Erdoğan'dan Anayasa mesajı

Güncelleme Tarihi:

Erdoğandan Anayasa mesajı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 24, 2012 15:00

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa konusunda son derece samimi olduklarını ifade ederek, 12 Haziran seçimlerine girerken millete yeni bir anayasa yapacakları, 2023 yılına 2023'ün hedefleriyle uyumlu bir anayasayla yürüyecekleri sözünü verdiklerini anımsattı.

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan, Türkiye Yazarlar Birliği, Türk Dil ve Edebiyatı Derneği, Türk Dil Kurumu ve Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen “Anayasanın Dili” Sempozyumunda yaptığı konuşmada, böyle anlamlı bir sempozyumu düzenledikleri için emeği geçenlere teşekkür etti.

Filozof ve dil bilimci Wittgenstein'in “Dilimin sınırları dünyanın sınırlarıdır” sözünü hatırlatan Başbakan Erdoğan, bilim adamlarının, bebeklik ve çocukluk yıllarında yaşananların büyük bölümünün hatırlanmamasını dil kullanılmadığı için o dönemde hafızanın kaydetmemesine bağladıklarını anlattı. Bebek ve çocukların, “dilleri olmadığı için dünyalarının da sınırlı olduğu” yorumunun yapıldığını dile getiren Erdoğan, aynı durumun yetişkinler için de söz konusu olduğunu, hayatı boyunca dağarcığındaki 450-500 kelimeyle iletişim kuran bir kişinin edebi eser üretmesinin beklenemeyeceğini ifade etti.

Haberin Devamı

Dünyadaki her dilin aslında zengin ve edebi eser üretmeye, bilim dili kurmaya, kanun dili oluşturmaya müsait olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Diller arasında bir ayrıma gitmek, açık söylüyorum bir ırkçılıktır. Zaman zaman söyleniyor, 'Türkçe ile felsefe, bilim yapılmaz, bilim dili kurulmaz' deniyor. Bunların tamamı ırkçılık kokan açıklamalardır. Irkçılık ihtiva eden bir düşünüş biçimidir. Dünyadaki tüm diller gibi Türkçe de zengin kelime hazinesiyle, bu dili konuşan herkese sonsuz, sınırsız, engin bir muhayyile sunabilecek güce sahiptir.
Türkçe'nin kısırlaştırılmasına yönelik olarak çok acıklı, çok acımasız girişimler tarihimizde maalesef oldu. Bunu da biliyoruz. Türkçe tabii mecrasından çıkarıldı ve bir kalıba sokulmak istendi. Dünyadaki her dil başka dillerden ödünç kelimeler alırken, bu son derece tabii bir şeyken, Türkçe'deki tüm yabancı kelimeleri ayıklamaya yönelik tasarruflarda bulunuldu.
Örneğin merhum Nihat Sami Banarlı'nın çok güzel bir tespiti vardır bu konuda, gençlik yıllarımızda bir sohbetinde kendisini dinlediğimizde onu söylüyordu, hatta Türkçe'nin Sırları kitabında da ona bir atıfta bulunur, 'Ketebe, yektübü Arap'ındır, kitap, katip benimdir' diye bir yaklaşımı vardır. Gerçekten çok farklı bir tespit ve yaklaşım... Nitekim, kitabı, katibi dışlayanlar, örneğin katibin yerine sekreteri getirenler sanki Türkçe'den bir kelime ürettiler, hiç alakası yok. İthal bir kelime. Katibe acaba niyeydi bu düşmanlık diye baktığınız zaman, aslı belli oluyor zaten. Bu tabii olmayan ideolojik girişimler ne yazık ki Türkçe'yi ciddi manada kısırlaştırdı. Türkçe'nin sağladığı o engin muhayyileyi de ciddi manada köreltti. En önemlisi de Türkçe üzerinde yapılan operasyonlar tarihimizle bugün arasındaki en önemli irtibatı, en önemli köprüyü yani kuşaklar arasındaki dil birliğini ortadan kaldırdı. Adeta bizim şah damarımızı kestiler. Bu çok önemli. Muhayyile kelimesini, tasavvur kelimesini, inkişaf, mücerret, müşahhas, aklıselim gibi kelimeleri farklı dillerden Türkçe'ye geçti diye ayıklamak, bunların yerine kelime ikame etmek aynı anlamı, aynı manayı asla ve asla karşılamayacaktır.”

“Aşk kelimesini çıkarıp atmak, dili katletmek olur”

Aşk kelimesinin kökeni farklı olduğu için Türkçe'den çıkarılmasının “dili katletmek” olacağını söyleyen Başbakan Erdoğan, “Zira bu kelimenin yerine geçecek hiçbir kelime yoktur. Sevgi kelimesi, aşk kelimesindeki manayı, ruhu, musikiyi asla ve asla yansıtmayacaktır. Dili doğal mecrasında, tabii akışı içinde bırakmak, dil üzerindeki mühendislik faaliyetlerine mutlaka ve mutlaka 'dur' demek zorundayız. Zira dil üzerinde mühendislik yapmak, dünyanın sınırları üzerinde mühendislik yapmaktır. Dile müdahale etmek düşünceye müdahale etmektir. Kelimeler arasında ayrım yapmak, kelimeleri yasaklamak, sınırlandırmak hiç kuşkusuz düşünceyi sınırlandırmaktır” diye konuştu.

Haberin Devamı

Dili hem korumak hem de yaşatıp geliştirmek gibi bir sorumluluklarının bulunduğunu vurgulayan Erdoğan, bu sorumluluğun dili kullanan herkes, kanun yapanlar, yazanlar, toplum karşısında konuşan siyasetçiler ve sanatçılar tarafından taşınması gerektiğini ifade etti. “Medyada da sanatçılarda da buna hassasiyetin olmadığını görüyoruz. Özellikle de bu işin banisi edebiyatçılardır” diyen Erdoğan, dili korumak, yaşatmak ve yabancı kültürlerin saldırılarından korumak için büyük bir hassasiyet içinde olunmasını istedi.

“Dilimiz açıkça istila altında”

Tüm bu kesimlerle esnafın, yatırımcının ve girişimcinin de bu sorumluluğu taşımasının önemine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Geçenlerde İstanbul'da bir açılışta ifade ettim; son dönemde başta İstanbul olmak üzere şehirlerimizdeki yatırımlara yabancı isimlerin verildiğini çok ama çok fazlasıyla görüyoruz. Caddelere çıktığınız zaman yabancı isimlerle dolu tabelalardan gözünüzü alamıyorsunuz. Türkçe'de çok güzel karşılıkları olduğu halde maalesef, tower, mall, rent a car, check-up, check-in, okay, computer gibi birçok yabancı kelimelerle donatılmış caddeleri görüyoruz.
Dilimiz açıkça bir istila altında. Bu istilayı Karamanoğlu Mehmet Bey'in fermanı gibi ya da yakın tarihte dile yapılan müdahaleler gibi girişimlerle engelleyemeyiz. Dil yasayla korunmaz. Yasayla dil korunamasa da yasayı yazanların gayretleriyle dil korunabilir. Edebiyatçıların, yatırımcıların, medya mensuplarının, siyasetçilerin, bilim adamlarının gayretleriyle dil korunabilir. Yeni bir anayasa yapılması için toplumun her kesimi tarafından yürütülen gayretlerde anayasanın dilinin de gündeme getirilmesini son derece isabetli bulduğumu ifade etmek durumundayım. İnşallah dilimizin yaşatılması, dilimizin kazanımlarının muhafaza edilip daha da geliştirilmesi noktasında da yeni anayasa toplum için yol gösterici olacaktır diye düşünüyorum.”

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan, anayasadaki dil meselesinin sadece zahirden, görünenden ibaret olmadığını, meselenin bir de mana yönü bulunduğuna dikkati çekti. Erdoğan, asıl önemli olanın mana yönü olduğunu vurguladı.

“Anayasanın dili mana noktasında açık ve sarih olmadığı için Türkiye çok büyük sıkıntılar yaşadı ve yaşıyor” diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Eskilerin çok güzel bir sözü var, 'Efradını cami, ağyarını mani olmak'. Anayasamızın dili zaman zaman karşımıza çıkan meselelerde efradının cami, ağyarını mani olmadı. Örneğin, 367 meselesinde anayasanın dili ciddi şekilde istismar edildi. Mana son derece açıkken lafız farklı yerlere çekilmek suretiyle Türkiye'ye ağır bedeller ödetildi. Aynı şekilde 1982 Anayasası 'ama', 'ancak' kelimesinin sıkça kullanılmasıyla özgürlükleri genişleten değil, daraltan bir anlam sergiledi. Yeni anayasanın çok sarih olması, 'ama'lardan, 'ancak'lardan arındırılmış bir anayasa olması özellikle önem arz ediyor.

Haberin Devamı

Anayasanın dili Yunus Emre'nin dili olmak zorundadır. Yunus Emre, süt gibi arı Türkçesiyle sınırları aşan, zamanı aşan, kültürleri, kıtaları aşan bir mana ortaya koymuştur. Diyor ki; Yunus Emre, 'Sözü bilen kişinin yüzünü ak ede bir söz / Sözü pişirip diyenin işini sal ede bir söz / Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı, söz ola avlu aşı, yağ ile bal ede bir söz'. Türkçe Yunus Emre'nin elinde, dilinde, gönlünde bu kadar sadelikle, bu kadar netlikle bu kadar engin bir manayı verebilen bir dildir. Yahya Kemal de şöyle diyor; 'Bu dil ağzımda annemin sütüdür'. İşte süt gibi arı, beyaz bir dille, istismar edilmeyecek, farklı yerlere çekilmeyecek özgürlükten başka anlam taşımayacak bir anayasa dili kurmak mümkündür ve inşallah bunu da başaracağız.”

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan, sadece hukukçuların, siyasetçilerin ve sadece uzmanların anladığı bir dilde değil, millete ait, milletin diliyle ve milletin anlayacağı şekilde bir anayasa oluşturacaklarını belirterek, “Dilimiz dünyamızın sınırlarıdır. Anayasanın dili dünyamıza, muhayyilemize, özellikle de özgürlüklerimize sınır koymayacak. Tam tersine anayasa, diliyle, ihtiva ettiği manayla kucaklayıcı olacak, kuşatıcı olacak, 75 milyonun her birinin 'işte bu benim anayasam' diyerek sahipleneceği bir anayasa olacak” diye konuştu.

“Anayasanın bugün Türkiye'ye dar gelen elbise olduğundan hiç kimsenin şüphesi yok”

Anayasa konusunda son derece samimi olduklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, 12 Haziran seçimlerine girerken millete yeni bir anayasa yapacakları, 2023 yılına 2023'ün hedefleriyle uyumlu bir anayasayla yürüyecekleri sözünü verdiklerini anımsattı.

Milletin, seçimlerde yüzde 50 gibi çok yüksek bir oranla kendilerine yetki verdiğini ancak bu yetkinin Meclis'te tek başına bir anayasa yapma imkanını mümkün kılmadığını anlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

“Biz bunu da bir imkan olarak görüyoruz. Bunu uzlaşma için, ortak akıl için, kucaklayıcı bir anayasa inşası için bir imkan, fırsat olarak görüyoruz. Anayasanın bugün Türkiye'ye dar gelen elbise olduğundan hiç kimsenin şüphesi yok. Toplumun tüm kesimleri de bunu kabul ediyor. Artık yama yaparak, sökükleri dikerek bu eski elbiseyle yola devam etmenin mümkün olmadığını da görüyor ve biliyoruz. Büyüyen Türkiye, kendisine yaraşır bir kıyafeti ziyadesiyle hak ediyor. Hiç bir siyasi partinin bu sorumluluktan kaçmayacağına inanıyoruz.

Arkadaşlarımla konuştuğum, görüştüğüm hep şudur; Burada, masadan kaçacak olanlar olabilir, ama siz asla masadan kaçmayacaksınız. Sürekli olarak kovalayan biz olacağız. 26 maddelik anayasa değişikliğini millete götürüp, milletimizden de bu noktada yüzde 58'lik bir onay aldıktan sonra şimdi kalkıp 'bunun değişmesi lazım' derlerse böyle bir şeye asla yaklaşmayız, çünkü bu milletten geçmiştir. Fakat aslına ters düşmeden, içini zenginleştirmek gibi bir yaklaşım olursa buna da olumlu bakarız. Fakat, 'yok kaldıralım', böyle bir şeyin içerisinde AK Parti olamaz. Bu milletimizle ters düşmedir, böyle bir şeyi yapmaya ne ehliyetimiz ne de yetkimiz yok. Onun için de yapay engellerle, menfaatçi tavırlarla anayasa yapım sürecinde zorluk çıkarılmayacağını umuyoruz. Hatta şunu da açık açık söylüyorum; Şu anda gönlümüz, grubu olan tüm partilerle bunu çıkaralım, ama grubu olan partiler burada önümüze farklı engeller çıkarırlarsa bu defa biz azami müşterekte birleşebileceğimiz parti veya partilerle de bu çalışmaya yapabiliriz. Bütün mesele yeni anayasayı yapalım. Her halükarda biz masadan çekilen taraf asla olmayacağız, samimi şekilde milletimize verdiğimiz sözün gereği olarak inşallah yeni, özgürlükçü, katılımcı, demokratik bir anayasayı yine milletimizle birlikte inşala edeceğiz”

Başbakan Erdoğan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in yeni anayasa yapımı sürecinde büyük gayret gösterdiğini belirterek, Çiçek'e, TBMM Anayasa Komisyonu başkan ve üyelerine ve yeni anayasanın oluşum sürecine destek veren, katkı veren tüm taraflar ile Anayasanın Dili Sempozyumu'nun düzenleyen Ankara Büyükşehir Belediyesi, Türk Dil Kurumu, Türkiye Yazarlar Birliği ve Türkiye Dili ve Edebiyatı Derneği'ne teşekkür etti.

Konuşmaların ardından, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Başkanı ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, Başbakan Erdoğan teşekkür plaketi verdi.


 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!