Erdoğan MÜSİAD Genel Kurulu'nda konuştu

Güncelleme Tarihi:

Erdoğan MÜSİAD Genel Kurulunda konuştu
Oluşturulma Tarihi: Nisan 28, 2012 15:07

Başbakan Erdoğan, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (MÜSİAD) Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen 21. Olağan Genel Kurulu'nda gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Haberin Devamı

Başbakan, konuşmasında 2011 yılında, Türkiye ekonomisinin yüzde 8,5 gibi çok yüksek bir büyüme oranı kaydettiğini, Türkiye'nin Çin'den sonra dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğunu dile getirerek, bu başarının kazanılmasına, Türkiye'yi bu seviyelere ulaştırmasına, bu yüksek büyüme oranına katkı sağladıkları için MÜSİAD'a ve üyelerine şahsı, ülkesi ve milleti adına teşekkür ettiğini söyledi.

MÜSİAD'ın, kurulduğu günden itibaren Türkiye'nin demokratikleşmesinde, sivilleşmesinde, hak ve özgürlüklerin, demokratik standartların ilerletilmesinde her zaman dik, onurlu, ilkeli bir duruş sergilediğini vurgulayan Erdoğan, MÜSİAD ve üyelerine, özgürlüğün, hakkın ve hukukun yanında sarsılmadan durdukları için yine şükranlarını sunduğunu kaydetti.

Erdoğan, yine MÜSİAD, 30 Mart'ta çıkarmış oldukları kademeli eğitim sistemine, yaptıkları eğitim reformuna da en başından itibaren çok güçlü bir şekilde destek verdiğini aktararak, kesintisiz eğitimin acısını yaşamış, zararını görmüş; bundan dolayı da kademeli eğitim reformunu var gücüyle destekleyen, bu reforma sahip çıkan tüm MÜSİAD camiasına da yine bu vesileyle teşekkür ettiğini belirtti.

“Biz 75 milyonun hükümetiyiz'

“Biz, 75 milyonun hükümetiyiz. Bu hükümet, sadece kendisine oy verenlerin değil, 75 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hükümetidir” diyen Erdoğan, bu ülkenin fertleri arasında ayrım yapmadıkları gibi bu ülkenin kurumları, sivil toplum örgütleri, dernekleri ve vakıfları arasında da asla ve asla bir ayrıma gitmediklerini vurguladı.

Haberin Devamı

Erdoğan, hiçbir sivil toplum örgütünü, hiçbir dernek ve vakfı, diğerlerinden ayrı tutmadıklarını ve aralarında asla bir ayrımcılık yapmadıklarını ifade ederek, ancak sivil toplum örgütlerinin, dernek ve vakıfların, demokratikleşme noktasında, milletin talepleri ve tercihleri noktasında ortaya koydukları tavrı milletin ve milletle birlikte kendilerinin de çok yakından izlediklerine dikkati çekti.

MÜSİAD'ın her zaman milletin yanında olduğunu, milli iradenin ve demokratikleşmenin tarafında yer aldığını, MÜSİAD'ın statükonun değil, sırtını devlete dayamış sermayenin değil, her zaman milletin tarafında olduğunu dile getiren Erdoğan, MÜSİAD'ın 34 şubesi, 8 temsilciliğiyle, 6 bine yakın üyesiyle milletin örgütü olduğu kadar, 46 farklı ülkedeki 119 irtibat noktasıyla, 17 milyar dolarlık ihracatıyla, Türkiye'nin aynı zamanda dünyaya açılan penceresi olduğunu belirtti.
Başbakan Erdoğan, “MÜSİAD'a, Türk Bayrağının asaletini tüm dünyada onurla ve şerefle dalgalandırdığı için de ayrıca teşekkür ediyor, ayrıca şükranlarımı iletiyorum. Ben, MÜSİAD'ın bu seviyelere nasıl geldiğini, nasıl ulaştığını çok iyi biliyorum” şeklinde konuştu.

Haberin Devamı

MÜSİAD'ın, bugünlere gelene kadar, hangi çileleri çektiğini, hangi badireleri atlattığını, hangi engelleri aştığını, yıldırmalara, baskılara nasıl göğüs gerdiğini çok ama çok iyi bildiğini vurgulayan Erdoğan, statükocuların ve sırtını devlete dayayan sermaye çevrelerinin, Anadolu'nun genç, dinamik, cevval iş adamlarını, sadece ve sadece bayi olarak görmek istediklerini kaydetti.

Erdoğan, onların buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın, otomobil satan, tüp gaz bayiliği yapan iş adamlarından, esnaftan asla rahatsızlık duymadıklarına işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ama ne zamanki, Anadolu sermayesi gücünü birleştirdi, Anadolu sermayesi heyecanını, coşkusunu, ideallerini hayata geçirdi, işte o zaman Anadolu'nun aslanlarından, Anadolu'nun kaplanlarından korkmaya başladılar. 'Ben artık fırın satmayacağım, ben fırın üreteceğim' diyen, 'Ben fırın ihraç edeceğim' diyen iş adamı, hesapları altüst etti. 'Ben Kayseri'ye, Çorum'a, Konya'ya, Denizli'ye, Gaziantep'e hapsolmayacağım, ben New York'a, Sidney'e, Pekin'e, Bişkek'e, Paris'e, Londra'ya açılacağım' diyen Anadolulu iş adamı, bütün pazarları bozdu. Hiç kimse kusura bakmasın: 28 Şubat, aynı zamanda Anadolu'nun işte bu başarılı iş adamlarına karşı yapılmış bir müdahaledir. 28 Şubat, MÜSİAD'a, MÜSİAD'ın üyelerine karşı, o üyeler gibi nice başarılı iş adamının kolunu kanadını kırmak için yapılmış bir müdahaledir. 'Şu markayı almayacaksınız', 'şu markayı şuraya sokmayacaksınız'... bunlar yaşandı”

Haberin Devamı

Siyasetçiler olarak kendilerinin müdahalelerin siyasi yönüyle, sosyal yönüyle daha fazla ilgili olduklarını kaydeden Erdoğan, müdahalelerin ekonomik gerekçeleri ve ekonomik sonuçlarının, en az siyasi sonuçlar kadar, en az sosyal sonuçlar kadar önemli olduğunu ve bunların artık tartışılmak zorunda olduğunu bildirdi.

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bugüne kadar, müdahalelerden, kimler, hangi rantı sağlamıştır? Müdahaleler kimlerin ekmeğine yağ sürmüştür? Müdahaleler, kimlerin önünü kesmiş, kimlerin ocağını söndürmüş, kimlerin kepengini kapatmış, kimleri de palazlandırmıştır? Bütün bunların artık Türkiye'de sorgulanması gerekiyor. MÜSİAD, 28 Şubat'ın hedeflerinden biri olurken, başka birileri neden 28 Şubat'a aleni destek verdi? O malum 5'li çete, 28 Şubat sürecinde nasıl oldu da, hangi gerekçeyle askeri müdahaleye çanak tuttu, askeri müdahalenin parçası haline geldi? Her konuda söz söyleyenler, her konuda siyaseti baskı altına almak isteyenler, nasıl oldu da, 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da çıtlarını dahi çıkarmadılar?”

Haberin Devamı

1997 yılında, MÜSİAD'ın üye sayısı 2 bin 825 iken 2002 yılına gelindiğinde, üye sayısının 1800'e gerilediğini anlatan Erdoğan, “Neden? Çünkü cadı avı yaşanıyor. 'Ben MÜSİAD üyesi olursam yandım' diyor ve o nedenle kendileri istifa etti. Cadı avı mağdurları görmek isteyenler, 28 Şubat sürecine baksınlar, MÜSİAD'a baksınlar, MÜSİAD gibi Anadolu'nun, Trakya'nın, kendi yağıyla kavrulan iş adamlarına baksınlar” şeklinde konuştu.

Bu iş adamlarının “Yeşil sermaye”, “İrticacı sermaye” denilerek etiketlendiğini ve yaftalandığını dile getiren Başbakan Erdoğan, o dönemde bu şirketleri, kamu ihalelerine, özelleştirme ihalelerine almadıklarını, kamu ve özel sektör bankalarından kredi kullanmalarını engellediklerini söyledi.

Haberin Devamı

Erdoğan, belli şirketlere, belli firmalara, keyfice vergi cezası, keyfice sigorta cezası kesildiğini, teşviklerin, keyfi bir şekilde iptal edildiğini kaydederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“O kadar ki, şirketler, firmalar, ürünleri özellikle kara listeye alındı. Gazetelerde çarşaf çarşaf firma listeleri yayınlandı. Belli ürünlerin belli marketlere girmesi, belli yerlerde satılması yasaklandı. İzmir'de, bir kebapçıyı, köfte satan masum bir vatandaşı listeye aldılar, firmanın ismini gazetede yayımladılar ve bu vatandaşın ekmeğiyle oynadılar. Anadolu'da bunlar yaşanırken, her ne hikmetse, İstanbul'da büyük firmaların yönetimlerinde ekonominin e'sini bilmeyen enteresan isimler, enteresan emekli vatandaşlar görev aldılar. İşte bütün bunlar olurken, bütün bunlar yaşanırken, Anadolu'nun her karışında cadı avı yapılırken, siyasetin merkezi Ankara sustuğu kadar, iş dünyasının merkezi İstanbul da maalesef susmuştur. Bugün eğitim meselesinde statükoyu savunanlar, eğitim meselesinde kaplan kesilenler, bugün demokrasiyi hatırlayanlar, 28 Şubat'ta maalesef suspus olmuş, ellerini ovuşturmuştur. Türkiye'nin bu acı manzarayı, bu acı tabloyu tekrar yaşamaması için, işte bizim cesaretle bunları sorgulamamız gerekiyor. Gençler bunları tekrar yaşamasın diye, çocuklar böyle bir Türkiye'de yaşamasın diye, bizim bu süreçleri çok güçlü şekilde, cesaretle, kararlılıkla sorgulamamız, hakkımızı aramamız, o günlerin de hesabını, hukuk yoluyla sormamız gerekiyor. 'İntikam' ve 'Cadı avı' söylemleriyle konuyu saptıranlara aldırmadan biz 28 Şubat'ı da, 12 Eylül'ü de, 27 Mayıs'ı da sorgulayacak, tarihin bu karanlık dönemlerini inşallah hep birlikte aydınlatacağız. İşte onun için parlamentoda Darbeleri Araştırma Komisyonu'nu hamdolsun kurduk.”

'Kılıçdaroğlu 'intikam' dedi'

Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 28 Şubat'la ilgili yargının ilk tasarrufunda, “intikam” kelimesini telaffuz ettiğini, ardından, kamuoyundan, kendi tabanından gelen tepkiyle çark ettiğini ve “Ben darbelere karşıyım” dediğini ifade ederek, sözlerine şöyle sürdürdü:

“Yargının son tasarrufları karşısında, yeniden çark etti, yeniden 'intikam' dedi, 'Cadı avı' dedi. Neden? Çünkü diyeti var, 28 Şubatçılara borcu var, 28 Şubat'ta kendisini SSK koltuğuna yeniden oturtanlara karşı diyet borcu var. 15 yıl önce 28 Şubat'ı yapanlar, bugün en azından yaptıklarının arkasında durmak gibi bir tutarlı duruş içindeler. Ama 28 Şubat'ın bürokratı, bugün de CHP'nin Genel Başkanı olan zat, bırakınız 15 yılı, 15 gün içinde tam 3 kez çark etme becerisini göstermiştir. Biliyorsunuz, televizyon kanallarında, ekranın altından borsa verileri, ekonomik veriler akar ve onlar saniye saniye güncellenir. Böyle giderse, CHP Genel Başkanı'nın o anki duruşunu, tavrını gösteren veri bantları yayınlanmaya başlanacak. CHP Genel Başkanı şu an demokrat, şimdi darbesever, şu anda Ergenekon'un avukatı, şimdi Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor, şu saatte başörtüsünü savunuyor, şu saatte katsayı uygulamasının değiştirilmesini destekliyor. Çıkıyor, '28 Şubat müdahalesi, 27 Nisan bildirisi AK Parti'yi güçlendirmiştir, AK Parti'nin işine gelmiştir' diyor... Zulüm karşısında, onurunuzla, şerefinizle dik durursanız, kaybetmezsiniz, kazanırsınız. Onlar, işte bunu hiçbir zaman anlamadı ve anlamayacak.

27 Mayıs müdahalesi karşısında CHP dik dursaydı, milletin nezdindeki yeri bugün çok farklı olurdu. 28 Şubat karşısında, 27 Nisan bildirisi karşısında CHP dik durabilseydi, bugün millet nezdinde itibarı çok farklı olurdu. Ama hiçbir zaman dik durmadılar; müdahaleler karşısında eğildiler, müdahalelere alkış tuttular ve işte onun için de milletim bunlara tek başına iktidar vermedi ve ben inanıyorum milletime hiçbir zaman da vermeyecek. 27 Mayıs'ta bunu anlamadılar, bugün de bunu anlamış değiller. 27 Mayıs'ta nasıl ikircikli bir tutum sergiledilerse, işte bugün de, bir milim sapma göstermeden aynı ikircikli, aynı samimiyetsiz tavrı sergiliyorlar. Çünkü bunların zihniyetleri hiç değişmedi. Gen aynı gen. Dünyada genlerle oynuyorlar, bir de bunların genleri ile oynasalar... Çok şey değişir.”

Erdoğan, son günlerde Cumhuriyet Halk Partisi'nin tarihine ilişkin son derece önemli belgeler, Dersim katliamıyla ilgili, Kürt meselesine ilişkin belgeler açıkladıklarını belirtti.

Kitapların yasaklanması, camilerin satılması, kapatılması, ahır haline getirilmesiyle ilgili belgeler açıkladıklarını hatırlatan Erdoğan, “Biz, CHP'nin tarihini gündem oluşturmak, gündemi başka yerlere çekmek için değil, değişmeyen, bugün de varlığını idame ettiren bir zihniyeti deşifre etmek amacıyla gündeme getiriyoruz. Çünkü bugün yaşayan kuşak, aslında bu tarihi büyük ölçüde bilmiyor. Bunun bilinmesi lazım” şeklinde konuştu.

28 Şubat süreci...

Konuşmasında 28 Şubat sürecine işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“28 Şubat sürecinde, bizim de sizlerin de neler yaşadığını bir biz biliyoruz, bir de Allah biliyor. Eğer bunu yapanlar, bunun mimarları, bunun mühendisleri, bunun kuklaları, piyonları deşifre olmazsa, eğer bunlardan hesap sorulmazsa, aynı felaketi biliniz ki çocuklarımız da yaşayacaktır, torunlarımız da yaşayacaktır. Eğer, 28 Şubat sürecinde, emirle, talimatla yazı yazanlar, psikolojik operasyonlara ruhlarını satanlar deşifre olmazsa, biliniz ki ilk fırsatta bunlar bu ülkenin aydınlık geleceğini yeniden karartmak isteyecektir. İşte onun için dik durduk, ama dikleşmedik. Ve dik duruyoruz, dik duracağız. Allah'ın izniyle eğilmeyecek, bükülmeyecek, çocuklarımızın yakamıza yapışıp, 'bize böyle bir Türkiye mi miras bıraktınız?' demesine asla mahal vermeyeceğiz.”

“Kürt meselesinin temelinde tek parti CHP yönetimi vardır”

Bugün Türkiye'nin hangi kronik meselesine bakarsanız, altında 1940'lı yılların baskıcı rejiminin görüldüğünü ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Kürt meselesinin temelinde tek parti CHP yönetimi vardır. Azınlıklar meselesinin temelinde, tek parti CHP yönetimi vardır. Sivilleşme, özgürleşme, demokratikleşme meselelerinin temelinde tek parti CHP yönetimi vardır. Dine, inanca, inanç özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların altında aynı şekilde bir CHP zihniyeti vardır. Ekonomik meselelerin temelinde de işte o zihniyetin etkisi vardır. Bu zihniyetle hesaplaşılmadığı, bu zihniyetle yüzleşilmediği sürece Türkiye kronik meselelerini çözemez.”

“Bu zihniyeti her fırsatta hatırlatmak millete borcumuzdur”

Bugün hala 27 Mayıs'ın ilerici bir darbe olduğunu savunanların, hala Dersim katliamını savunanların, kitap yasaklamalarını meşrulaştırmaya çalışan, camilerin kapatılmasını, satılmasını inkar eden, bu gerçeği sulandırmaya çalışan bir zihniyetin var olduğunu söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Devasa o muhteşem Sultanahmet Camii'ni 6 yıl kapatan zihniyeti biz anlatmayacak mıyız? Her milletin gururlandığı, övündüğü abide eserler vardır. Kaldı ki bunlar, bizim aynı zamanda dinimizin gereği olan ibadetlerimizi toplum olarak bir arada yerine getirdiğimiz o muhteşem eserler... Tıpkı 1940'larda olduğu gibi, tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi bugün de devşirme, sahte ve sahtekar din adamlarıyla toplum ve inanç mühendisliği yapmaya çalışan bir zihniyet var. Özellikle Güneydoğu'da... Herhalde ne demek istediğimi anladınız.
Bugün hala, başörtüsü yasağını savunan, katsayı uygulamasını savunan, kesintisiz eğitime karşı çıkıp bunu Anayasa Mahkemesi'ne götüren, yasakçı, baskıcı, inanç düşmanı bir zihniyet var. Bu zihniyeti deşifre etmek, bizim boynumuzun borcudur. Bu zihniyeti milletimize, genç nesillere her fırsatta hatırlatmak, bizim millete borcumuzdur. Bir tarafta cuma namazı kılınıyor. Orada bir tane cambaz çıkmış, din adamlığı yapıyor. O da orada cuma kıldırıyor. İşte burada kılınıyor. Cuma, adı üzerinde birleşmektir. Sen halkı bölmek için orada ikinci bir cemaat oluşturuyorsun. Bunları deşifre etmeyelim mi? 'O devletin imamıymış'. O? 'Biz, diyor Kürtlerin imamıyız.' Bizim dinimizde Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abhaza var mı?”

'Elitlerin egemenliği sona erdi'

Erdoğan, siyasette, hukukta, ekonomide, dış politikada, “jakobenlerin, seçkinlerin, elitlerin” egemenliğinin artık sona erdiğini söyledi.

Bugün artık egemenliğin “belli zümrelerin, baronların, Galata bankerlerinin, komitacıların, çetelerin, mafyanın, cuntanın” değil, kayıtsız ve şartsız milletin olduğunu vurgulayan Erdoğan, Türkiye'de hangi müdahale dönemine bakılırsa bakılsın en büyük darbeyi ekonominin aldığının görüldüğüne dikkati çekti.

1960 müdahalesinin demokrasiyi kesintiye uğrattığı kadar, ekonomide telafisi yıllar alacak yaralar açtığını, 1971'de ve 1980'de Türkiye ekonomisinin aynı şekilde ağır darbe aldığını anımsatan Erdoğan, her müdahalede büyüme hızının yavaşladığını, faizlerin yükseldiğini, özellikle yatırımların on yıllar boyunca ertelendiğini ifade etti.

“(İyiyiz) diyoruz, ama buna rağmen darbeyi yedik”

Erdoğan, 28 Şubat'ın hemen ertesinde gelen ekonomik krizlerin bir gecede Türkiye'yi yoksullaştırdığını belirterek, şöyle konuştu:
“Gecelik faizin bin 500'e çıktığı dönemi, 8 bine çıktığı anı hatırlayın. Buralara çıktı. Acaba kimler burada vurgunu vurdu? İşte o vurgunu vuranların aslında hesaba çekilmesi lazım. Suç duyurusu yapıyorum burada. Bakın 26 Nisan 2007 Perşembe günü Borsa rekor kırıyor, 48 bin 33 puana ulaşıyor. 27 Nisan Cuma gecesi malum bildiri yayınlanıyor. 1 Mayıs'ta Borsa 43 bin 528 puandan kapanıyor. Toplam kayıp yüzde 9,4. Hisseleri işlem gören şirketlerin piyasa değeri, o üç gün içinde 20 milyar dolar azalıyor. Dolar, 1,32 liradan 1,39 liraya yükseliyor. Bono bileşik faizi, üç gün içinde yüzde 18,4'ten yüzde 19,5'e çıkıyor. 1 puanlık faiz artışının Türkiye'ye yıllık faturası ne biliyor musunuz? 2 milyar lira... Bitmedi. Üst üste 4 yıl yüzde 5'in üzerinde büyüyen Türkiye ekonomisi, 2007 yılının üçüncü çeyreğinde fren yapıyor, yüzde 2 büyüme gerçekleşiyor. Yüzde 4 hedeflediğimiz enflasyon, o yıl yüzde 8'e çıkıyor. Halbuki 'iyiyiz, iyi' diyoruz. Ama buna rağmen biz de o darbeyi yedik. Ben bunu ilgili çevrelerin hepsine özel görüşmelerimde de anlattım.

Allah aşkına soruyorum; buna kimin ne hakkı var? Türkiye'ye bu bedeli, bu faturayı ödetmeye kimin ne hakkı var? Bir bildirinin, Türkiye'ye sadece faiz maliyeti 2 milyar lira... Kimin cebinden çıkıyor bu para? Bu faturayı kim ödüyor? Milletim ödüyor, siz ödüyorsunuz, biz ödüyoruz. İşte bu bedeller ödenmesin diye demokrasiye sahip çıkacağız, özgürlüklere sahip çıkacağız, reformlara sahip çıkacağız ve kararlılıkla ilerleyeceğiz. Bundan rahatsız olanlar var ve bundan sonra da olacak. On yıllar boyunca sırtını statükoya dayayan, buradan nemalananlar bundan rahatsızlar ve rahatsız olmaya devam edecekler.”

“Süreci hep birlikte 2023'e taşıyacağız”

Başbakan Erdoğan, onlara aldırmadan, bu ülkenin fertleri, bu ülkenin iş adamları, sermayedarları arasında ayrımcılık yapmadan bu süreci hep birlikte 2023'e taşıyacaklarını vurgulayarak, milletin iradesine her zaman sahip çıktığını ve sahip çıkmaya devam edeceğini söyledi.

Hükümet olarak millet iradesine her zaman sahip çıktıklarını ve çıkmaya devam edeceklerini dile getiren Erdoğan, aynı şekilde iş adamlarının, sanayicilerin, esnafın, tüccarın, ihracatçının da hem milli iradeye, hem istikrara sahip çıkması, bunu en güçlü şekilde savunmasını beklediklerini ifade etti.

Erdoğan, “MÜSİAD tavrını, biz bu ülkenin tüm iş adamlarında, tüm iş çevrelerinde görmek istiyoruz” dedi.

'Terörün Türkiye'ye maliyeti ağır oldu'

Erdoğan, iş adamların, yatırımcıların özellikle dikkatini çekmek istediği bir başka husus olduğunu kaydederek, şunları söyledi:
“30 yıldır Türkiye terörle mücadele ediyor. Terörün, Türkiye'ye çok ağır maliyeti oldu. Gencecik çocuklarımızı kaybettik, hala kaybediyoruz, ocaklar söndü, aileler parçalandı, çok büyük acılar yaşandı. Siyaset aynı şekilde terörden doğrudan etkilendi. On yıllar boyunca, terör üzerinden Türkiye'de siyaset mühendisliği yapıldı. Sosyal hayat, dış politika aynı şekilde terörden zarar gördü. Bütün bunlarla birlikte, Türkiye ekonomisi de terörden çok büyük zarar gördü, çok ağır maliyet ödedi ve ne yazık ki ödemeye de devam ediyor. Bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye'ye sadece maddi maliyeti, üstünü söylemiyorum, üstü açıktır, 350 milyar dolar oldu.”

Hükümet olarak, 9,5 yıldır, bir yandan terörle kararlı şekilde mücadele ederken, diğer yandan da terörün istismar ettiği zemini kurutmak için yoğun bir gayret içinde olduklarını ifade eden Erdoğan, demokratik haklardan kültürel haklara, dış politikadan ekonomiye kadar her alanda, bu sorunun çözümü için samimi çaba sarf ettiklerini vurguladı.

Erdoğan, devlet olarak, her türlü imkanla bölgede bulunduklarını, demokratik ve kültürel hakları genişleterek oradaki vatandaşın arasında olduklarını belirterek, “Doktorumuzla, mühendisimizle, öğretmenimizle, okullarımızla, hastanelerimizle, bölünmüş yollarımızla oradayız. Havalimanlarıyla, barajlarla, toplu konut şantiyeleriyle Doğu ve Güneydoğu'dayız. Kamu hizmetlerinin sağlıklı, kaliteli, yaygın şekilde verilmesiyle, ambulanslarımızla, jet ambulanslarımızla, helikopter ambulanslarımızla, paletli ambulanslarımızla bölgedeyiz. Yeni açtığımız üniversitelerle, yeni dersliklerle, bilişim teknoloji sınıflarıyla biz bölgedeyiz, bölge halkının hizmetindeyiz” diye konuştu.

9,5 yıl boyunca bölgeye, 35 milyar liranın üzerinde, eski rakamla 35 katrilyon liranın üzerinde yatırım yaptıklarını, başta GAP ve DAP olmak üzere, büyük projelerle büyük yatırımlara süratle devam ettiklerini anlatan Erdoğan, şöyle dedi:

“Fakat, bir örnek, Yüksekova'da havaalanı temeli atılacak, önü kesiliyor. Düşünebiliyor musunuz, buraya temel atma törenine gelecek insanlar engelleniyor? Ve biz onlarla mücadele ediyoruz. Şimdi orada havaalanı inşaatı hala devam ediyor ama adeta savaşarak. Zaman geliyor bakıyorsunuz, iş makineleri yakılıyor. Ondan sonra utanmadan sıkılmadan kalkıp şunu söyleyebiliyorlar; 'siz bölgeye hizmet vermiyorsunuz' diye. Bütün yatırımların, barajların, barajlarda çalışanların tehdidi ve buna rağmen bakıyorsunuz müteahhit firmalar, 'bu tehdide rağmen biz yine bu mücadeleyi sürdüreceğiz' diyorlar. Kaçırdıkları mühendisler, doktorlar, hemşireler, biliyorsunuz. Kaçırıyorlar, ondan sonra kendilerine göre belli haraçları var, bu haraçlarını aldıktan sonra bırakıyorlar. Kim bu? Özgürlükten bahseden ve bölücü terör örgütünün uzantısı olan siyasi kanat da diyor ki, 'Biz size bu konuda yardımcı olalım'. Bu ne demek? Demek ki siz müşterek çalışıyorsunuz; 'Biz size yardımcı olalım'. Bunu bana söylemene gerek yok ki, o senin görevin zaten. Varsa böyle yapacağın bir şey yap. Burada insani olmayan bir şey var, kaçırılmış olan insanlar var. Bir taraftan 'mağdurların yanındayım' diyorsunuz, bir taraftan mağdurlar üretiyorsunuz. Bu mu sizin özgürlükçü mücadeleniz?”

Erdoğan, sadece kamunun imkanlarıyla, sadece kamunun mücadelesiyle, bu sorunun kalıcı olarak çözümünün mümkün olmadığını aktararak, özel sektörün, yatırımcının, girişimcinin, ihracatçının, biraz da fedakarlıkta bulunarak, bölgeyi kapsama alanına alması gerektiğini belirtti. Erdoğan, son olarak ciddi bir teşvik yasası çıkardıklarını, bu teşvik kapsamında adeta orada her türlü imkanı sağladıklarını hatırlatarak, “Özellikle birinci derecede bölgenin para sahibi iş adamlarını memleketlerine sahip çıkmaya davet ediyorum” dedi.

Özellikle girişimciler için yolları açtıklarını, yeni yollar yaptıklarını, engelleri yollardan temizlediklerini dile getiren Erdoğan, “Sizlerin bölgeye gidebilmesi için, biz, kamu olarak önceden gidiyor ve zemini hazırlıyoruz. Özel sektörümüzün bu yollardan geçerek, kamuyu takip ederek bölgeye ulaşmasını, bölgedeki en büyük sorun olan işsizlikle ve yoksullukla mücadelede kamuya destek olmasını özellikle istiyoruz. İşte onun için bir daha söylüyorum, teşvik uygulaması, Türkiye geneli için olduğu kadar, Doğu ve Güneydoğu illerimiz için de bugüne kadar verilen teşviklerin çok çok üzerinde destekleri içeriyor. Yine özellikle 5'inci ve 6'ıncı bölgelerde yapılacak yatırımları çok güçlü şekilde destekliyoruz. Vergi indirimlerinden sigorta primlerinin ödenmesine, yer tahsisinden kredi kolaylıklarına kadar birçok kalemde yatırımcıya çok cazip imkanlar sunuyoruz. İş adamlarımızın bu imkanları, bu fırsatı en iyi şekilde değerlendireceklerine, bölgeye daha güçlü, daha yaygın şekilde yatırım yapacaklarına inanıyorum” diye konuştu.

“BDP, meselenin çözümü için bugüne kadar hiç iyi bir sınav vermedi”

Başbakan Erdoğan, terör meselesinde, hem saldırılara, hem de tahriklere asla ve asla boyun eğmeyeceklerini vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Biz, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesini başlattığımız andan itibaren, bu meseleyi çözmek için çok samimi şekilde irade beyan ettiğimiz andan itibaren, dikkat edin, hem terör saldırıları, hem de tahrikler ciddi şekilde yoğunlaştı. Bizim, çözüm konusundaki kararlı duruşumuz karşısında, PKK ve onun uzantısı olan siyasi parti, çok ciddi şekilde bir tahrik, provokasyon ve nifak sürecini başlattı. Adeta, bu meselenin çözülmemesi için, ellerinden ne geliyorsa onu ortaya koydular, engellemek için ellerinden geleni de yapmaya devam ediyorlar. Biz, bu meseleyi, PKK'ya ve uzantılarına rağmen çözeceğiz. Her zaman ifade ediyorum, benim Kürt kökenli kardeşlerimin temsilcisi BDP değildir. Partimin bölgede aldığı, Kürt kardeşlerimden oy, BDP'nin aldığı oyun çok çok üzerindedir. Biz bu sürece katkı vermek isterse eğer BDP, çözümde olumlu rol oynamak isterse, biz oturur konuşuruz, müzakereye açık olduğumuzu zaten daha önce de söyledik. Ama biz bölücü terör örgütüyle asla müzakere etmeyiz, onlarla mücadele etmeye devam ederiz. Bölücü terör örgütüne düşen görev, elindeki silahı bırakmasıdır. Güvenlik güçlerinden silah bırakmak talebinde bulunanlar gaflet içindedir. Güvenlik güçlerinin görevi, o silahla hem terörle mücadeledir hem asayişi, mazlumu, mağduru korumaktır. O, onun zaten kendi asli enstrümanıdır. Onu hiçbir zaman bırakamaz.

Suriye konusunda bile bakıyorsunuz, Türkiye'de şu mevcut bölücü terör örgütüyle mücadelemizi kalkıp Suriye'deki o bilinçli muhalefet gücüyle aynı şekilde değerlendirecek kadar bunlar gaflet içindeler. Bir defa Türkiye'dekilerin ne alakası var? Suriye'de 'Ben parlamentoda yer alacağım' diyen insanlara seçilme hakkı verilmediği gibi, Baas rejiminin oradaki zulmü karşısında kalkıp bu insanlar acımasızca öldürülüyor. Türkiye'de bir Baas rejimi yok. Eğer varsa bunun tek zaten numunesi biliyorsunuz CHP'dir.

İşte uzantısı olarak BDP parlamentoda, önü açık. Her türlü katılımcı noktada aktivitesini yapabiliyor. Ama ne yazık ki bugün yaptıkları gibi tahriklere devam ederse, bugün yaptıkları gibi, toplumun farklı kesimleri arasına nifak sokma girişimlerine devam ederse, en önemlisi de, terör örgütüyle arasına mesafe koymazsa, kaybeden kendileri olur.

Şunu da burada açık açık söylüyorum: Bölücü terör örgütünü, bir terör örgütü olarak tanımayanlar, bölücü terör örgütünün tüm kanlı eylemlerinde suç ortaklığı içindedir. Bölücü terör örgütünü kanlı bir terör örgütü olarak değil, 'silahlı halk hareketi' olarak tanımlayanlar, terörü, kanı, acıyı meşrulaştırmak gibi çok büyük bir gafletin, çok büyük bir yanılgının içindedir. Amerika Birleşik Devletleri'ne gidip, orada terör örgütünü 'silahlı halk hareketi' olarak nitelendirenler, bugüne kadar bölücü terör örgütünün uyuşturucu ticaretindeki rolünü görmezden geldiler. Bu beyefendiler, bölücü terör örgütünün kendi mensuplarına, özellikle kızlara, çocuklara, hatta kendi örgüt yöneticilerine yaptığı vahşeti görmezden geldiler. Aklıselim sahibi hiç kimse, kanlı, taşeron bir cinayet örgütünü hiçbir zaman silahlı bir halk hareketi olarak tanımlayamaz ve bunun için de BDP, meselenin çözümü için bugüne kadar hiç iyi bir sınav vermedi. Tam tersine çözüm yaklaştıkça, çözüm için kararlı adımlar atıldıkça, süreci tıkamak, gerginleştirmek için, tahrik siyasetini, nifak siyasetini yaygınlaştırmak için ellerinden geleni yaptılar.

Benim Kürt kökenli kardeşim şunu görsün: Doğuda ve Güneydoğu'nun CHP'si olmak için BDP'nin bir gayreti var. BDP, CHP'nin izinden giderek, bölgeyi faşizan bir baskı altına almak için elinden geleni yapıyor. Bakın şu anda, devletin tüm kurumları, tüm güvenlik birimleri, tüm istihbarat birimleri, bugüne kadar hiç olmadığı şekilde tam bir uyum ve koordinasyon içinde çalışıyorlar. Aynı şekilde devlet, bölgeye, bölge insanımıza, kucaklayıcı, koruyucu, gözetici, şefkatli bir tavırla yaklaşıyor. Düşünebiliyor musunuz, dershaneyi gidip rahatlıkla kurşunlayabiliyorlar, yurtları bombalayabiliyor, kurşunlayabiliyorlar? Bunlara hala nasıl olur da hala iyi niyetle bakabilirsiniz? Bölücü terör örgütünün tüm tehditlerine rağmen, BDP milletvekillerinin tahriklerine, kışkırtmalarına rağmen, oradaki kamu görevlilerimiz sabırla işlerini yapıyorlar. Kalkıp doktorları tokatlayacak kadar, bulunduğu temsili görevin hakkını veremeyen, edep adabın dışına çıkanların bunlar içerisinde nasıl yer aldığını görüyorsunuz.”

“Koşan bir Türkiye bina ediyoruz”

9,5 yıl boyunca meydanı bölücü terör örgütüne ve yandaşlarına bırakmadıklarını, bundan sonra da asla bırakmayacaklarını belirten Erdoğan, terör örgütü ve yandaşlarının kendi şahsi çıkarları, kendi ikballeri uğruna yürüttükleri kışkırtmalara asla boyun eğmediklerini ve bundan sonra da eğmeyeceklerini kaydetti.

Erdoğan, “Milletim bize 'bu meseleyi çöz' dedi. Kürt kardeşlerim bize 'bu meseleyi çöz' dedi ve biz, her ne pahasına olursa olsun, daima bu meseleyi çözme gayreti içinde olacağız ve buradan geri adım atmayacağız” diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, özellikle medyanın -tüm uyarılarına rağmen- terörle mücadele konusunda, Kürt meselesi konusunda gerekli hassasiyeti göstermediğini belirterek, “Buna rağmen biz gerekirse tek başımıza bu süreci götürür, samimi gayretlerimizi ortaya koyarız. Biz bu yola milletimizle çıktık, milletimizle yürüyoruz ve yürümeye de aynen devam edeceğiz” dedi.

Bu süreçte, bu yolda, MÜSİAD'ın kendileriyle birlikte olduğuna yürekten inandığını ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:

“MÜSİAD'ın, dün olduğu gibi, bugün de, yarın da bize yol arkadaşlığı yapacağına, bize destek olacağına, katkı sağlayacağına yürekten inanıyorum. Biz 28 Şubat'tan başımız dik çıktık. Biz, 27 Nisan karşısında onurlu bir duruş sergiledik. İnşallah, Kürt meselesini de aynı şekilde, cesaretle, kararlılıkla, samimiyetle ve birlikte çözeceğiz. Türkiye, eski Türkiye değil sevgili kardeşlerim. İleri demokratik standartlara sahip, bölgesinde güçlü, gündemi belirlenen değil, gündem belirleyen bir Türkiye, ekonomisiyle büyük, istikbali aydınlık bir Türkiye'yi hep birlikte inşa ediyoruz. Türkiye'yi prangalarından, safralarından, ağırlıklarından kurtarıyor, yürüyen değil, koşan bir Türkiye bina ediyoruz. Bizimle, yani milletle aynı vizyonu paylaştığınız için sizlere teşekkür ediyorum. Genel Kurulunuzun hayırlara vesile olmasını diliyorum. Allah yolunuzu, bahtınızı açık etsin, Allah yar ve yardımcınız olsun diyor, tüm MÜSİAD camiasını Allah'a emanet ediyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”


 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!