Güncelleme Tarihi:
İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
İç siyasetin hareket kazandığı bir döneme giriyoruz. Yakın çevremizde bir süredir yaşanan halk hareketlerinin dalga dalga yayıldığını, Tunus’ta başlayan olayların, Mısır’a, Libya, Fas ve Cezayir’e sıçradığını görüyoruz.
Mısır olaylarıyla ilgili samimi tavsiyelerimiz farklı şekillerde eleştirildi. Özellikle ana muhalefetin genel başkanı, yaptığımız tavsiyeleri erken olarak nitelendirdi. Ancak ortaya çıkan sonuç karşısında mahçup oldu.
"MUHALEFET LİDERİ KENDİSİYLE ÇELİŞİYOR"
Bugün yine Libya’yla ilgili acele açıklama yapmamızı bekleyerek kendisiyle çelişiyor, diğer yandan dış politikayla ilgili en küçük bir vizyona sahip olmadığını ortaya koyuyor. CHP genel başkanı, daha ileriye giderek, kendisine sorulan çanak bir soru karşısında, "ödülün hakkını veriyor" diyecek kadar sorumsuzca bir açıklama yapıyor.
Son dönemde ismi geçen ülkelerin haritada yerini göster deseniz, inanın belki de yerini gösteremez.
"LİBYA'DAKİ VATANDAŞLARIMIZIN GÜVENLİĞİNİ ÇİĞNİYORLAR"
O ülkelerdeki toplumsal yapı nedir, ne kadar Türk vatandaşı çalışıyor diye sorsanız bunların çoğunu bilmez. Ne Türkiye’nin oralardaki yatırımlarından, insanlarından haberi var, ne de bu ülkelerin iç yapıları hakkında bir kanaate sahip. Ama sırf AK Parti’yi eleştirmek uğruna, kendi ülkesinin vizyonunu görmezden gelerek, Libya’daki vatandaşların güvenliğini çiğneyecek kadar ileri gidebiliyor. Bugün Libya’da asgari 25 bin vatandaşımız var, 200’ü aşkın iş adamımız var.
"TÜRKİYE, GÜNDEMİ BELİRLENEN BİR ÜLKE DEĞİL"
Türkiye hiç kimsenin keyfi için, aceleyle duygusallıkla, ısmarlama söylemlerle dış politikasını belirleyen bir ülke değildir. Türkiye geçmişte olduğu gibi dış politikasında birilerinin peşine takılıp giden, gelişmeleri tribünlerden izleyen, gündemi belirlenen bir ülke de değildir. biz ne zaman nerede, nasıl açıklama yapacağımızı gayet iyi biliyoruz. Bunun zamanlamasını talimatla değil, ilgili arkadaşlarımızla, birimlerimizle en geniş şekilde yaparak, vakti geldiğinde yaparız. Bunu yaparken de boş duran bir hükümet yok artık. Yapılan atılan bir çok adım var. Bu konuda hiçbir bilgiye sahip olmadığı halde akıl verenlerin bilgisine de ihtiyacımız yok. Biz gereken mesajı tüm dünyaya veririz.
Eğer bugün batılı kimi ülkelerin, ne söyleyeceği, nasıl tavır alacağı değil de Türkiye’nin nasıl tavır takınacağı merak ediliyorsa, Türkiye’nin alacağı tavır olayların seyrini etkiliyorsa, öncelikle bunu iyi anlamalıyız. Bu konular desteksiz atarak, fantezi yaparak değerlendirilemez. İnsanların yaşamını ilgilendiren konularda meselenin her yönünü ele almak gerekir.
KADDAFİ ÖDÜLÜ
Libya’da bana tevdii edilen ödül ne ödülüdür? Niçin verilmiştir? Filistin meselesine duyarlılığımız, o konudaki çabalarımız, Filistin halkı için çırpınışımız için tevdi edilmiştir. Bugün Ortadoğu’da nereye giderseniz gidin kardeş halklar Türkiye’yi bağrına basmaktadır. Libya’da verilen ödül, Filistin davasına yaptığımız katkılar sebebiyle, halkların sevgisinin bir sonucu olarak verilmiştir. Ben ödülü alırken bir konuşma yaptım. Orada bulunanlara şunları açık açık ifade ettim. Ne dedim? Bunun değerlendirmesini yapmayıp, kalkıp da bu ödülü geri ver diyenler, hangi maksada niyet ettiklerini düşünüyorlar mı?
Sözlerimin bir kısmını tekrar etmek istiyorum. Ve bunu o gün konuşuyorum:
“Savaşlar, çatışmalar, afetler, zulümler gizli kalmadığı gibi, insan hakları, evrensel değerler, demokratik haklar da artık gizli kalmıyor. Yerele sıkışmıyor. Bize düşen, tarihimizden, medeniyetimizden, inançlarımızdan aldığımız ilhamla, evrensel insan haklarını herkesten önce bizim kendimizin hayata geçirmesidir. Bu noktada kendimizi özeleştiriye tabi tutmayı hayati derecede önemli görüyorum. İslam coğrafyasının, yoksullukla, insan hakları ihlalleriyle anılıyor olması, aynı şekilde inançlarımıza yönelik açık bir haksızlıktır. Bu sorunları gidermek, hepimize düşen ahlaki ve siyasi bir görevdir. Bu gerçekleri görüp, üzerine kararlılıkla gitmek zorundayız.”
Ben bu sözleri, bu düşüncelerimi bulunduğum her platformda bile getirdiğim gibi Libya’da samimiyetle dile getirdim. Biz Libya’daki vatandaşlarımızın tahliyesi için gece gündüz uğraşırken, diplomatik kanallardan vatandaşlarımız için görüşmeler yaparken, vatandaşlarımızın güvenliğini en üst seviyede gözetirken, birilerinin hükümete, açıklama gibi ödül gibi küçük meselelere katılması sorumsuz olduğu kadar açıkçası tehlikelidir. Buradan siyasi rant elde etme çalışmasına girmek fırsatçılıktır, seviyesizliktir. Libya’da olaylar vuku bulur bulmaz, birilerinin ödül meselesine takılması, küçük hesapların içine girmesi dikkat çekicidir. Ben bunları milletime havale ediyorum.
"1000 VATANDAŞIMIZ TAHLİYE ETTİK"
Şu ana kadar uçaklarla, oradaki vatandaşlarımızı Türkiye’ye geri getirme çabasındayız. Şu anda binin üzerinde vatandaşımızı tahliye ettik. Bugün aynı zamanda, TSK’nın İskenderun gemisi, İBB’nin İDO’dan iki tane deniz otobüsü bunlar da bölgeye inşallah öğleden sonra ulaşacaklar. Onların yanında, bütün tedbirleri aldık, hücum botlar da onlarla birlikte. Çünkü orada bizim bir vatandaşımızın burnunun kanaması, beklenmeyen bir durumun olması, herhalde bu çığırtkanları çok farklı bir hale getirir. Mısır’da da aynı hatayı gösterdik. Fakat oradaki sayı çok azdı ve süratle tahliye edebildik.
"KADDAFİ İLE İKİ KEZ GÖRÜŞTÜM"
Benim Kaddafi’yle iki kez görüşmem oldu. Tahliyeler için. Uçakları gönderin dediler. Ama kulede kimse olmadığı için inişe izin verilmedi. Yedek havaalanı için düşündüğümüz yere inmekte mümkün olmadı. Bu sebeple uçaklarımızı geri çekmek zorunda kaldık. Aynı şekilde denizden de İskenderun gemisi ve iki tane deniz otobüsü onlarda bugün orada olacaklar.
Gıda noktasında, su ilaç v.s ilişkilerimiz devam ediyor. Bazı şeyler bilinir bilinmez konuşuluyor. Sıkıntılar var tabi. Ama buna rağmen, tamamen aç susuz diye bir şey yok. Kendilerine anormal şartlarda ulaşan
"BİZZAT BEN KONUŞTUM"
Ben bizzat Bingazi Havaalanı’nda olan vatandaşlarımızdan bir tanesiyle direk kendim görüştüm. Vatandaşların durumunu kendisinden öğrendim. Yatırımcı firmalarımızla bu süreci yakından takip ediyoruz. İlgili tüm kuruluşlarımız teyakkuz halindeler. Vatandaşlarımızın yerlerini, toplandıkları yerleri tespit ettik. Bugün uçaklarımız oraya hareket etmiş durumda. Diğer uçaklarımızı da bekletiyoruz. Libya ile gerekli diplomatik görüşmeleri sürdürüyoruz. Tahrik mekanizmalarını çalıştırmayı da bizler sıkıntılı olarak bulunuyoruz. Bingazi’de 600 kadar vatandaşı tahliye çalışmaları sürüyor. İki feribotumuz dün 16:00 civarında hareket ettiler. Bugün yine aynı saatlerde varmak üzereler.
"İNSAF DIŞI MÜDAHALE ŞİDDET SARMALINI BÜYÜTÜR"
Demokratik taleplerini dile getirenlere karşı, insaf dışı müdahalelerin yapılması şiddet sarmalını büyütür diyorum. Şiddetin daha büyük gelişerek artarak Libya’nın geneline yayılması tehlikelidir. Libya kardeş bir ülkedir. Kardeşin kardeşi öldürmesi kan dökmesi bizim en büyük ızdırabımızdır. Buna batılı farklı bakabilir. Ama biz çok daha farklı bakıyoruz. Onun için halkların taleplerini göz ardı etme yanlışına düşmeyin. İnsanların hayatını kaybetmesinden, yaralanmasından büyük üzüntü duyarız.
“TÜRKLERİN HAYATLARI, KARDEŞ LİBYA HALKINA EMANET”
Libya’daki bulunan Türklerin hayatları ve hakları, kardeş Libya halkına emanettir. Yönetimin veya göstericilerin bu hassasiyetlerimizi çok iyi anlamalarını bekliyoruz. Biz Tunus ve Mısır’daki olaylar sırasında rol yapmak, şov yapmak için değil, tamamen insani kaygılarla, ilkelerimizle hareket ettik. Ne kimsenin içişlerine karıştık ne de tepkisiz kalmayı tercih ettik. Biz canla, hayatla, haklarla ilgiliyiz.
Bir ülkeye bakıyorsunuz, adeta kabile savaşlarından kalan bir anlayış mevcut. Bir ülkeye bakıyorsunuz, özgürlüklerle ilgili, bir diğerine bakıyorsunuz haklarla ilgili. Bir diğerine bakıyorsunuz dünyadaki değişimlerle ilgili. Farklı farklı yapıları görüyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun, özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına karşıyız. Ertelenemez değişim talepleri gerçekleşsin istiyoruz.
Hele halkına şiddet uygulayan, talepleri bastırmak isteyen hiçbir yönetim istikrarını koruyamaz. Biz bölgemizde hem istikrar güven istiyoruz. Hem de özgürlüklerin karşılanması gerektiğini savunuyoruz. Bundan sonra da hakkı hukuku evrensel değerleri savunmaya devam edeceğiz. Tekrar ediyorum. Önceliğimiz vatandaşlarımızın da bu coğrafyadaki halkların güvenliğini bu şekilde anlamasıdır. Bu güveni tesis etmek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Bu olaylar siyasi rant elde etme çabası, hükümeti yıpratma çabası, vatandaşlarımızın canını tehlikeye atacağı gibi, yangından mal kaçırma gayreti tezahürüdür.
Biz oradan can kaçırma derdi içinde olacağız.
“MUHALEFETLE BU DURUMDA BİLE TEK SES OLAMIYORUZ”
MHP’ye bakıyorsun öyle. CHP’ye bakıyorsun öyle. Muhalefetle bu durumda bile tek ses olamıyoruz. Yandaş ve Candaş medyasına bakıyorsun o da aynı. Sorumlu davranmak diye bir şey söz konusu değil. Büyük bir ülkenin muhalefeti gibi, aydınları gibi, medyası gibi kendilerini davranmaya davet ediyorum.
21 ŞUBAT KRİZİNİN 10. YILI
Bir cumhurbaşkanı Anayasa kitabını aldı o günün iktidarının suratına fırlattı. Başbakan demiyorum, çünkü koalisyon hükümeti vardı. Şimdi Bahçeli, Mersin’de halka hitap ediyor. Şu ifadeleri kullanıyor: “Alnımız açık. Başarıda öpülmek üzere. Ensemizde açık. Başarısızlığımızda tokat atılmak için. İktidara talibiz.”
Yine Mersin’de şunları söylüyor: Milletimizin bir özelliği vardır. Eğer birisi bir iş başarmışsa halk onu alnından öper, onu takdir eder. Ama bir işi de başaramamışsa, onun da ensesine tokat atar.”
“BAHÇELİ’Yİ TEBRİK EDİYORUM”
Öncelikle sayın Bahçeli’yi aziz milletimizin bu hakemliğine bıraktığı için tebrik ediyorum. Gerçekten de bu millet kendisine hizmet edeni alnından öpmüş, emaneti yere düşürenleri de asla affetmemiş. Seçim sandığında MHP liderinin deyimiyle ensesine tokadı vurmuştur. Ancak MHP lideri bir defa denenmek istiyoruz derken, 2001 yılında iktidar ortağıyken, ülkeye ödettiği bedeli, ardından da 2002 seçimlerde ensesine yediği tokadı belli ki hatırlamıyor, hatırlamak istemiyor.
“BIRAKILAN PİSLİĞİ, TEMİZLEDİK”
Bizim AK Parti olarak 8 yıl boyunca altını kalın çizgilerle çizdiğimiz bir gerçek var. Biz o bırakılan pisliği, şu anda temizledik temizliyoruz. Ama dönemin iktidar ortakları şimdi bundan rahatsız oluyoruz. Siz bu ülkede böyle bir pislik bıraktınız. Bizi bozguna uğrattınız. Finans sektöründe bizi yıkımla karşı karşıya bıraktınız. 21 banka fona devredildi. Bunun bedelini benim halkım ödedi. Gecelik faizlerdeki patlamalar, akıl almaz seviyelere çıktı. Demokratikleşme diye bir şey kalmadı bu ülkede. İçerde, dışarıda istikrar adına bir şey kalmadı. Güçlü bir ekonominin, en önemli şartı olan güven ve istikrar kayboldu. Gitti bu ülkeden. Dış politikadan pasif kalarak büyüyemezsiniz. İç politikadaki anlayışınızı, tamamıyla dışardan birileri şekillendiriyorsa ben güçlü bir hükümetim diyemezsiniz.
“BAŞARILARA TESADÜF DİYENLER BAŞBAKAN HAKLIYMIŞ DEDİ”
Nitekim bize o dönem onu yaşattılar. 1999-2002 arasında bunu ciddi olarak yaşadık. Birlik ve beraberliği sağlayamadan kalkınamazsınız. Şimdi 8 yıl boyunca ekonomide sağladığımız tarihi başarıların altında işte bu yatıyor. Biz güveni sağladık. İstikrarı sağladık. Türkiye’nin iç ve dış politikalarıyla büyüyeceğine karar verdik. Tüm bu alanları 8 yıl boyunca at başı götürdük. Ekonomide elde edilen başarıları bir tesadüf olarak görenler çıktı. Bu tutmaz dediler. Ama ardı ardına bunlar gelmeye başlayınca bu sefer Başbakan haklıymış demeye başladılar. Ekonomide her an kriz çıkacağını iddia edenler, hatta tarih verecek kadar ileri götürenler çıktı.
Teğet geçeceğini söyleyince dalga geçenler oldu. Sonunda ne oldu? Bütün dünya ve kredi kuruluşları Türkiye’nin başarısını konuşmaya başladı.
“MİLLET BUNLARA TOKAT ATMAYACAK DA KİMLERE ATACAK”
Bir anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla, 675 bin lira olan dolar kuru, birkaç gün içinde 1 milyon 470 bin liraya ulaştı. 2001 krizi öncesinde yüzde 39 seviyesinde olan enflasyon yüzde 68.5’e yükseldi. Bu anlattıklarım uzun değil, son 10 yılı anlatıyorum. Devlet iç borçlanma senedinin faiz oranı yüzde 36.2’den yüzde 100’e çıktı. Gecelik faiz oranı yüzde 7500’e kadar fırladı. Bunlardan kimlerin neler kazandığını herhalde benim milletim biliyor. O kaymak takımı, muhalefetin şu anda paslaştığı tipler. Ülkenin milli bankası, adeta birilerine o malum çevrelere peşkeş çekildi. Kim vardı iktidarda? AK Parti o zaman yoktu bile. Kim vardı MHP vardı. Kim vardı DSP vardı. Kim vardı ANAP vardı. Bu millet bunlara tokat atmayacak da kimlere atacak. Benim milletim de gereğini yaptı. 21 banka fona devredildi.
“KÜLHANBEYİ EDEBİYATININ İÇİNDE BÜYÜDÜK AMA ÖYLE KONUŞMAYIZ”
Ey Sayın Bahçeli sen yaptın biz ödedik. En son ödemeyi de ne zaman yaptık? 2010’da yaptık. Yahu bunları gör be. Ondan sonra sıkılmadan burnunuzdan lime lime getireceğiz diyorlar. Sizin burnunuzdan kim lime lime getirecek diye merak ediyordum Allah’tan millet getirdi.
Benim milletim en güzel dersi verdi. Külhanbeyi edebiyatıyla konuşuyorlar. O edebiyatın içinde büyüdük aslında ama yok konuşmayız. Çünkü bizim aldığımız terbiye buna müsaade etmez.
“KURU SIKI ATARSA BU ÜLKE AYAĞA KALKAR MI”
Aile sigortası olayında konuşurken, “biz geldiğimizde her aileye 600 lira vereceğiz” diye kuru sıkı atarsa bu ülke ayağa kalkar mı? Öyle bir hale gelirsin ki, alın teri sahibinin ücretini dahi ödeyemezsin. Sen SSK’da genel müdürlük yaptın. Senden önceki genel müdür artı değer teslim ederken, senin müdürlüğün döneminde hep zararla kapattın. Bir genel müdürlüğü idare edemeyen, nasıl olacakta Türkiye’yi yönetecek. Sonra çıkıyor. Oraya bunu, şuraya şunu dağıtıyor. Dürüst ol dürüst. Biz ne aldatan olacağız, ne aldanan olacağız. Aldatmak suretiyle gelen oyu biz şanımıza şerefimize yakıştıramayız.
28 milyar dolar merkez bankamızın döviz rezervi. Bunu milliyetçiyim diyen MHP koalisyonundan aldık. Şimdi altın hariç 82 milyar dolara çıktı. Bu neyin ifadesidir biliyor musunuz? Bu ekonomik bir gücün
MHP-DSP-ANAP hükümeti IMF’den 30 milyar dolar aldı. Şimdi biz bunu 5.5 milyar dolara düşürdük. Siz borçlandınız biz ödedik. Ondan sonra utanmadan diyorsun ki fitil fitil getireceğim. Neyi fitil fitil getireceksin? O dönem yolsuzluklarla, namı maruftu. Ama bu dönem için bunlar aynen devam etse, ne biz borçları ödeyebilirdik, ne biz şu 7 yıla 13 bin 600 km duble yol sığdıramazdık. 160 bin derslik yapamazdık.
“VATANDAŞ TOPLU TAŞIMA ARAÇLARINI KULLANIN”
Geçen gün bir dostumla konuşuyorum. Ben Sincan’dan bakanlıklara önceden 15 dakikada gelirdim, şimdi 45 dakikada geliyorum dedi. Başbakanım dedi, araç sayısı yükselmiş, önüne gelen araç almış dedi. Artık her ailede bu sayı artıyor. Ama ben yine de toplu taşıma araçlarını vatandaşlarım tercih etsinler. Bu hem keseye, kasaya kazandırır, hem de ülke ekonomisine kazandırırken, hafta sonlarına çok daha fazla para ayırmış olurlar. Biz krizde, IMF’den tek kuruş bile almadık. Ekonomi kısa bir daralmanın ardından rekor seviyede büyümeye başladı. Tüm dünyada işsizlik arttı. Bizde de arttı. Ama işsizliği en son yüzde 11’e çektik göreve geldiğimizde 10.7 olan işsizliğe şu anda yaklaşıyoruz. Bu son açıklanan rakam, mevsimsel işsizliği karşılamıyor. Şimdi ona geliyoruz.
“BU MİLLET 1999’DA SİZİ DENEDİ”
Şimdi Bahçeli bizi bir kez daha deneyin diyor. Bu millet 1999’da sizi denedi. Ama siz bu millete hiç düşünemediği ağır bir fatura ödettiniz. Tarihin en büyük bedelini bu millete yüklediniz. Hala bugün bile Türkiye tarihinin o en büyük krizinin hesabını vermediniz. Bu millet 10 yıl önce 21 Şubat’ta başlayan o büyük krizi unutmamıştır. Unutması da mümkün değildir. En azından ben unutmadım, arkadaşlarım unutmadı. AK Parti olarak bunu millete unutturmayacağız. 10 yıl önce neydik, şimdi neyiz?
“TERÖRÜN ŞAKŞAKÇILIĞINI YAPIYORLAR”
Biz milli birlik ve kardeşlik projesi derken, ne yazık ki muhalefete bakıyorsun. O bu dilden anlamıyor. Onlar hala terör örgütüne zemin hazırlayacak adımlar atıyorlar. Onların şakşakçılığını yapıyorlar. Ben bu sürecin içerisinde nasıl sizinle birlikte yürüyelim demiyor. Yahu gel beraber olalım, teröre karşı bu ülkede milli birliği sağlayalım demiyor bu muhalefet. Demiyor. Bizim bu işin başını çekmek gibi bir derdimiz yok. Bizim derdimiz bağcıyla değil, gel üzümü beraber yiyelim diyoruz. Gel diyoruz. MHP’ye de CHP’ye de BDP’ye de sesleniyorum. Gel diyoruz.
Bizim bütün bu adımlarımız bu ülkenin milli bekası içindir. Beraber olalım diyoruz. İri olalım diyoruz, diri olalım diyoruz.
Bu ülkede dikkat ediniz, CHP ne zaman iktidar ortağı olmuşsa, iktidarın bir ucundan tutmuşsa, ülkede ekonomik kriz yaşanmış, hemen kuyruklar, kara borsa, yolsuzluk yoksulluk ülkeye kara basan gibi çökmüştür. Bu millet MHP’nin iktidar olduğu tarihi de görmüş, en büyük krizi yaşamıştır.
“İLLEGAL ÖRGÜTLENMENİN, ADRESİ OLDUĞUNU KİM ÖĞRETTİ”
Diyor ya nerede Ergenekon gösterin, üye olacağım diyor. Yahu illegal örgütlenmenin, adresi olduğunu kim öğretti bu Sayın Kılıçdaroğlu’na? Böyle bir şey var mı? Düşünebiliyor musunuz? Ben yine de bir adres verdim kendisine. Danıştay ikinci dairesi’ne git dedim. Dersim’e git oradaki kardeşlerim sana adresi gösterirler dedim. Yargının işleyişiyle, yargıdaki siyasallaşmayla ilgilenmeyenler, reformları desteklemeyenler, ellerine fırsat gelse, 60’larda 70’lerde 80’lerde 90’larda yaşattıkları manzarayı yaşatacaklardır.
“SİYASİ EVLİLİK KOLAY DEĞİL”
Sayın Kılıçdaroğu, İstanbul’a Büyükşehir belediye başkanı adayıyken de bol keseden attı. Diyorum ki ne kadar güzel. O zaman adaydın. Şimdi genel başkan oldun. Bak üç tane belediye başkanlığı siz de. Antalya, Mersin, İzmir sizde. Hadi gel bu dediklerini uygulamaya koy. Gel. Genel başkansın o belediyelerde bunu yapın. Güzel bir şey değil mi bu? Dürüstlüğünü samimiyetini görelim. Benim oralarda yaşayan vatandaşlarım da bu güzellikleri görsün. Yapamaz. Çünkü İstanbul’a aday olduğu zaman bekardı. Bekara karı boşamak kolay. Ama şimdi evlendi. Siyasi evlilik kolay değil. Hadi bakalım yap şimdi. Yap bunları. CHP’de MHP’de bizi eleştirmeden önce, iğneyi bize batırmadan önce kendi özeleştirilerini yapsınlar. Eğer vicdanları el veriyorlarsa, buyursunlar ondan sonra da bizi eleştirsinler.
"SİYASİ ACEMİLİĞİ ZAMANLA AŞACAK”
Siyasi acemliği var. Bunları zamanla aşacak. Umarım 12 Haziran’dan önce bunu aşar. Bir çok şeyi de kılavuzu karga olduğu için, benim 2012’de siyasi bırakacağımı söylemişler. Siyasetin içinde doğanlar siyaseti bırakmazlar. Ama siyasette nerede olman önemli. İlla bakan olmak, milletvekili olmak gibi bir şey yok. Lokomotif olmak yerine vagon da olursun. Ben şunu söyledim. Bizim tüzüğümüzün içinde 3 kez arka arkaya milletvekili olan dördüncü kez ara vermek durumundadır. Onun için 2011 milletvekilliği adaylığımda son adaylığımdır dedim. Son adaylığımdan sonra da ben, partimde hizmete, nerede ne görev vereceklerse ben aynı şekilde deva ederim.
“CD HAREKATIYLA PARTİYE GENEL BAŞKAN OLDU”
Git Anadolu’da konferans ver derler, dolaşırım. Biz bu tezgahın içinden geldik. Bunlar yukarıdan inme, paraşütle geldiler. Bir CD harekatıyla geldi, partiye genel başkan oldu. Ama bizim gelişimiz böyle değil, biz merdivenleri teker teker çıkarak geldik.
Bunlar görmek istediklerini gördüler. Kahramanmaraş olaylarına baktılar, sadece sinema filmi gördüler. Çorum olaylarına baktılar sunilik gördüler. Gazi olaylarına baktılar, Alevilik gördüler.
“FAİLİ MEÇHULE BAKTILAR HİÇBİR ŞEY GÖREMEDİLER”
Bunlar Abdi İpekçi, Çetin Emeç suikastına baktılar sadece dış mihrak gördüler. Danıştay saldırısına baktılar türban gördüler. Milletin inancına baktılar irtica gördüler. Milli birlik projesine baktılar, silah gördüler. Doğu güney doğu meselesine baktılar et balık gördüler. Faili meçhule baktılar hiçbir şey göremediler.
Bunlar halka baktıklarında bidon kafalı gördüler. Yüzde 60 aptal gördüler. İşte şimdi sivas’a baktılar, göre göre bakanımız Hayati Yazıcı’yı gördüler. Hata biz deki ellerine adres verdik. Oy vereceği sandığı bulamadılar, bizim verdiğimiz adresi nereden bulacaklar.
Tabi ana muhalefet partisinin de diğerlerinin de göremedikleri bir şey var. Türkiye’nin nasıl geliştiğini göremediler. Ekonomideki büyümeyi, 80 yeni üniversiteyi, hızlı treni, 480 bin konutu. Şehirlerin nasıl dönüştüğünü hissedemediler. Şimdi seçimin hemen öncesinde, seçime 110 gün kala bunlarda yoksulu, emekliyi, işsizi görmeye başladılar ya da görür gibi yapmaya başladılar.
Ama hala göremedikleri bir şey var. Az önce söyledim. Aile sigortası olayının farklı bir uygulamasını gerçekçi olarak yapıyoruz. Genel sağlık sigortasıyla bir adım attık. Özürlülerle ilgili evde bakımıyla ilgili bir adım attık. Biz işi olması gereken şekilde yaparız. Yani adalet anlayışını da ortadan kaldırmayacağız. Biz bunlarla da kalmadık. Bütün üniversite öğrencilerine bugüne kadar yapılmayanı yaptık. 240 lira burs veriyoruz, yanına da 150 lira beslenme yardımı veriyoruz. Bütün bunlar adeta, bir sigorta kapsamı içerisinde olabilecek şeyler. Mesele destek değil mi? Biz bu desteği zaten halkımıza veriyoruz. Bunlar bir proje olarak açıklıyoruz. Hesabımızı kitabımızı yaptık.
Önce kaynak Kemal dedi biliyorsunuz. Böyle basit yaklaşımlar olabilir mi? Ekonomide tahsil hayatımızda bunu görmedik. Ekonominin babaları, kaynak Smith demedi, kaynak Keynes demedi. Adamlar bilgilerini verdi.
“ŞİMDİ 2023’Ü KONUŞUYORLAR”
Yakında seçim beyannamemizi açıkladığımız zaman, 12 yılı kapsayan bir beyanname hazırlıyoruz.
Hemen çıktı bunlar, biz bunu zaten açıkladık dedi. Nerede ne zaman açıkladıysalar. Şimdi 2023’ü konuşuyorlar. Söylediğimiz aynen çıktı. Bunlar bunu sahiplenirler. Şunu çok iyi bileceğiz. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Biz yaptıklarımızı konuşacağız, yapacaklarımızı da oraya, yapacaklarımızın teminatıdır diyeceğiz. Bir yandan önemli bir proje açıkladıklarını beyan ediyorlar, diğer yandan yanlış hesap sergiliyorlar. Bu proje umut simsarlığıdır. Halkın duygularını aleni şekilde istismardır. Ben CHP başkanı’na açık çağrıda bulundum. İBB adayıyken, yoksullara maaş bağlayacağınızı iddia ettiniz. Buyurun, 3 büyükşehir belediyesi sizde, bu projeyi belediyelerinizde yapın.
Benim adım Kemal, ben söz verirsen tutarım diyorsun. O zaman bu sözünü de tut diyorum. Ben yürekli adamım diyorsun, tamam kabul ediyoruz. Siz yürekli adamsınız, öyleyse hodri meydan. Verdiğiniz sözleri tutun. Benim milletim işte ne çektiyse bu popülist söylemlerden çekti.
O zaman bir SSK’lı olarak o hastanelerin kuyruklarında çok çile çektim. Muayenesine gitmek için önce doktor beye gideceksin, o sana kartını verecek. Alırdık oraya giderdik, sonra da malum gerisini sizler de yaşadınız zaten.