onunla ilgili oluşabilecek ön yargıları hayal edebilirsiniz.
- Bu sık yaşanan bir şey mi?
Sık yaşanan ama az konuşulan bir şey. Gidip rapor ettiğiniz zaman, “Mutlaka sende bir tuhaflık vardı ki, bir erkek olarak cinsel bir taciz yaşadın” diye bir algıyla karşılaşıyorlar. Şiddetin her türlüsü insanlık suçu. Bu şiddet meselesi yaşayan canlılar arasında bir tek insana ait. “Hayvanlar gibi birbirlerine şiddet gösteriyorlar” dediğimizde yanlış bir şey söylüyoruz. Doğada hayvanlar kendi güvenlikleri tehdit altına girmediği ve aç kalmadıkları sürece hiçbir şekilde şiddet göstermiyorlar.
- Kadınların şiddeti karşılama şekli nasıl?
Önemli olan olaydan çok o olayın nasıl algılandığı. Diyelim ki hepimiz A noktasında bir olay yaşıyoruz ve C noktasında ortaya bir duygu çıkıyor. Biz zannediyoruz ki duyguyu ortaya çıkaran olaydır.
- Değil mi?
Olay ile duygu arasında düşüncelerimiz vardır. Yanınızdan selam vermeden geçen tanıdık birini ele alalım. Duygu olarak ortaya ne çıkabilir? Düşüncemiz “Adama bak, ne ukala” olursa ortaya öfke çıkar. Aynı olayı, “O da benim değersiz olduğumu düşünüyor, selam vermeye değer bulmuyor” diye yorumlarsak, ortaya çıkan duygu üzüntüdür. “Mutlaka onu kıracak bir şey yapmış olmalıyım” diye düşünürseniz ortaya çıkacak duygu suçluluktur. “Allah’ın selamı, verse ne olur vermese ne olur” diye düşünürsek ortaya hiçbir duygu çıkmaz ya da aldırmazlık oluşur. “Bana baktı ama görmedi, demek ki dalgın, bir sorunu olabilir” diye düşünürsek ortaya çıkan duygu yardım etme duygusudur. Yani önemli olan olaylar değil, onları nasıl anlamlandırdığımız.
- Bunu kadının şiddeti karşılama şekline nasıl uyarlayacağız?
A noktasındaki olay ‘partnerin kendisine şiddet göstermesi’ diyelim. C noktasındaki duygunun ne olacağını B noktasındaki kadının bu şiddeti nasıl algıladığı belirliyor. Kadın derse ki “Ben onu çok öfkelendirdim ve bu dayağı hak ettim” o zaman ortaya çıkan duygu suçluluk olacaktır. “Eminim bir daha olmayacak” diye yorumluyorsa, orada kalarak aynı olayla bir kez daha yüz yüze gelme riskini göze alıyor. "Buna katlanmak zorundayım” diyorsa buradaki duygu çaresizlik. “İçkiliydi ondan oldu”, “Benim kocam hem sever hem döver”, “Dövse de onu seviyorum…” “Dövüyor ama başka biriyle aldatmıyor” diyenler var. Nasıl düşündüğünüze bağlı olarak ortaya farklı bir tablo çıkıyor. Hiçbir koşulda şiddeti normalize etmemek gerekiyor.
- Bir de toplumun diline pelesenk olmuş ‘hafifletici nedenler’ ya da “olayı çarpıtarak kendini suçlama” meselesi var. Bu kadınların çok canını yakıyor…
Bir örnek verelim. Gecenin geç saatinde, üzerinde mini sayılabilecek bir elbiseyle ıssız bir yerden geçen bir hanım o gece tecavüze uğruyor. Sabah uyandığında (tabi uyuyabilirse) iki olasılık var. Bunlardan biri o güne kadar öğrendiği her şeyi sarsacak türden: “Bu dünya güvenilebilir bir yer değilmiş, insanın hiç suçu yokken de başına kötü şeyler gelebilirmiş” demek çok zor. O zaman dünyaya güveni kaybedip paranoid olma olasılığınız var. Peki ne yapıyoruz; bilgiyi çarpıtıyoruz, yerleşik inançlarımızı koruyoruz.
- Nasıl?
“Dünya hâlâ güvenilir bir yer ama ben yanlış zamanda, yanlış yerden, yanlış elbiseyle geçtim…” Halbuki her insanın, istediği zaman, istediği yerden, istediği elbiseyle geçme özgürlüğü vardır. Ne yaptım, kendimi suçladım. Başka bir örnek vereyim. Burada başkalarının bizi nasıl suçladığını göreceğiz.
- Bunlar yaşanmış hikâyeler değil mi?
Evet tabii. Bir kişi partnerinden ayrılmış. Ayrıldıktan sonra bir erkek arkadaşı acısını azaltmak için ona destek. O kadar iyi, o kadar hoş davranıyor ki akşam birlikte yemek yiyorlar. Birlikte bir şeyler içiyorlar. Hep anlayışlı davrandığı, destek olduğu için eve gitmeye yakın, bu hanım; erkek arkadaşını “Sen benim için çok şey yaptın, gel bir kahve içelim” diyerek evine davet ediyor. Yukarı çıktıklarında bu kahve, kadının istemediği bir cinselliğe dönüşüyor. Adını belki tecavüz olarak bile koyabileceğimiz bir birlikteliğe…
- Sonra ne oluyor?
Kadın sabah şikâyet etmek için emniyete gidiyor. Yetkililer, “Olayı anlatır mısın” diyorlar. “Akşam beraber yemeğe gitmiştik” diyor kadın. Yetkili; “Ne yani siz tanışıyor musunuz” diyor. Burada şunu demek istiyor: İki insan birbirini tanıyorsa, burada tecavüz olması söz konusu değildir. “Sonra birlikte bir şeyler içtik.” Ha birlikte alkol de aldınız öyle mi?” Bakın aynı alkol, erkek için hafifletici, kadın için ahlaki bir mesele olabiliyor. Sonra… “Beni eve bıraktığında kahveye davet ettim”. Yetkili “E daha ne yapacaktı?” anlamına gelecek şeyler söylüyor. Sorulan sorular bile travmatize olmuş bir insanın yeniden travmatize olup ikinci bir acı yaşanmasına sebep oluyor. Kahve çoğu zaman sadece kahve olabilir. Bu konularda herkesin takındığı tavır çok önemli.
- Şiddeti gösterenlere karşı nasıl bir tutum sergilemeliyiz?
Sadece şiddete uğrayan değil, şiddet gösterenin de farkındalığını arttırmamız gerekiyor. Bu insanları düşman gibi görmektense onlara yardım etmenin yolunu bulmalıyız. Şiddet göreni koruyalım tamam ama şiddet gösteren orada duruyor, yarın başkasına da yapacak aynı şeyi. Onu da rehabilite etmemiz gerekiyor.
PROF. SUNGUR: BAŞINIZA BUNLAR GELİYORSA, ŞİDDET GÖRÜYORSUNUZ DEMEKTİR!
Fiziksel şiddet
Sözel şiddet
Ekonomik şiddet
Duygusal şiddet
Cinsel şiddet