Güncelleme Tarihi:
Eğer Baba, dokuzuncu Cumhurbaşkanımız yani Süleyman Demirel, Erdoğan’ın oturduğu koltukta olsaydı ve aynı tepki ve tavır kendisine konsaydı “Doğmamiş çocuğa don biçmeyin” derdi.
Bence doğrudur, henüz orta yerde aday filan yok.
Olsa bile “seçilmemesi” için yollara erkenden mayın döşemenin demokrasi ile bağdaşır yanı nerede?
Bir Anayasa var, Cumhurbaşkanının nasıl seçileceği burada belirlenmiş. Kimlerin seçileceği, kimlerin ise seçilemeyeceği yazılı.
Ama biz seçilecekler arasında yer alabilecek kişiyi “acaba seçilemeyecekler arasına nasıl postalarız” diye formül üretmek, strateji tesbit etmekle zaman öldürüyoruz.
Önce sine-i millet dendi.
Yemedi, sonucun sille-i millet olarak geri döneceği hesaplandı. Bumerang gibi. CHP kurmayları hemen sine-i milletten (U) dönüşü yaptılar.
Çankaya yokuşunda oturmayı hayal edenlerin sesi çabuk kısıldı.
Kendileri bile çocukca buldular eylemi.
Erdoğan’ın ağzını yoklayan yoklayana.
Başbakan eğer “evet adayım” dese, belki de bir-iki meczup Samanpazarı’nda daha şimdiden sembolik sehpa kurmaya kalkışır.
Adayım demiyor ama “aday olmayacağım” da demiyor.
Anayasaya göre aday olma hakkı var. Ama aday olmama diye bir hak yok.
İllaki aday olmayacağım demesi lazımmış gibi hurra üstüne üstüne..
Neticede “aday Meclis dışından da olabilir” deyip topu taça atmaya kalkıştı ya, acaba kim olacak sorusu kafaları karıştırdı.
Kafalar iyice karışınca “önce genel seçim, sonra Çankaya formülü” Sezer-Bahçeli ikilisinden neşet etmez mi?
Eder ve tartışmalar “yeni Meclis, yeni Cumhurbaşkanını seçsin” noktasına taşınır.
Her kafadan bir ses çıkar da, hukukçulardan çıkmaz mı?
Hele ülkemizde hergün konuşan hukuk emeklisi bol ise...
Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu'nun “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görüşmelere başlanması için karar yeter sayısı (367) gerekir” iddiası suları iyice bulandırmaya yetti.
Yani “Erdoğan nasıl seçilemez” formülü, TBMM içtüzüğündeki bir değişiklik dikkate alınarak Anayasaya atıfta bulunuldu.
Kerameti kendinden menkul bu teklife CHP hemen sarıldı.
CHP de yeni gelin sanki mübarek...
Kanadoğlu’nun görüşü hukukçuları ikiye böldü deniyor ama bana göre on ikiye de bölebilir.
Çünkü Yargıtay başkanı iken başka, emekli olduğunda başka konuşulursa, hukuk dediğin şey hemen “guguk”laştırılmış olur.
Zaten hep böyle dönemlerde başlamıştır “hukuk mu, guguk mu” tartışması.
Evet Kurban Bayramı geldi.
Bayramın ilk günü Yılbaşı ile çakıştı.
Biz ne eski bayramlardan bahsetme fırsatı bulabildik.
Ne eski yılbaşı gecelerinden.
Varsa yoksa “Erdoğan’ı Çanakaya’ya nasıl çıkartmayız” tartışması.
Nisan sonuna kadar.
Mayısa kadar sürecek bir tartışma...
Tartışma da öyle bitecek cinsten değil.. Bu tartışmalar taksit taksit...
Taksitli ve indirimli satışlar gibi...
Hiç böylesi görülmemişti...