Güncelleme Tarihi:
Başbakan Erdoğan, Georgetown Üniversitesi'nde, “Global Barış ve Adalet İçin Türkiye'nin Vizyonu” konulu bir konuşma yaptı ve katılımcıların sorularını yanıtladı.
Toplantıya, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli, Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, Erdoğan ve Gül'ün eşleri, çok sayıda öğrenci ve davetli katıldı.
Erdoğan toplantıda, bir katılımcının, “Ordu her zaman laik devletin koruyucusu olmuştur. Radikal İslamcı yaklaşımlar nedeniyle daha az demokratik, daha asker kontrolünde yaklaşımlar konusunda ne diyeceksiniz? Bu tip yaklaşımlara karşı generaller ve sizler neler yapıyorsunuz, daha ılımlı ve dengeli yaklaşımlar olabilmesi için?” sorusuna şu karşılığı verdi:
“Bunu herhalde başka bir ülke için soruyorsunuz... her şeyden önce Türkiye bu süreci yaşayan bir ülke değildir. Türkiye AB süreci, Kopenhag kriterleri ile belli bir sürecin içine girmiştir ve bu süreç içerisinde atılması gereken adımlar neyse bu adımlar atılmıştır.
"TSK, SİVİL İRADENİN DIŞINA ÇIKAMAZ"
Türkiye'de bir siyasi irade, sivil irade işbaşındadır. Bu sivil iradenin ve anayasada bütün kurumların tanımları yapılmıştır. Bu tanımlar neyse herkes bu tanıma uygun olarak hareket etmek durumundadır. TSK da bu tanıma uygun olarak hareket etmek durumundadır. Bunun dışına çıkamaz.
Aynı şekilde sivil irade yine anayasada tanımlandığı şekilde görev tanımı neyse buna göre yapması gerekeni yapar ve TSK, genelkurmay başbakana bağlı bir kurumdur. MGK aynı şekilde AB, Kopenhag siyasi kriterleri sürecinde, daha önce askerdi ama şimdi AB süreciyle ilgili yeni yapılanmayla şu anda sivil. Bu konularda bilginizin olmasında fayda var diye düşünüyorum.”
KKTC'YE İZOLASYONLAR
Bir Yunan gazetecinin, “Türkiye'nin AB üyeliği bağlamında Kıbrıs'la ilgili bir adım atacak mısınız?” sorusunu yanıtlarken Erdoğan, Kıbrıs'la ilgili Annan Planı'na KKTC tarafının “Evet” dediğini ancak Rumların aynı yanıtı vermediğini anımsattı. Erdoğan, AB üyesi ülkelerin de bu plana garantör ülke olarak Türkiye'nin destek vermesini istediğini anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz bu desteği verdik. Soydaşlarımız yüzde 65 'Evet' dedi. Güney Kıbrıs ise 'Hayır' dedi. Güney Kıbrıs Annan Planı'nı kabul etmediği halde 1 Mayıs'ta AB'ye üye kabul edildi ama Kuzey Kıbrıs 'Evet' dediği halde kabul edilmedi. Burada bir defa bir terslik var. Bu adaletsizliğin giderilmesi lazım. Çünkü 26 Nisan'da AB üyesi ülkeler dediler ki (Bir defa KKTC'nin bu bütünün içerisinde yapılan haksızlığın giderilmesi suretiyle bu sürece katılması gerekir, buraya davet edilmesi gerekir.) Sayın Annan bunun neticesiyle alakalı raporunu hazırladı. Ancak 2,5 yıl oldu BM Güvenlik Konseyi'nde bu raporla ilgili netice hala verilmedi.”
“İZOLASYONLARIN KALKMASI LAZIM”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin gereken her şeyi yapmasına karşın, KKTC üzerindeki izolasyonların kaldırılmadığına dikkat çekerek şunları kaydetti:
“ Şimdi açık ve net kendi düşüncemizi söylüyoruz: KKTC üzerindeki izolasyonlar kaldırılmadığı sürece... KKTC'nin suçu ne? Terör ülkesi mi burası? Uyuşturucu trafiğinin olduğu bir ülke mi? Hayır. Bunların hiçbiri yok. Peki bunların hiçbiri olmadığı halde Kuzey Kıbrıs'a ticaret yasak. Uçakların indirilmesi yasak. Eğitim işbirliği yasak. Spor yasak. Şu yasak, bu yasak, her şey yasak. Bir kere bu izolasyonların kalkması lazım. Bunlar kalkmadığı sürece kimse bizden havaalanları ve limanların açılmasını beklemesin. Çünkü biz yapmamız gerekenlerin hepsini yaptık. AB müktesebatına uygun olarak da yaptık ve bundan sonra da yine adil olarak her türlü yaklaşımı yaparız. Ama bizden ayrımcı bir tutumla bazı şeyler beklenmemeli diyoruz.
YUNANİSTAN'LA BARIŞÇI DÖNEM
Üstelik biz Yunanistan'la hiçbir dönemde olmayan, şu anda barışçıl bir dönemi yaşıyoruz. Gerek dışişleri bakanım, gerekse şahsım, bizler kaç defa Yunanistan'a resmi ziyaret yaptık ama artık arkadaşım diyeceğim sayın Kostas (Yunanistan Başbakanı Kostas Smitis) hala resmi ziyaretin iadesini gerçekleştirmedi. Niye diye sorduğumuzda içerideki durumları gösteriyorlar. Onun için siz gazeteci olarak, takipçisi olarak bu işi halledin.”
Bir katılımcının, El Kaide gibi terör örgütlerinin El Cezire'den Müslüman dünyasına hitap ederken adaletsizlikten bahsettiğini belirterek, “Küresel zorluklarda bu sorunları nasıl ele almalıyız?” şeklindeki sorusunu Başbakan Erdoğan şöyle yanıtladı:
“Tabi hangi kurumun legal, illegal olarak bu tür açıklama yapıp yapmadığı önemli değil. Ama burada bir tespit çok önemli. Yukarıdakiler ve aşağıdakiler... Veya imkanı çok iyi olanlar ve imkansızlıklar içinde kıvrananlar. Özellikle elit bir takım oluşturma ve öbür tarafta da daha çok sosyalist literatürde yer alan ezilen ve sömürülen gibi yaklaşımları zaten tasvip etmemiz mümkün değil. Adalet derken gelir dağılımındaki adaleti sağlamaktan bahsediyoruz. Yöneticilerin görevi bu. Çünkü adaleti tesis edersek o halkın sevgisini muhabbetini kazanacaksınız. Adaleti tesis edemezseniz o halk sizi o makamda tutmaya mecbur değil.”
KÜRESEL BARIŞ İÇİN ÇABA
Küresel barış ve adalet için herkesin çaba göstermesi gerektiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, 11 Eylül sonrasında dünyada şiddet ve çatışma kültürünün daha salgın hale geldiğini söyledi.
20. yüzyıla girerken hedefin küresel barış olduğunu, ancak bugün dünyanın küresel terör tehdidi altında bulunduğunu belirten Erdoğan, karşılıklı sevgi, saygı eksikliği ve ciddi bir iletişim kopukluğunun olduğunu ve nerede yanlış yapıldığının ciddiyetle düşünülmesi gerektiğini kaydetti. İletişim devriminin dünyayı birbirine yaklaştırdığını,ancak zihinsel olarak insanların neden ön yargılara kapılarak birbirinden uzaklaştığını soran Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Özellikle insanlığın hangi dinden olursa olsun, hangi etnik unsurdan olursa olsun bir araya gelerek, bunun üzerinde ciddi değerlendirmeler yapması gerekiyor. Dünyamızı ve hayatlarımızı köklü şekilde değiştiren iletişim devrimi farklı kültür ve coğrafyaları tarihte olmadığı kadar birbirine yaklaştırmış ve iç içe geçirmiştir.
Neden zihinsel olarak birbirimizden bu kadar uzaklaşıyoruz? Neden ön yargılarımızı büyütüyor, duygusal olarak birbirimize karşı adeta bir güç bileme durumuna giriyoruz. Küresel barış ve adaleti sağlayabilmek, tüm insanlığı daha yaşanabilir bir dünyaya kavuşturmak için bu soruların cevabını beraber aramak durumundayız.
İnançlar arası kutuplaşma, toplumsal adaletsizlik, bölgesel dengesizlikler, insan hakları ihlalleri , aşırılık, terörizm, kitle imha silahlarının yayılması, çevre kirliliği, açlık, fakirlik ve kötü yönetişim gibi birbiriyle bağlantılı sorunlarla ortak mücadelenin yollarını bulmalıyız. Artık küresel bir köyde yaşıyoruz. Bugün bu sorunların üstesinden gelebilmek ancak küresel bir işbirliğiyle mümkündür.”
“HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ”
Sorunların yaşandığı küreselleşme çağında, insanlığın 'kazananlar ve kaybedenler' diye ayrılmasının imkansız ve yanlış olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Zira hepimiz aynı gemideyiz. Ortak mücadele gerektiren son derece ciddi bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Ya hep birlikte kazanacağız ya hep birlikte kaybedeceğiz.
Ne yazık ki bugün batıda İslam korkusu ve buna bağlı olarak gelişen yabancı düşmanlığının giderek güçlendiğini görüyoruz. Buna karşılık İslam dünyasında da haksızlığa uğradığı ve kuşatıldığı algısı ortaya çıkmıştır. Net söylemek istiyorum. Bu durumu küresel sorunlarla mücadelede ortak hareket etmesi gereken bizleri, birbirini ötekileştiren, dışlayan, karşı taraf konumuna getirme riski taşımaktadır.
Aramızdaki farklılıkları ön plana çıkarmış, barış içinde bir arada yaşamak için yapmamız gerekenleri ihmal etmiş bulunuyoruz. Hristiyan ve İslam toplumları arasındaki anlayış eksikliğine son dönemde aşırı uçların nefreti körükleyen beyan ve davranışları da eklenmiştir. Tabii ki bu durumu daha da zorlaştırmıştır. Bütün bunların dünya barışını tehdit ettiği, hepimizi sonu olmayan kısır döngüye çektiği açıktır. Bu gidişe dur demek için artık korkularımızın değil, umutlarımızın peşinden gitmeli, mantığı, sağduyuyu ve ortak aklı egemen kılmalıyız...”
Birbirimizin hassasiyetlerini gözetmek, özgürlükleri karşılıkları saygı çerçevesinde kullanmayı öğrenmek zorunda olunması gerektiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, “Birbirimize karşı değil, birbirimizden güç alarak hareket etmeyi öğrenmek zorundayız” dedi. Erdoğan, bu doğrultuda İspanya Başbakanı Zapetero ile Medeniyetler İttifakı girişimini yürüttüklerini söyledi. Burada amaçlarının farklı kültürler arakındaki ortak evrensel değerleri ortaya çıkararak, kapsamlı bir işbirliğini gerçekleştirmek istediklerini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz medeniyetler arasında bir hiyerarşi olmadığını, her toplumun tarih boyunca insanlığın gelişimine ve evrensel değerlere kendi özgün katkısını yaptığını savunuyoruz. Bugün ulaştığımız medeniyet düzeyi, farklı kültür ve dinlerin birbirleriyle sürekli etkileşimi sonucu ortaya çıkmıştır ve tüm insanların ortak ürünüdür. Aramızdaki farklılıkları ortak medeniyetimizi zenginleştiren unsurlar olarak görüyor, bunların korunması gerektiğini düşünüyoruz. Farlılıklarımız, 'öteki' diye dışlamamıza sebep olmamalıdır...”
IRAK'IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ
Uluslararası ve bölgesel sorunlara değinen Başbakan Erdoğan, Irak'ın toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin önemli olduğunu söyledi. Erdoğan, Irak'ta başarısızlığın bedelinin çok ağır olacağını vurguladı.
Türkiye'nin AB üyeliğinin bölge istikrarı açısından son derece önemli olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bölgeye güvenlik ve istikrar ihraç ettiğini ve bunda Türkiye'nin AB üyelik hedefinin rolü bulunduğunu söyledi.
Türkiye'nin AB'ye katkısının medeniyetler ittifakının oluşmasında köprü olduğunu belirten Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye farklı bir zenginlik getireceğini kaydetti. Tahammül ve uzlaşı kültürüne her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu ifade eden Erdoğan, hep birlikte bir “asgari müşterek” oluşturulmasının önemine dikkat çekti.
Türkiye'nin AB üyeliği konusunda geri dönülemez bir sürece girdiğini anlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, girmesi halinde AB'nin bölgesel bir aktörden öteye geçerek, küresel bir aktör olmasına katkısı sağlayacağını söyledi.
TERÖR
Dünyayı dolaştığını, dolaştığı bu ülkelerde bir tarafta zenginleri, güçlüleri, bir tarafta da fakirleri gördüğünü belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
“Ve aradaki makasın çok ama çok açıldığını yerinde müşahede ediyoruz. Ve ondan sonra tabii terörün niçin tırmandığını konuşuyoruz. Bana göre, terörün en önemli sebeplerinden bir tanesi işte bu. Bu tahrik edici bir sebep. Yoksulluk insana her işi yaptırır.
Ve terörü yok etmek için dünyada harcanan parayı şu anda bilemiyoruz. Yüz milyarlarca dolar bunun için harcanıyor. Sadece silahlanmaya, 1 trilyon doların yılda ayrıldığını düşünecek olursak, bunun araştırmasını yaparsınız. Bunlar yeri geliyor savaşlarda kullanılıyor, terörle mücadelede kullanılıyor. 'Peki bunu terörle mücadelede kullanacağımıza insanların eğitiminde kullansak da... Bu yoksulluğun giderilmesinde kullansak, insanların birbirine olan sevgisini saygısını bir şekilde artırsak daha isabetli olmaz mı' diye bu soruyu kendime soruyorum. Cevabını olumlu olarak kendimde buluyor ve görüyorum.”
Gelişmiş ülkeler ile diğer ülkeler arasında uçurum olduğunu söyleyen Erdoğan, Darfur'a düzenlediği ziyareti örnek gösterdi.
Burada gördüğü manzara karşısında insanlığından utandığını ifade eden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Darfur'a yardım için çeşitli projeler üzerinde çalıştığını söyledi.
Erdoğan, farklı gelenek, inanç ve kültürlerin çatışma unsurları haline getirilmesinin de bir risk olduğunu ifade ederek, yaşananlara karşın bu sorunların sürdürülmesinin geçmişten gelen ön yargılardan kaynaklandığını ifade etti.
"DEMOKRAT DEĞERLER KÜRESELLEŞMELİ"
Bugün yoksulluk, adaletsizlik ve şiddet kültürünün hızla küreselleştiğini anlatan Başbakan Erdoğan, “Birbirlerine maruz kalan toplumlar entegre olmak yerine, tepki refleksleri geliştirerek, birbirlerini ötekileştirme ve bir arada yaşamaya maalesef direnç göstermektedir” dedi. Erdoğan, şöyle devam etti:
“Küresel barışın tesisi için paylaşımın da mutlaka adil şekilde olması şartından hareket edilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. En yukardakiler, en aşağıdakilerle makası daraltmadığı sürece bu kin ve nefret devam edecektir. Barış ve adaleti sağlamakla yükümlü kurumlar bu doğrultuda yeniden reforme edilmelidir, yeniden yapılandırılmalıdır. Demokrat değerleri küreselleştirmek zorundayız.
Türkiye olarak biz, birçok kavmi yüzyıllar boyunca bir arada yaşatmış bir geleneğin mirasçısıyız. Bu tecrübemizle bugün de insanlığa katkı için elimizden geleni yapmaya hazırız. Biz, barışın küreselleşmesi için herkesin katkı sağlamasından yanayız. Herkes, öncelikle ön yargılarından kurtulmalıdır. Çatışma kültürünü besleyen, kışkırtıcı yaklaşımların kimseye yarar vermediğinin farkında olmalıyız. Barış içinde bir dünyanın hala mümkün olduğunu düşünüyorum. Daha fazla vakit kaybetmeden hareket geçmenin gereğine inanıyorum. İnsanların geleceği için bütün insanlığın küresel barışı ve adalete her türlü katkıyı sağlamaya davet ediyorum. Kimden gelirse gelsin barış ve adalet çağrısı her zaman her yerde yankısını bulacaktır. Ben bütün olumsuzluklara rağmen umudumu kaybetmiş değilim. Zira hiçbir karanlık sürekli değildir. İnsanlık her zaman olduğu gibi barış ve adaletten yana olacaktır.”