Güncelleme Tarihi:
Başbakan Erdoğan, Hilton Oteli'nde gerçekleştirilen Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Dünya Kongresi ve 56. Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, dünyanın çeşitli ülkelerinden yaklaşık 500 medya mensubunun katıldığı toplantının İstanbul'da yapılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
İstanbul'un, Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu sürecin önemli bir göstergesi olduğunu belirten Erdoğan, kentin bu gelişmeyi en iyi yansıtan yerlerden biri olduğunu vurguladı.
Erdoğan, Türkiye'nin ekonomik atılımlar ve demokratik gelişmeler alanında gerçekleştirdiği konularla sınıf atlayan bir ülke olduğunu vurgulayarak, Türkiye'yi yakından izleyenlerin artık 70'lerin, 80'lerin ve 90'ların Türkiye'sinin bugün var olmadığını gördüğünü belirtti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin bugün çok farklı bir noktada olduğunu ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye, gerçekleştirdiği reformlarla dünyaya açık bir ekonomi, dünyaya açık bir toplum haline gelmiştir. Ben, internet terminolojisiyle buna '24 saat online devlet' diyorum. Artık Türkiye bu noktada bir hedefi, bir amacı başarmış bir devlet konumundadır. Türkiye, büyük ölçüde offline bir bölgede online bir devlet olmayı başarmıştır. Belirsizlik ve çatışmaların hüküm sürdüğü zor bir coğrafyanın ortasında adeta bir refah ve istikrar alanı haline gelmiştir. Bugünkü Türkiye, dünyayla bütünleşen, bu bütünleşmenin faydalarından kendisi yararlandığı gibi çevresine de aktararak öncü roller oynayan bir ülkedir. Bugünkü Türkiye, 4 yıl öncesine göre en az iki kat daha zengindir.”
GSMH'DEKİ YÜKSELME
Başbakan Erdoğan, 2002 yılında Türkiye'nin Gayri Safi Milli Hasılasının 181 milyar dolar olduğunu hatırlatarak, 2006 sonu itibariyle bu rakamın 400 milyar dolara yükseldiğini bildirdi.
Kişi başına düşen milli gelirin de 2002 sonu itibariyle 2 bin 600 dolar olduğunu ve bunun da 2006 sonu itibariyle 5 bin 500 dolara ulaştığını kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin, tarihinde ilk kez üst üste ortalama 7,3 büyüme hızı yakaladığını söyledi.
Recep Tayyip Erdoğan, bu büyüme hızıyla geleceğe yürüyen Türkiye'nin artık bir güven ve istikrar ülkesi olarak yoluna devam ettiğini belirterek, “Türkiye'nin ihracatta ulaştığı 36 milyar dolar eşiğini, bizler geçen ay sonu itibariyle 92 milyar dolara ulaştırmış durumdayız ve bu yılki hedefimiz bunu 100 milyar dolara çıkarmaktır” diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmakta kararlı olduğunu belirterek, “Türkiye'nin AB üyeliği 21. yüzyılın aslında en büyük küresel barış projesidir” dedi.
Uluslararası Basın Enstitüsünün (IPI) Dünya Kongresi ve 56. Genel Kurulunun Hilton Oteli'nde gerçekleştirilen kapanışında konuşan Erdoğan, Türkiye'ye yabancı sermayenin ilgisini anlattı.
Erdoğan, yabancı sermaye akışının 2005'e kadar yıllık ortalamasının 1 milyar dolar olduğunu, 2006 yılı sonu itibariyle 20 milyar dolara ulaştığını, bu yıl sonunda ise bu rakamın 20 milyar doları aşacağını söyledi.
Küresel sermayenin Türkiye'ye olan ilgisinin gerek güven, gerekse istikrar ortamının oluşmasından kaynaklandığını dile getiren Erdoğan, tüm bu göstergelerin Türkiye'yi geleceğin önemli oyuncuları arasına soktuğunu dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, Hindistan ve Çin'in rakamsal büyüklüklerine bakıldığında, Türkiye'nin performansının da bu düzeyleri yakaladığının görüldüğünü ifade ederek, “Türkiye'nin bu başarısı çevremizdeki geniş coğrafyaya olumlu bir biçimde yansımaktadır. Yükselen ekonomik performansımız daha fazla işbirliği imkanı sunmaktadır. Bu performansın arkasındaki yapısal reformlar, ekonomik ve demokratik sıçramalar, çevre ülkelerini de teşvik etmektedir. Türkiye'nin son 5 yıldır hızla ileriye doğru koşabilmesinde popülist politikaları geride bırakması, orta ve uzun vadede hedeflere odaklanması önemli rol oynamıştır” diye konuştu.
Erdoğan, hedeflerin önündeki sorunları doğru tespit ettiklerini ve üzerine kararlılıkla gittiklerini belirterek, bugün Türkiye'nin 4 yıl öncesine göre çok daha yüksek düzeyleri yakaladığını, büyük hedefleri izlemeye başladığını, bunda da siyasi iradenin payının büyük olduğunu dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, aynı siyasi iradenin dış politikada uzlaşıyı arayan “Kazan kazan” anlayışını esas alan, daima güvenlik refah ve işbirliği arayan ve inisiyatif almaktan çekinmeyen bir politikanın da takipçisi olduğunu belirtti.
Uluslararası gündemi meşgul eden her konunun Türkiye'nin gündeminde de yer aldığını anlatan Erdoğan, dış politika anlayışlarının, dünya barışı ve istikrarına sağladığı katkının da görülebileceğini söyledi.
Erdoğan, “Türkiye'nin bu yükselen çizgisi, Türk halkının kendine güvenini artırmakta, güven artıkça halkın beklentileri daima daha iyiye, daha üst standartlara ulaşma yönündeki umutları da çoğalmaktadır” dedi.
AB'YE ÜYELİK SÜRECİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin son yıllarda gerçekleştirdiği atılımlar değerlendirildiğinde, bunların AB üyelik sürecinden bağımsız düşünülemeyeceğini belirterek, şöyle konuştu:
“Türkiye AB'ye üye olmakta kararlıdır. Bu çerçevede gerçekleşen reformları bazen AB ile beraber, bazen kendi başımıza ama her halükarda büyük bir titizlik ve azimle gerçekleştirdik. AB'ye katılım yolunda inişler ve çıkışlar olacaktır. Bu yolculuğun sıkıntılı olduğunu biliyoruz. Engellerin olabileceğini biliyoruz. Ama bunları sabırla, kararlılıkla aşmaya da ant içmiş durumdayız. Önemli olan Türkiye'nin bu kararlılığının Avrupa'da da karşılık bulmasıdır. Türkiye'nin AB üyeliği 21. yüzyılın aslında en büyük küresel barış projesidir. Medeniyetler arası ittifak eğer kurulabilecekse Türkiye'nin AB içinde yerini alması şarttır.”
Erdoğan, bu hedefin stratejik anlamının gözden kaçırıldığı ve Türkiye'nin içinde bulunduğu büyük resmin hesaba katılmadığı bir Avrupa Birliğini düşünmenin mümkün olamayacağını ifade ederek, böyle bir Avrupa Birliğinin stratejik vizyondan yoksun, dünyanın gidişatını okuyamayan ve küresel aktör olma yolunda kararsızlık taşıdığı izlenimini vereceğini vurguladı.
CUMHURİYETİN İDEALİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“AB üyeliği taşıdığı anlam bakımından aslında 84 yıllık cumhuriyetimizin kuruluş idealidir. Bu süreç hükümet olarak bizim için cumhuriyetimizi çağdaşlaşma hedefleri doğrultusunda özgür ve müreffeh dünyanın saygın bir üyesi olma sürecidir. Bu hedef insanlarımızı çağın en ileri refah ve özgürlük standartlarına ulaşması, daha iyi bir hayat sürmesi için benimsenmiştir. Hükümetimiz AB üyeliğini temel bir stratejik yönelim olarak görmektedir. Bu süreci bunun için sahiplendik. Kararlı bir şekilde gerek Kopenhag standartları gerekse Maasricht kriterleri noktasında kararlı bir biçimde sürdürdük ve sürdürmeye devam ediyoruz. Memnuniyetle ifade etmeliyim ki Türk insanı artık demokrasiyi tam anlamıyla özümsemiştir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fransa'da ortalığı yangın yerine çeviren kitlesel gösterilerin yapıldığına tanık olunduğunu, ancak kimsenin bu görüntülere bakıp “kaç tane Fransa olduğunu” sormadığını belirterek, “Bizde insanlarımız, demokratik olgunluk içinde taşkınlık ve şiddete başvurmadan toplanıp miting yapınca hemen 'iki Türkiye var' denmeye başlandı. Bunu kabul etmek mümkün değil” dedi.
Erdoğan, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Dünya Kongresi ve 56. Genel Kurul Toplantısı kapanış oturumunda yaptığı konuşmada, Türk insanının demokrasiyi tüm özgürlükleriyle taviz vermeden yaşama konusundaki iradesini her fırsatta sergilediğini söyledi.
Ancak, “zaman zaman dünya medyasında Türkiye'yle ilgili geçmişten gelen, ön yargılara dayalı, klişeleşmiş haberlerin yayınlandığını ve yorumların yapıldığını da üzülerek gördüklerini” ifade eden Erdoğan, bu örneklerin bir kez daha Einstein'ın ne kadar haklı olduğunu gösterdiğini belirtti.
“Demek ki, gerçekten de ön yargıları kırmak, atomu parçalamaktan daha zormuş. Bunu görüyorum” diyen Erdoğan, bunu hem ulusal bazda hem de uluslararası camiada gördüklerini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Yazılanları gördüğümde çoğu zaman, 'bu bahsettikleri hangi ülke? Çünkü Türkiye olamaz' diyorum. Dünyanın başka yerlerinde, mesela Fransa'da kitlesel gösterilerin yapıldığına hep beraber tanık olduk. Sizler benden daha iyi biliyorsunuz, yakından takip ediyorsunuz. Kimse bu görüntülere bakıp kaç tane Fransa olduğunu sormadı, sormuyor. Bizde insanlarımız, demokratik olgunluk içinde, taşkınlık ve şiddete başvurmadan toplanıp miting yapınca hemen 'iki Türkiye var' denmeye başlandı. Bunu kabul etmek mümkün değil.
Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Öyle de kalacaktır. Bu ülkede hepimiz demokrasiden, laiklikten ve sosyal bir hukuk devletinden yanayız. Bu bizim ortak paydamızdır. Bundan kimse taviz veremez. Bütün meydanların, bütün mitinglerin ortak noktası da budur. Bundan da taviz vermemiz mümkün değildir. Bu böyle biline... Bazıları anlamak istemese de, bu ülkede hepimiz din üzerinden siyaset yapmaya karşıyız. Laikliği hepimizin yaşam biçimleri için bir güvence olarak gördük, görüyoruz. “
Demokratik rekabetin elbette siyasette farklılaşmayı gerektirdiğini ama bu farklılaşmanın, demokrasi, laiklik ve din gibi insanların ortak değerleri üzerinden yapılamayacağını dile getiren Erdoğan, “Din üzerinden yapılamayacağı gibi laiklik üzerinden de siyaset yapılamaz” dedi.
“KİMSE KAMPLAŞMA YAŞANDIĞINI DÜŞÜNMEMELİDİR”
Başbakan Erdoğan, demokratik rekabet ve siyasi farklılaşmanın bu alanın dışında cereyan etmesi gerektiğini belirterek, kendilerinin dün olduğu gibi bugün de bunu savunduklarını söyledi.
Erdoğan, “Belki son mitinglere bakılınca siyasi muhalefet sorunu ya da boşluğu olduğu sonucu çıkarılabilir. Ama kimse olup bitenlere farklı saiklerle bir araya gelen heterojen kitlelere bakıp, Türkiye'de bir kamplaşma yaşandığını düşünmemelidir” diye konuştu.
Demokrasinin, tanımı gereği özgürlükçü ve çoğulcu olduğunu belirten Erdoğan, “Eğer iki Türkiye'den kasıt bu çoğulculuksa, Türkiye'de iki değil daha çok ses olduğunu söyleyebilirim size. Türkiye'de çok sesli bir demokrasinin kökleşiyor olması, bu bakımdan kimseyi ne şaşırtmalı ne de korkutmalıdır” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Özgür dünyayı dün bölen duvarları bugünde aramızda örmeye çalışanlar olduğunu görüyoruz. Bu kez dini ya da kültürel farklılıklarımız üzerinden bizi bölmeye, karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar” dedi.
Erdoğan, Uluslararası Basın Enstitüsü Dünya Kongresi ve 56. Genel Kurul Toplantısı'nın kapanışında yaptığı konuşmada, her açık ve şeffaf toplumun özgür bir medya ortamında yaşadığını, bu bakımdan özgür ve çok sesli bir medya ortamının hem açık toplumların ön şartı hem de neticesi olduğunu söyledi.
Türkiye'de medyadaki çok sesliliğe büyük önem verdiklerini belirten Erdoğan, “Bir ülkede basın özgürlüğünün kısıtlanması o toplumun meselelerini açıkça ve derinlemesine bir biçimde tartışamaması anlamına gelir ki, bu toplumsal gelişimin ve ilerlemenin önüne konulmuş en ciddi engeldir” diye konuştu.
Erdoğan, basın özgürlüğünün, beraberinde büyük bir toplumsal sorumluluk da getirdiğini, burada esas olanın ifade özgürlüğünde olduğu gibi öncelikle ahlaki bir sorumluluk olduğunu kaydetti.
Türkiye'de medyanın geldiği nokta ile demokrasinin ulaştığı olgunluk düzeyi sayesinde her şeyin açıkça ve derinlemesine konuşulup tartışıldığını ifade eden Erdoğan, bu serbest tartışma ortamının, en hassas konularda bile toplumsal mutabakatın oluşması sürecine vazgeçilmez katkılarda bulunduğunu bildirdi.
Başbakan Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyeti 84 yaşına girerken medyamız, demokrasimizin canlılığını sağlayan en önemli unsurlardan birisi haline gelmiştir” dedi.
Basın özgürlüğü içinde gazetecilerin güvenliği ve mesleklerini özgürce icra edebilmelerinin çok önemli bir yer tuttuğunu dile getiren Erdoğan, Türkiye'de son 20 yılda bu konuda çok önemli ve geri dönüşü olmayan demokratik iyileşmeler olduğunu belirtti.
Erdoğan, gerginlik ve çatışmaların yayılma eğilimi gösterdiği bir dünyada medeniyetleri barış içinde bir araya getirebilecek ortak değerleri hep birlikte öne çıkarıp yüceltmemiz gereken günlerde yaşadığımızı vurguladı. Başbakan Erdoğan,”Çatışma ve savaşların egemen olduğu günümüz dünyasında, barışın büyük eksikliğini hissediyoruz. Barışın temel unsurlarından biri karşılıklı anlayış ve işbirliğidir. Birbirimize fikren uzak kalarak değerler ittifakı oluşturmamız mümkün değildir” diye konuştu.
“ZİHİNSEL MESAFE”
Küreselleşmeye yol açan iletişim ve ulaşım araçlarındaki devrimlerle fiziki uzaklıkları aşmanın türlü yollarının keşfedildiğini, ancak ne var ki zihinsel mesafelerin giderilmesi konusunda aynı ölçüde başarı sağlanabildiğinin söylenemeyeceğini ifade eden Erdoğan, İspanya Başbakanı Zapatero ile başlattıkları medeniyetler ittifakı girişiminin öneminin de bu noktada ortaya çıktığını bildirdi. Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ben diyorum ki, özgür dünya bölünemez. Çünkü bu büyük bir tutarsızlık olur. İşte bunun için Berlin duvarının yıkılışını coşkulu alkışlarla selamlamıştık. Çünkü sadece farklılıklarından dolayı hiçbir fert ya da toplumun duvarlar arkasına hapsedilmesinin kabul edilemez olduğuna inanıyorduk. Şimdi diyorum ki, bu inancımız yalnızca fiziki duvarlar için değil, özellikle soğuk savaş sonrasının küreselleşen dünyasında psikolojik duvarlar için de geçerli olmalıdır. Özgür dünyayı dün bölen duvarları bugünde aramızda örmeye çalışanlar olduğunu görüyoruz. Bu kez dini ya da kültürel farklılıklarımız üzerinden bizi bölmeye, karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar.”
Özgürlüğün dışlayıcı ve bölücü olmadığını, zira farklılıkların bulunmadığı bir yerde “özgürlük” diye bir mesele de olamayacağını vurgulayan Erdoğan, “Onun için diyorum ki, farklı kültür ve inançlar arasında psikolojik duvarlar inşa etmek, özgür dünyanın ruhuna aykırıdır ve karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlikedir” dedi.
Erdoğan, küreselleşmenin bu sorunu daha da acil hale getirdiğini belirterek, ülkeleri ya da toplumları karşı karşıya getiren çatışmaları sona erdirecek özgürlük ve uzlaşı kültürü geliştirebilmek için hep birlikte çaba sarf etmek mecburiyetinde olunduğunu bildirdi.
“DEMOKRATİK DİPLOMASİ”
Kendisinin buna uluslararası ilişkilerde “demokratik diplomasi” dediğini kaydeden Erdoğan, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin karşılıklı bağımlılığının giderek arttığını, insanların güvenli ve bekasının artık dünyanın öbür ucundaki gelişmelerden doğrudan etkilendiğini dile getirdi.
“Hepimizin kaderi birbirine bağlı” diyen Erdoğan, artık bütün toplumların kalkınma ve refahın yaygınlaşmasını, küreselleşmenin nimetlerinden eşit biçimde faydalanmayı istediğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, bu talebin, Türkiye'nin çok yönlü dış politika anlayışının da temel parametresi olduğunu vurgulayarak, “Türkiye olarak uluslararası toplumun gündeminde en ön sıralarda yer alan mevcut gerginlik noktalarının ve potansiyel yeni tehditlerin pek çoğunun oldukça yakınında bulunuyoruz. Bu yüzden bölgemizde barış, istikrar ve uzlaşma kültürünün yerleşmesi için aktif çaba gösteriyoruz. Bunun için en önemli enstrümanımız da ısrarla yürütmeye çalıştığımız demokratik diplomasidir” dedi.
Erdoğan, bugün karşı karşıya bulunulan sorununun, “inanç ve kültürlerdeki farklılıklardan değil, bu farklılıkların oluşturduğu renkli ve büyük resmi birbirine karşıt parçalara ayırma çabalarından” kaynaklandığını ifade ederek, bugün medeniyetler ittifakı denilen şeyin farklı gelenek ve kültürleri çatışma unsuru olarak sunmaya çalışan zihniyete karşı kararlı bir duruş olduğunu dile getirdi. Başbakan Erdoğan, “Farklı inanç ve medeniyet havzaları arasında ortaya çıkan güvensizlik ve şüpheyi korku ve baskıyla değil, savunduğumuz ortak değerleri yücelterek bertaraf edebileceğimize artık inanmak zorundayız. Ben sorununun batı ile İslam dünyası arasında değil, ülke ve toplumların gelişmişlik düzeyleri arasındaki eşitsizlikte yattığına inanıyorum” diye konuştu.
Bugün dünyanın bazı bölgelerinde hüküm süren açlık ve yoksulluğun hiçbir insani mülahazaya sığmayan bir görüntü arz ettiğini, yoksulluktan kaynaklanan sosyal sorunların ulusların güvenliğine zarar verdiğini belirten Erdoğan, bilgiye ve teknolojiye erişimde, bunların üretimde kullanılmasında, gelişmiş ülkelerle dünyanın geri kalanı arasında halen ciddi bir fark bulunduğuna işaret etti.
Erdoğan, hangi dine inandığından bağımsız olarak bugün birçok bölgede yoksulluk içinde yaşayan, şiddete maruz kalan, sömürülen ve bocalayan insanlar bulunduğunu ifade ederek, bu köprü kurulamaz, bu insanların da küreselleşmenin nimetlerinden yeterince pay alması sağlanamazsa, yaşanan pek çok soruna kalıcı çözüm bulmanın mümkün olmadığını söyledi.
SİYAH VE BEYAZLARLA
Türkiye'nin binlerce yıllık tarihi, zengin kültürü, dünyada ilgi uyandıran siyasi açılımları, güçlü ve sürekli büyüyen ekonomisi, renkli sosyal yapısı ve jeo-stratejik konumuyla medeniyetler ittifakının öncülüğünü yaptığını hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Kanaatimce böyle bir ülke, basit ön yargılarla ele alınmayı hak etmiyor. Bunu sizlerin de takdir edeceğinize inanıyorum. Türkiye'yi sadece siyah ve beyazlarla açıklamaya çalışmak, onu anlamak için basit sebep ve sonuç ilişkileri kurarak bunlara inanmak, ciddi yanılsamalara yol açmaktan öteye, bu ülkenin çok renkliliğini, derinliğini ve vardığı noktanın dünya için ifade ettiği önemi kavrayamamak olacaktır.”
Erdoğan, Türkiye'nin gerçekleştirdiği siyasi ve ekonomik reformlarla ve yakaladığı hamlelerle, uluslararası toplumun en dikkat çekici üyelerinden birisi haline geldiğini, dünyayı çok yakından ilgilendiren meselelere yapıcı somut katkılarda bulunduğunu vurguladı. Erdoğan, şöyle konuştu:
“Türkiye bu anlamda bir başarı hikayesidir. İçeriden bakıldığında belki daha kolayca görebildiğimiz bu zenginlik, kimi zaman dışarıdan bakıldığında görülmeyebilir. Bu zenginliğin tonları gözden kaçabiliyor. Bana göre Türkiye'yi anlamaya yönelik yapacağımız düşünsel ve duygusal yatırımlar, küresel barış ve refaha da katkı sağlayacaktır. İstanbul'da gördüğünüz tarihi derinlik ve gelecek için umut veren büyük dinamizm, bütün Türkiye'ye yayılan öncü değişimlerin de göstergesidir.”
İstanbul'un asıl birleştirici özelliğinin, medeniyetleri buluşturan değerlere yüzyıllarca ev sahipliği yapmış olması olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, “Bu yönüyle İstanbul, hiç şüphe yok ki medeniyetler ittifakı projesinin sembol şehridir. İstanbul doğu ile batının, geçmiş ile geleceğin, gelenek ve değişimin uyum içinde kaynaştığı nadide bir şehirdir. Buradan barışı dünyaya hep birlikte taşıyalım” diye konuştu.