Güncelleme Tarihi:
Çorum'daki programı nedeniyle iftara gecikmeyle katılan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, hizmet, dava, mücadele ehli olmanın gerçekten büyük bir
meziyet olduğunu, Türkiye'nin bugün ulaştığı seviyenin de kendisini milletine adayan, özellikle kendisini milleti için adeta hizmetkar kabul eden insanların, gönül insanlarının ortaya koyduğu ürün olduğunu dile getirdi.
Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları:
Yani siyaseti bir din gibi gösterme yanlışı içerisine girildiğini gördük. Böyle bir değerlendirmenin içine girmenin yanlışlarını gördük. Tabii ki bunun bedelini de çok ağır ödedik. Belki de bu 38 sene değil, çok daha erken, çok daha kısa bir zamanda mesafeler katedilebilirken bu mesafelerin gecikmesinin altında yatan gerçek de bu oldu. Bunun bedelini, faturasını çok ağır ödedik. Ve bunu bizzat bizler yaşadık. Ve şu anda bile bizler kalkıp kimseyle bir din tüccarlığı yarışı içerisine giremeyiz. Buna hakkımız yok. Biz siyasi mücadelemizi veririz. Ve siyaseti de bu ülkede 73 milyon insanın emrine amade kılmanın gayreti içerisinde
olduk. Aslolan budur. Hangi inançtan, hangi gruptan olursa olsun bu işin aslı budur. Şöyle geçmişimize baktığımızda, Osmanlıya baktığımızda, Osmanlıyla Cumhuriyetin kuruluşundaki o kırılma noktasına baktığımızda Osmanlı bunu aşabilmiş. Ama Cumhuriyet dönemine geldiğimizde bunun aşılamadığını görüyoruz. Osmanlı düşünce özgürlüğünden korkmamış, inanç özgürlüğünden korkmamış. Korkmadığı için de her türlü özgürlüğü vermiş. Ama şu anda bize gelene kadar ne yazık ki bu özgürlüklerin verilmediğini görüyoruz. Bunun bedellerini hep bizden önceki kuşaklar da ödedi, biz de ödedik ve hala bunu ödetmeye gayret edenler de bu ülkede yok değil, var. Fakat artık bu kuşak inşallah buna fırsat vermemenin mücadelesini veriyor. Şimdi bizim gayretimiz, işte bu kapıları açmak için.
Pakistanlı afetzedeler için yardım kampanyası
Felaketin olduğu ilk andan itibaren Başbakanlık Afet ve Acil Durum Başkanlığımız ile Kızılayımız derhal harekete geçti, yardım ekipleri bölgeye sevk edildi, ilk etapta felaket bölgesine 140 ton yardım malzemesi ulaştırıldı. Yaklaşık 10 milyon dolar nakit olarak acilen gönderdik. Ayrıca Kızılay 18 Ağustosta 105 tonluk bir yardım daha gönderecek. 2 sahra hastanesini acilen Pakistan'a gönderiyoruz. 19 Ağustosta ise selzedelerin orta dönem barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına destek olmak için 2 bin 500 adet prefabrik konut yola çıkacak. Sel felaketi, etkisi azalsa da maalesef halen devam etmektedir. Ve mağdur olan insanların dramı giderek daha büyük soruna dönüşmektedir. Salgın hastalıklar, açlık, susuzluk, evsizlik ciddi bir insanlık dramı yaşanmasına sebep oluyor. Bu yüzden devlet olarak yaptığımız yardımların milletimizin desteğiyle daha büyük bir dayanışmaya dönüştürmek istiyoruz. Sizlere Başbakanlık Afet ve Acil Durum Başkanlığı olarak bir yardım kampanyası başlattığımızı duyurmak istiyoruz.
Referandumda ilk adımı atıyoruz
12 Eylül olayını biz sadece 12 Eylül 1980 olarak değerlendirmiyoruz. Eğer ona göre değerlendirirsek, bir başka yanlışın içine gireriz. Bu olayın böyle biraz geçmişine bakmak lazım. Bir 27 Mayıs'ı biz yok farz edemeyiz. Olayın özellikle demokratik parlamenter sistem açısından, demokrasi açısından, ileri demokrasi açısından, hak ve özgürlükler noktasında, bu ülkede ne zaman bir ayağa kalkış varsa ne zaman bu ülke bir güçlenmeye başladıysa işte 27 Mayıs patlak vermiştir. Ve orada Menderes idam edilmiştir. 12 Eylül onun değişik bir versiyonudur. Orada da aynı durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Bundan sonra ilk süreç içerisinde, arada bazı denemeler oluyor. Bu denemeleri görüyoruz. Bütün bunlarla beraber şimdi atılan bu adımla 27 Mayıs, Anayasa'nın bütünü değiştiren bir adım değildir. Buradaki asıl olan şey şu, özellikle bu süreç içerisinde bizim bir şeye dikkat etmemiz gerekiyor. Anayasa'nın bütününün yahut daha geniş tabanlı bir Anayasa değişikliğinin şu 26 maddelik Anayasa değişikliği ile ilk adımını atacak ve kapıyı açacağız. Bu adım burada çok çok önemli. Şimdi ben tabii değerli Numan (Kurtulmuş) kardeşimin, '12 Eylüle kadar evet, 13 Eylüle hayır' ifadesini anlamakta zorlanıyorum . Şimdi '12 Eylüle kadar evet' dediğiniz bir şeye '13 Eylülde hayır' olmaz. O zaman 13 Eylülde neden 'hayır' dediğinizi ifade etmek durumunda kalırsınız.
'Güven oylamasıdır' demedim
Burada ben bir Genel Başkan olarak, ülkemin Başbakanı olarak hiç bir yerde hiç bir zaman kalkıp, 'bu bir güven oylamasıdır' ifadesini kullanmadım. Arkadaşlarımızdan bazıları kullanmış olabilir. Kullanmışlarsa yanlış yapmışlardır. Hiç bir zaman bunu bir güven oylamasına dönüştürmediğim gibi, çünkü bu partinin Başkanı bensem, Başbakanı bensem burada da benim sözüm geçer. Bunun bir AK Parti projesi olmadığını defalarca meydanlarda söylüyorum. Ahmet'in, Mehmet'in, Tayyip'in projesi değil bunlar. Bu proje bir millet projesidir.
Bitaraf olan bertaraf olur
Yaptığımız bu hazırlık için 'gereklidir' denildiği halde, bu Anayasa değişikliğinin yapılması için 'evet' diyenler, gazetelere tam sayfa ilan verenler, bunun içinde çeşitli odalar... Açık konuşuyorum, çünkü ben böyle gizli ajanda taşımam yanımda, benim ajandalarım açık, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, TÜSİAD'ın, Türk-İş'in, KESK'in, Kamu-Sen'in, Hak-İş'in, Memur-Sen'in bütün 11-12 tane sendikanın altında imzası olan Anayasa değişikliğine yönelik 'evet' kampanyası vardı. Orada 'evet' dediler, orada irade beyanında bulundular. Ben de bugün konuşmamda dedim ki 'Bakın burada da tavrınızı ortaya koyun, hayırsa 'hayır' deyin, evetse 'evet' deyin. Çünkü bitaraf olan bertaraf olur'. TÜSİAD hemen açıklama yapmış. 'Bizden kimse irade beyanı isteyemez' demiş. Peki 2000-2001'deki irade beyanını nasıl yaptın? Bu ülkeyi biz sermayenin hegemonyasına terk etmeyeceğiz. Bunu bir defa açıkça ortaya koymak gerekiyor. Yani geçmişte siz iktidarlarla böyle köşeye sıkıştırıp kedi köpekle oynar gibi oynayabilirdiniz. Ama bu iktidarla oynayamazsınız. Bir şey hayırsa 'hayır' dersin, evetse 'evet' dersin. Karşımıza gelip farklı, kapıdan çıktıktan sonra farklı diyor. Biz bu tür şeylere pek alışık değiliz.
Anayasa değişiklik paketinde neler var
Ne Anayasa Mahkemesinin yapısında ne HSYK'nın yapısında hükümetin herhangi bir dahli yok. Olamaz da. Ama bunlar çıkıp televizyonlarda ne diyor, 'Hükümet kendine göre düzenini yapıyor.' Hazmedemedikleri ne biliyor musunuz? Diyelim ki Edirne, Tekirdağ ve Ağrı'daki hakim, savcı oy kullanacak. 10-11 bin hakim, savcı oy kullanacak ve bu insanlar HSYK'ya atayacaklar. Ne diyor beyler şimdi? Diyorlar ki 'oraya biz sizi sokmayız.' O yıkılıyor. O yıkıldığı için rahatsızlar. Niye onların vereceği reye saygı duymuyorsun, niye onların tercihlerine saygı göstermiyorsun? Çünkü eskiden kaymak takım istediği gibi istediği yere istediklerini atıyorlardı” diye konuştu.
YARSAV'a nasıl güveneceğim
Peki sen Başbakan'a bu kadar sataşıyorsun da Başbakan senin için birşey söylediği zaman neden rahatsız oluyorsun? Bir defa YARSAV gibi bir vakfın yargıçlar dünyası içinde kurulması kadar bir yanlış olamaz. Bak şimdi karşısında bir tane daha kuruluyor. Üçüncü de dördüncü de kurulabilir. Bu bize neyi hatırlattı? Geçmişteki POL-DER, POL-BİR gibi kuruluşları hatırlattı. Ya siz arkadaşlar yargıyı birbirine mi düşüreceksiniz? Ben şu anda ihsas-ı reyde bulunan bir YARSAV mensubunun içinde olduğu bir mahkemeye nasıl güveneceğim, nasıl inanacağım? Soruyorum size, kendimi nasıl teslim edeceğim? Bunlar kalkıp Cumhurbaşkanını bile yargılama cüretinde bulunan insanlar. Kim bunlar, YARSAV mensupları. AB'nin istediği dernek ya da vakıf bu değil. O yargının sorunlarıyla ilgilenmek üzere bir Türkiye yargıçlar birliğini istemiştir. Yoksa dışarda o bildiğiniz, anladığınız dernek ya da vakıfların yargıyla ilgili kurulması değildir. Milleti aldatmayın. Onun için bunun da düzeltilmesi, düzenlenmesi lazım. İnşallah şu işleri düzenledikten sonra onun da adımını atacağız.
Hukukun üstünlüğüne geçiyoruz
Üstünlerin hukukunu şöyle ayaklarımızın altına alıyoruz ve hukukun üstünlüğüne geçiyoruz. Ve elbette bir çok, geçmişteki yaşadıklarımızı biz yeniden yaşamak istemiyoruz. Ve inanıyorum, önüme getirilip de o dosyaları okuduğum zaman, hep bunlar söylenirdi ama dosyaların kendilerini bizzat gördüğümde şunu gördüm. Yani solcusu olsun, sağcısı olsun, hatta bir televizyon kanalında da 'bir soldan, bir sağdan dediler. Biz idam ederken dengeyi gözettik' dediler. Allah aşkına böyle bir anlayış mı olur? Yani biz bununla iftihar edebilir miyiz? Böyle bir anlayışla iftihar edebilir miyiz? Öyleyse bu anlayışın çek edilmesi gerekmez mi? Bu anlayışın hesaba çekilmesi gerekmez mi? Öyleyse bu anlayış, geleceğe yönelik en azından o idam edilen yavrularımızın iadeiitibarını sağlamak bizim boynumuzun borcu değil mi?
Şimdi diyecekler ki 'onlar zaten zaman aşımına uğradı'. Ya bırak arkadaş zaman aşımını. Onu ayrıca konuşuruz. Ama şu anda biz bir şeyi başarmak durumundayız. Nedir bu? Biz iadeiitibar makamındayız. Bakın bu kardeşlerimizden, bu yavrularımızdan birinin ağabeyi beni aradı. 'Biz ailece hüngür, hüngür ağlayarak izledik' dedi. 'Çünkü siz, bugüne kadar seslendirilmeyen kardeşimizin durumunu orada gündeme getirdiniz' dedi. Değerli arkadaşlar, işte her şey böyle oldu zaten. Unutulup gitti, unutulup gitti, her şey yapanın yanına kar kaldı. İşte diyoruz ki her şey yapanın yanına kar kalmasın. Ve birisi bunun, hani 'seni de hesaba çeken bir Molla Kasım gelir' meselesi var ya, biz bu Molla Kasım olduk. Olalım. Ve bunun için de benim milletim şunu söylesin, 'Hamd olsun artık benim güvenebileceğim bir hükümetim, bir iktidarım var. Bakın biz daha bu işlerin yeterli olduğunu asla söylemedik, söylemiyoruz. Ve neler olduğunu zaten sizler dışarıdan izliyorsunuz. Her şeyi, her yerde konuşmak arkadaşlar doğru değil. Ama zamanı gelince konuşmak değerlidir. Onu da zamanı gelince konuşuruz.
'Evet'le sandıkları patlatmamız lazım
Halk oylamasını inanıyorum ki milletimin kahir ekseriyeti öyle bekliyor ve bu 'evet'le sandıkları patlatmamız lazım. 13 Eylül sabahı farklı bir şekilde, milletçe ayağa kalkmamız lazım. Bilesiniz ki şu andaki bizim sıçramamız 12 Eylülde. O zaman çok daha farklı olacaktır, ülke çok daha farklı bir sıçrama kaydedecektir her anlamda. Çünkü demokraside ne kadar güçlüyseniz ekonomide o kadar güçlüsünüz. Demokraside ne kadar zayıfsanız ekonomide de o kadar zayıfsınız. Şu ana kadar bizim yaşadığımız bu. Hak ve özgürlükler noktasında aynı şekilde. Bundan asla taviz vermememiz lazım. Haklarımızı er veya geç alacağız.