Güncelleme Tarihi:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye'de döviz geliri olmayan kesimlerin dövizle borçlanmalarına karşı ciddi tedbirler alınmış durumdadır” dedi.
Son düzenlemelerle bu tedbirler daha da iyileştirildiğini belirterek, “bu alandaki ileri görüşlü yaklaşımımız Türk bankacılık sektörünün kriz döneminde diğer pek çok ülkeden ayrışmasını sağlamıştır” diye konuştu. Başbakan Erdoğan G-20 Zirvesi'nin ikinci oturumunda, “Finansal Sektör Düzenlemeleri Reformu” konusunda bir konuşma yaptı.
TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ
2001 yılında Türk bankacılık sektöründe yaşanan sıkıntıların arkasındaki en önemli etkenlerden biri olan “açık döviz pozisyonları”nın kontrol altına alındığına işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu: “Bu sayede bankaların küresel likidite bolluğu döneminde aşırı borçlanmalarının önüne geçilmiştir. Bugün Türk bankacılık sisteminde artık böyle bir sorun bulunmamaktadır. Türkiye'de döviz geliri olmayan kesimlerin dövizle borçlanmalarına karşı ciddi tedbirler alınmış durumdadır. Son yaptığımız düzenleme ile bu tedbirler daha da iyileştirilmiştir. Bu alandaki ileri görüşlü yaklaşımımız Türk bankacılık sektörünün kriz döneminde diğer pek çok ülkeden ayrışmasını sağlamıştır.
Banka sahiplerinin ve üst düzey yöneticilerinin kişisel sorumluluklarının yüksek olmaması yaşanmakta olan krize neden olan etkenlerden bir tanesi olmuştur. Bugün bunun önüne geçmek için uluslararası düzeyde çaba gösterilmektedir. Türkiye bu alanda da önemli adımlar atmıştır. Banka sahiplerinin ve üst düzey yöneticilerin sorumluluklarına ilişkin düzenlemeler, kontrolsüz risk almayı engellemiştir.
Banka bilançolarının şeffaflığının önemi de yaşanan son krizle birlikte daha iyi anlaşılmıştır. Türk bankalarının raporlama ve muhasebe sistemleri, son yıllarda uluslararası standartlar düzeyine çıkarılmıştır. Bugün Türk bankacılık sistemine ilişkin her türlü bilgiye düzenleme ve denetleme otoritemizin internet sayfasından günlük ve haftalık bazda erişilebilmektir. Bu reformlar sayesindedir ki ülkemiz krizi finans sektörüne hiç bir destek verme ihtiyacı duymadan atlatan tek OECD ülkesi olmuştur.
ŞEFFAFLIK GEREKİYOR
Finansal krizlerin önlenmesi için ülkede faaliyet gösteren sistemik öneme sahip finansal kuruluşlar için denetim gruplarının oluşturulması olduğunu belirten Erdoğan, hali hazırda bu denetim gruplarında söz konusu finansal kuruluşların ana merkezlerinin bulunduğu ülkelerin denetim otoritelerinin yer aldığına dikkati çekti.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“Oysa ki bu kuruluşlar, iştirak ve şubelerin bulunduğu ülkeler içinde sistemik bir önem taşıyabilmektedir. Bu nedenle oluşturulan denetim gruplarına, söz konusu şubelerin bulunduğu ülkelerin denetim otoriteleri de dahil edilmeli ve denetim otoriteleri arasındaki bilgi paylaşımı da artırılmalıdır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının finansal sistem üzerindeki rolünün gözden geçirilmesi yönündeki girişimi çok önemli görüyoruz. Ayrıca kredi derecelendirme sürecinde şeffaflığın ve kalitenin artırılmasının ve çıkar çatışmalarının azaltılmasının, finansal sektörün sıhhati açısından çok önemi olduğunu hatırlatmak istiyoruz.”
Washington ve Londra zirvelerinin, Finansal İstikrar Kurulunun oluşturulmasını ve G-20 ülkelerinin tümünün bu Kurul'a üye olmasını sağladığını belirten Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunu çok doğru ve yerinde bir girişim olarak görüyoruz. Zira bu Kurul, finansal sistemde kırılganlıkların giderilmesi ve hepimizin çıkarına olan küresel finansal istikrarın devamı için ülkelerin sağlam ve uyumlu düzenleme ve denetim politikaları uygulamalarını sağlayacaktır. Bu derece önemli bir misyonu olan Kurul'un yönetişiminde uluslararası işbirliğinin en yüksek seviyede olmasını vazgeçilmez bir gereklilik olarak görmekteyiz. Bu doğrultuda Finansal İstikrar Kurulu Genel Kurulundaki sandalye dengesizliğinin giderilmesi ve Yönetim Komitesinde tüm G-20 ülkelerinin temsil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Yaşanan krizden çıkarılabilecek basit ama kritik derslerden birinin finansal korumacılığın arttırılması yerine düzenleme ve denetim çerçevesinin güçlendirilmesi olduğuna dikkati çeken Erdoğan şunları söyledi:
“Türkiye son yıllarda finans sektörü ve reformlarında büyük adımlar atmış ve bunların faydasını kriz döneminde görmüştür. Bugün banka, sermaye gerekliliğinin arttırılması hususu gündemi meşgul eden en önemli hususlardan biridir. Türkiye asgari sermaye yeterlilik oranını uluslararası standart olan yüzde 8'in üzerine çıkararak yüzde 12 olarak uygulamaktadır. Yasal minimum sermaye oranını yakalayamayan bankaların yeni şube açmalarına ve kredi portföylerini genişletmelerine izin verilmemekte, böylece düşük sermaye ile yüksek kaldıraç oranları ve aşırı yüksek riskler alınması engellenmektedir. Türkiye kriz öncesi dönemde hızlı kredi genişlemesine karşı da zamanında gerekli tedbirleri almıştır. Bu kapsamda karşılık oranları ve likidite düzenlemeleri güçlendirilmiştir. Alınan tedbirler bankaların yaşanabilecek likidite sıkışıklıklarına karşı dayanıklılıklarını arttırmıştır.”