Güncelleme Tarihi:
Siyasete girdiğiniz günlerden başlayalım. Ecevit’le hareket ediyorsunuz önce. Sonra Özal sizi siyasete çağırdığında “Bir sosyal demokrat olarak ANAP’ta ne yapacağım?” diye soruyorsunuz. Özal ne cevap veriyor?
- “Düşüncelerin beni ilgilendirmiyor. İstersen Mao’nun oğlu ol. Bana iş yapacak insan lazım” dedi.
Kılıçdaroğlu ya da Erdoğan’ın ağzından bu cevabı duyabilir miyiz?
- Özal çok hoşgörülüydü. Bence Kemal Kılıçdaroğlu ve Tayyip Erdoğan farklı düşüncedeler. Gördüğüm kadarıyla liderler kendilerine yakın, güvendikleri dar bir çevreyle çalışmak istiyor. Özal farklı insanlarla fikir alışverişi yaparak yola devam ederdi. Başarısının anahtarı buydu.
ANAP için Türk-İslam sentezi deniyordu. Özal’a da ‘şeriatçı’ ya da ‘takunyalı’… Bugün AK Parti’ye getirilen eleştirilerle dozu aynı mıydı?
- ANAP hem geleneklerine bağlı hem de yenilikçiydi. Bu yüzden zihniyet devrimi yaptı. AK Parti muhafazakar ve demokrat bir parti. Ancak konulara daha farklı referanslarla yaklaşıyor. ANAP daha heterojen bir partiydi. AK Parti ise daha homojen. Kişisel kanaatim ANAP topluma daha açıktı, AK Parti daha bir lider partisi. Özal da inancı olan bir liderdi. İnançlara, düşünce ve ifade özgürlüğüne saygılıydı.
O gün, hiç “Türkiye, İran olur mu?” gibi bir kaygı yaşanıyor muydu?
- Hayır, bu hiç yaşanmadı.
BDP’Lİ VEKİLLER MECLİS’TE KALMALI
Kitabınızda “Tayyip Erdoğan büyük bir lider, tarihle randevusunun bir çoğunu kaçırmadı. Ama Kürtler’le randevusunu kaçırırsa hepsi boşa gidecek” diyorsunuz. Öyle bir izleniminiz mi var?
- Bu konuda çok kafa yorduk. Özal HEP’in kurulmasına destek oldu, HEP’li arkadaşlarla zaman zaman görüştük. Bu işin meclis içinde çözüleceğine yürekten inanıyorduk. DEP’in bu anlamda 1994’te yaşadıkları, vekillerin tutuklanması Türkiye’ye hiçbir şey kazandırmadı. Tam tersine Türkiye’de sertleşmenin bir parçası oldu. Faili meçhul cinayetler arttı, Susurluk’la devlet duvara vurdu. Bugün hükümetin Kürt meselesini konuşarak çözmeye yönelik çabalarının çok doğru olduğunu düşünüyorum. Ama…
Ama bir sorun var. Bugün BDP’li vekiller aynı sorunla karşı karşıya.
- BDP de, Kürt hareketini temsil edebilmeli. Teröre yakın duruyor. Bu, toplumu ve çözüm arayanları sıkıntıya sokuyor. Türkiye’de maalesef terörün artmasında iki önemli dönüm noktası var. Biri 1990, diğeri 1 Mart 2003 tezkeresi. Bu tezkereler kabul edilmedi ve 40 kilometrelik kuşakta terör arttı.
BDP, Meclis’te kalmalı mı?
- Mutlaka kalmalı, Kürt hareketini temsil edecek hale gelebilmesi için desteklenmeli, güç kazanmalı. Siyasi partiler de buna katkı sağlamalı, oy için değil Türkiye için düşünmeli.
Aksi halde Türkiye yeniden karanlık döneme mi döner diyorsunuz?
- Türkiye’nin belli yol ayrımları ve dönüm noktaları var. Adnan Kahveci ve Turgut Özal’ın ölümünü karanlık bir dönemin başlangıcı gibi görüyorum.
VESAYETİ KALDIRMAYA ÖMRÜ YETMEDİ
AK Parti’yi destekleyen kesimin en önemli argümanı ‘askeri vesayet’i bitirmedeki başarısı. Siz niye bitiremediniz?
- Bu vesayeti kaldırmaya çalıştık. Necdet Öztorun’un Genelkurmay Başkanı olması gerekiyordu, ancak Özal’ın inisiyatifiyle Necip Torumtay seçildi. Ne yazık ki Ağustos 1990’da Irak’la ilgili meselede Necip Torumtay sınırötesi harekat yapmamızı istemedi. Buna bazı kesimlerle karşı çıktı. Biz o zaman bu vesayetin ağırlığını hissettik. O gün Torumtay’ın Genelkurmay Başkanı olmasını, Özal vesayete karşı tavır olarak gündeme getirmişti. Ne yazık ki sorun oldu. Ak Parti’nin başarısı yüzde 50’yle iktidar olması ve Erdoğan’ın lider tavrıdır.
Özal da etkili bir lider değil miydi?
- Olmaz mı? Ama ömrü yetmedi. Ölmeseydi bu süreci tamamlardı. Zaten Özal’ın ölümünde Kürt meselesi ve ekonomik işbirliğini geliştirme tavrının etkili olduğunu düşünüyorum.
KARİKATÜRLER DUVARINDA ASILIYDI
Özal’ın medyayla arası nasıldı?
- Mesela Uğur Yücel, Özal’ı çok hicveden insanlardan biriydi. Özal o oyunları izleyip gülerdi. Bütün karikatürleri evinde duvarlarda sergilerdi.
Özal bize ne öğretti?
- Seçmeyi öğretti. Özel televizyonları açtı. “İnsanlar ne istiyorsa onu seyretsin, ne istiyorsa onu konuşsun” dedi. Cesur olmayı, inançlara, düşünce ve ifade özgürlüğüne saygılı olmayı öğretti.
Oysa bugün Muhteşem Yüzyıl’ı tartışıyoruz…
- Bence insanlar neyi seyretmek istiyorsa, onu seyretsin. Fantezi bu diziler, bir kurgu. Ama Kanuni’nin, Yavuz Sultan’ın, Fatih’in de iyi bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ermeniler’den özür dileyelim ama…
Kitapta “Ermeniler’den özür dileyelim ama konuşmaya başlarlarsa söyleyeceklerini dinlemeye hazır mı insanlar?” diye soruyorsunuz.
- Dünyada milliyetçi dalga giderek yükseliyor. Hrant Dink’e yapılanları görüyoruz. İnsanın bundan hicap duymaması mümkün değil. Eğer hatalarımız varsa, birbirimizden özür dilemekten başka yolumuz yok.
Gül ile Erdoğan arasında rekabet var
? Erdoğan’ın da, Gül’ün de cumhurbaşkanı olmak istediğini düşünüyorum. Aynı kökten geldikleri için mutabakata varacaklarını sanıyorum ama rekabet havası da seziyorum.
? Başkanlık sisteminde yasama, yargı ve yürütme birbirinden tam bağımsız olmalı. Parlamento seçimlerinde milletvekilleri dar bölge seçim sistemiyle gelmeli. Kanunlar, kamuoyu vicdanında aklanarak geçmeli. TBMM noter gibi olmamalı.