Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, dün AKP Ankara İl Başkanlığı Siyaset Akademisi'nin Mezuniyet Töreni'ndeki son derste, Türkiye'nin enflasyon sorunundan örnek vererek, enflasyonun 30 yıl ülkeyi inim inim inlettiğini, hep konuşulanın “Bu enflasyon canavarından ne zaman kurtulacağız” olduğunu belirtti.
Erdoğan, “Modern hırsızların eli halkımın cebindeydi. Cebinden birşeyler gidiyordu ama vatandaşım bunun farkında değildi. Niye? Bakıyordu ki cebindeki para yerinde duruyor. Para aynı para. Kaybolan ne? Çarşıya, pazara gittiği zaman bir yıl önce aldığını, aynı parayla bir yıl sonra alamıyordu. Niye? Modern hırsızlar girmiş, oradan alacaklarını çekip almışlar” diye konuştu.
Erdoğan, fabrikaların kapandığını, insanların işlerini kaybettiğini, ocakların söndüğünü, emeğin, ekmeğin durduğu yerde tükendiğini ifade ederek, toplumsal çürüme, göç, terör, istikrarsızlığın o dönemin alışkanlıkları olduğunu, bunların enflasyonun bir ürünü olarak ülkenin sırtına yüke dönüştüğünü söyledi.
“Siyaseti halk için yapmazsanız, enflasyonu dize getiremezsiniz” diyen Erdoğan, yolsuzluklara, israfa öncelikle dur denilmesi, devletin harcamalarının kontrol edilmesi, bütçenin iki yakasının bir araya getirilmesi, maliye, hazinenin dürüstçe ve akıllıca yönetilmesi gerektiğini anlattı. Erdoğan, “Üç şey çok önemli, insan yönetimi, bilgi yönetimi ve finans yönetimi. Bunu başarmadıktan sonra o başarıyı yakalamak, mümkün değildir” diye konuştu.
Geçmiş dönemde, işçiye, memura, çiftçiye olmayan paranın dağıtıldığını, kredi muslukları sonuna kadar açılarak yolsuzluğa geçit verildiğini, Merkez Bankası'nın karşılıksız para bastığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
“İşte o sıfırlar böyle eklendi birin yanına. Bakıyorsun ki para büyük. Ama bu parayla ne alıyorsun? 1 milyon ile 1 liralık ürün alıyorsun. Şimdi biz 6 sıfır attık ne değişti? Şimdi, yeni bir şey geldi, bizim 1 liramız ciddi değerli. Bunlar, kaşıkla verdiklerini kepçeyle aldılar, mantıkları çok acımasızdı. İşçiye, memura 3 kuruş zam yaptı, 10 kuruşunu enflasyonla geri aldılar. Çiftçiye güya para dağıttı, adam traktörünü satacak hale geldi.
Daha 3 Kasım seçimlerinin arifesinde, çiftçinin traktörlerinin hacizde olduğu konuşuluyordu. Yıllık o zaman traktör satışları 6 ile 10 bin civarındaydı, ama şimdi 30 binin üzerine çıktı. Demek ki çiftçim artık zenginleşiyor. Traktör alacak hale geldi, bırak o hacizleri... Bu, o kısır döngünün yıkılışı aslında. Bu kısır döngü yıllarca bu milletin emeğine, ekmeğine musallat oldu.”
“BEN ANKARA'NIN BAŞBAKANI DEĞİLİM”
Başbakan Erdoğan, aynı dönemde “ceberrut bir yönetimin, ceberrut bir siyaset anlayışının” ortama hakim olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
“(Ben yaptım oldu), milletin haberi yok... Milletin arzusundan, taleplerinden haberleri yok... Sırça saraylarında gününü gün ediyor, çarşıya, sokağa çıkmıyor, çıkamıyor. Vatandaşın durumu ne? Ama biz vatandaşın şu anda durumunu okuyoruz, biliyoruz. Niye? Ben gidiyorum, kapısını çalıp...
(Efendim sizi Ankara'da göremiyoruz). Göremeyeceksiniz tabi, ben Ankara'nın başbakanı değilim ki Türkiye'nin başbakanıyım. Eğer Ankara'da görürsen, o zaman çalışmıyoruz demektir. Bizim görev alanımız 780 bin kilometrekare. Bunun bize yüklediği bir yük var. 73 milyon vatan evladıyla yüklediği bir yük var, dünya coğrafyası. Biz burada da kalamayız, çünkü dünya coğrafyasında da bizim işimiz var.”
Erdoğan, tarihin derinliklerine bakıldığında nereden nereye gelindiğinin görüleceğini, adeta “elektrik şokuna tutulmuş gibi olunacağını” ifade eden Erdoğan, “Öyle bir noktaya geldiler ki kendilerini dünyaya kapatmış, gelişmelere kapatmış, kendisine mutlu bir azınlık oluşturmuş, adeta ülkenin geleceğine ipotek koyan bir siyaset vardı Türkiye'de. Milletimiz de bunu gördü, 3 Kasım'da da dedi ki (gelin siz bu emaneti alın)” diye konuştu.
Böyle kısır döngülerin içinde Türkiye'nin varabileceği bir liman, hedef bulunmadığını belirten Erdoğan, “Milletimiz meydanlarda atılan nutukların karın doyurmadığını, geçici çözümlerin derdine deva olmadığını, basit vitrin düzenlemeleriyle Türkiye'nin sorunlarına çare bulunamayacağını milletimiz ağır bedeller ödeyerek gördü” dedi.
Başbakan Erdoğan, belli geleneklerin, adetlerin yerleştiği bir siyaset anlayışı içinde farklı bir şeyler söylemenin ne kadar zor olduğunu çok iyi bildiklerini belirterek, şunları kaydetti:
“Koltuk hırsımız olmadı, inşallah olmayacak da. Her zaman mütevazı olmak, en büyük zenginliktir. Siyasette tevazu ile yükseliş ters orantılıdır. Mütevazı alçak görünür, aslında yeri çok yüksektir. Gururlu, kibirli yüksek görünür, aslında yeri çok alçaktır.
Onun için siyasetimizi mütevazı görünerek yapalım. Onun için hiç oy kaygımız, rant kaygımız olmadı, bir zümreyi zengin edelim de gerisi ne olursa olsun anlayışımız olmadı. Onun için alnımız ak, niyetlerimiz halis, hizmet aşkıyla yola girdik.”
“O FIÇININ KAPAĞINI AÇARIZ”
Başbakan Erdoğan, göreve geldiklerinde 14 küsür katrilyon liralık işçi ve memurlara ait “nema” yüküyle karşılaştıklarını belirterek, daha önce yapılanın, bu para karşılığındaki bir kağıdı kenara koyarak, paranın ödemelerde kullanılması olduğunu söyledi. Erdoğan, şunları söyledi:
“Partimizin adı Adalet ve Kalkınma Partisi. Biz, vatandaşına borçlu bir devlet olamayız. Önce planlamamızı yapacağız, vatandaşımızın alacağını kendisine kuruşu kuruşuna ödeyeceğiz. Şu ana kadar 10 küsür katrilyon ödendi. Mart ve Haziran aylarında kalan 2 taksiti de ödeyeceğiz. Dürüst devlet olacaksanız, böyle olursunuz. Ufak rakamlar değil. 14 katrilyondan bahsediyorum. Peki, bugüne kadar gelen yönetimler bunu niye ödemedi? Şu anda Meclis'te bulunan partilerin hepsi bu parayı benim memurumdan, işçimden topladı. CHP de Anavatan da MHP de DSP de hepsi topladı. Vermediler, aldılar.
İmar Bankası yolsuzluğunda, bu bedel bizim kucağımıza geldi. Biz neyi bulduk karşımızda, yaklaşık 6 buçuk katrilyon. Bunun da faturası Türkiye'ye ağır oldu ve dürüstlük adına şimdi bunlar çıkıyor Türkiye'de dolaşıyor. Bunların peşine takılanlar da maalesef var. Bu parayı ödemeye hala devam ediyoruz. Niye? Vatandaşımızın haklarını koruyalım, çünkü devlet garantör olmuş bankalara. Ne yaptık sonra? Dedik ki 'devlet böyle sınırsız garantör olamaz'. Sınır koyduk, dedik ki '50 milyar'. Daha fazla para yatıracaksan, riskini kendin yükleneceksin.”
Başbakan Erdoğan, bu adımların, bu dönemde atılmış devrim niteliğinde adımlar olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yeni bir Türkiye kuruyoruz. Bu yeni Türkiye, bütün bu suiistimalleri, yolsuzlukları ortadan kaldırmak suretiyle, yeni siyaset anlayışıyla geçmişteki siyaset anlayışı artık yer değişiyor. O alışıla gelen siyaset anlayışına ters olduğumuz için, yola çıktığımızda bize gülenler oldu.
(Doğru söyleyerek siyaset yapamazsın, siyaset dürüst işi değildir, politika çok yüzlülüktür) dediler. Biz de dedik ki, (Biz siyaseti insana hizmet sanatı olarak görüyoruz ve bu yolda varız). (Eğer rant dağıtmazsanız, iktidara gelemezsiniz) dediler. (İğneli fıçılara eğer dokunursanız siyaset yapamazsınız) dediler. Çok şükür hiçbirisine kulak asmadık. Biz sadece milletimizle kucaklaştık. İğneli fıçılara yeri geldi dokunduk, ama hamdolsun yolumuza aynen devam ediyoruz. Çünkü, bundan sonra olursa yine dokunuruz. Milletin hakkını yığdıkları bir fıçıysa, o fıçının kapağını da açarız, yeri geldiği zaman da dokunuruz.”