Güncelleme Tarihi:
Hamas, Gazze işgalinin üçüncü yılında Türkiye’den İsrail ile arasında oluşan derin anlaşmazlıktan daha iyi bir hediye isteyemezdi. İsrail uluslararası arenada köşeye itildi, Gazze ablukası dünya gündeminin ana maddelerinden biri haline geldi; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Hamas’ı bir direniş örgütü olarak tanımladı; Mısır Refah Sınır Kapısı’nı açtı ve Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a karşı Hamas’ın eli güçlendi. Hamas bütün bunları bir kurşun bile atmadan başardı.
Ancak Hamas’ın şu an karşı karşıya olduğu bir ikilem var: Türkiye’nin İran’dan rol çalmasına izin vermeli mi? Türkiye’nin tepkisi Gazze üzerindeki ablukayı kaldıracak mı yoksa Hamas’ı Filistin Yönetimi’yle 2005’te imzalanan sınır geçiş noktaları anlaşmasının yenilenmesine zorlayacak?
Lübnanlı yorumcu Hayrullah Hayrullah, bu hafta köşesinde Ankara’nın Gazze’yi “Türkiye’nin tarihî sorunu” olarak benimsememesinin ve Erdoğan’ın abluka kaldırılıncaya kadar tepki göstermeyi sürdüreceği konusunda konuşmayı kesmesinin Türkiye için daha faydalı olacağını yazdı. Hayrullah’a göre, bunun sebebi sorunun Gazze’nin kendisi değil, bölgenin Hamas ve İran’ın kontrolünde olması. Hayrullah, “Türkiye istediği kadar Arap liderlere kibirlilik taslayabilir, Ancak İran çoktan Gazze sorununu eline aldı” diye yazdı.
ARAP LİDERLER ŞÜPHELİ
Hayrullah’ın analizi, Filistin sorununu üzerindeki Arap tekeline rakip olacak Arap olmayan liderlerle ilgili endişeleri olan Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Ürdün Kralı İkinci Abdullah ve Suudi Arabistan’ın kralı Abdullah gibi liderlerin şüpheci tavrını yansıtıyor.
Erdoğan bu hafta içinde İsrail’e yönelik politikasını kabul etmeye hitap eden konuşmasında, uluslararası basın-yayın organlarının başlattığı kara propagandaya Türkiye’deki bası basın kuruluşlarının yanı sıra Türkiye’yi Batı’dan kopmakla suçlayan ve statükonun devamını destekleyen diplomatların da katıldığını söyledi.
Erdoğan’ın bu kadar öfkelenmesinin sebebi geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği (AB) tarafından üyeliği reddedilen için Türkiye’nin Batı’ya sırtını çevirdiğini ifade eden ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in sözleriydi. Başbakan, Gates’e şöyle cevap verdi: “Dış politikamız, demokratikleşme sürecimiz, başlattığımız Kürt açılımı ve anayasa değişiklik paketinin tek bir hedefi var: ekonominin düzeltilmesi.” Bu girişimler sadece ülkenin vatandaşlarının çıkarına değil aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik açıdan AB’ye girmeye uygun olduğuna işaret ediyor.
HER ŞEY İŞ İÇİN
Erdoğan, konuşmasında artan turizm gelirlerine dikkat çekti ve Suriye, Lübnan, Libya ve Ürdün ile vizelerin kaldırılmış olmasını eleştirenlere çattı. Erdoğan’a göre Arap dünyasıyla gelişen ilişkilerin ideoloji ve din ile bir bağlantısı yok. Tüm bunlar sadece ticaret.
Erdoğan, Türkiye’nin 2001 yılında yaşadığı büyük ekonomik krizin ardından hükümetinin gösterdiği ekonomik başarılarla gurur duyabilir. Ancak bugün, İran ile imzalanan nükleer yakıt takası anlaşması ve Gazze filosu baskınının ardından Müslüman ülkelerin kendisine açtığı kucakla, Erdoğan ülkesini pan-İslamcı ve terör destekçisi olarak damgalanmaktan korumak zorunda.
Erdoğan Avrupa’yı sert dille eleştiriyor: “Özel görüşmelerde Avrupalı devlet adamları bana haklı olduğumu söylüyor, ancak bu görüşler sesli olarak dile getirilmiyor” diyen Erdoğan, açıkça eğer AB bir Hıristiyan kulübü değilse Türkiye’yi üyeliğe kabul etmesi gerektiğini belirtiyor.
Başbakan, aynı fırsatı AB’nin yeni üyelerine ağır sözler sarf etmek için de kullandı: “Herkes benim gibi onların neye sahip olduğunu görüyor. Her alanda insan hakları ve ekonomi gibi Türkiye’nin gerisindeler. Ayrıca bütçe rakamları da gerçek değil.”
AK Parti üyesi bir siyasi danışman, “Avrupa, İsrail ve ABD hakkındaki bu eleştirilerin sorunu Erdoğan’ın sinirli ve ciddiyetsiz bir lider gibi görünmesi ve bu tüm Türkiye’ye yansıyor” dedi ve ekledi:
“Partinin içerisinde, özellikle sinirli olduğu zamanlarda, kendisine bir şey söyleyebilen çok az insan var. Bu İsrail’e olan öfkenin doğal olmadığı anlamına gelmiyor. Erdoğan’ın tepkisi sadece şahsî değil, toplumun öfkesini de içeriyor. Ancak İsrail’e beslediğiniz öfke ile Türkiye’nin dış politikasını birbirinden ayırabilmelisiniz” dedi. Belki de doğru söylüyor.