Güncelleme Tarihi:
AKP Meclis grubu toplantısında konuşan Erdoğan, CHP'nin eleştirilerine yanıt verdi ve vatanseverlik hakkındaki görüşlerini açıkladı.
Başbakan Erdoğan, hem bazı açılışlar hem de partisinin il kongreleri nedeniyle geçen haftanın önemli bölümünü Adıyaman, Şanlıurfa, Adana, Diyarbakır ve Siirt'te geçirdiğini hatırlatarak, buralarda hem bölge insanıyla bir kez daha kucaklaşma imkanı bulduğunu hem de ülke için önemli projelerin açılışlarını gerçekleştirdiğini anlattı. CHP'nin kongrelere ilişkin eleştirilerine dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:
“Anamuhalefet partisi çok merak ediyor; benim Başbakanlık uçağıyla kongrelere niçin gittiğimi soruyor. Hemen buradan cevabını vereyim; Bu kadar heyecanlanmasın, bu kadar telaşa düşmesin. Anamuhalefet şunu iyi bilmeli, ben ülkemin her yerine şu anda makama tahsisli olan bu uçakla kişisel işlerimi görmeye gitmiyorum. Gittiğim her ilde, şu anda ülkem için önem arzeden hem bu açılışları yapıyorum. Ama bunun yanında, gittiğim her yerde nasıl ki parti teşkilatımı ziyaret etme hakkım varsa, bunun yanında eğer şu anda kongre varsa o kongreleri de yapıyorum. Tabii anlayışları, zihniyet yapısı, her attığımız adımda bir şeyler aramak olduğu için de 'burada da acaba nasıl bir şeyler sokuşturur da kafaları bulandırırız', bunun derdi içindeler. Sakın uğraşmayın. Önce, bugüne kadar gelen hükümetlerin elinin, ayağının, dilinin, gözünün, kulağının ulaşmadığı yere, bu iktidarın ulaştırdığı yatırımlarla ilgili söyleyecek bir sözün var mı onu konuş. Ama onu konuşmuyor.”
CHP'YE: ÜZÜME YETİŞEMİYORLAR
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, anamuhalefet partisinin bu eleştiriyle yetinmeyip yeni bir şey daha çıkardığını ve “Efendim, kongreler nasıl olur da stadyumlarda olur” dediğini belirterek, ”Bak şimdi nereden nereye geldi. 'Kongreler nasıl olur da stadyumlarda olur.' Şimdi ben diyorum ya dert farklı. Üzüme yetişemiyorlar. Onun için bir şey söylemeleri lazım. O da yetmiyormuş gibi, 'efendim kapıları kapadılar' diyor. Olmaz böyle...Biraz insaf sahibi olmak gerekir. Önce bu ülkenin insanları bir heyecan yaşıyor şu anda. Bu heyecanı bu millet, kurmuş olduğu AK Parti ile yaşıyor” dedi.
Adıyaman'da yolların sel gibi olduğunu, ancak muhalefetin oradaki yöneticisinin bu kalabalıklar için “bindirilmiş kıtalar” dediğini ifade eden Erdoğan, “Eğer bindirilmiş kıtalar olsaydı, orada yabancı, yani farklı illerin otobüslerinden geçilemezdi. Çünkü onlar, hep bindirilmiş kıtalara alışmışlar. Hep böyle taşıma kitlelerle, bırakın stadyumları kapalı salonları doldurmaya alışmışlar. Bizim olay farklı. Ne derseniz deyin, evet insanlar yürüyor. Adıyaman'da şehir stadyumu tüm tribünleri ve zeminle hamdolsun tıklım tıklım doluydu. Halkımızın teveccühü çok çok farklıydı. Milletimiz, halkımız iktidarını sahiplenmiş, kurmuş olduğu partisini sahiplenmiş ve bu heyecanla yarınlara yürüyor” diye konuştu.
"STATÜKOYU SAVUNMANIN VATANSEVERLİKLE İLGİSİ YOKTUR"
Erdoğan, konuşmasında, "değişim ve istikrar"ın anahtar kelimeleri olduğunu belirtti. Erdoğan, vatansever herkesin, halkın 3 Kasım 2002 seçimiyle ortaya koyduğu iradeyi zedelemesi gerektiğini söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Değişim politikalarını eleştirmek demokratik bir haktır ama milletin değişim iradesini ve kararını tahrip etmeye çalışarak statükoyu savunmanın, bugünün dünyasında vatanseverlikle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.
Cumhuriyetimizin mayası olan demokratik değişim iradesine karşı çıkmanın, cumhuriyetçilik ve milliyetçilikle bir ilgisi yoktur. Evrensel hukuk ilkeleri, demokratik değişim ve millet iradesiyle kalkınma, Atatürk tarafından Cumhuriyetin harcına konulmuştur.
"STATÜKOYU KUTSAYAN ANLAYIŞIN VATANSEREVERLİKLE ALAKASI OLAMAZ"
İşte bu yüzden, değişimi reddeden ve statükoyu kutsayan anlayışların adı ne olursa olsun, cumhuriyetçilikle ve vatanseverlikle alakası olamaz. Önümüze çıkan engeller ne olursa olsun, çıktığımız bu uzun yola ilişkin bir tereddüde asla kapılmamalıyız. Çünkü, Türkiye'nin yegane çıkar yolu, yegane doğru istikameti budur.”
Yıllar yılı krizlerle, istikrasızlıklarla, statükocu siyasetlerle, darboğazlarla, bunalımlarla, suiistimallerle bunalmış bir milletin, değişim dışında bir seçeneği olamayacağını kaydeden Erdoğan, 3 Kasım 2002 tarihinde millet kararıyla işbaşına gelen AK Parti'nin, cesur ve uyumlu bir yönetim anlayışıyla ülke sorunlarının neredeyse tamamını çözüm yoluna koymayı başardığını söyledi.
DEĞİŞİM İSTİKRARI
“Bunun adı değişim istikrarıdır” diyen Erdoğan, bunun, aynı zamanda millet iradesinin Türkiye'nin yönetiminde karşılığını bulması olduğunu kaydetti. Erdoğan, “Her şey Türkiye için” derken, aslında bu yöndeki millet kararını, bu ortak hissiyatı seslendirmekten başka bir şey yapmadıklarını ifade etti.
Türkiye'nin problemlerinin tamamının çözüme kavuştuğu iddiasında olmadıklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Milletimizin sırtında, neredeyse taş üstüne taş konulmadan zayi edilmiş uzun yıların yükü, ağırlığı var. Elimizde eğer bir sihirli değnek olsaydı, milletimiz tek bir gün, tek bir saat, tek bir an sıkıntı çekmesine, bunalmasına, daralmasına meydan vermezdik. Ama elimizde bir sihirli değnek yok. Biz, bir yandan yola devam etmek, bir yandan hedeflerimizi kovalamak, bir yandan da bu milletin belini büken sıkıntıları gidermek, yaraları sarmak mecburiyetindeyiz.
"SİYASET OYALAMA VE OYALANMA SANATI DEĞİLDİR"
Bizim işimiz kolay değil. Çünkü, siyaseti oyalama ve oyalanma sanatı zannedenlerden değiliz. Hesabımızı doğru yaparak, ama mutlaka ideallerimizi koruyarak adım adım ilerleme gayretindeyiz. Bu ülkenin problemlerinin üstüne cesaretle gidiyor ama bunu yaparken demokrasiden, hak ve özgürlüklerden, adaletten taviz vermiyoruz.
Bizim siyasi parolamız; daha çok demokrasi, daha çok kalkınmadır. Bu ülke demokrasiyi en üst seviyede uygulamadan, insan hak ve özgürlüklerini teminat altına almadan, adaleti tesis etmeden, kalkınmayı da başaramaz. Türkiye'nin dünden bugüne miras kalan ekonomik, ticari, bölgesel problemlerinin temelinde de geçmişteki siyasi anlayışların, dönemsel gerekçelerle demokratik standartlardan fedakarlık yapması bulunmaktadır.
AK Parti, siyaset sahnesinde yer aldığı günden itibaren, tarihi tecrübenin kaydettiği temel bir gerçeği ısrarla vurgulamaktadır. Bu gerçek, ileri, gelişmiş bir ekonominin, ancak ileri, gelişmiş bir demokrasi ile bir arada mümkün olabileceği gerçeğidir. Özgürlük, refah ve kalkınmanın birlikteliğidir. Bu ikisi, adeta tek yumurta ikizi gibidir.”
"DEMOKRASİ, STATÜKOCULARIN ÜZERİNDE ŞIK DURMUYOR"
Türkiye'de şuurlu ya da şuursuz, bilerek tekrarlanan bir hata yapıldığını söyleyen Erdoğan, bunu, “demokrasinin, ancak belli bir ekonomik gelişme seviyesinden sonra gerçekleşebilecek bir siyasi rejim olarak algılanması” diye açıkladı. Başbakan Erdoğan, bu algılamanın, demokrasiyi lüks bir meta gibi gören otoriter bir zihniyetin yansıması olduğunu söyledi.
Hortumcuların siyasi ideolojisinin de bu olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bugün bile, yakaladığımız demokrasi standardını insanımıza iki beden büyük görenlerin var olduğunu biliyoruz. Daha vahim olanı ise bu düşünce sahiplerinin, ekseriyetle siyasetten geçinenler arasından çıkmasıdır. Ne yazık ki bürokraside de onların işbirlikçilileri, yandaşları mevcut. Onları da biliyoruz.
Aslında demokrasi, millete iki beden büyük gelmiyor. Statükocu zihniyet sahiplerinin üzerinde şık durmuyor demokrasi... Anadolu'muzda güzel bir söz var; 'güzele ne yakışmaz' demişler. Bu millete demokrasi çok yakışıyor. Ama bu vatan hakkında çirkin emeller besleyenlere asla yakışmıyor.
Ekonomik kalkınma, demokratik özgürlükçü bir düzenin ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Dünya üzerindeki gelişmiş ekonomiler, aynı zamanda gelişmiş demokrasilerdir.”
********Erdoğan, AKP Meclis grubu toplantısında yaptığı konuşmada, "değişim ve istikrar"ın anahtar kelimeleri olduğunu belirtti. Erdoğan, vatansever herkesin, halkın 3 Kasım 2002 seçimiyle ortaya koyduğu iradeyi zedelemesi gerektiğini söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Değişim politikalarını eleştirmek demokratik bir haktır ama milletin değişim iradesini ve kararını tahrip etmeye çalışarak statükoyu savunmanın, bugünün dünyasında vatanseverlikle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.
Cumhuriyetimizin mayası olan demokratik değişim iradesine karşı çıkmanın, cumhuriyetçilik ve milliyetçilikle bir ilgisi yoktur. Evrensel hukuk ilkeleri, demokratik değişim ve millet iradesiyle kalkınma, Atatürk tarafından Cumhuriyetin harcına konulmuştur.
"STATÜKOYU KUTSAYAN ANLAYIŞIN VATANSEREVERLİKLE ALAKASI OLAMAZ"
İşte bu yüzden, değişimi reddeden ve statükoyu kutsayan anlayışların adı ne olursa olsun, cumhuriyetçilikle ve vatanseverlikle alakası olamaz. Önümüze çıkan engeller ne olursa olsun, çıktığımız bu uzun yola ilişkin bir tereddüde asla kapılmamalıyız. Çünkü, Türkiye'nin yegane çıkar yolu, yegane doğru istikameti budur.”
Yıllar yılı krizlerle, istikrasızlıklarla, statükocu siyasetlerle, darboğazlarla, bunalımlarla, suiistimallerle bunalmış bir milletin, değişim dışında bir seçeneği olamayacağını kaydeden Erdoğan, 3 Kasım 2002 tarihinde millet kararıyla işbaşına gelen AK Parti'nin, cesur ve uyumlu bir yönetim anlayışıyla ülke sorunlarının neredeyse tamamını çözüm yoluna koymayı başardığını söyledi.
DEĞİŞİM İSTİKRARI
“Bunun adı değişim istikrarıdır” diyen Erdoğan, bunun, aynı zamanda millet iradesinin Türkiye'nin yönetiminde karşılığını bulması olduğunu kaydetti. Erdoğan, “Her şey Türkiye için” derken, aslında bu yöndeki millet kararını, bu ortak hissiyatı seslendirmekten başka bir şey yapmadıklarını ifade etti.
Türkiye'nin problemlerinin tamamının çözüme kavuştuğu iddiasında olmadıklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Milletimizin sırtında, neredeyse taş üstüne taş konulmadan zayi edilmiş uzun yıların yükü, ağırlığı var. Elimizde eğer bir sihirli değnek olsaydı, milletimiz tek bir gün, tek bir saat, tek bir an sıkıntı çekmesine, bunalmasına, daralmasına meydan vermezdik. Ama elimizde bir sihirli değnek yok. Biz, bir yandan yola devam etmek, bir yandan hedeflerimizi kovalamak, bir yandan da bu milletin belini büken sıkıntıları gidermek, yaraları sarmak mecburiyetindeyiz.
"SİYASET OYALAMA VE OYALANMA SANATI DEĞİLDİR"
Bizim işimiz kolay değil. Çünkü, siyaseti oyalama ve oyalanma sanatı zannedenlerden değiliz. Hesabımızı doğru yaparak, ama mutlaka ideallerimizi koruyarak adım adım ilerleme gayretindeyiz. Bu ülkenin problemlerinin üstüne cesaretle gidiyor ama bunu yaparken demokrasiden, hak ve özgürlüklerden, adaletten taviz vermiyoruz.
Bizim siyasi parolamız; daha çok demokrasi, daha çok kalkınmadır. Bu ülke demokrasiyi en üst seviyede uygulamadan, insan hak ve özgürlüklerini teminat altına almadan, adaleti tesis etmeden, kalkınmayı da başaramaz. Türkiye'nin dünden bugüne miras kalan ekonomik, ticari, bölgesel problemlerinin temelinde de geçmişteki siyasi anlayışların, dönemsel gerekçelerle demokratik standartlardan fedakarlık yapması bulunmaktadır.
AK Parti, siyaset sahnesinde yer aldığı günden itibaren, tarihi tecrübenin kaydettiği temel bir gerçeği ısrarla vurgulamaktadır. Bu gerçek, ileri, gelişmiş bir ekonominin, ancak ileri, gelişmiş bir demokrasi ile bir arada mümkün olabileceği gerçeğidir. Özgürlük, refah ve kalkınmanın birlikteliğidir. Bu ikisi, adeta tek yumurta ikizi gibidir.”
"DEMOKRASİ, STATÜKOCULARIN ÜZERİNDE ŞIK DURMUYOR"
Türkiye'de şuurlu ya da şuursuz, bilerek tekrarlanan bir hata yapıldığını söyleyen Erdoğan, bunu, “demokrasinin, ancak belli bir ekonomik gelişme seviyesinden sonra gerçekleşebilecek bir siyasi rejim olarak algılanması” diye açıkladı. Başbakan Erdoğan, bu algılamanın, demokrasiyi lüks bir meta gibi gören otoriter bir zihniyetin yansıması olduğunu söyledi.
Hortumcuların siyasi ideolojisinin de bu olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bugün bile, yakaladığımız demokrasi standardını insanımıza iki beden büyük görenlerin var olduğunu biliyoruz. Daha vahim olanı ise bu düşünce sahiplerinin, ekseriyetle siyasetten geçinenler arasından çıkmasıdır. Ne yazık ki bürokraside de onların işbirlikçilileri, yandaşları mevcut. Onları da biliyoruz.
Aslında demokrasi, millete iki beden büyük gelmiyor. Statükocu zihniyet sahiplerinin üzerinde şık durmuyor demokrasi... Anadolu'muzda güzel bir söz var; 'güzele ne yakışmaz' demişler. Bu millete demokrasi çok yakışıyor. Ama bu vatan hakkında çirkin emeller besleyenlere asla yakışmıyor.
Ekonomik kalkınma, demokratik özgürlükçü bir düzenin ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Dünya üzerindeki gelişmiş ekonomiler, aynı zamanda gelişmiş demokrasilerdir.”