A.A.
Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2010 20:00
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Biz neysek oyuz. Biz, Hazreti Mevlana'nın ifade ettiği gibi, olduğu gibi görünenlerden, göründüğü gibi olanlardanız. Hiçbir gizli ajandamız, hiçbir gizli niyetimiz yok ve olamaz. Biz, medeniyet mirasımıza, kültürel ve tarihi mirasımıza sahip çıktığımız içindir ki bugün Ortadoğu'dan Kafkasya'ya, Balkanlar'dan Afrika'ya barışın kılavuzluğunu, adaletin sözcülüğünü yapıyoruz” dedi.
Başbakan Erdoğan, Yenikapı Mevlevihanesi'nde, Fatih Sultan Mehmet Vakfı Üniversitesi ve Medeniyetler İttifakı Enstitüsü'nün açılışında yaptığı konuşmada, üniversite ve enstitünün ülkeye, millete ve tüm insanlığa hayırlı olması dileğinde bulundu.
İnsanlık tarihinin en önemli medeniyet merkezi İstanbul'a eserler kazandırmanın kendisi için her zaman heyecanların en büyüğü olduğunu vurgulayan Erdoğan, bugün yine İstanbul'a biri Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, ikincisi de bu yeni üniversite bünyesinde kurulan Medeniyetler İttifakı Enstitüsü olmak üzere iki büyük eseri birden kazandırmanın coşkusunu, sevincini ve heyecanını yaşadığını söyledi.
Erdoğan, “29 Mayıs 1453 tarihinden bu yana adaletin ve barışın sembolü olan İstanbul, inanıyorum ki açılışını yaptığımız bu ilim ve irfan ocaklarıyla ülkemizi ve insanlığı daha çok aydınlatmaya devam edecektir” dedi.
İsimleri bu üniversiteyle birlikte çok farklı bir şekilde yaşatılacak olan Fatih Sultan Mehmet Han'ı, Sinan Ağa bin Abdurrahman'ı, Nurbanu Valide Sultan'ı, Hatice Sultan'ı, Abdullahoğlu Hacı Abdülaziz Ağa'yı da rahmetle şükranla ve minnetle yad ettiğini kaydeden Erdoğan, “Medeniyet yolculuğumuza bu üniversitemizin de diğer üniversitelerimiz gibi öncülük edeceğine inanıyor, bu projeyi hayata geçiren herkesi yürekten tebrik ediyorum” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde Galata Mevlevihanesi'nde kurulan Medeniyetler İttifakı Enstitüsünün de bilime, sanata ve medeniyete eşsiz katkılarda bulunacağına inandığını vurgulayarak, eş başkanı olduğu Medeniyetler İttifakı Projesini İstanbul'un manevi merkezlerinden birinde, Galata Mevlevihanesi'nde bir enstitüyle hayata geçiren hocalara ve mütevelli heyetine özellikle teşekkürlerini sunduğunu belirtti.
MEDENİYET KAVRAMI
Güç ve kudreti esas alan sömürgecilerin, 18'inci yüzyıldan bugüne istila ve işgal ettikleri ülkelere “medeniyet götürdüklerini” iddia ettiklerini, zulümlerini adeta “medeniyet” kavramıyla maskelediklerini ifade eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “yani insana zulmedenlerin medeniyet kavramına da zulmettiklerini” vurguladı.
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Esasen bugün medeniyetler çatışması adı altında, medeniyet kavramının çatışma ile aynı terkip içinde kullanılması dahi, medeniyet tasavvuruna yapılacak büyük bir haksızlıktır. Medeniyet, özünde insan olan, merkezinde insanın ve insani değerlerin bulunduğu bir kavramdır. Bizim anlam dünyamızda, bizim medeniyet dünyamızda buna ek olarak, insan 'eşrefi mahlukat'tır. Dolayısıyla insanın hayatı, insanın can ve mal emniyeti kutsaldır. 'Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş, bir insanı kurtaran bütün insanlığı kurtarmıştır' ilkesinden daha veciz bir insanlık savunucusu yoktur. İşte bu anlayışla her insanın hukukunu hak namına korumak ve savunmak inancımızın, insanı esas alan, barışı esas alan medeniyet anlayışımızın gereğidir. Şimdi biz, bölgemizde olsun, bölgemiz dışında uzak coğrafyalarda olsun, haksızlık karşısında sesimizi yükselttiğimiz için çok farklı şekillerde eleştirilere maruz kalıyoruz. Bir saldırıya, bir işgale, terör eylemlerine, baskı ve zulme karşı tavır koyduğumuzda, hemen karşımıza malum ithamlar dikiliyor... 'Türkiye'nin ekseni mi kayıyor? Türkiye'nin rotası mı değişiyor? Türkiye yön mü değiştiriyor? Türkiye farklı roller mi üstleniyor?' Bu ithamların tamamı yanlıştır, tamamı haksızdır ve açık söylüyorum, önemli bir kısmı da art niyetin, Türkiye aleyhine bir kampanyanın ürünüdür. Türkiye'nin sesini neden yükselttiğini, Türkiye'nin haksızlık, adaletsizlik karşısında neden tavır koyduğunu görmek, bilmek, anlamak isteyenler, buyursunlar, bizim tarihimize, bizim kültürümüze, bizim medeniyet tasavvurumuza baksınlar. Biz, millet olarak, ülke olarak, sadece bugün değil, tarih boyunca, var olduğumuz her zamanda ve her zeminde barışı savunduk, hakkı savunduk, adaleti savunduk.”
Türkiye'nin dış politikasının, Cumhuriyetin kurulduğu ilk anlardan itibaren hakim olan anlayışın, “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışı olduğuna, dış politikanın bu ilke üzerine inşa edilmek istendiğine dikkati çeken Erdoğan, ancak bu ilkenin uzun bir dönem boyunca, “pasif kalma, tepkisiz kalma, sadece uzaktan izleme” olarak değerlendirildiğini, Türkiye'nin dış politikasının adeta “idare etme” anlayışı üzerinde şekillendirildiğini belirtti.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Küreselleşen bir dünyada, siz içe kapanıp dünyaya kör, sağır, dilsiz, tepkisiz kalma lüksüne sahip değilsiniz. Zira dünyadaki gelişmelere sırtınızı döndüğünüzde, bilime, teknolojiye, refaha da sırtınızı dönmüş olursunuz. Bunların ötesinde, belli bir bölgeye odaklanıp, diğer bölgeleri ihmal ettiğinizde, sadece küreselleşen dünyanın şartlarına değil, tarihinize, kültürünüze, medeniyetinize yabancılaşmaya başlarsınız. Şimdi biz Lübnan'a resmi bir ziyaret yaptık, bölgenin bu önemli ülkesinde barışı, huzuru, istikrarı desteklemek adına orada her kesimle görüştük, her kesime destek mesajlarımızı sunduk. Bakıyorsunuz, bizim medyamızda, oradaki birkaç pankart konuşuluyor, oradaki birkaç küçük çaplı eylem konuşuluyor. Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının dost ve kardeş bir ülkede gördüğü büyük teveccüh, büyük ilgi ve alaka, bakıyorsunuz burada birilerinde ciddi rahatsızlık uyandırıyor ve hazımsızlığa yol açıyor. Lübnan bayraklarıyla birlikte Türk bayraklarının açılmış olması, Lübnan başbakanıyla birlikte Türkiye'nin başbakanının posterlerinin asılmış olması, bu ülkenin her bir ferdini gururlandırırken, nasıl oluyorsa birilerini de rahatsız ediyor, kaygılandırıyor. Her zaman söylüyorum, maalesef, milletin sevincini milletle birlikte paylaşamayanlar bu ülkenin başarılarıyla mutlu olamayanlar var.”
Aynı yaklaşımı, aynı çelişkili tavrı, NATO'nun Lizbon Zirvesi sonrasında da gördüklerini ifade eden Erdoğan, “Emin olunuz, o zirveden farklı bir sonuç da çıksaydı, aynı kişiler, aynı yazarlar, aynı kalemler yine o sonucu da eleştirecek, bugünkünün tam tersi gerekçelerle yine bize yönelik ithamlarda bulunacaklardı” dedi.
“HİÇBİR GİZLİ NİYETİMİZ YOK”
Erdoğan, şunları kaydetti:
“Şunu asla unutmayınız değerli dostlarım; biz neysek oyuz. Biz, Hazreti Mevlana'nın ifade ettiği gibi, olduğu gibi görünenlerden, göründüğü gibi olanlardanız. Hiçbir gizli ajandamız, hiçbir gizli niyetimiz yok ve olamaz. Biz, medeniyet mirasımıza, kültürel ve tarihi mirasımıza sahip çıktığımız içindir ki bugün Ortadoğu'dan Kafkasya'ya, Balkanlar'dan Afrika'ya barışın kılavuzluğunu, adaletin sözcülüğünü yapıyoruz. İnsanımıza ve insanlığa hizmet için sahip olduğumuz mukaddes emaneti sadakatle koruma azmindeyiz. Onun için, bütün komşularımız, bölgemizdeki tüm ülkeler, tüm halklar, bizim dostluğumuzdan emin olsunlar. Şunu herkesin bilmesini isterim; Biz bölgede barış istiyoruz, huzur istiyoruz, refahın daha da artmasını istiyoruz. Biz bölgemizde artık daha fazla savaş, çatışma, terör, kan ve gözyaşı istemiyoruz. Onun için Medeniyetler İttifakı diyoruz. Bizim sesimizi yükseltmemiz, bizim haksızlık karşısında feryadımız, haykırışımız sadece ve sadece bu anlayışın neticesidir. Kimse bizden tek boyutlu dış politika beklemesin.”
Türkiye'nin AB ile katılım müzakerelerini başlattığı gibi, kararlılıkla da sürdüreceğini ifade eden Erdoğan, aynı zamanda Asya ile Afrika ile Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ile de yakından ilgileneceklerini, tüm bu bölgelerde barış, adalet, refah ve dayanışma için üzerlerine düşeni en iyi şekilde yerine getireceklerini bildirdi.
Erdoğan, kendilerine yönelik sadece Lübnan'daki ilgi ve heyecanı görenlerin büyük yanılgı içinde olduklarını, son bir ay içinde, Kosova'da, Kore'de, Bangladeş'de, Pakistan'da ve Suriye'de de bu ilgiyi ve bu teveccühü gördüklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin hem doğuda, hem batıda, hem kuzeyde, hem güneyde sevildiğini, ilgi ve alaka gördüğünü, bu bölgelerin insanlarına efendi olmak için değil, hizmetkar olmak için ve onlara sevgi anlayışlarını sunmak için gittiklerini kaydetti. İnsana 'yaradılanı seviyoruz, Yaradan'dan ötürü' anlayışıyla yaklaştıklarını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir küresel barış projesi olarak hayata geçmesine öncülük ettiğimiz Medeniyetler İttifakı Projesinden muradımız da işte, insanlık vicdanının sesi olmaktır. Bizim bu barış hayalimizin, dünya ölçeğinde bugün kurumsal bir hüviyete kavuşmuş olması umutlarımızı yeşertiyor, büyütüyor. Herkes emin olsun ki haksızlıklara maruz kalmak pahasına bizler hiçbir zaman zulmedenlerin safında olmayacağız. Sağlam bir zemin üzerindeyiz ve buradan bakarak dünyaya söyleyecek sözlerimizi söylüyoruz. Dünyadaki güç dengeleri ne olursa olsun daima haktan ve hakkaniyetten yana olacağız. Daima adaletten ve barıştan yana olacağız. Daima insan hak ve özgürlüklerinden yana olacağız. Daima, adaletli bir üretimden, adaletli bir paylaşımdan yana olacağız. Biliyoruz ki hak ve adaletten yana olmak bütün silahlardan daha güçlüdür, bütün sermayelerden daha değerlidir.”