Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan Ulusa Sesleniş konuşmasında, bir ramazan ayının daha geride bırakıldığını ve bayram coşkusuna hazırlanıldığını ifade etti.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da ramazan ayının, milletçe birbirine bağlılığın güçlendiği, iyilik, paylaşma ve yardımlaşma duygularının canlandığı bereketli bir ay olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
“Ramazan Bayramı'nı aynı coşku ve heyecanla idrak ederek, güzelliklerle dolu bu ayı taçlandırmış olacağız.
Toplumları güçlü kılan en önemli unsur, o toplumun fertlerini aynı duyguda buluşturan, aynı millete aidiyette birleştiren ortak duygular ve değerlerdir.
Şükürler olsun ki bizim birlik beraberliğimizi, birbirimize sevgi, saygı ve bağlılığımızı tazelememize vesile olan böyle pek çok güzel günlerimiz, dini ve milli bayramlarımız var.
Bu sene Eylül ayıyla bütünüyle örtüşen ramazan ayı boyunca Doğudan Batıya, köylerden şehirlere hep bu duygu birliğini müşahede ettik. Yediden yetmişe, küçükten büyüğe, kadından erkeğe hepimiz, birbirinin derdine derman olmanın, yarasına merhem olmanın, dost olmanın, kardeş olmanın, komşu ve arkadaş olmanın sıcaklığını kalplerimizde hissettik.
Bir kere daha fark ettik ki biz birbirine etle tırnak kadar yakın, sıkılmış bir yumruk gibi sımsıkı bağlarla birbirine bağlı bir milletiz. Hepimizin sofrasını aynı nimetler bereketlendiriyor, hepimizin dudaklarından aynı dualar dökülüyor, birimizin ocağına düşen ateş hepimizin yüreğini yakıyor.
İstiyoruz ki bayramlarımızın coşkusu, heyecanı ve mutluluğu da her insanımızı sarsın, acısı olan, derdi olan, yokluğu, yoksunluğu olan gönüller de bu güzel bayram vesilesiyle aydınlansın. Bu beklentiyle on bir ayın sultanı olan ramazan ayınızı ve bu ayı taçlandıran Ramazan Bayramı'nızı tebrik ediyor, ülkemize, insanlarımıza, tüm İslam alemine ve insanlığa hayırlar, güzellikler getirmesini temenni ediyorum.”
YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI
Eylül ayının bildiği gibi yeni eğitim-öğretim yılının da başladığı bir dönem olduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan, bu vesileyle 2008-2009 eğitim-öğretim yılının, bütün öğrencilere, öğretmenlere, eğitim camiasının mensuplarına, bütün velilere, ülkeye, millete hayırlı olmasını diledi.
Hükümet olarak bildiği gibi eğitime çok büyük önem atfediklerini, bu alandaki eksiklikleri gidermek, eğitim kalitesini çağdaş bir seviyeye taşımak, çocuklara en iyi eğitim seviyesini sunabilmek için büyük gayret gösterdiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, “Bizim hedefimiz sadece çocuklarımıza geçerli ve yeterli eğitim hizmeti vermek değil, bu okullarda Türkiye'yi geleceğe taşıyacak bilgili, donanımlı, özgüven sahibi, çok yönlü düşünebilen yeni nesiller yetiştirmektir” dedi.
Çok hızlı değişen ve gelişen bir dünyada, Türkiye'yi bugünlerden çok daha ileri seviyelere taşıyacak taptaze zihinlere ihtiyacın ne kadar büyük ve ne kadar hayati olduğunun rahatlıkla görülebileceğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
“İşte bu bilinçle, bu hassasiyetle biz bütçemizden en büyük payı eğitime ayırıyoruz. Bakınız 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığımızın bütçesi sadece 7,5 milyar YTL seviyesinde idi. Bu miktardaki bir kaynakla Türkiye'nin eğitim alanında çağı yakalayamayacağı aşikardı. Ne yaptık? Kolları sıvadık, imkanlarımızı seferber ettik, yeni kaynaklar bulduk ve eğitim alanında standartları yükseltmek için gereken yatırımları yapmaya başladık. Mutlulukla söylüyorum bugün Milli Eğitim için bütçemizden ayrılan pay tam 22,9 milyar YTL'dir.
2002 ile kıyaslarsak, eğitime bütçeden ayırdığımız pay yüzde 207 artmış durumda. Yeterli mi, bu da yeterli değil ama bu bir ilk adımdır, kararlılığımızın göstergesidir. İnşallah çocuklarımıza dünyanın en ileri eğitim imkanlarını da aşama aşama sağlayacağız.
Bu hedef, hükümet olarak bizim çok önemsediğimiz, vazgeçilmez gördüğümüz hedeflerimizden biridir, bunu da altı yıllık süre içinde bu alanda attığımız adımlarla gösterdik. 6 yıl gibi kısa bir zaman içinde tam 123 bin yeni dersliği eğitim ve öğretimimizin hizmetine sunduk. Yine 414 adet yeni ilk ve ortaöğretim yurdunu, 55 adet yükseköğretim yurdunu tamamlayarak hizmete açtık. 501 adet spor salonunu, 93 adet çok amaçlı salonu tamamlayarak öğrencilerimizin hizmetine sunduk. Bu dönemde Türkiye genelinde tam 383 genel lise, 500 Anadolu lisesi, 653 meslek lisesi, 89 Anadolu öğretmen lisesi, 27 fen lisesi, 15 sosyal bilimler lisesi, 20 spor lisesi ve 7 Anadolu güzel sanatlar lisesi hizmete açılmıştır.
Bunlar Türkiye'nin eğitim alanında çağın gerektirdiği atılımı gerçekleştirmekte ne kadar kararlı olduğunun en açık delili olan yatırımlardır.
Bakınız, 2002 yılında okul öncesi okullaşma oranı yüzde 11 seviyesinde iken, bugün bu oran yüzde 29'a ulaşmış durumdadır. Aynı güzel tablo yükseköğretim alanında da ortaya çıkmıştır; 2002'de yüzde 27 olan yükseköğretim okullaşma oranı bugün yüzde 36'yı aşmıştır.”
“HER İLERİ ADIMDA ÖĞRETMENLERİMİZE İHTİYACIMIZ VAR”
Okul yapmanın, derslik açmanın yanı sıra bu okulların ve sınıfların en iyi imkanlarla donatılmasının çok önemli olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, bu gerçeğin fazlasıyla farkında olduklarını ifade etti.
Bu çerçevede, 8 veya daha fazla dersliği olan bütün okullara bilişim teknolojileri sınıfları kurduklarını ve kurmaya devam ettiklerini anlatan Erdoğan, 6 yılda 30 bin eğitim kurumunu hızlı internet bağlantısıyla ADSL sistemiyle dünyaya bağladıklarını belirtti. Erdoğan, “Bunlar bizi yarınlarımız adına, gelecek nesillerimiz adına çok mutlu eden, çok umutlandıran ilerlemelerdir” dedi.
Öğrencilerin yüzde 95'inin, bugün artık bilişim teknolojisi sınıflarından ve hızlı internet imkanından faydalanabildiğini bildiren Erdoğan, Milli Eğitim teşkilatında ve okullarda e-Devlet uygulamalarının başarıyla uygulandığını, bu alanda diğer uygulama alanlarına öncülük edildiğini söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu:
“Elbette donanım deyince sadece teknolojik imkanları kastetmiyoruz, öğrencilerimizin zihinsel gelişimlerine yardımcı olacak diğer imkanları da bununla birlikte düşünüyoruz. Hükümet olarak 6 yıl içinde 4374 adet yeni kütüphane kurduk ve öğrencilerimizin hizmetine sunduk. Bununla da yetinmedik, velilerimizin her ders yılı başında kabusu olan ders kitabı sıkıntısına da son verdik, bu işi hükümet olarak biz üstlendik.
Özürlü kardeşlerimizi de unutmadık. Artık sosyal güvencesi olsun ya da olmasın, ilk defa özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine devam eden bütün özürlü kardeşlerimizin özel eğitim giderlerini devlet olarak biz karşılıyoruz. Özürlü kardeşlerimizin eğitimi için devletin kişi başına yaptığı ödeme aylık 406 YTL'dir.
2002-2003 eğitim- öğretim yılında resmi okul ve kurumlarda özel eğitim gören öğrenci sayısı sadece 17998 iken, bugün bu sayı tam 98 bin 880'e yükselmiştir. Yüzde 449'luk bir artış var. Yine 2002-2003 eğitim-öğretim yılında özel okul ve kurumlarda özel eğitim gören öğrenci sayısı 20 bin 532 iken, bugün bu sayı 196 bin 171'e ulaşmıştır. Burada da tam yüzde 855 oranında bir artış var.
Eğitim alanında atılacak her ileri adımda öğretmenlerimize ihtiyacımız var.
Çocuklarımızı, yani geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimizi unutursak, bu alanda attığımız her adımı boşa atmış oluruz. Öğretmen açığını kapatmak hedefiyle 2003 yılından bugüne kadar 133 bin 609 kadrolu, 75 bin 741 adet de sözleşmeli öğretmenin atamasını yaptık. 85 bin öğretmenimizin, uygun şartlarda dizüstü bilgisayar sahibi olmasını sağladık. Türkiye genelinde bin 440 adet lojman yaptık, 91 adet yeni öğretmenevi açtık, öğretmenevlerini özelleştirme kapsamından çıkardık. Milli Eğitim Bakanlığımız ve TOKİ işbirliğinde bugüne kadar öğretmenlerimiz için iki bin 788 konut yaptık. İmkanlarımız çerçevesinde öğretmenlerimizin maddi olarak daha iyi imkanlarla yaşamaları için büyük gayret gösteriyoruz, bundan sonra da bu hassasiyetimiz sürecek.”
EĞİTİM SEFERBERLİĞİ
Bunların kendi kendine değil, “vatandaşın derdini kendine dert edinen, Türkiye'nin sadece bugünlerini değil, yarınlarını da düşünen bir yönetim anlayışıyla” olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, “Bunları yapmak devletin görevi, vatandaşlarımızın her ihtiyacına duyarlı olmak, her hizmetine koşmak noktasında gayretlerimizi bundan sonra daha da artırarak sürdüreceğiz” dedi.
Hükümet olarak, yurdun her köşesine mümkün olan en yüksek standartlarda eğitim imkanını sunma gayretinde olduklarını anlatan Erdoğan, hiçbir çocuğun bu eğitim seferberliğinin dışında kalmasını, sosyal, ekonomik, coğrafi ya da kültürel sebeplerle tek bir çocuğun bile eğitim hakkından mahrum kalmasını istemediklerinin söyledi.
Bu hedef doğrultusunda, geçen 6 yıllık sürede 1 milyon 876 bin çocuğa eğitim yardımı yaptıklarını bildiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“1 milyon çocuğumuza sağlık yardımı yaptık. Eğitim hakkını çeşitli sebeplerle kullanamayan 280 bin çocuğumuzu 'Haydi Kızlar Okula' kampanyası sayesinde okullarına kavuşturduk. Bu ülkenin çocukları birbirini tanısın, birbiriyle kaynaşsın dedik; Gönül Köprüsü Projesi'yle 100 bin öğrencimizi Doğudan Batıya, Batıdan Doğuya taşıdık, birbirleriyle kucaklaştırdık. Bütün bunlardan sonra sorunlar bitti mi, elbette bitmedi ama bu eğitim kervanı yola çıktı, mutlaka hedefine varacak.
2002-2003 öğretim yılından bugüne kadar tam 1 milyon 580 bin 595 vatandaşımıza okuma yazma öğrettik. Geride 4 milyon civarında okuma-yazma bilmeyen insanımız daha var, onları da en kısa zamanda okur-yazar hale getireceğiz. 'Ana Kız Okuldayız' kampanyası çok önemli bir kampanya, inşallah okuma yazma bilmeyen insanlarımıza buradan çok güzel imkanlar sağlamış olacağız. Halk eğitim merkezleri adeta bir eğitim ocağı gibi çalışıyor; 4 yıl içinde 3 milyon insanımızın bu kurslardan geçerek okuma yazma öğreneceği beklentisi içindeyiz.”
53 YENİ ÜNİVERSİTE
İlköğretim alanında alınan bu mesafelerin, yükseköğrenim alanında elde edilen ilerlemelerle birbirine bağlanmasının, ülkenin geleceği açısından bir zaruret olduğuna dikkati çeken Erdoğan, hükümet olarak, şartları zorlayarak Türkiye'de mümkün olan en etkin, en yaygın üniversite ağını kurmak hedefiyle yola çıktıklarını bildirdi.
Bugün çok önemli aşamalar kaydetmiş durumda olduklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Geçen 6 yıllık sürede 53 yeni üniversite açtık, böylece üniversitelerimizin sayısını 130'a çıkararak her ilimize bir üniversite kazandırmış olduk. Bunu ülkemiz için çok önemli bir kazanç olarak görüyoruz. Ama sadece üniversite açmak da yeterli olmuyor, bu üniversitelerde okuyacak öğrencilerimizin barınma ve burs ihtiyaçlarını da düşünmek, bu konularda da çareler üretmek gerekiyor.
Bu çareleri üretmek adına hükümet olarak önemli adımlar attık, gerek burs, gerekse barınma imkanları açısından önemli iyileşmeler sağladık, bundan da büyük mutluluk duyuyoruz. 2002 yılında üniversite öğrencilerimize ödenen burs ve kredi miktarı sadece 45 YTL iken, bugün yani 2008 yılı itibarıyla söylüyorum 2009 değil, 160 YTL'ye yükselmiş durumda...
Kredi ve burs miktarlarında 5 yılda tam yüzde 256 oranında bir artış gerçekleştirdik. Aynı şekilde sabah kahvaltısı ve akşam yemeği için de 3.30 YTL ayrıca destek veriyoruz ve bu sürede yüksek lisans ve master öğrencilerimizin aldıkları kredi ve burs miktarını 90 YTL seviyesinden aldık, 320 YTL seviyesine çıkardık.
Doktora öğrencilerimiz 135 YTL burs ve kredi alıyorlardı, bugün 480 YTL alıyorlar. Yine, 2008 itibariyle ÖSS'de ilk 100'e giren öğrencilerimize ve amatör milli sporcu olan öğrencilerimize de 480 YTL burs vermeye başladık. Burs ve öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı 451 bin 550 iken, bugün bu sayı 762 bin 565'e ulaşmış durumda. Öğrencilerimizin barınma ihtiyacını karşılamak noktasında da bu süre zarfında önemli bir iyileşme tablosu ortaya çıkmıştır. 2002 yılında faal 193 yüksek öğrenim yurdumuzun kapasitesi toplam 188 bin 187 iken, bugün 228 yurdumuz var ve kapasite 205 bin 847 rakamına ulaşmış bulunuyor. Bunlar da yeterli değil, adım adım hem burs ve kredi imkanlarını, hem barınma imkanlarını daha iyi seviyelere getireceğiz.
Türkiye'yi hızla değişen ve gelişen dünyanın en ileri ülkelerinden biri haline getirmek istiyorsak, bu ülkenin gençlerine sağladığımız imkanları geliştirmek zorundayız. Çünkü o genç dimağlar, bugünün kalkınan ve gelişen Türkiye'sini çok daha zor dünya şartları içinde çok daha ileri seviyelere taşıyacak olan dinamik güçler olacaktır.
Çocuklarımıza, gençlerimize, gelecek nesillerimize yaptığımız her yatırım, ülkemizin muasır medeniyet seviyesinin ötelerine uzanan yolculuğunda en büyük gücü, serveti olacaktır.
İstanbul Teknik Üniversitesi, Bahçeşehir, Marmara ve Harran üniversitelerinin yeni eğitim yılı açılış törenleri vesilesiyle bu umudumu, bu güvenimi gençlerimizle de paylaştım.”
BÜYÜMEDE GÖZLE GÖRÜLÜR YAVAŞLAMA
Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan Ulusa Sesleniş konuşmasında, bugün tüm dünyada, Amerika Birleşik Devletleri merkezli bir ekonomik dalgalanmanın hüküm sürdüğünü söyledi. “Yüzyılda bir görülebilecek bir kriz” olarak tanımlanan bu sürecin, sadece finansal piyasalarla sınırlı kalmadığını, reel ekonomiyi de derinden etkilediğini belirten Erdoğan, bütün ülkelerde büyüme oranlarında gözle görülür bir yavaşlama yaşandığını kaydetti.
Aralarında dünyanın en gelişmiş ekonomilerinin de bulunduğu birçok ülkenin, ekonomik daralma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu süreçte tüm dünyada, özellikle gıda ve enerji ham madde fiyatlarının da yüksek oranlarda arttığına şahit oluyoruz. Gelişmiş ülkelerin ciddi bir sıkıntı içine girdiği bu dönemde, olumsuz şartlardan gelişmekte olan ülkeler de tabii olarak etkileniyorlar.
Hızla gelişmekte olan bir ekonomi olarak Türkiye de bu küresel dalgalanmadan etkileniyor, etkilenecektir. Ancak burada önemli bir hususun altını çizmek istiyorum. Türkiye artık eskisi gibi, krizlere ve dalgalanmalara karşı zayıf değil, makroekonomik temellerini güçlendiren, hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşayan bir ülkedir.
Geçen 6 yıl içinde Irak Savaşı, 2006 Mayıs-Haziran döneminde görülen küresel mali çalkantılar, çeşitli terör saldırıları, siyasi belirsizlik ortamları, seçim dönemleri ve en son Gürcistan'da yaşananlar gibi birçok zorlu süreç, petrol krizi...
Ekonomimiz, bütün bu olumsuz gelişmeler karşısında esnekliğini ve dayanıklılığını ispat etmiştir. Bugün, küresel ölçekte çok daha büyük bir dalgalanma sürecinden geçiyoruz. Türkiye bu krizi, bu dalgalanmayı da mutlaka aşacak, 6 yıldır üst üste kaydettiği başarıları daha ileri noktalara taşımaya devam edecektir.
Bakınız, son 6 yıldır bir yandan Türkiye ekonomisinin tüm göstergelerini rekor seviyelere doğru taşırken, bir yandan da bu kazanımlarımızı korumak için köklü reformlar yaptık.
Türkiye ekonomisini sağlam bir temel, sağlam bir zemin üzerinde inşa etmek için birçok reformu cesaretle ve kararlılıkla gerçekleştirdik.”
“MALİ DİSİPLİNDEN TAVİZ VERMİYORUZ”
Öncelikle, mali disiplinden asla taviz vermediklerini ve vermeyeceklerini anlatan Erdoğan, bu yılın sekiz aylık döneminde 40.9 milyar YTL'lik bir faiz dışı fazla performansı yakalandığını ve bütçenin 4.6 milyar YTL düzeyinde fazla verdiğini söyledi.
Şu ana kadar ki bütçe gerçekleşmelerinin hedefleri yakalama noktasında olduğunu belirten Erdoğan, bunun, uygulamada ne kadar kararlı olunduğunu çok açık şekilde ortaya koyduğunu kaydetti. 2007 sonu itibariyle kamu borç stokunun, hem yurt içi hasılaya oran olarak, hem de mutlak seviye olarak aşağıya çekildiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Geldiğimiz noktaya bakıldığında Türkiye, birçok Avrupa Birliği ülkesinden daha iyi durumdadır.
Kamu borcunun Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya (GSYİH) oranı Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ortalama yüzde 60 seviyelerindeyken, bu oran ülkemizde 2007 yılı sonunda yüzde 39 düzeyine kadar çekilmiştir.
Paramıza olan güvenin de artmasıyla Yeni Türk Lirası, Hazine borçlanmalarında kullanılan en temel enstrüman haline getirilmiş, döviz cinsi borçlarımızın toplam borç stoku içindeki payı yarıya indirilmiştir.”
GENEL EKONOMİK YAPI
Enflasyondaki düşüş eğiliminin geçen 2 yıllık dönemde para politikasının kontrolü dışındaki çeşitli şoklar nedeniyle duraksadığına işaret eden Başbakan Erdoğan, bu şokların en başında, uluslararası piyasalarda gıda ve enerji fiyatlarının rekor düzeylerde artmasının geldiğini söyledi.
Bu tür fiyat baskılarının ortadan kalkmasıyla birlikte enflasyonda tekrar güçlü bir düşme eğiliminin yakalanacağını vurgulayan Erdoğan, son dönemde Türkiye'de en çok tartışılan konulardan bir diğerinin ise cari işlemler açığı olduğunu anımsattı.
“Türkiye ekonomisinin kaydettiği onca iyileşmeyi görmeyenlerin, görmek istemeyenlerin” 6 yıldır sürekli cari işlemler açığını gündeme getirip olumsuz bir tablo çizmeye gayret etiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Türkiye özellikle enerji noktasında dışa bağımlı bir ülke. Yurt içi tasarruflar yatırım ihtiyacını karşılayacak düzeye ulaşmadığı için ve enerjiye ödediğimiz bu yüksel bedel nedeniyle cari işlemler açığı ortaya çıkıyor.
Ayrıca yüksek cari açık olgusu, hızlı büyüme sürecinden geçen pek çok gelişmekte olan ekonomide de gözleniyor. Ancak Türkiye ekonomisinin 2002–2007 döneminde yakaladığı ihracat performansı tarihi bir seviyeye ulaşmış, geriye dönük 12 aylık ihracatımız tam 132 milyar doları yakalamıştır. 2003 öncesinde ortalama 1 milyar dolar olan yıllık doğrudan küresel sermaye yatırımları 2007 yılında 22 milyar dolara ulaşmıştır. Böylece 2007 yılı itibarıyla cari açığın yarısından fazlası borç oluşturmayan sermaye akımları ile finanse edilmiştir. Yine, uzun vadeli bir önlem olarak Sosyal Güvenlik Reformu'nu bu yıl içinde yasalaştırdık.”
“YATIRIMIN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ KALDIRDIK”
Türkiye'de yatırım ortamının önündeki engelleri kaldırdıkların ve kaldırmaya devam ettiklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, rekabetin önünde engel teşkil eden yükleri azaltmak amacıyla bu yıl “İstihdam Paketini” yürürlüğe koyduklarını anımsattı.
Başbakan Erdoğan, rekabet gücünü, kalıcı olarak artıracak bir diğer önemli adımın, bu yıl çıkarılan AR-GE teşvik yasası olduğunu ifade etti. Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bu yasa ile firmalarımızın araştırma ve geliştirme kapasitelerinin artırılarak rekabet güçlerinin yükseltilmesini ve Türkiye'nin uluslararası firmalar tarafından bir AR-GE merkezi olarak görülmesini hedefliyoruz. Bu yöndeki olumlu gelişmelerin çok kısa süre içinde görülmeye başlanmış olmasını da büyük bir memnuniyetle izliyoruz.
Yine, Sanayi stratejisine ilişkin çalışmalarımız sonuçlanma aşamasına gelmiştir.
Küresel gelişmelerden olumsuz etkilenen sektörlerin yeniden yapılanmalarına zemin hazırlayacak sektörel stratejilere de önem ve öncelik vermeye başladık. Bu alanda ilk adımı tekstil, hazır giyim, deri ve deri ürünleri sektörlerine yönelik yeniden yapılanma stratejisi ile atmış bulunuyoruz.”
NÜKLEER SANTRAL PROJESİ
Enerji noktasında tarihi adımlar attıklarını, önemli reformlar gerçekleştirdiklerini ve gerçekleştirmeye de devam ettiklerini anlatan Erdoğan, nükleer santral projesi ile Afşin-Elbistan yöresindeki büyük kömür santrali projelerine başlanacak olmasının, ülkenin dışa bağımlılığının azaltılmasında çok önemli olduğunu vurguladı.
Sırf bu projelerden üretilecek elektriğin miktarının, bugün ülkede üretilen elektriğin yaklaşık üçte birine yakın olduğunu kaydeden Erdoğan, bunun yanı sıra, rüzgara dayalı santraller ile güneş enerjisinden azami ölçüde yararlanma konusunda gerekli yasal ve teknik altyapıyı oluşturlarını, bu alanda özel sektör yatırımlarının da kısa süre içinde hızla devreye girmesini beklediklerini dile getirdi. Erdoğan, “Tüm bu önemli yatırımlar, cari açığı bir risk olmaktan çıkarmaktadır” dedi.
“TÜRKİYE'NİN GÜÇLÜ, SAĞLAM, SAĞLIKLI EKONOMİK YAPISI”
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bugün dünyada hüküm sürmekte olan küresel dalgalanmaya karşı asla hazırlıksız ve duyarsız kalmadığını, gerekli önlemlerini zaten geride bırakılan 6 yıl boyunca alındığını vurguladı. Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bugün bütün kurumlarımız, ekonomimizin tüm aktörleri, gerektiği yerde ve gerektiği zamanda tedbirleri uygulamaktan asla vazgeçmeyecek, asla tereddüt etmeyecektir.
Türkiye, güçlü, sağlam, sağlıklı ekonomik yapısıyla inşallah bu ekonomik dalgalanmayı da en az etkiyle atlatacaktır. Bundan önce de benzer dalgalanmaları, benzer türbülansları atlattık. Her bir dalgalanmadan çok daha güçlü, kendimizi çok daha fazla ispatlamış şekilde çıktık. Türkiye ekonomisinin bu dayanıklı, şoklara karşı dirençli yapısı, dünya genelinde de takdir ve övgü toplamıştır. 6 yıl boyunca ekonominin, ülkemizin, milletimizin yararına olacak adımları atmak noktasında en küçük bir tereddüt göstermedik. On yıllar boyunca gerektiği halde yapılmayan işleri cesaretle ve kararlılıkla bu 6 yılda yaptık.
Cesaretimizin, kararlılığımızın, özellikle de sizin bize olan güveninizin bir eseri olarak, ekonomimiz tarihi nitelikte rekorların altına imza attı. Bu güveni muhafaza ettiğimiz sürece çok daha fazlasını göreceğimizden emin olunuz. Türkiye çok daha iyilerine layıktır. Türkiye çok daha iyilerini görebilecek potansiyele, zenginliğe, birikime, tecrübeye sahiptir. Yeter ki kendimize inanalım, yeter ki birbirimize inanalım, yeter ki ülkemize inanalım. Yeter ki aramıza nifak sokmaya çalışan çıkar çevrelerinin oyunlarına gelmeyelim. Yeter ki istikrar ve güven ortamını zedelemeye çalışanlara prim vermeyelim. Allah'ın izniyle o zaman aşamayacağımız engel, ulaşamayacağımız hedef yoktur.
Türkiye'yi daha mutlu ve müreffeh yarınlarına taşıyacak olan, Türkiye'yi dünyanın en güçlü ülkelerinden biri haline getirecek olan değişim her alanda birbirini tamamlayan atılımlarla sağlanabilir. Türkiye çok yönlü bir değişim gerçekleştirmektedir ve mutlaka dünyanın en önemli, en aktif, en etkin aktörlerinden biri haline gelecektir.
Yarınlar Türkiye için çok daha güzel olacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Bu sözlerle konuşmama son veriyor, mübarek Ramazan Bayramı'nızı tekrar kutluyorum, size, ailenize ve sevdiklerinize huzur, sağlık ve afiyet diliyorum.
Daha nice bayramlara birlik, beraberlik içinde kavuşmak temennisiyle, kalın sağlıcakla.”