Güncelleme Tarihi:
ÇOK İYİ ŞAİR OLMAYI TERCİH EDERDİM
Doğruyu söylemek gerekirse, çok iyi bir şair olmayı, çok iyi bir besteci olmayı gazeteci olmaya tercih ederdim. (Gösterilen tanıtım filminde müzisyen yönümden, ayrıca eskiden şiir yazdığımdan söz edilmesi ile ilgili olarak) Ama galiba herkes nerede kendini iyi hissediyorsa, nerede başarılı olabilecekse o alanda çalışmalı. Müzikte ya da şiirde, olsa olsa, orta karar bir müzisyen olurdum, orta karar bir şair olurdum. Dolayısıyla gazetecilikte devam etme kararım herhalde yerinde olmuş diye düşünüyorum bugün. Emeklilik döneminde yeniden müzik çalışmalarıma başlayabilirim.
HEDEFİM BU GÜVENE LAYIK OLMAK
Öncelikle, beni Hürriyet genel yayın yönetmenliği görevine layık gördükleri için Doğan Holding Onursal Başkanı Sayın Aydın Doğan’a ve Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Vuslat Doğan Sabancı’ya teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Bu göreve getirilmiş olmak, bu göreve layık görülmüş olmak benim için -bir gazeteci olarak 39’uncu yılımdayım- büyük bir kıvanç konusudur. Bu görevin hakkını verebilmek, bana duyulan bu güveni karşılıksız bırakmamak için elimden gelen bütün çabayı göstereceğim. Bir kez daha teşekkür ediyorum kendilerine, inşallah bana duydukları bu güvenden dolayı onları mahcup etmem.
ENİS BERBEROĞLU’NA TEŞEKKÜR EDİYORUM
Bu arada selefim Enis Berberoğlu’na da bu vesileyle teşekkür etmem gerekiyor. Kendisiyle 1980’li yılların ortalarında Cumhuriyet gazetesinin Ankara Bürosu’nda birlikte çalışmıştık. Yazarımız Yalçın Doğan da temsilcimizdi o dönemde. Şimdi Enis’le halef selef olduk. Enis hakikaten çok zor bir dönemde Hürriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmenliği görevini yaptı, Hürriyet’i yönetti. Bu herkesin üstesinden gelebileceği bir görev değildi. Kendisine bu vesileyle bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
BU KAPIDAN İÇERİ İLK KEZ 1987’DE GİRDİM
Şimdi bu binayla benim çok özel bir ilişkim var. Hürriyet Gazetesi’nin kapısından içeri ayağımı ilk kez 1987 yılında attım. O zaman Hürriyet, Cağaloğlu’nda Babıali Caddesi üzerindeki eski merkezindeydi. O zaman Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosunda diplomasi muhabiriydim ve Hürriyet’e Washington muhabiri olarak katıldım. İlk altı yılım Washington muhabiri olarak geçti, ardından 1993 yılında Hürriyet Ankara Temsilcisi olarak Türkiye’ye döndüm. Bu görevde de -12 yıl sürdü- 2005 yılına kadar kaldım. Sonra Hürriyet ile arama Milliyet gazetesi girdi. Çünkü 2005 Mart ayında Milliyet genel yayın yönetmeni oldum. 17 Mart 2005 günü bu kapıdan içeri genel yayın yönetmeni olarak ayak bastım.
BU BİNA BENİM KADER ÇİZGİMDE YAZILI
Beş yıla yakın bir süre bu görevde kaldıktan sonra bir gün -2009 yılı eylül ayının sonuydu- bu binadaki herkese veda ettim, beni bekleyen arabaya binip kısa bir yolculuktan sonra Basın Ekspres Yolu üzerindeki Hürriyet binasından içeri köşe yazarı olarak adım attım. Bu binadan ayrılırken ne hissettiğimi çok iyi hatırlamıyorum. Ama benim için hayatımın, kariyerimin bir dönemi geride kalıyordu. Ben öyle zannediyordum… Tam üç sene sonra 2012’de Hürriyet merkezini bu binaya taşınınca, kendimi yeniden burada buldum. Bu kez köşe yazarı olarak döndüm ve bu binaya adım atarken “galiba benim kader çizgimde bu bina yazılı, bundan kaçış yok” dedim.
FARKINDA DEĞİLİZ, PROJEKTÖRLER ÜZERİMİZDE
İki sene sonra da bu salonda genel yayın yönetmeni olarak karşınıza çıkıyorum.
İçinde bulunduğumuz bu bina sadece Türk basınının en önemli müessesesine değil, Türkiye’nin en köklü müesseselerinden, en değerli markalarından birine ev sahipliği yapıyor. Bizler bu binanın içinde dolaşırken, asansöre binip inerken, her zamanki günlük rutin işlerimizi yaparken dışarıdan bu müesseseye atfedilen önemi çoğunluk düşünmüyoruz, bile. Biz farkında olmuyoruz ama bütün projektörler üzerimizde.
KAĞITTA DA, DİJİTALDE DE BİR NUMARA: HÜRRİYET
Hürriyet’in 66 yıllık bir geçmişi var. Bu 66 yıl boyunca Hürriyet’in değişmeyen en temel özelliği Türk basınındaki liderlik konumunu her zaman tartışmasız bir şekilde korumuş olmasıdır. Bu süre içinde pek çok ilke imza atmıştır, pek çok yeniliğe öncülük etmiştir. Örneğin yakın zamanda dijital platforma geçişte çok önemli bir dönüşüm gerçekleştirdi. Bundan sonra da böyle devam edecektir. Bugün Türkiye’de gazete denince akla gelen ilk marka Hürriyet’tir. Dünyada da Türk basınından söz edildiğinde akıllara ilk gelen marka yine Hürriyet oluyor.
BÜYÜK OLMAK, BÜYÜK SORUMLULUK GETİRİYOR
Herhangi bir gazetede bir köşe yazarı ayrıldığında, yönetim değiştiğinde bu çoğunluk haber konusu olmuyor, sınırlı bir kitle dışında genellikle üzerinde bile durulmuyor. Oysa Hürriyet’in bir köşe yazarı ayrıldığında bu ülke çapında bir olay, ülkenin en önemli gündem maddelerinden biri haline gelebiliyor. Ülkede önemli bir olay meydana geldiğinde herkes Hürriyet ne diyecek diye bakıyor. Bu da Hürriyet’in ne kadar farklı, ne kadar etkili bir gazete olduğunu gösteriyor.
Tabii bu durum bize, bu binada bulunan herkese, Hürriyet’in her çalışanına çok büyük bir sorumluluk yüklüyor. İşimizi en iyi şekilde ve hatasız yapmalıyız. Bu büyük sorumluluğun hakkını vermeliyiz.
OKURLARIMIZLA İLİŞKİNİN ÖZEL KİMYASI VAR
Peki Hürriyet’e gücünü veren, bu büyük etkisini sağlayan nedir?
Hürriyet’in gücünü, galiba okurlarıyla, toplumla tesis etmiş olduğu ve klasik bir gazete-okur ilişkisinin dışına çıkan, gazetenin haber verdiği, okurun da ondan haber aldığı çerçevenin çok dışına çıkan çok özel bir ilişkide aramak gerekiyor.
Bu ilişkinin çok özel bir dokusu, özel bir kimyası var. Burada duygular, algılar üzerinden şekillenen, yürüyen çok özel bir ilişki, bir gazetenin okurlarıyla, toplumla kurduğu ve kuşaklardan kuşağa aktarılan çok özel bağlar söz konusu.
SEVENİ DE, KIZANI DA BİR ARADA TUTAN İLİŞKİ
Bu o kadar özel bir ilişki ki, bu gazeteye kızanı da, bu gazeteyi çok seveni de bir şekilde bir arada tutuyor. Çünkü Hürriyet hepimizden bir şeyleri temsil ediyor. Kızanlar da ilgisiz kalamıyor Hürriyet’e. Bazen sevenlerin de kızdıklarını görüyoruz. Aslında bu durum bile tek başına bizim bir Türkiye gazetesi olduğumuzu gösteriyor. Ayrıca, kızmak da sevmek de aynı derecede samimi ve saygıdeğer insani duygulardır. Hepsine kollarımızı açıyoruz.
İlkelerden söz ederken, Hürriyet’in okuruyla, toplumla arasında var olan gönül kontratından da söz etmek gerekir. Bu kontratta her şeyden önce Türkiye sevgisi var. Yaşadığımız ülkeyi, bu ülkenin insanlarını sevmek, bu ülkenin potansiyeline, gücüne inanmak, Cumhuriyetimizin geleceğine güven duymak var bu kontratta.
HÜRRİYETLERİMİZE SAHİP ÇIKMA KARARLILIĞI
Hürriyet’in okuruyla olan bu özel bağlarının dokusunda hayatın kendisi var. Hayata, hayatımıza sahip çıkmak, hayata asılmak, hayatı dolu bir şekilde yaşama arzumuz var. Hayatımızla aramıza kimseyi sokmamak, kendi değerlerimize, ideallerimize, kendi yaşam tarzımıza sahip çıkmak kararlılığı var. En temelinde, bireyin istediği gibi olabilme hakkı var.
Ve bu kontratta hürriyetlerimize sahip çıkmak kararlılığı var. Kendimizi istediğimiz gibi ifade edebilme, hayatımızı istediğimiz gibi yaşayabilme hürriyeti var. Ve tabii ki başkalarının haklarına, hürriyetlerine de sahip çıkma, onların hak hürriyetlerine de saygı duyma ve hürriyetlere saygı temelinde Türkiye’de ortak bir yaşamı barış içinde kardeşçe paylaşma arzusu, taahhüdü var.
Ve bu kontratta Türkiye’yi modern dünyaya taşıma iradesi var.
HATASIZ OLMAK YETMEZ, ADİL OLMAK ŞART
Ve bu kontratta bizim asli işlevimiz habercilik var. Bu anlamda bizim anayasamız bellidir ve zaten Doğan Yayın Grubu ilkelerinde tanımlanmıştır. İşin esası, gazeteciliğimizi evrensel kurallara uygun bir biçimde yapmaktır. Odaklanmamız gereken hedef, işimizi bu kurallara uygun bir şekilde doğru yapmak, hatasız yapmaktır.
Hatasız olmak da yeterli değil. Bir bu kadar önemlisi adil olmamız gerekiyor. Olaylara, olayların öznesi olan insanlara adil yaklaşmamız gerekiyor. Gerçeğin çoğu zaman birden çok veçhesi var. Ve biz gerçeğe ulaşmak isterken onun bütün veçhelerini göstermekle yükümlüyüz. Gerçek sıkça bazen siyah ya da beyaz renklerde değil gri tonlarda ortaya çıkabiliyor. O tonları bulmamız gerekiyor.
NEFRET SÖYLEMİ KAPIDAN İÇERİ GİREMEZ
Kişilik haklarına saygı gazeteciliğimizin ana düsturu olmalıdır. Nefret söylemi bu gazetenin kapısından içeri girmemelidir. Kadınlara karşı saygısız, ayrımcı dile -benzer şekilde- bütün sayfalarımız kapalı olmalıdır. Bunu öyle olmadığı anlamında söylemiyorum, bir genel ilkeye taahhüdümü tekrarlama anlamında kayda geçiriyorum.
Evet, hata yapabiliriz ama hatalarımızla barışık olmamız da gerekir. Onları kabul etmek, düzeltmek de gazeteciliğin erdemi olmalıdır.
NİTELİKLİ GAZETECİLİK ÜLKEYİ İYİYE TAŞIR
Bizim en önemli sermayemiz bağımsız gazeteciliğimizdir. Bizim var olma nedenimiz gazetecilik. Gazetecilik değerlerine sahip çıkacağız, bu değerleri yücelteceğiz, gazeteciliğin bayrağını yükseltmeye, bütün sıkıntılara rağmen basın özgürlüğünü ileri götürmeye çalışacağız. Gazeteciliğimizi ne kadar iyi yaparsak toplumsal sorumluluğumuzu da o kadar yerine getirmiş, halkın haber alma hakkına da o kadar çok hizmet etmiş oluruz.
Ülkemizin iyiye gitmesinin temel koşullarından biri bu ülkede nitelikli ve güçlü gazetecilik yapılmasıdır.
TÜRKİYE’NİN TÜM RENKLERİNİ KUCAKLAMALIYIZ
Gazeteciliğin özü de muhabirliktir, muhabirliğin heyecanını taşımaktır. Muhabirliği teşvik etmek, onların önünü açmak bundan önceki yöneticilik görevlerimde olduğu gibi Hürriyet genel yayın yönetmenliğimde de en önemli hedeflerinden biri olacaktır.
Ben her zaman Hürriyet’i bütün renklerin temsil edildiği bir gökkuşağı olarak gördüm. Bütün bu renklerin bir araya gelerek yarattığı coşkuyu, bunun dinamizmini temsil etmesi gerektiğine inandım. Türkiye’nin bütün renklerini, bütün seslerini hiçbir ayrım yapmadan kucaklamalıyız.
YOL GÖSTERİCİ İLKELERİMİZ DEĞİŞMEYECEK
Hürriyet’in yol gösterici ilkeleri bundan sonra da değişmeyecektir. Bu öncelikle demokrasidir, çoğulculuktur, hukukun üstünlüğüdür, meşruiyet çizgisini savunmaktır, evrensel hukuka taahhüttür, insan haklarına ödünsüz bir saygıdır, laikliği benimsemektir, çevreye, bütün canlılara sahip çıkmaktır. Tabii ki Türkiye’nin yakalamak istediği evrensel ölçülerin bir sembolü olarak AB’ye tam üyelik hedefine -mevcut güçlükler, sıkıntılar ne olursa olsun- sahip çıkmaktır.
Ve tabii ki en temel yol gösterici ilkemiz, ülkemizi, Türkiye’yi, onun insanlarını sevmektir.
Geçmişiyle, bugünüyle ve geleceğiyle tek bir Türkiye var ve o Türkiye hepimizin.
TEK BİR DİŞLİ BÜTÜN SÜRECİ AKSATABİLİR
Hürriyet’te bir bayrak değişimi gerçekleşirken, başarının takım ruhunu yaratmaktan geçtiğine inanıyorum. Hepimiz aynı hedefe, el ele vererek Hürriyet’i daha iyiye götürme hedefine odaklanmalıyız. Bunu yaparken bu takım çalışmasında herkesin emeği saygıdeğerdir, hepsi birbirini tamamlar. Bu gazetenin kapısında sizi karşılayan güvenlik görevlisinden, bu binada işlerin aksamadan yürümesi için gerekli temel hizmetleri gören idare birimlere, dağıtım ve pazarlamadan, reklama, insan kaynaklarına, muhasebeden teknik servise hepsi bir bütünü oluşturuyor. Bu dişlilerden birini aradan çektiğinizde bütün süreç aksayabiliyor. Bu dönemde bu binada bütün katlarda, bütün birimlerde hepimiz el birliği içinde çalışacağız.
ORKESTRAMIZ AYNI ARMONİDE ÇALACAK
Hürriyet genel yayın yönetmenliği bir gazeteci için çok büyük bir sorumluluk. Bu görevi layıkıyla yerine getirmeye çalışacağım. Ama bunu başarabilmem ancak sizlerin de katkılarıyla, hepimizin ele ele vermesiyle, takımdaşlık ruhuyla mümkün olacaktır. Hep birlikte el ele vererek mensubu olmakla gurur duyduğumuz bu müesseseyi daha ileriye götüreceğimize inanıyorum.
Eğer müzikle ilgili bir benzetme yapmak gerekiyorsa, evet benim müzikle ilgim var. Bir orkestranın aynı armoni kalıbı içinde çalması önemli. Örneğin bir majör ya da minör gam çalıyorsak, herkesin o majör ya da minör gamın ses dizisi içinde kalması gerekiyor. O zaman bütün sesler birbiriyle uyumlu olabiliyor. Bilemiyorum belki müzik bilgim, armoni bilgim de üstlenmiş olduğum görevi yerine getirmekte bana gazetecilik bilgimin yanı sıra yardımcı olabilir. Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun.