Güncelleme Tarihi:
İstanbul'un kendi yağıyla kavrulan renklerinden biri: Arto Berberyan Kumpanyası
1988 yılında Kenterler'de sahnelenen Anuş-ig gösterisinin program kitapçığında şu satırlar yeralıyordu:
‘‘Oyuncu kardeşlerim benim. İyi ya da kötü oynayacağınızı bilemem. Ama bu çalışmaya koyduğunuz yüreği, gösterdiğiniz sabrı, döktüğünüz sekiz aylık emeği alnınız açık, yüzünüz pak çocuklarınıza ve torunlarınıza anlatabilirsiniz. Buna dilerseniz, size olan sevgimi de ekleyebilirsiniz.’’
Aradan 11 yıl geçmiş, bu sevilen, özverili ekip yeni bir oyunun provalarına başlamıştı. Tam birinci perdenin provası çıkmıştı ki, satırların yazarı, Arto Berberyan, hayatla birlikte hepsine, herşeye veda etti. O şimdiye kadar oynadıkları pek çok oyunun yazarı, yönetmeni, dekor kostümcüsü, belkemiğiydi. Birdenbire yokoluvermişti.
Hayır, oyun yarıda kalmadı. Belli ki o da böyle olmasını istemezdi. Hatta daha bir sıkı sarıldılar oyuna; provaları aksatanlar aksatmamaya, mızıldananlar daha bir hevesli çalışmaya başladı. Ve ‘‘Kaç Kişot/Don Nazar’’ müzikali, onsuz ama onunla birlikte çıktı; izleyenler tarafından çok da beğenildi. Kitapçığının başında Arto Berberyan'ın aynı cümleleri vardı, sonunda ise karısı, sevgilisi, asistanı Bercuhi Berberyan'ın şu sözleri:
‘‘İki endişem var. Birincisi: Seyirciye beğendirmek. İkincisi: Arto'ya beğendirmek. İkincisi birincisinden daha zor inanın. Buralarda bir yerde bizi izlediğine eminim. Sonuçtan hoşnut olmasını dilerim. Ve O'nun deyimiyle, iyi seyirler efendim.’’
Tiyatro aşkı adına
İstanbul'da yaşayan Ermeni cemaatinin 10-11 tiyatro grubundan sadece biri onlar. Bir adları yok. Ama yıllardır -30 yıldır- Arto Berberyan Kumpanyası diye anılıyorlar. Ekibin tamamı Ermeni. Daha çok Ermeniler'e oynuyorlar. Amatörler ama sergiledikleri oyunlar hiç de ‘‘acemice’’ sayılmaz; malum, Ermeniler'in tiyatroyla en az yüz yıl önceye gidiyor.
Küçük bir çekirdek ekip ve teknik kadro dışında her oyunda yeniden toparlanan oyuncular, tek kuruş kazanmadan, bu işi sadece ‘‘tiyatro aşkına’’ yapıyorlar. Hepsinin başka bir işi var; mesela Kaç Kişot'u oynayan Hampar bir kuyumcu. Koreografiyi gerçekleştiren Levon, çantacı. Oyunun sponsorları Karagözyan Yetimhanesi Derneği olduğu kadar, Maral Müzik ve Dans Topluluğu, Forte Ses ve Işık Sistemleri, Radio Oxygene, Nergis Mobilya, Tayfun Bale Giysileri gibi kuruluşlar. Biri ses düzenine, biri ışığa katkıda bulunuyor. Eğer hala bir para kalıyorsa, o da derneğe gidiyor.
1985 yılından bu yana ‘‘profesyonelce amatör işler’’ gerçekleştiren grup, Çehov'un İnsan Denen Garip Hayvan'ından Anuş Operası'na, eski bir Ermeni oyun yazarının Eski Tanrılar'ından On Küçük Zenci'ye, çok sayıda oyun sahnelemiş. Bunlar arasında Arto Berberyan'ın yazıp yönettiği pek çok oyun da var, ki biri Amerika'dan ödüllü. 2 Aralık 1999'da, 60 yaşında hayata veda eden Berberyan'ı, eşi Bercuhi Berberyan, ‘‘Tam bir tiyatro adamıydı’’ diye tanımlıyor. Akademili bir dekor kostümcü olan Berberyan, yıllarca sahnelerde, Yeşilçam'da çalışmış. TRT için çekilen Yorgun Savaşçı'nın ilk iki bölümünün dekor-kostümü de ona ait. Yıllar önce Genco Erkal, Erol Keskin, Engin Cezzar-Gülriz Sururi gibi isimlerle Genç Tiyatrocular'ı kuranlardan biri.
Ama galiba profesyonel tiyatro camiasına biraz küskün gitmiş. Çünkü hayatının neredeyse yarısını, o camiadan ayrı, dekorasyon işleri yaparak ama bu arada tiyatrodan asla ayrılmayarak yaşamış, eski günlerden de hiç söz etmemiş. Bercuhi Berberyan, bunu hiç anlatmamasına rağmen, onun küstürülmüş olduğunu düşünüyor. Belki yeterince takdir edilmediğini... ‘‘Çok titizdi, herşeyi gerçek gibi yapmaya çalışırdı. Tam bir deliydi. Bu özeni bulamadı belki.’’
Herkesin ihtiyacı
Bercuhi Berberyan ise bir ilkokul öğretmeni. Ama içi tiyatroyla yanıp tutuşan bir Ermeni. Öğretmenlik yapmak da sahneye çıkmak gibi gelmiş ona yıllarca. Bu yüzden cemaat derneklerinin sahnelerinde doğal yeteneğini sergilemiş hep. Oralarda tanışmış Arto Berberyan'la. Tiyatro, onları birbirine en çok bağlayan şey olmuş. Birlikte çalışmış; kostümleri birlikte tasarlayıp dikmiş, diktirmişler. Arto yazmış, Bercuhi oynamış. Oyunları dolup dolup taşmış. Geniş kitleler tarafından izlenme dertleri olmadan, kendi yağlarıyla kavrularak söndürmeye çalışmışlar içlerindeki tiyatro ateşini. Dört yıl öncesine kadar, herşey çok farklıymış...
Çok stresli bir prova döneminden ve oyun çıktıktan birkaç ay sonra bir felç geçiriyor Arto Berberyan. Kolu ve bacağında bu felcin izleriyle, iki yıl sonra yeniden bir oyuna hevesleniyor: Yedi Kocalı Hürmüz'ü sahneye koyuyor. Bu oyunu rahatlıkla çıkarınca, eski bir proje olan Don Nazar geliyor gündeme. Cesaret edip ona da başlıyor. Ancak akciğerinde oluşan bir ‘‘kütle’’ ancak birinci sahnenin provasını bitirmesine kadar izin veriyor ona. Kanser olduğunu araştırmaya bile fırsat kalmadan, veda ediyor hayata.
Çocuklar ‘‘onsuz’’ da olsa ortada bırakmıyorlar oyunu. ‘‘Ben oyuncuyum, yönetmenlikle hiçbir ilişkim yoktu’’ diyen Bercuhi Berberyan ise birden karar veriyor, bunu devralması gerektiğini düşünüyor. Oyun çıkıyor. Önce, ‘‘Şu oyun çıksın, sonra kafamı dinlerim’’ diyor; şimdilerde ‘‘Acaba sürdürsem mi’’ ikileminde. Çünkü ‘‘Kaç yaşında olursa olsun, insanın kendine bir hayal alemi yaratıp ona sığınması çok güzel birşey.’’
Müstahdem nazar’ın hayali
Arto Berberyan Kumpanyası, sadece Ermeni oyunları ve sadece Ermenice oynamıyor. Hatta daha çok Türkçe oynamışlar, ama yeni yetişen nesil Ermenice oyunu izlerken program kitapçığından Türkçe takip etmek zorunda kalınca, cemaatten, ‘‘dillerini unutmasınlar’’ diye Ermenice oynamaları talebi gelmiş. Şimdi oynadıkları Kaç Kişot Don Nazar da Ermenice bir oyun. Metin ve diyaloglar Arto Berberyan'a ait. Müzik ve kolaj Ara Hubeseryan'ın imzasını taşıyor. Yöneten ise -artık- Bercuhi Berberyan. Koreografide Levon Taberyan'ın imzası var.
Bir kültür merkezinde müstahdem olarak çalışan Nazar'ın, Don Kişot Balesi bittikten sonra daldığı hayal alemini anlatan oyun bu yüzden Don Kişot Balesi'nin bitiş sahnesiyle başlıyor. Mızrağı ve tabutu kaldıran Nazar, sahne ışıklarının altında dünyaca ünlü bir kahraman oluşunun hayalini kurar. Nazar'ın dev hayali, dansçı kızların güzel figürleriyle anlatılır. Nazar, en büyük kahraman ve en cesur kralken, nemrut karısının şirret çıngırtısıyla kendine geliverir oyunun sonunda: Sahi hepsi mi düştü bunun?
Belki de değildir...