Oluşturulma Tarihi: Ağustos 13, 2005 00:00
Başbakan dün Diyarbakır’da Kürt sorununu gündemin başına oturttu ve çözüm vizyonunu ortaya koydu. Türkiye’de çok kimsenin altını imzalayacağı yaklaşımlar sergiledi.Başbakan dün Diyarbakır’da Kürt sorununu gündemin başına oturttu ve çözüm vizyonunu ortaya koydu. Türkiye’de çok kimsenin altını imzalayacağı yaklaşımlar sergiledi. Eminim söylediklerinden bir bölümü PKK’yı rahatsız edecek ancak, sağduyulu Kürtlerin alkışını alacaktır. Bundan sonrası artık pratik adımların atılma zamanıdır. Şimdi beklenmesi gereken PKK’nın tüm çağrılara vereceği yanıttır. Örgüt gerçekten silah bırakacak mıdır yoksa bütün bu çağrılara rağmen mayınlı tuzaklarını sürdürecek midir? Eğer gerçekten sağduyu peşinde koşuyorlarsa gelen sesleri dinlerler ve sorunun çözümü için üstlerine düşeni yerine getirirler. Aksi halde tek amaçlarının kargaşa çıkarmak ve Türkiye’yi bölmek olduğunu ortaya koymuş olurlar. Tercih artık onlara aittir. Kürt sorunun temeline inebilmemiz için bizim de üstümüze düşen sorumluluklar var. Teröre karşı inançlı bir mücadeleDemokratikleşmede yeni adımlar atmak Güzel sözler söylemek, çağrılar yapmak hoş şeylerdir. Topluma moral verir. Ancak bunlar somut adımlarla desteklenmelidir. ERDOĞAN ETKİLEYİCİ BİR KONUŞMA YAPTI Başbakan Erdoğan’ın konuşması etkileyiciydi. Sorunlara doğru şekilde yaklaştı ve ortaya yeni bir yaklaşım şekli koydu. Hele Diyarbakır’lılara devlet yardımını değil kendi kendilerine yardım etmeleri gerektiğini söylemesi çok yerindeydi. Bu konuşma bundan önce yapılmış ve kilometre taşı sayılan bazı konuşmalar gibi yeni bir sayfa açabilir. Yeter ki herkes iyi niyetle yaklaşsın. TARAFTAR, GS’A SAHİP ÇIKIYOR Bu köşede GS’lılara bir çağrıda bulunmuş ve klübe güç ekonomik koşullardan geçtiği sırada sahip çıkılması, Özhan Canaydın’ın yanlız bırakılmaması gerektiğine dikkat çekilmişti. Aynı çağrıyı diğer GS’lılarda tekrarladılar. Sonuç çok olumlu. Kombine bilet satışları geçen yılları aratmayacak noktaya tırmandı. Ünal Aysal başta olmak üzere, klübün ödemelerine nefes aldıracak destekler geldi. Başkan Canaydın yanlız bırakılmadı. Geçen haftaki maçta sırf bedava bilet alamadıkları için yönetimi protesto eden bir grup taraftar, destek bulamadı. Bu kısıtlamanın federasyon ve Vilayet tarafından klüplere zorunlu olarak getirildiği bilinmiyormuş gibi yönetimin protesto edilmesi hiç yerinde olmadı.
Galatasaray’ın bu yıl morale, desteğe ve dayanışmaya ihtiyacı var. İyi Galatasaray’lı bunu unutmamalı. ARAP TURİSTLERLE NEDEN UĞRAŞIYORUZ? Sizlerin hoşuna gidebilir, ancak ben garip karşılıyorum. Medya’mızda ilginç bir yaklaşım var. Türkiye’ye ne zaman Arap turist gelse, özellikle zengin aileler gelseler gazetelerimizin baş köşelerine, TV’lerimizin prime time programlarına konu oluyorlar. İşte en son örnekleri… Yamani kızını evlendirdi, ancak kuaförün parası henüz ödenmedi… Gelinliğin dikim parası verilmedi… Havaalanından çarşafla çıktılar, denize bikiniyle girdiler. Suudi Arabistan Kralı Fahd’ın kardeşi Prens Türki El Faysal’ın kızlarıyla geçirdiği tatil uzun uzun işlendi. Gecede 7.500 dolarlık odalarda kalmaları, bavullar dolusu eşya ile gelmeleri . Haberlerin büyük bölümü olumsuz açıdan işleniyor. Bu haberlerin bir bölümü “bize Müslümanlık dersi veriyorlar, ancak bakın nasıl yaşıyorlar” mesajını vermeyi hedefliyor. Bu açıkça besbelli… Ancak sormak isterim, bu insanlarla neden uğraşıyoruz ? Aynı kişiler aynı şekilde Avrupa veya Amerikaya gittiklerinde hiç kimse ilgilenmiyor. Bu insanlar bir hafta içinde, binlerce turistin Antalya’da harcadığından daha fazlasını harcıyorlar. Bunları kaçırtmak mı istiyoruz ? Aynı şekilde, sizi ve ailenizi böylesine rahatsız edecek bir medya dikkati altında kalsanız ve sürekli yıpratılsanız, o ülkeye gider misiniz ? Ben bunu anlayamıyorum. Bunun gazetecilikle ne ilgisi olduğunu,ülkemize zarardan başka ne getireceğini anlayan veya anlatabilen varsa lütfen yazsın… GROSSMAN’I OKUDUNUZ MU ? Milliyet Gazetesi yazarı Yasemin Çongar’ın, Amerikan Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarı Marc Grossman ile yaptığı söyleşi önemli değerlendirmelerle doluydu. Yasemin’in soruları ve aldığı yanıtlar, ABD dışişleri bakanlığının tepesinde Türkiye ile ilgili neler düşünüldüğü ortaya koydu. İpuçları son derece önemliydi. Eğer kaçırdınızsa mutlaka Milliyet sitesine girip okuyun. Grossman’ın PKK konusunda Washington’un tutumunu anlatırkenki sözleri çarpıcıydı. Dışişleri Bakanlığı ile Pentagon arasındaki görüş ayrılıkları, lider düzeyinde bu soruna nasıl bakıldığını anlatan Grossman, ABD’ nin karar alma mekanizmasının bizim sandığımız kadar basit olmadığını, nasıl karmaşık bir mekanizma olduğunu çok iyi anlatmış. AKP konusundaki değerlendirmeleri de çarpıcıydı. AKP’ nin alternatifsizliği ve alternatif yaratmak isteyenlerin nasıl birbirlerine düştüklerine dikkat çekişi yerinde bir saptamaydı. Dikkat edilecek olunursa, Grossman Türkiye’nin gerçek değerinin altını hemen her yanıtında ısrarla çiziyordu. Bu da, stratejik değerin çok daha ötesindeki bir olguydu:Demokrasi. Müslüman Türkiye’nin, laik ve demokratik sistemini yaşatmasının batı dünyası için ne kadar önemli olduğunu vurgulaması, laik sistemin artık sadece Asker korkusuyla korunamayacağını, aksine toplumun benimsediği ve koruduğu sürece ayakta kalabileceğini belirtmesi, Washington’daki algılamaların yönünü ve derinliğini göstermesi açısından dikkate değerdi. YATAĞAN İÇİN, AKLINIZ BUGÜNE KADAR NEREDEYDİ ? Duydunuz değil mi? Yıllardan beri zehir saçan Yatağan Termik Santrali’ne nihayet, 77.8 milyon dolara, baca gazı kükürt arıtma filtresi konulması için anlaşma imzalandı. Düşünebiliyor musunuz ? Uzun yıllardan beri bu bacalardan zehir dağıldı. İnsanlarımız sokaklara çıkamaz oldular. Bilemiyoruz belki de bazıları zehirlenip hastalandılar ve bu bacalardan çıkan zehir sonucunda öldüler. Biz ne yaptık ? Sadece tartıştık. Ne zaman ki İnsan Hakları Mahkemesi, bir vatandaşın şikayeti üzerine Türkiyeyi mahkum etti, hemen harekete geçildi ve gereken yerine getirildi. Neden kendi kendimize harekete geçemiyoruz da, mutlaka dışarıdan birilerinin itnesini bekliyoruz ? Neden insan hayatına önem vermiyoruz ? Acaba fazla insan olduğundan dolayı mı, değerini bilemiyoruz ? DOLANDIRICILARI DA BİZ YARATMIYOR MUYUZ? Bursa Osmangazi’de geçen hafta yaşanan olayı hatırladınız mı? Güllüoğlu adlı kişi çocuğu olduğunu iddia ettiği Elif adlı bebeği alıp, bir iş hanının damına çıkmış ve “2 milyar borcum var. Ölmekten başka çarem yok” diye gösteri yapmıştı. İyi niyetli insanlar, genç adam ve bebeğine acıyıp istediği 2 milyarı vermişler ve genç adamı ölümden kurtarmışlardı. Ertesi gün, genç adamın bir dolandırıcı ve elindeki bebeğin de çocuğu olmadığı anlaşıldı. İnanabiliyor musunuz? Aslında bu dolandırıcılara o kadar geniş yer veriyoruz ki, açıkgözler kısa yoldan para elde edebilmek için medya’ya gösteri yapıyorlar. Siz siz olun, bu adamlara yer vermeyin. MERKEZ BANKASINI KORUMALIYIZ... Bazı yazarlarımız da dikkat çekiyorlar. Son haftalarda Merkez Bankasına karşı bir eleştiri kampanyası sürdürülüyor. Faizleri yeterince hızla indirmediği, bu tutumundan dolayı da faiz üstünden geçinenleri koruduğu söyleniyor, yazılıyor. Aslında bu kampanyanın tutar hiçbir yanı yok. Bunu sürdürenlerin bir bölümü, çıkarları kaybolduğu için diğer bir bölümü de cahil olduklarından dolayı bağırıp çağırıyorlar. Hedef, Merkez Bankasını yıpratmak, kamuoyu karşısında zor duruma sokmak. Yazıktır. Merkez Bankası, bugüne kadarki tutumuyla enflasyonun düşüşünü sağlamıştır. Şimdiye kadar, görülmemiş bir bağımsızlık ve sağduyu ile hareket etmiştir. Merkez Bankasına sahip çıkmalıyız. Zira Merkez Bankası’nınsağlam durması, bu ülkenin geleceğinin de güvencesidir. ERMENİSTAN’IN TÜRKYILMAZ AYIBI Araştırmacı Yektan Türkyılmaz 17 haziran’da Ermenistan’dan çıkarken, gümrükte “tarihi kitapları yurt dışına kaçırma” suçuyla tutuklandı, iki ay sonra da mahkemeye sevkedilmek üzere, tutukluluk halinin devamına karar verildi. Türkyılmaz, değerli, saygın ve tanınmış bir araştırmacı. Tutuklanmasına, Amerika-Avrupa ve Türkiye’den, hem Türk hem Ermeni çevrelerden sert tepkiler çıktı. Söz konusu kitapların yurt dışına çıkarılmalarının yasak olmadığı, ancak izne tabi tutulduğu ve işin içinde basit bir anlaşmazlığın ötesinde önemli bir sorunun bulunmadığı da biliniyor. AGOS’un desteklediği, Türkiye’deki kampanya son derece zamanlı oldu. Ancak bunlar , Erivan’ı ne oranda etkileyecektir kestirmek güç. Ermenistan hükümeti bir mesaj vermeye çalışıyor da, anlayabilene aşkolsun. Bu olay belki de, gümrükteki bir işgüzar memurun başlatıp, kimselerin engelleyemediği bürokratik bir komedi olabilir. Ancak, ne olursa olsun, Ermenistan’ın bu yaptığı ayıptır...
button