Güncelleme Tarihi:
İKİNCİ ERGENEKON DAVASINDAN FOTOĞRAF
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada söz alan Çapan, ne kadar zamandan beri tutuklu olduğunu hatırlamadığını belirterek, haksızlığa uğradığını savundu.
Çapan, bilgisayar kullanmayı bilmediğini ifade ederek, şu iddialarda bulundu:
“Evimde yapılan aramada komiser, bana bilgisayarı sordu. Ben de bilgisayar olmadığını söyledim. Herkese CD koydular, bana da silah yakışır diye, silah koydular. Daha önce tehdit edildiğim için silah almak istedim. Örgüt üyeliğinden yargılandığım için alamadım. Bir arkadaşım silah ve mermi getirmişti. Ruhsatı alamayınca silahı aldı, ancak mermileri unuttu. Daha sonra dilekçe yazarak mermilerin kendisine ait olduğunu söyledi. Ancak mermiler tutanağa girdi. Gürbüz Çapan'a yakışır diye yanına bir de silah koydular. Dev-Yol davasında yargılandım. Beni öldürmeye teşebbüs edenlerle, başıma bin türlü bela getirenlerle aynı örgütteyim. Bu nasıl iş?”
ADİL SERDAR SAÇAN: 11 AYDIR BENİ BURADA TUTUYORSUNUZ TEBRİK EDİYORUM
Tutuklu sanıklardan eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan da, “Ergenekon” davasının operasyonunu başlatan kişinin kendisi olduğunu belirterek, “Sihirbaz David Copperfield gelse beni buraya sokamazdı. Ama 11 aydır burada tutuyorsunuz tebrik ederim. Hiç ağlamadım, ağlamayacağım da... Tahliye istemiyorum” diye konuştu.
1985 yılında polis okulunu birincilikle bitirdiğini, aldığı notların, rekorunun hala kırılamadığını belirten Saçan, ancak Atatürk'ün kurduğu polis akademisinde “Kürt çalıştayı” düzenlendiğini, bu nedenle de polis akademisi rozetini söktüğünü söyledi.
Bundan sonra sorduklarında hukuk fakültesi mezunu olduğunu söyleyeceğini ifade eden Saçan, hakkında sahte tutanaklar düzenlendiğini ve bunları ispatlayacağını kaydetti.
Saçan, mahkemenin yeni açılan davaya da bir ay sonra gün verdiğini, ancak kendilerinin hala savunmalarının alınamadığını dile getirdi.
Tutuklu sanık durmuş Ali Özoğlu da, “iddianamede sahtekarlıklar olduğunu” savunarak, “Bu savcılar yüzünden 7 ay boyunca tuvalet kapısında 3 öğün yemek yedim” diye konuştu.
ÖCALAN'I TÜRKİYE'YE GETİREN ALBAY
Tutuklu sanık emekli Albay Hasan Atilla Uğur da, yıllarca terör örgütleriyle mücadele ettiğini, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye getiren ekipte yer aldığını kaydederek, “Benim gibi adamı PKK'lı olarak nitelendirmek, benden sonraki arkadaşlarımın azmini kıracaktır. Buna hiç kimsenin hakkı yok” dedi.
Tutuksuz sanık Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün de, birinci oturumda Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in kendisi hakkında istediği tutuklama talebini eleştirdi.
AYGÜN: PASAPORTUM CEBİMDE
Sinan Aygün, tahliye olduktan sonra da soruşturma kapsamında telefonlarının dinlendiği öne sürdü.
DİĞER TANIKLAR VE SANIK AVUKATLARI
Tutuksuz sanık Yüksel Dilsiz de, iddianamede “gizli tanık” olduğunu, yine ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu'na yönelik saldırı kapsamında ifadesinin alındığını basından öğrendiğini iddia etti.
Dilsiz, savcıya ifade vermediğini, emniyette psikolojik baskı altına alındığını, hatta kendine gelmesi için ilaç bile verdiklerini ileri sürdü.
Tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar da müvekkiliyle ilgili dün aldığı sağlık raporuna göre akciğerinde nodül bulunduğunu, 4 ay sonra da MR istendiğini belirtti. Dizdar, Ersöz'ün sorgusunun bir an önce alınmasını talep etti.
Tutuksuz sanık emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un avukatı Köksal Bayraktar da, müvekkilinin sadece sağlık sorunları nedeniyle değil, delilleri karartma ve suç işleme şüphesi bulunmadığı, suçun unsurları yeterli olmadığı gerekçeleriyle tahliye edildiğini söyledi.
Bayraktar, mahkemenin, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in Tolon ile ilgili sağlık raporu alınması talebine kabul etmeyerek tutuksuz yargılamasının devam etmesini istedi.
Duruşmada taleplere ilişkin görüşünü açıklayan Savcı Pekgüzel ise, Sinan Aygün ve Levent Temiz'in tutuklanması ile emekli orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'un sağlık durumlarıyla ilgili Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesi yönündeki talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etti.
Bu arada, duruşmaya verilen öğle arası, mahkemenin talepleri değerlendirmesi sürdüğü için uzatıldı.
BALBAY: "ADALETİ MUMLA ARIYORUZ"
İkinci “Ergenekon” davasının tutuklu sanıklarından Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde 28 Temmuzdan bu yana elektriklerin kesik olduğunu ve ara ara verildiğini belirterek, “Tabiri caizse adaleti mumla arıyoruz” dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, tutuklu sanık Hasan Atilla Uğur ile tutuksuz sanıklar Muhammet Murat Avar, Siyami Yalçın ve Eren Mumcu'nun kimlik tespitleri yapıldı.
Duruşmada söz verilen Mustafa Balbay, savunmalarını hazırlamaya çalıştıklarını belirterek, “28 Temmuzdan bu yana elektrikler kesik. Ara ara veriliyor. Günde bir saat televizyon seyredebiliyoruz. Tabiri caizse adaleti mumla arıyoruz” dedi.
Davanın Silivri'de ve medyada devam ettiğini, elektriklerin kesik olması nedeniyle medyada devam eden davayı izleyemediklerini ifade eden Balbay, “Şimdi elektriklerin yokluğu ile karşı karşıyayız. Haftada iki gün köşemde yazı yazmaya çalışıyorum. Mektupla gazeteye gönderebiliyorum. Biz adaletin hızlı işlemesini istiyoruz. Savunmamızı yapmak ve iddialara yanıt vermek istiyoruz” dedi.
Mahkemenin “Ergenekon terör örgütü” denilmemesi yönünde uyarıda bulunduğunu anımsatan Balbay, “Medyada terör örgütü olarak sunulması, gazeteci olarak beni yaralamakta. Bunlara yanıt vermek için en uygun zemin burası. Bunun gecikmesi bizi yaralıyor. Medyaya sansür konulmasını istemiyorum ama mahkemenin 'terör örgütü demeyin' dediği bir davada böyle yayın yapılmasını yadırgıyorum” diye konuştu.
Balbay, birbirinden farklı davaların bir araya getirilmesinin bilgi kirliliği yaratacağını savundu.
“ŞİMDİ BÜYÜK MAĞARA”
Tutuklu sanık avukat Emcet Olcaytu da cezaevinde elektriklerin kesik olduğunu tekrarlayarak, “Burası yapılırken, 'Orta Doğu ve Balkanlar'ın en ileri teknoloji ile donatılmış cezaevi' denilmişti. Şimdi ise Orta Doğu ve Balkanlar'ın en büyük mağarasıdır. Elektrikler yok, su yok, buzdolabında ilaçlarımızı bile saklayamıyoruz” dedi.
Olcaytu, görüntülü ve sesli olarak kaydı yapılan duruşmaların sonradan yazıya dökülen tutanaklarında, anlaşılmayan yerlerin “...” şeklinde bırakıldığını belirterek, “Böyle bir uygulamayı hiç görmemiştim. Nokta nokta olarak yazılan ve yazılmayan nedir? Bunlar ne şekilde değerlendirilecek?” diye sordu.
Tutanaklarda söylenenlerin yanlış yazıldığını, söylediklerinin değiştirildiğini savunan Olcaytu, şöyle konuştu:
“Duruşmada 'İddianameyi bu kadar kısa sürede okumanız mümkün mü?' diye soruyorum. Tutanaklara 'Bu kadar sürede okumak mümkündü' şeklinde yazılıyor. Tam tersi... Tutanakları yazanların kültürel birikimleri yeterli değil. Altında imzanız var, doğrudan sorumlusunuz.”
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, bu sözler üzerine görüntülü ve sesli kayıtın da yanlışlıkları düzeltmek amacıyla yapıldığını söyledi.
“SUÇUMU ÖĞRENMEK İSTİYORUM”
Tutuklu sanık gazeteci Tuncay Özkan da duruşma tutanağında avukatı Celal Ülgen'in, Tuncay Güney'in avukatı olarak yazılmasını eleştirerek, “Benim adım Ahmet Tuncay Özkan. Tutanağa Tuncay Güney olarak geçirmişsiniz. Ben Tuncay Güney değilim, yakalar getirirseniz çok sevinirim” dedi.
Özkan, üniversite mezunu, 26 yıllık gazeteci olduğunu, yılda en az 10 iddianame okuduğunu, kitaplar yazdığını, 5 binini polislerin parçaladığı 28 bin kitaptan oluşan bir kütüphanesi bulunduğunu anlatarak, “İddianamede göremedim, suçumu öğrenmek istiyorum. Akşam evde rahat uyumak istiyorsanız, suçumu söyleyin, öğrenmek istiyorum” diye konuştu.
İddianamede örgütün ne zaman kurulduğunu, kendisinin ne zaman katıldığını, kiminle, ne zaman, hangi eyleme katıldığını göremediğini belirten Özkan, suçlarının yüzüne okunmasını talep etti.
Dinleme ve uzatma kararlarının, iletişim döküm bilgilerinin dosyada bulunmadığını ifade eden Özkan, “Dinleme kararı ne zaman başlamış, uzatma kararlarını kim vermiş? Kuvvetli suç şüphesine nasıl kapıldınız? Şüphe nasıl uyandı? Bir insan 9 ay boyunca niye dinlenildiğini neden bilmez? Dosyaya neden konulmamış. Bunları bilmeden neden tutukladınız. Neden tutukluyum” dedi.
Heyet Başkanı Şengün'e bilirkişi atayıp atamadığını soran Özkan, şöyle devam etti:
“280. klasörde 'Ergenekon terör örgütü PKK ile bağlantılı' deniyor. 'Operasyon' adlı kitabımı yazarken Öcalan'ın avukatı ile görüştüm ama ben PKK'lı değilim. Terör örgütünü insanlık suçu kabul ederim. Asla terör örgütü üyesi olmadım. Savcılar, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden 5 polise 'yaz' diyecek. Ben de burada terör örgütü üyesi olarak bulunacağım. Değil savcı, kimse beni bununla ilişkilendiremez. Onları bundan men ederim, gerekirse canımı veririm. Atanmamış, bilirkişi niteliği bulunmayan bu kişiler hakkında, savcılar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum.”
Tuncay Özkan, halen verilmeyen cep telefonu ve bilgisayar hard disklerinin iadesini talep ederek, iddianamede usul hataları bulunduğunu savundu.
Özkan, 4 kamera ve 28 polisle evinin arandığını ifade ederek, görüntülerin getirilmesini ve imzası bulunmayan polisler hakkında işlem yapılmasını istedi.
ÖZKAN: "TANRIYI ARARKEN ŞEYTANLA YATAĞA GİRİYORLAR"
“Cehaletin bu kadar cüretkar olduğu bir dönem dünya üzerinde yaşanmamıştır. Türk adaleti zehirlenmiş, usul bozulmuştur” iddiasında bulunan Özkan, şahsı ile ilgili telefon görüşmesi kayıtlarının Adli Tıp Kurumunda incelenmesini istedi.
Özkan, “İnceleme yaptırırsanız kayıtlar üzerinde yapılan montajları dehşetle göreceksiniz. Delil değeri kalmayacak. O konuşmadan 3, bu konuşmadan 5 satır... 'Efendim' diyerek, örgüt liderine efendiliğini göstermiş oluyormuşum” dedi.
Savcıların, yer almayacağını ifade etmesine rağmen annesi, kardeşleri ve eski eşi ile yaptığı özel konuşmaların iddianamede bulunduğunu anlatan Özkan, “Buna rağmen iddianamede savcının 'örgüt elemanı olmanın delaletidir' diye nitelendirdiği Atatürk'ün Bursa nutkuna yer verilmiyor. Bunlar Tanrı'yı ararken şeytanla yatağa giriyorlar, sonuçta çarpılarak çıkacaklar” görüşünü savundu.
Özel hayatına ilişkin sorular soran savcılar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını isteyen Özkan, ticari sırlarına ilişkin bilgilerin iddianameden çıkarılmasını talep etti.
Özkan, “Benim gizlim saklım yok. Çırılçıplak durumdayım. Her kim benim hakkımda bildiklerini söylemiyorsa namerttir” dedi.
Tutuklu sanık Levent Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar da gizli tanık “Ahmet Faruk”un sanık Yüksel Dilsiz olduğunu ve salonda bulunduğunu savunarak, bu kişinin dışarı çıkarılmasını talep etti.