Güncelleme Tarihi:
ESKİ Yunanistan başbakanlarından Konstantin Mitsotakis, yaşayan en eski Avrupalı siyasetçilerden biri. Bugün 95 yaşında olan Mitsotakis’in Yunanistan Parlamentosu’na milletvekili olarak ilk girişi 1946. 2004’deki vedasına kadar yaklaşık 60 yıl aktif siyasetin içinde yaşıyor. Geçen hafta Babıâli toplantılarının onur konuğu olarak İstanbul’a gelen Mitsotakis ile buluşmamıza kendisi gibi siyasetçi olan kızı Dora Bakoyanni de eşlik etti. Söyleşiye başlarken ağzından dökülen ‘Artık İstanbul’a son gelişimdir herhalde’ sözleri bu ziyareti kendi kişisel hikâyesinde çok özel bir yeri olan Türkiye’ye bir anlamda veda olarak gördüğünü ele verdi. Türk-Yunan ilişkilerinin en dikenli zamanlarından bugüne bütün seyrini yaşayan Mitsotakis, kendi ülkesinde hain damgası yeme pahasına neden iyi komşuluk felsefesini savunduğunu anlattı.
KIBRIS HELENİZMİN PARÇASI, RUHUMUZ
Genel anlamda iyi komşuluk anlayışı ilişkilerde hâkim olsa da Kıbrıs konusu hâlâ masada. Hatta öyle ki Kıbrıs meselesi Türkiye’nin AB üyeliği önündeki en önemli bariyerlerden biri. Bugün Avrupalı siyasetçiler 2004’te Güney Kıbrıs’ı tek başına AB üyesi yapmanın büyük bir hata olduğunu kabul ediyor. ‘Yunanistan’ın diğer 9 ülkenin üyeliğini veto etme tehdidine boyun eğdik’ diyorlar. Yunanistan’ın o dönem gerçekten doğru politika izlediğine inanıyor musunuz?
Yunanistan, Kıbrıs’ı hiçbir zaman göz ardı edemez. Kıbrıs Helenizmin bir parçasıdır, ruhumuzun bir parçasıdır. O nedenle de Kıbrıs için yaşayabilir bir çözüm bulunması bizim için çok önemli. Bu sorun on yıllardır ilişkilerimizi zehirledi. Davos’taki o meşhur buluşmada Demirel ile bir anlaşma imzalamanın eşiğine gelmiştik. Ama hayal ettiğim gelişme olmayınca Ankara’ya gitmedim. Kıbrıs hep Türkiye’nin hassas karnı oldu. Bunu Özal ile de defalarca konuştum. Kendisi de Kıbrıs’ın Türkiye için bir zayıflık olduğunu kabul ediyordu ve çözüm bulmak istiyordu. Artık bugün Türkiye gerçekten de çözüm için kararlı bir rol oynayabilir. Yunanistan bunu yapacak durumda değil ama Türkiye bu güce sahip.
TAKSİM KIBRIS İÇİN BİR TRAJEDİ OLUR
Tek başına ne yapabilir Türkiye?
Kıbrıslı Türkleri ikna edebilir. Yeni Rum lider Anastasiades makul ve mantıklı bir siyasetçi. Elbette önünde derin ekonomik sorunlar var, dolayısıyla da hemen Kıbrıs meselesine eğilemez belki. Ama yapıcı bir müzakereci olabileceğine inanıyorum.
AK Parti de şöyle diyor; ‘Biz 2004 referandumu için risk aldık. Adanın birleşmesini destekledik. Rumlar reddetti, bir de üzerine AB üyesi oldular, şimdi müzakerelerde bize engeller çıkarıyorlar’. Hal böyle iken Türk hükümetinin yeniden hiçbir karşılık görmeden adım atmasını beklemek ne ölçüde gerçekçi?
Geçen on yılda iki taraf da hatalar yaptı. Ben sadece Türkler yaptı demiyorum, biz de yaptık. Ama bu geçmişte kaldı. Şimdi gelecek için ne yapmamız gerektiğini konuşmalıyız. Kıbrıs sorununa çözüm bulmak sadece iki ülke için değil bütün bölge için çok önemli. Bugün artık Kıbrıs meselesi olgunluk aşamasındadır. Şunu özellikle belirtmem gerek; taksim Kıbrıs için bir trajedi olur, iki ülke için de pek çok sorunun kalıcı nedeni olur.
BÖYLE BİR ŞEYİN OLMASINI İSTEMEZDİK
Abdullah Öcalan 1999’da Kenya’daki Yunanistan elçiliğinde yakalanıp getirildiğinde PASOK hükümetini sert dille eleştirmiştiniz. ‘Yunanistan modern tarihinin en zor zamanını geçiriyor’ diye yorumlamıştınız.
O dönem gerçekten de Yunanistan için çok çok zor bir dönemdi. Böyle bir şeyin olmasını istemezdik ama oldu. Bunu unutmak ve geleceğe bakmak durumundayız.
Bunu hatırlatmamın sebebi aslında bugün Türkiye içinde yaşananlar. Devlet Kürt meselesini çözmek için Öcalan ile görüşüyor. Yunanistan’la ikili ilişkilerde krize neden olan Öcalan konusunda Türkiye’de 14 yılda değişen yaklaşımı nasıl değerlendirdiğinizi merak ediyorum.
Bu, Erdoğan’ın zor kararlar alabilen güçlü ve ehil bir başbakan olduğunu gösteriyor. İşte tam da bu yüzden Erdoğan’ın Kıbrıs konusunu da çözebileceğini umut edebiliriz diyorum. Emin olun Erdoğan Kürt sorununu çözmek için ortaya koyduğu çabalardan çok daha az bir çaba ile Kıbrıs sorununu çözebilir.
ŞİMDİ TÜRKİYE’DEN YATIRIM BEKLİYORUZ
Yunanistan’daki ekonomik kriz Türkiye ile ilişkileri nasıl etkiledi sizce?
Olumlu etkiledi. Türkiye için Yunanistan’da yatırım fırsatları yarattı. Biz de Türkiye krizden geçerken yatırım yapıp yardım etmiştik. Bugün de biz Türkiye’den yatırım bekliyoruz. Gelen yatırımcı bir taşla iki kuş vurmuş olacak; hem bizim ekonomimizin canlanmasına yardım etmiş olacak, hem de kendisi para kazanacak.
Türkiye’nin ekonomik olarak Avrupa’daki pek çok ülkeden istikrarlı olması nedeniyle Türk yetkililerin bazen iddialı açıklamaları oluyor. Bunlar Yunanistan’ı rahatsız ediyor mu?
Kaçış hikâyem sırasında anlattığım Çağlayangil görüşmesi var ya, işte o görüşmede Çağlayangil bana çok önemli bir şey söylemişti. ‘Sayın Mitsotakis, şimdi sizin ülkenizde cunta rejimi var ve biz ülke olarak çok avantajlı bir duruma geçtik. Sizi zor durumda bırakacak pek çok şey yapabiliriz. Ama bunu yapmıyoruz çünkü biz Yunanistan’la meselelerimizi demokratik yollarla seçilmiş bir hükümet varken halletmek istiyoruz’ demişti. İşte bugün de ihtiyacımız olan ruh budur. Bir taraf zor süreçlerden geçerken, diğer taraf zorlanan tarafın zayıflıklarından faydalanmayı düşünmemelidir. Zaten Türkiye’nin de böyle bir şey yaptığına yönelik hiçbir işaret yok.
TÃœRK-YUNAN DENGESÄ° ANLAMINI YÄ°TÄ°RECEK
20. yüzyılda Türk-Yunan dengesi, Batı için barış ve istikrarın korunması açısından çok önemli bir unsurdu. Eskiden Amerikan başkanlarının ziyaretleri bile bu denge gözetilerek planlanırdı. Ama dünya değişiyor. Türkiye AB dışındaki coğrafyada oldukça etkin bir ülke haline geldi. Türkiye’nin AB üyeliği yerine başka alternatifler üzerinde duruyor olması Yunanistan’ı ve Ege meselesini nasıl etkiler?
Türkiye ne yöne gitmesi gerektiğine kendisi karar verecek. Şahsen ben Avrupa istikametinde yoluna devam etmesini dilerim. Bence önemli bir güç olabilmesinin hayati bir unsuru Avrupa’dır. Bahsettiğiniz Türk-Yunan dengesi var olmaya devam edecektir. Fakat zaman içinde giderek anlamını ve önemini yitirecektir. Eğer Türkiye bir gün AB üyesi olursa işte o zaman denge meselesi tamamen ortadan kalkar.
ÇAĞLAYANGİL BENİ KAÇIRTMIŞTI
1967’de ülkenizdeki askeri diktatörlükten kaçarken ilk durağınızın Türkiye olduÄŸunu biliyoruz ama detayları pek de bilmiyoruz. Dönemin Türk DışiÅŸleri Bakanı Ä°hsan Sabri ÇaÄŸlayangil’in bu hikâyedeki rolünü anlatır mısınız?Â
Cunta tarafından tutuklanıp serbest bırakıldıktan sonra bir kez daha tutuklanmamak için ülke dışına çıkmaya karar verdim. Tek yol Ege Denizi’ni geçip Türkiye’ye ulaşmaktı. 10 metrelik küçük bir balıkçı teknesi buldum. Elbette bu planı yaparken Türk hükümetine danışmak gerekiyordu. O dönemde Dışişleri Bakanı olan İhsan Sabri Çağlayangil’i öteden beri tanıyordum. Cuntadan önceki Dışişleri bakanlarımızdan biri ile Çağlayangil’e mesaj gönderdim. Türkiye’ye gitmek istediğimi ancak bunun gizli tutulmasını rica ettiğimi söyledim. Çağlayangil’den ‘memnuniyetle’ yanıtını alır almaz yola çıktım. 15 Ağustos gecesi daha önceden ayarladığım o balıkçı teknesiyle tek başıma yola çıktım. Hava berbattı. O havada hayatımın ilk ve tek kaptanlık tecrübesini yaşadım. Zor da olsa Çeşme’ye ulaşmayı başardım. İzmir’den Çağlayangil’i aradım. Olduğum yerde beklememi söyledi. Kısa bir süre sonra sivil polisler gelip beni oradan aldılar ve İstanbul’a kadar eşlik ettiler. Hilton Oteli’ne getirip bıraktılar. Odama girer girmez telefonum çaldı. Tedirgin oldum acaba kim arıyor diye. Zira Yunan istihbaratının peşimde olduğunu biliyordum. Ama yine de açtım. Çağlayangil’in sesini duyunca rahatladım. Otelin terasında kahve içmek için beni beklediğini söylüyordu. O görüşme benim için çok önemlidir. Çok önemli konuları konuşmuştuk. Beni gazetecilerin fark etmesini engellemek için hemen ertesi gün şehir merkezinden 30 kilometre ötede Boğaz kenarında küçük bir otele yerleştirdiler. Sonra da zamanı gelince Türk Hava Yolları’nın kabin ekibinin arasına saklayarak Cenevre uçağına binip gitmemi sağladılar.
Yunan istihbaratını atlatmak için benim Çeşme’ye geldiğim tekneyi de Yunanistan’a geri gönderdiler. Türk hükümeti bu işi o kadar iyi yönetti ki tek kimse bile zarar görmedi.
Türklere nasıl güvendiniz? O dönem Türkiye, hâlâ Yunanistan için neredeyse düşman kategorisinde değil miydi?
Ben Türk halkına daima güvendim. O kararı alırken de bir an bile tereddüt etmedim. İyi komşuluk için güven esastır. Aklımızdan geçeni dürüst bir biçimde birbirimize söyleyebilmeliyiz. Siyasetçiler çoğu zaman gerçeklikten uzak şeyler söyleyebilir ama iki komşu hükümet birbirine karşı dürüst davranmalı. Benim hikâyem bunun başarılabilir olduğunu gösteriyor.
GİRİT’TE TÜRKLERLE BERABER BÜYÜDÜK
Çağdaşlarınızın Türkiye’ye vurarak siyaset yaptığı bir dönemde bu çizgiyi savunmak zor değil miydi?
Buna herkesten önce inanmamın sebebi belki de Giritli olmamdır. Biz Giritli Türkler ile beraber büyüdük, yaÅŸadık. Tamam savaÅŸ sırasında birbirimizi boÄŸazlamış olabiliriz ama aslında çok uzun zaman barış içinde ortak bir yaÅŸamı paylaÅŸabilmiÅŸ halklarız. Ben Venizelos ailesinden geliyorum. Elefterios Venizelos benim büyükannemin kardeÅŸidir. Venizelos ile Atatürk arasındaki dostluk bizim ailemizin damarlarında dolaşıyor. Bugün Türkiye ile dostluk politikasının Yunanistan’daki bütün siyasetçiler tarafından benimsendiÄŸini görmekten büyük mutluluk duyuyorum. En önemli adım benim baÅŸbakan olduÄŸum dönem 90’lı yılların başında atıldı. Türk mevkidaşım Süleyman Demirel ile imzaladığım anlaÅŸmalar nedeniyle o zaman PASOK beni hain ilan etmiÅŸti.Â
DOSTLUÄžUN TELÄ°F HAKLARINI ALMAMIÅžIM
Ama sonraki PASOK liderlerinden Papandreu mesela Ankara ile iliÅŸkileri yumuÅŸatan isimlerden biridir.
Evet. Yorgo Papandreu da biliyorsunuz kendini Türk-Yunan dostluğunun mimarı olarak görür, kendi politikası olduğunu söyler. Ama aslında bu politikanın mucidi benim ama telif haklarını almamışım, ne yaparsın. (Gülüyor.) Doğrusu bugün herkesin bu politikayı sahiplenmesine çok seviniyorum.
Türkler, Lahey için birkaç kez tutum değiştirdi
Ege’deki ihtilaflar ne olacak?
Ege’deki sorunlarımızın bir tek uluslararası hukuk ile çözülebileceğine inanıyorum. Biz 1992’de Demirel ile Davos’taki görüşmemizde iki ülkenin birbirinin toprak bütünlüğüne saygı duyacağını deklare ettik. Bunun da uluslararası hukuk temelinde olacağını söyledik. Bu iki ülke için bir ilkti. Yunanistan hiçbir zaman Ege Denizi sadece Yunan denizidir demedi.
İyi de sorun tam da iki ülkenin de saygı duyacağı deniz sınırının hâlâ belirlenememiş olması değil mi? İki ülkenin kıta sahanlığı üzerindeki yorum farkı bugün hâlâ aşılabilmiş değil.
Aslında iki ülke kıta sahanlığı meselesini çözmek için Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na gitme konusunda bir süre önce anlaştı. Şimdi görüşmeler ne durumda bilmiyorum. Umarım bir an önce çözülür.
Bizim aslında Türk tarafının Lahey’e gitme konusunda anlaştığından haberimiz yok. Bildiğim kadarıyla Türkiye buna pek yanaşmıyordu.
(2009’a kadar Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan kızı araya giriyor) Dora Bakoyanni: Türk tarafının tutumu birkaç kez değişti.