Güncelleme Tarihi:
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunma yapan Ersoy, 2001 yılına kadar çeşitli bankalarda ve bilişim şirketlerinde yönetici olarak çalıştığını, bu tarihten sonra istifa ederek Düzce'ye yerleştiğini, güvenlik ve istihbarat konularına özel ilgi duyduğu için “Özel büro istihbarat” adı altında bir paylaşım sitesi kurduğunu anlattı.
Yüzlerce mail grubu ve web sitesini takip ederek derlediği bilgileri kendisi gibi ulusalcı ve milliyetçi site üyeleriyle paylaştığını belirten Ersoy, “Bu grubu hiçbir kişinin etkisi ve baskısı olmadan, tamamen kendi ilgi alanım olduğu için kurduğum halde savcılık bazı iddialarda bulunmuştur” dedi.
Bazı suç niteliği taşıyan ya da bölücü yayınlar yapan sitelere yönelik kendi derlediği ve üyelerden gelen istihbaratları, vatandaşlık bilinciyle devletin emniyet müdürlüğü, MİT, Genelkurmay gibi resmi kurumlarına bildirdiğini dile getiren Ersoy, bu kurumlardan da mail yoluyla ya da sözlü olarak çok defa takdir aldığını söyledi.
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın terörle mücadelede vatandaşların da duyarlı olması gerektiği yönündeki demecini hatırlatan Ersoy, “Ancak ne yazık ki devlete terörle mücadelede yardımım bulunduğu halde, ironi bir şekilde 14 aydır tutukluyum” dedi.
“Ast-üst ilişkisi bulunduğu” iddia edilen Fikri Karadağ'a söz konusu istihbaratları verdiğine ilişkin hiçbir delilin iddianamede yer almadığını söyleyen Ersoy, Fikri Karadağ'ın saygıdeğer bir kişi olması ve kutsal bir adı bulunması nedeniyle Kuvayı Milliye 1919 Derneği'ne manevi olarak destek olduğunu, derneğe üyeliği dahi bulunmadığını, üyelerine ise yine aynı nedenlerle derneğe üye olmalarını sadece tavsiye ettiğini söyledi.
SADECE YASAL KURUMLARA BİLDİRİM
Savcı Zekeriya Öz'e, bildirimlerini sadece yasal kurumlara yaptığını belirtmesine rağmen Öz'ün kendisine, “Devlete de, Ergenekon'a da yardım etmiş olabilirsin. Bunu bilemem” diyerek suçlandığı durumun çelişkisini ortaya koyduğunu savunan Ersoy, hiçbir tapede de “İstiklal Mahkemeleri kuracağına” yönelik bir şey bulunmadığını anlattı.
Motorize ekipler kurmakla suçlandığını da belirten Ersoy, böyle bir şey olmadığını, Hüseyin Görüm'ün ifadelerinde de bu projenin hayali olduğunun görüleceğini öne sürdü.
Ersoy, etrafına topladığı hackerlarla lüks otellerde gizli toplantı yaptığı iddiasının da doğru olmadığını, üyeleriyle 5 kez tanışma toplantıları düzenlediğini, bunu da sitesinde duyurduğunu ve toplantılarda sadece bilgileri paylaştıklarını aktardı.
Site üyelerinden hiç birisinin davanın sanığı olmadığına dikkati çeken Ersoy, bazı hacker üyelerinin yasa dışı içerik yayımlayan siteleri kendisine bildirdiklerini, kendisinin de bunları ilgili makamlara ilettiğini, ancak hiç kimsenin internet üzerindeki yazışmalarını, bilgilerini yasa dışı yollarla elde etmediğini kaydetti.
Ersoy, “açık istihbarat” adlı sitede Doç. Dr. Ümit Sayın'ın yayımlanan bazı yazılarını derleyerek ve onun imzasıyla sitesinde kullandığını, ancak bir kez bu imzayı koymayı unuttuğunu ve Sayın'ın kendisini uyardığını dile getirdi. Ersoy, Sayın'ı şahsen tanımadığını da söyledi.
“DARBEYE, ŞİDDETE TEŞVİK ETMEDİM”
“Kendisini derin devlet olarak lanse ettiği” iddiasına yönelik hiçbir yazışmasında ya da tape de delil bulunmadığını savunan Ersoy, “İnternet üzerindeki sakıncalı içerikler konusunda ben bir Türk milliyetçisi olarak devletime yardımcı olmam gerektiği düşüncesiyle hareket ettim. Bunları hiçbir yabancı istihbarat birimine ya da terör örgütüne aktarmadım. Devletin kurumlarına aktardım. Sitemde de ne darbeye ne de şiddete teşvik eden bir yazı vardır” diye konuştu.
Örgütsel belge olduğu iddia edilen lobi belgesinin kendisine mail yoluyla bir üyesi tarafından gönderildiğini, ancak kendisinin komplo teorisi olarak adlandırılan ve insanların ilgisini çektiği için pek çok örneği bulunan bu belgenin “Alo ihbar 10” adlı sitede ve Fethullah Gülen'e ait Aksiyon Dergisinde de yayımlanmış bir belge olduğunu, bu nedenle belgeyi kayda değer bulmadığını söyledi.
Ersoy, “Komplo teorileri pek çok kişinin ilgisini çektiği için çok sayıda sitede yayımlanır. Belgede adı geçen Ergenekon adlı örgütün o zaman varlığından bile haberdar değildim. Olsaydım zaten bilgisayarımda bulundurmazdım ve gerekli yerleri bilgilendirirdim” şeklinde konuştu.
Yılmaz Yüzbaşı'nın, mail grubunun bir üyesi olduğunu, Kuvayı Milliye Derneğine ise sadece 2-3 kez Fikri Karadağ'la sohbet etmek için gittiğini belirten Ersoy, “Bildiğim kadarıyla JİTEM diye bir kurum yoktur. Ben edindiğim belgeleri, sadece sözünü ettiğim devlet kurumlarına ilettim” dedi.
Serkan adlı bir arkadaşıyla konuşmasının tapesinin delil olarak gösterildiğini belirten Ersoy, Kuvayı Milliye Derneği'nin kasalarında çok miktarda para bulunduğuna yönelik konuşmanın tamamen “geyik amaçlı” bir konuşma olduğunu, bunun doğru olmadığını, dernek kapanırken elektrik ve su borçlarını dahi ödeyememesinden zaten anlaşılabileceğini aktardı.
İDDİANAMEDE GÖRÜŞME ÇELİŞKİLERİ İDDİASI
Ersoy, bazı sanıklarla hiç görüşmesi olmadığı halde iddianamede irtibatlıymış gibi gösterildiğini, bazı kişilerle görüşme sayıları konusunda birbiriyle çelişen rakamlar bulunduğunu öne sürdü.
Karadağ ile toplam 10 görüşmesi olduğunu ifade eden Ersoy, “Fikri Karadağ'la 2 yıl içinde 24-110 saniye arasında değişen toplam 7 dakika 45 saniyelik konuşmam var. Örgütsel irtibatım olduğu söylenen Karadağ'a ortalama 1 dakikada ne tür bir istihbarat vereceğimi mahkemenin takdirine bırakıyorum. Örgütsel bağlantım olduğu Kemal Kerinçsiz'le ise sadece 1 telefon görüşmem var” diye konuştu.
Hayrettin Ertekin'in “kendisini tehdit ettiği” iddiasına da yanıt veren Ersoy, Ertekin'i Kandıra F Tipi Cezaevi'ne kadar şahsen tanımadığını, internetten derleyip mail grubuna özel büro üst başlığı ve kendi imzasıyla gönderdiği bir yazıyı Ertekin'in kendi mail grubunda imzasız kullandığını söyledi.
Bunun üzerine Ertekin'i uyardığını belirten Ersoy, Ertekin'in kendisini telefonla arayarak tehdit etmesi üzerine, kendisinin de ona aynı şekilde cevap verdiğini savundu.
HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ
İnternette Türkçe ve Osmanlıca kaynaklardan yaralanarak sözde “Ermeni soykırımı” adında bir çalışma yaptığını, bunu da Kemal Kerinçsiz'e gönderdiğini belirten Ersoy, Karadağ'a bağlı olarak internet ortamında propaganda yapmadığını, örgüte eleman kazandırmadığını ifade etti.
Karadağ'dan hiçbir konuda talimat almadığını savunan Ersoy, kendisinde çıkan belgenin lobi belgesinin özeti olduğunu, ciddi bulmadığı için de ilgili
yerlere bildirmediğini söyledi.
Ersoy, Karadağ'a saygı duyduğu için “komutan” diye hitap ettiğini belirterek, “Ne Ergenekon, ne de başka bir terör örgütünün propagandasını yaptım” dedi.
Seri katil olduğu iddiasıyla Beşiktaş'taki Ağır Ceza Mahkemesinde organize suç örgütü davası kapsamında yargılanan Durmuş Anuçin'in Necip Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili Savcı Zekeriya Öz'e verdiği ifadede, cinayetin planlanması esnasında kendisinin de yanlarında olduğunu söylediğini belirten Ersoy, “Rahmetli Necip Hablemitoğlu'nu ve ifadeyi veren Durmuş Anuçin'i tanımadığım halde adım bu olaya üzücü bir şekilde karıştırılmıştır” diye konuştu.
Adının bu olaya karıştırıldığını 4 Ağustos 2008 tarihinde bir gazeteden öğrendiğini belirten Ersoy, şunları kaydetti:
“Bu şahsın iddiasına göre 13, 14, 15, 16 ve 17 Aralık 2002 tarihlerinde İbrahim Aydın Türkeri adlı şahsın yazıhanesinin alt katındaki yerde İbrahim Çiftçi'nin
oğlu Fevzi Çiftçi, Sami Hoştan'ın bir adamı, Muzaffer Tekin ve İbrahim Türker ile rahmetli Hablemitoğlu'nun öldürülmesini planlamışız. Yine Anuçin'in iddiasına göre rahmetliyi öldürme görevini kendisine İbrahim Çiftçi vermiş. Ben bu şahsın ifadesinden ilk olarak Kandıra Cezaevi'nde 13-1 No'lu odamın yanındaki odada kalan Bayram Aydın adlı şahıstan öğrendim. Bayram, Anuçin ile aynı sohbet grubuna çıkıyordu. Bir gün sohbetten döndüğünde Anuçin'in kendisine benim aleyhime Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili ifade verdiğini söylediğini iletti. Ben o zaman şahsı tanımadığım, böyle bir şeyin olabileceğine ihtimal vermediğim için o zaman ciddiye almamıştım.”
Ersoy, adının bu olaya karıştığına dair gazetede çıkan haberi görünce aynı gün cezaevi savcısına dilekçe vererek Durmuş Anuçin'in yalan beyanlarıyla ilgili olarak görüşmek istediğini söylediğini, ancak cezaevi infaz savcılığından gelen cevabi notta adli tatil olduğundan işlem yapılamadığının bildirildiğini kaydetti.
Bu konuyla ilgili cezaevi savcısıyla görüşemediğini dile getiren Ersoy, Anuçin'i ne şahsen, ne de gıyaben tanıdığını, adını ilk defa Kandıra F Tipi Cezaevi'nde kalırken 3 kişilik koğuştan tek kişilik koğuşa nakledildiğinde öğrendiğini anlattı.
Koğuşa nakledildiğinin ertesi günü Aydın ile bahçede volta atarken yan koğuştan Anuçin'in Aydın'a seslendiğini belirten Ersoy, “Anuçin, Ergenekon kapsamında tutuklandığımı öğrenince beni de duvar kenarına çağırdı ve sohbet etmeye başladık. Adının Durmuş Anuçin ve 61 yaşında olduğunu, çok milliyetçi olduğunu söyledi. Ergenekon davasından tutuklu birçok kişiyi hatta Sami Hoştan'ı ve Kemal Kerinçsiz'i de tanıdığını söyledi. Sohbet ettik. Ben de milliyetçi olmasından ve samimi davranmasından dolayı kendisine samimi davranmakta bir sakınca görmedim” dedi.
Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hatta arada bir pet şişeye sararak sigara ve gazetede atıyordu. Ben de günlük gazeteleri okuyunca onların koğuşuna atıyordum. Şubat ayının başlarında, koğuşlar arasında mesajlaşmada kullanılan top haline getirilen pet şişe attı. Mesaj gazete ile pet şişeye sıkıştırılır ve üzerine gidecek kişinin adı ve koğuşu yazılır ve bir yan koğuşa atılır. Böylece elden ele gideceği yere ulaştırılır. Bu mesajlaşmayı cezaevi de bilir ama ses çıkarmaz. Anuçin'in bana gönderdiği notta sohbete kimlerle çıkacağımı yazmış. Kendisi de benim sohbete çıktığım diğer Ergenekon sanıkları ile aynı sohbet grubuna çıkmak istediğini yazmış. Bana da sohbet grubuma kimlerin çıktığını yazmamı istemiş. Ben de yazdım. Akabinde talebim olmadığı halde koğuşum değişti. Burada Anuçin ile aynı sohbet grubuna çıkan gasptan tutuklu Bayram Aydın ile tanıştım. Anuçin, benim kendisi ile kurmuş olduğum samimi muhabbeti ve kendisine gönderdiğim notu baz alarak beni daha önce de tanıdığını ispat edebilmek için Savcı Öz'e bu şekilde tamamen hayal ürünü ve gerçek dışı yalan beyanlarda bulunarak beni de bu olayın içerisine katmak istemiştir. Ne rahmetli Hablemitoğlu'nu tanırdım, ne de diğer şahıslarla bir irtibatım vardır. Anuçin'e attığım basit bir not yüzünden adımın böyle bir olayda geçmesi beni son derece üzmüştür.”
ABD BAŞKONSOLOSLUĞUNA YÖNELİK SALDIRI
Kendisinin ABD Başkonsolosluğu binasına yapılan saldırıda ölen Erkan Kagın'a saldırının talimatını Kandıra F Tipi Cezaevi'nden telefonla verdiği iddiasının bulunduğunu belirten Ersoy, bunu da bir gazetede okuduğunu, eski ve o dönemde kaldığı koğuşların detaylı aramadan geçirildiğini, koğuş arkadaşlarıyla birlikte ifadesinin alındığını, ancak suç unsuruna rastlanılmadığını vurguladı.
Ersoy, “Saldırıyı yapan teröristleri tanımadığım gibi bir Türk milliyetçisi olarak saygı duyduğum bir kurum ve personeline yönelik yapılan bu olayla da ilişkilendirilmem beni çok yaralamıştır. Adımın bu ve diğer bahsettiğim birçok konu ile haksız olarak anılması yüzünden psikolojik dengem sarsılmış olduğundan halen ilaç desteği ile dik durmaya çalışıyorum. Gerek Necip Habelmitoğlu'na, gerekse saldırı da hayatını kaybeden kahraman şehit polislerimize Allah'tan rahmet diliyorum” dedi.