Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, AKP TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmaya, yaşadığı rahatsızlık nedeniyle kendisini arayan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, eski cumhurbaşkanları Süleyman Demirel ve Kenan Evren, TBMM Başkanı Bülent Arınç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ve milletvekillerine teşekkür ederek başladı.
Cumhuriyet'in ve demokrasinin temeli, “millet iradesinin tecelligahı olan” TBMM'nin 86. yıldönümünü, Milli Egemenlik Haftası'nı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlayan Erdoğan, şunları söyledi:
“Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, millet iradesinin özgürce temsil edilmesini sağlayan ilk meclisin kurucu üyelerini, ülkemizin istiklali ve egemenliği uğrunda canlarını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet, saygı ve minnetle anıyoruz.
Bundan 86 yıl önce milletimizin istiklal ve azim mücadelesinin karargahı olarak kurulan TBMM, bugün de aynı ruh ve şuurla, Türkiye'nin mutlu ve müreffeh geleceğini inşa eden yüce iradenin tecelligahıdır.
Bugün yine aynı çatı altında TBMM'nin kuruluş yıldönümünü kutlarken, 86 yıl önce başlayan yolculuğumuzun ulaştığı merhaleyi görerek, sahip olduklarımızın değerini daha iyi anlıyoruz. Onun için bugün cesur reformlarla demokrasimizi perçinleyerek, 42 yıllık bir sürecin sonunda AB ile katılım müzakerelerine başlamış olan bir Türkiye'nin parlak geleceği karşısında heyecanlanmamak mümkün değil.
Bugün, Cumhuriyetimizin kuruluş ideallerine her zamankinden daha yakınız. Bugün Cumhuriyetimiz de demokrasimiz de her zamankinden daha güçlüdür. Biz, milletimizin emanetine sahip olduğumuz ilk günden beri daima ufku açık, geleceğe bakan, günlük vehimlerden ve kısır çekişmelerden uzak bir Türkiye inşa etme amacında olduğumuzu söyledik. 14 Ağustos 2001... (AK Parti'nin kuruluş tarihi) Bizim bu azmimizi kıracak, milletin değişim iradesini devre dışı bırakacak, Türkiye'nin aydınlık bahtını karartacak her türlü girişim, her türlü hesap, milletin meclisinden mutlaka geri dönecektir. Türkiye'yi dar görüşlülüğün, menfaatçi siyasetlerin, kısır çekişmelerin boyunduruğunda tutabileceklerine inananlar, geçmişte olduğu gibi bugün de hayal kırıklığına mahkumdurlar.”
“NEDİR O DEĞİŞİM?”
Yolculuklarının ısrarla devam ettiğinin bilindiğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“AK Parti hükümeti, Cumhuriyet tarihinin ileride sessiz devrimleri olarak anılacak çok önemli kazanımlarına imza atan bir hükümettir. Burada icraatlardan değil, Türkiye'yi geleceğin zirvelerine taşıyacağına tüm kalbimle inandığım bir kavramdan, değişimden söz etmek istiyorum. Nedir o değişim? Anayasamızda devletin görev ve amacı olarak ifade edildiği şekliyle, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanımızın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır. Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte kurmaktır. Hürriyetçi demokrasi ve hukuk düzeninin dışına çıkmamaktır. Laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlanan cumhuriyetimize, birinin lehine diğerinden fedakarlık yapılabileceğini aklınızdan geçirmeden sahip çıkmaktır.
Bunu iddia etme durumuna gelenler varsa, bunlar bir defa Anayasa ile ters düşmektedirler. O değişim, ayaklarımızı bu zemine sağlam basarak geri çevirmemek, zamanın ruhuna ayak uydurmaktır. İnsanı siyasetin odağı kabul eden, devleti de insanın hizmetinde gören bir anlayışın yürürlükte olmasıdır. Adaletin bu toplumun her ferdine aynı sıcaklık, ilgi ve hakkaniyet içerisinde dağıtılması, hak ve özgürlüklere asla ipotek konulmamasıdır. Gelir adaleti ve fırsat eşitliğinin hiç bir mazeretin ardına sığınılmadan sağlanmasıdır.
ORTAK DEĞER
İmparatorluklar kurmuş bir milletin kendini yönetecek akıl ve olgunluktan yoksun olduğunu düşünmemektir. Hiçbir zümre ve sınıfın, bu ülkeyi herkesten daha fazla sevme hakkına sahip olduğunu kabul etmemektir. Ülkeyi ve devleti Türk milletinin ortak değeri saymaktır. Kimse kalkıp da kendine burada ayrı bir güç vehmetmesin. Çünkü bu milletin her bir ferdi cumhurun ta kendisidir. Dolayısıyla onlar demokratik, laik, sosyal hukuk devletini nasıl savunacağını, nasıl koruyacağını gayet iyi bilir. Onun için de birilerinden özellikle ders almaya ihtiyacı yoktur.
Yine Anayasal ifadesiyle; hiç bir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamamaktır. Herkesi din, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve mezhebine bakmaksızın kanun önünde eşit görmektir. Komşusu açken tok yatmamak, sosyal yaralara, insani ihtiyaçlara duyarsız kalmamaktır. Türkiye'nin yüzüne ve değişimine güvenmektir. İçeride ve dışarda tek bir meselemizin bile çözümsüzlüğüne mahkum olmadığına inanmaktır. Bilgili olmak, cesur olmak, donanımlı olmak ve yeniliklere açık olmaktır. O değişime ve Türkiye'ye sonuna kadar inanmaktır.”
“DEĞİŞİM YOLUNDA ÖNEMLİ MESAFELER ALDIK”
Başbakan Erdoğan, bu değişimi hayata geçirmek için burada olduklarını ve Türkiye'ye inandıklarını kaydederek, Türkiye'nin, milletin verdiği aziz emaneti taşıma görevini üstlendikleri günden bugüne kadar değişim yolunda çok önemli mesafeler aldıklarını bildirdi.
Bu sürecin bitmediğini, aşacakları çok engellerin olduğunu ifade eden Erdoğan, zaman içinde kaçınılmaz olarak hatalar yaptıklarını, yanlışlara düştüklerini, bunun da olabileceğini söyledi.
Milletin huzuru adına kendilerinden fedakarlık yaparak, bazı gereklilikleri yerine getirmenin gerektiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye'nin rotasını aydınlıklardan geri çevirmemek, milletimizin dikkatini dağıtmamak, çatışarak ülkenin gelecek hedeflerini tehlikeye düşürmemek için, konuşmak gereken yer de susmayı tercih ettiğimiz de olmuştur. Bunların siyasi bir vebali olacaksa bu millet için o vebali üstlenmeye de hazırdır. Yeter ki Türkiye çıktığı medeniyet yolculuğundan geriye düşmesin.
10, 20, 30 YIL SONRA HEP BİR AĞIZDAN
Yeter ki çocuklarımızın gözlerine hazan bulutları çökmesin. Sadece sesi gür çıktığı için konuşanlar bu milletin bahtını yeniden karartmasın. Yaşayanlar görecek ki, bugün üstü örtülmeye çalışılan kimi gerçekler, Türkiye'nin gelecek 10, 20 ve 30 yılında millet tarafından hep bir ağızdan söylenecektir.
O günlerin Türkiyesinde Cumhuriyet'i korumak için demokrasiyi azaltmak değil, Cumhuriyet'i ve demokrasiyi birlikte korumak gerektiğini herkes hakkıyla kavramış olacaktır. O Türkiye'de hiç kimse kürsülere çıkıp, bu millete ne yapmaları gerektiğini dayatmayacak; O Türkiye'de inandığı devlet için tek bir insanımızın gönlüne keder düşmeyecektir. O Türkiye'de devlet millet için varolacak, milletin hizmetinde olacaktır, egemenlik kayıtsız şartsız milletin olacaktır. Duvarda değil, milletin kendisinde olacaktır. Hiç kimse konjonktürel gerekçelere dayanarak, aslında birbirinin tamamlayıcısı olan Anayasal ilkeleri, ötekilerin üstünde ve daha önemli saymayacak. Anayasamızda tarif edildiği şekliyle demokrasi, laik, sosyal hukuk devleti olmanın ruhu da gayet iyi anlaşılmış olacaktır.”