Başbakan Tayyip Erdoğan, Danimarka Avrupa Hareketi tarafından düzenlenen “Medeniyetler arası ittifak: Türkiye'nin rolü” konulu toplantıda yaptığı konuşmada, Fransa'daki isyana değindi. Avrupa'nın göçmenlerle sorununun İslam sorunu olmadığını görmek gerektiğini vurgulayan Erdoğan, “Sorun varoşların yoksulluğunda ve dışlanmışlığındadır. Varoşları dışlayarak gerçekten demokratik bir toplum yaratılamaz. Bu soruna nefret ve ayrımcılıkla yaklaşmak çözüm değildir. Ülkeler, gettolarda yaşayan nüfus gruplarına daha fazla şefkat göstermek ve onları toplumsal yaşama entegre etmek için yeni yollar ve araçlar bulmak zorundadırlar” diye konuştu.
Yabancıların topluma entegrasyonunun hem göçmenlerin, hem de ev sahibi ülkelerin yoğun çabasını gerektirdiğini söyleyen Erdoğan, ”Önemli olan, bu süreçte duygusal engellere çarpmamak ve önyargılardan arınarak hareket edebilmektir” dedi ve şöyle devam etti:
“Klasik dönem şairlerimizden Fuzuli, bir şiirinde 'Aşk gelince bütün dertler biter' demiştir. Bana göre çare budur: Dışlayıcı yaklaşımlara son vermeli, hoşgörü kültürünü, sevgiyi yaygınlaştırmalı, zayıf olana şefkatle yardım etmeli, dünyayı hepimizin ortak evi olarak görmeliyiz.”
Dünyanın içinden geçmekte olduğu hoşgörüsüzlük ortamında Türkiye'nin, sahip olduğu değerler ve konum sebebiyle özel bir örnek olarak öne çıktığını belirten Erdoğan, “Küresel dünya, önyargılar üzerine inşa edilmiş kalelerde düşman gettolar halinde yaşayabileceğimiz bir yer olarak görülemez” diye konuştu.
Başbakan Tayyip Erdoğan, Danimarka Avrupa Hareketi tarafından düzenlenen “Medeniyetler arası ittifak: Türkiye'nin rolü” konulu toplantıda yaptığı konuşmada, Avrupa Hareketi'nin, yaptığı çalışmalarla geleceğin Avrupa'sının inşa sürecinde önemli bir rol oynadığını belirtti.
Türkiye'nin AB ile katılım müzakerelerine başladığı bir dönemde yapılan bu toplantıyı özellikle anlamlı bulduğunu ifade eden Erdoğan, Danimarka'nın, 17 Aralık ve 3 Ekim süreçlerinde Türkiye'nin üyeliğine destek olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Yine de bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Danimarka'da da Türkiye karşıtı fikir ve görüşlerin taraftar bulduğunu biliyorum. Sizler de hatırlayacaksınız. AB üyelik sürecinde en kritik merhaleyi geçmemiz üzerine uluslararası basında yankı bulan görüntülerden biri, meşhur denizkızı heykelinin siyah çarşaf giydirilmiş fotoğrafıydı. Hoşnutsuzluğu yansıtan bu görüntü, ancak demokratik bir ülkede rastlanabilecek bir tepkidir. Demokratik bir tepki olmasından dolayı da saygı duyuyoruz. Ancak bu görüntünün bizim için üzüntü verici olduğunu da belirtmek zorundayım. Çünkü o görüntü, gerçek Türkiye'yi anlatmıyordu. Yalnızca önyargıyla biçimlenmiş bir Türkiye algılamasını yansıtıyordu.”
Türkiye'ye bu fotoğrafla karşı çıkanların, öncelikle Türkiye'yi ziyaret edip görmelerini istediğini ifade eden Erdoğan, “Şayet bunu yapmış olsalardı, eminim ki zihinlerinde önyargıların oluşturduğu Türkiye fotoğrafını mutlaka değiştirme ihtiyacı hissedeceklerdi. Bizde bu tür önyargıları ifade eden bir söz vardır: 'Kişi, bilmediğine düşmandır' derler. Dostluğun, sevginin, bir arada yaşamanın temel şartı da bu yüzden birbirimizi tanımaktır, anlamaya çalışmaktır” diye konuştu. Farklı inanç, dil ve kültüre rağmen, aynı dünyada yaşandığına işaret eden Erdoğan, saygı temelinde bir arada yaşanması gerektiğini kaydetti.
KARİKATÜR ELEŞTİRİSİ Erdoğan, Danimarka'da bir gazetenin Hazreti Muhammed'in karikatürlerini yayımlamasından kaynaklanan tartışmaları ima ederek de şunları söyledi: “Son dönemde Danimarka'da, temeli dini motifler olan ve ifade özgürlüğü çerçevesinde Türkiye'yi de hedef alan bir tartışmanın yaşandığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Bizim için üzücü olan, Türkiye eksenli bir tartışmanın mevcudiyeti değil, Türk insanının ulusal ve dini sembollerine karşı hoşgörüden uzak yaklaşımlardır. Biz, Türkiye'de başkalarını eleştirirken, onların milli ve dini sembollerini, kutsallık atfettikleri konuları onur kırıcı biçimde kullanmaktan kaçınırız. Kullananları da yadırgarız.”
Türk insanının inancının temelinde başka yaşam biçimlerine, inanç, görüş ve kültürlere karşı hoşgörü ve saygı olduğunu söyleyen Erdoğan, ”Bunun tersi ise nefrettir, çatışma kültürüdür. Bu nedenle, milli ve dini sembolleri küçük düşürme amacını taşıyan eylem ve söylemler, demokratik hak kisvesi altında gerçekleşseler de aslında bu sembollere yönelik bir saldırı olarak görülebilirler” dedi.
Bunu çok tehlikeli bulduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: “Kimse, bir başkasının değerleriyle, inançlarıyla oynama hakkına sahip olmamalıdır. Ayrıca bu tarz bir davranışa karşı demokratik yollardan tepki göstermek de normal karşılanmalıdır. Biz, Danimarka'yı insan haklarına ve değerlerine saygılı, demokratik olgunluğa erişmiş, örnek bir ülke olarak görmekteyiz. Gerçeği yansıtmayan, bir yerde sıradan önyargıların yahut ideolojik fanatizmin doğurduğu üzücü tartışmalarla boşuna vakit kaybedilmemesini ümit ediyorum.”
Bugünkü konferansın başlığında da yer alan 'medeniyetler arası ittifak' konusunun, son dönemde gerek Avrupa'da, gerekse diğer coğrafyalarda giderek yaygınlaşan çatışma kültürü ekseninde tartışıldığını kaydeden Erdoğan, 11 Eylül'den sonra dünyada İslam dinini giderek artan biçimde bağnazlık, terör ve demokrasi karşıtlığıyla özdeşleştirme çabasının, tehlikeli bir gelişme olduğuna dikkati çekti.
Erdoğan, bu tartışmaların, özellikle Avrupa'daki göçmen toplumların “paralel toplumlar” ya da “ötekiler” olarak görülmesi ve yaşanan entegrasyon sıkıntıları sebebiyle ivme kazandığını söyledi. “Medeniyetler ittifakı ya da kültürel çoğulculuktan söz etmenin güç olduğu bir dönemden geçiyoruz” diyen Erdoğan, bu güçlüğün bir imkansızlığa işaret etmediğine inancını dile getirdi.
MEDENİYETLER ÇATIŞMASI Erdoğan, medeniyetler arası ittifak konusundaki temel saptamasına ilişkin olarak şöyle konuştu: “Dünya insanlığın ortak evidir. Farklı inançlara sahip olsak da, tarih boyunca benliğimizi doğruya ve iyiliğe yönlendiren ortak bir kutsal özden beslenmiş bulunuyoruz.
Biliyoruz ki pek çok farklı kültür, insanoğlunun daha yaşanabilir bir dünya oluşturma, insani acılara son verme çabaları için benzer düşünce ve pratiklere sahiptir. İnsanlığın meydana getirdiği ortak medeniyet, mozaik benzeri parçalardan oluşan bir büyük resim ortaya koymaktadır. İyi ve kötü medeniyet yoktur. İyi ve kötü insan vardır.
Medeniyetler noktasında ancak, sorunlara çözüm üretebilenler ile çözüm üretemeyenlerden söz edilebilir. Bu noktada ayakta kalanlar ve düşenler vardır. Ezilenler ve ezenler vardır. Temel insani sorunlar ve hayata geçirilmesi gereken çözümler vardır. Önümüzdeki denklemin parametreleri bunlardır.
Dünyayı büyük bir pervasızlıkla kültürel temelde gruplara ayıran 'Medeniyetler Çatışması' görüşü, bana göre insanın ortak kimliğini ve insani yaklaşımı dışlamaktadır. Oysa hangi ülkenin vatandaşları olurlarsa olsunlar, hangi dine inanırlarsa inansınlar, hangi siyasi görüşe, hangi ırka mensup olurlarsa olsunlar, dünya üzerinde kazanacakları ekmeğin derdinde olan, sevdiklerini ve hayatlarını kaybetmeden barış içinde yaşamayı arzu eden milyarlarca insan bulunmaktadır.
Kısacası mesele, inançlarımız ve kültürümüzdeki farklılıklarda değildir. Mesele, çözülmesi gereken başka sorunlar varken, bunları birbirinin karşıtı olarak sunan, barışçı değil, çatışmacı zihniyettedir. Birlik yerine farklılıkları vurgulamak kaygısıyla alınan her tavır, Hıristiyan da olsalar, Müslüman da olsalar sadece fanatiklerin eline koz verecektir.”
“ÖTEKİLEŞTİRMEK” Erdoğan, özellikle 11 Eylül'den sonra İslam'ı terörle yan yana getirme çabalarına şahit olunduğunu belirterek, “Bilerek ya da bilmeyerek 'İslami terör' tanımlarının bu amaçla dolaşıma sokulduğuna, bu amaçla kullanıldığına şahit oluyoruz. Bu, bir dini, bir inancı ya da bir medeniyeti kategorik bir şekilde 'öteki' olarak görme ve gösterme alışkanlığının bir sonucudur.
Çünkü başka dinlerin mensupları teröre karıştığında aynı çevreler buna 'Yahudi ya da Hıristiyan terörü' dememektedirler. Biliyorlar ki, böyle dediklerinde işaret ettikleri bizzat kendi kültürel kimlikleri olacaktır.
Bu sebeple 'ben' olarak algıladıkları dünyanın bir mensubu yaptığında, en fazla 'dinci terör' ifadesini kullanabilmektedirler. Bu da, kendi inanç ve medeniyet dünyalarının dışında kalanlara 'öteki' gözüyle baktıklarını göstermektedir.
İslam'ı ve Müslümanları bu şekilde 'ötekileştirmek' bize göre, hem büyük bir haksızlıktır, hem de son derece tehlikeli bir gelişmedir. İnsanlığın barış ve refaha ihtiyacı bulunmaktadır. Yeterince kan ve gözyaşı gördük; yeterince acı çektik. Bu dışlayıcı yaklaşımlar, insanlığa barış ve huzur getirmeyecektir. Artık bunun farkında olduğumuzu görmek istiyorum.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliğinin, İslam ve Hıristiyanlığın barış içinde bir arada yaşayabileceğini gösteren bir örnek sunacağını belirtirken, Türkiye'nin dışlanmasının, mevcut küresel konjonktürde Avrupa'yı ve genel anlamda Batı'yı, İslam dünyası ile bir “yol ayrımının” eşiğine getirebilecek ölçüde tehlikeli bir
seçim olabileceğini söyledi.
Erdoğan, Danimarka Avrupa Hareketi tarafından düzenlenen ”Medeniyetler arası ittifak: Türkiye'nin rolü” konulu toplantıda yaptığı konuşmada, AB içinde kayda değer bir Müslüman nüfus bulunduğunu belirterek, bazı istatistiklere göre, AB nüfusu toplamının yüzde 4'ünün Müslüman olduğunu ifade etti.
Erdoğan, son haftalarda entegrasyon sorununun ortaya koyduğu ciddi sokak eylemleriyle uğraşmak durumunda kalan Fransa'nın nüfusunun yaklaşık yüzde 8'inin, Hollanda nüfusunun yüzde 6'sının, Almanya nüfusunun yüzde 4'ünün Müslüman olduğunu kaydetti.
Yapılan bazı çalışmaların, Müslümanların Paris, Londra, Brüksel, Rotterdam, Kopenhag, Malmö ve Marsilya gibi büyük Avrupa kentlerinin nüfuslarının yüzde 10 ila 25'ini teşkil ettiğini ortaya koyduğunu söyleyen Erdoğan, “Hal böyleyken, bugün, özellikle de Türkiye üzerinden, kültürel farklılıkların çatışmacı bir üslupla tartışmaya açılmasını anlamsız buluyorum” diye konuştu.
AB ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarına ya da Türk kökenli AB vatandaşlarına bakıldığında, bu kişilerin radikal eğilimler sergilemediğinin, entegrasyon sürecini daha sağlıklı geçirdiğinin görüldüğünü belirten Erdoğan, “Zira, Avrupa'daki Türkler entegrasyon istemektedirler ve buna hazır bulunmaktadırlar. Türkiye'nin AB'yle tam üyelik temelinde buluşmak olduğunu da gayet bilmektedirler” diye konuştu.
TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ
Türkiye'nin, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan, 82 yıldır cumhuriyetle yönetilen, demokratik bir ülke olduğunu ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan tüm ekonomik, siyasi ve savunma örgütlerinde yer aldığını kaydetti.
Türkiye'nin, Avrupa'nın temsil ettiği evrensel değerleri, katılımcı demokrasiyi, çoğulculuğu, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, laikliği, düşünce, vicdan ve teşebbüs özgürlüğünü benimsediğini belirten Erdoğan, “Bu nitelikleriyle Türkiye'nin AB üyeliği, tüm dünyaya medeniyetler ittifakının mümkün olduğunu gösteren ikna edici bir örnek sunacaktır” dedi.
Erdoğan, AB üyelik hedefinin, Türkiye'nin küresel ölçekte birleştirici ve katkı sağlayıcı rolü bakımından da önem taşıyan bir çabanın sembolü haline gelmiş olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Dünyanın medeniyetler ekseninde birbirine karşı çatışmaya itildiği, terörün giderek daha yıkıcı, giderek daha acımasız hale geldiği, hoşgörüsüzlüğün ve aşırı görüşlerin canlanma emareleri gösterdiği bir dönemde, Türkiye'nin barışçı kimliği önemli bir değer olarak ortaya çıkmıştır.”
Bunun somut örneklerinden birinin, İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero'yla birlikte BM çatısı altında başlattıkları Medeniyetler İttifakı girişimi olduğunu kaydeden Erdoğan, girişimin temel amacının, medeniyetler arasındaki ortak evrensel değerleri ön plana çıkarmak suretiyle, toplumlar arasında birlik duygusu, işbirliği ve uyum ortamının yaratılmasına katkıda bulunmak olduğunu belirtti.
Erdoğan, bu çerçevede İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) ile AB Ortak Forumu'ndan sonra uluslararası alanda ilgi uyandıran yeni ve iddialı bir projeye daha önderlik etmesinin, Türkiye'nin kültürel kimliğiyle, özel konumuyla sahip olduğu imkanlara işaret ettiğini söyledi.
Türkiye'nin, özel coğrafi konumu, kendine özgü tarihi-kültürel birikimi ve farklı geleneklerin sentezini oluşturan kimliğiyle, medeniyetler arası diyalog konusunda kritik bir rol oynayabileceğini gösterdiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliğinin, İslam ve Hıristiyanlığın barış içinde bir arada yaşayabileceğini gösteren bir örnek sunacağına işaret etti. “Türkiye'nin dışlanması ise, mevcut küresel konjonktürde Avrupa'yı ve genel anlamda Batı'yı, İslam dünyası ile bir 'yol ayrımının' eşiğine getirebilecek ölçüde tehlikeli bir seçim olabilir” diye konuşan Erdoğan, AB üyeliğinin gerçekleştiği gün ”Medeniyetler Çatışması” tezinin geride bırakılmış olacağını sözlerine ekledi.