Güncelleme Tarihi:
İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
"Bugünkü toplantıyla ilgili olarak bile ben birçok muhtarımızın tehdit edildiğini biliyorum. Tehdit edildiğinden dolayı buraya gelemediğini de biliyorum.
Şimdi silahı doğrultanlar aynı şeyi söylemiyor mu? Yat yat, kalk kalk… Mantık bu. Onlarda hiçbir bu noktada böyle bir değerlendirme yok, onların itikadi bir derdi de yok. Ret, inkar ve asimilasyon politikalarının tüm ağırlığıyla milletimizin üstüne çöktüğü o kara günleri zihnimizde canlı tutmalıyız.
Biz göreve gelirken, OHAL var mıydı? Vardı. Bir ay içerisinde kaldırmadık mı? O zaman güneydoğuyu, doğuyu dolaşırken vatandaşlarım bize şunu söylüyordu. OHAL’i kaldırın yeter… E kaldırdık. Peki yetti mi kardeşlerim? Ondan sonra neleri konuştuk. Televizyon dediler, 24 saat yayın, başlattık. Kendi dilimizde propaganda, başlattık. Üniversitelerde enstitüler kuruldu. Bütün bunların yanında Bu ülkede Türk Kürt Laz Çerkez vesaire bu ayrımlar ortadan kaldırıldı mı? Kaldırıldı. Alt yapı üst yapı yatırımları yapılıyor. Bütün bu ayrımlar kalkmasına rağmen, hala bu ülkede, bu fidanlarımızın öldürülmesinin şehit edilmesinin sebebi nedir?
"BUNLAR NE İSTİYOR?"
Her şey yapıldığı halde bunlar ne istiyor? Söyleyeyim. Bunlar ülkemizi bölmenin gayreti içindeler.
Ekonomik yıkımların ardı ardına geldiği güven ve istikrar ortamının yerle yeksan olduğu Türkiye günleri bugün yok. Ama bunu hazmedemiyorlar. Biz işte böyle bir dönemin ardından, ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendik. Kolları sıvadık. Çok köklü reform politikalarını hayata geçirmeye başladık.
"OKULLARI YAKANLAR, HASTANELERİMİZİ YAKANLAR BUNLAR, CAMİLERİMİZİ YAKANLAR YIKANLAR BUNLAR"
13 yıl önce söylense, yok canım üniversite buraya nereden gelecek… E geldi. Şimdi en ücra köşedeki benim Kürt kardeşim, evladını oradaki üniversiteye gönderebiliyor. Bunları o üniversiteleri bile yakmanın yıkmanın gayreti içindeler. Okulları yakanlar, hastanelerimizi yakanlar bunlar, camilerimizi yakanlar yıkanlar bunlar.
Bir taraftan ekonomiyi düzlüğe çıkartma çabası içinde olduk, diğer yandan da demokrasinin alanını genişletme mücadelesi verdik. Ama biz emri dağdan almadık, biz emri Hak'tan ve halktan aldık. Farkımız buydu. Bu badirelerin tamamını da milletimizin desteğiyle aştık. Bugün önümüzdeki duran meselelerin çözüm adresi de yine milletimizdir, milletimizin iradesidir.
Geçtiğimiz 12 yıllık dönemde birliğimizi beraberliğimizi güçlendirmek için çok samimi gayret sarf ettik. Çok ciddi riskler aldık. Bölgenin kalkınması gelişmesi için çok ciddi yatırımları hayata geçirdik. Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yapılan yatırımların tutarı 260 milyar. Yani eski rakamla 260 katrilyon yatırım yaptık. Ben laf değil icraatı söylüyorum, yaptıklarımızı söylüyorum.
Sadece şu Van’da, 17 katrilyon yatırım yaptık. Yeniden Van'ı inşa ettik. Sadece deprem olayında, 1,5 yılda 2 yılda Van’ı yeniden inşa ettik. Depremle ilgili yaptığımız yatırım 5 katrilyon."
"ÖLECEKSEK BİR KERE ÖLELİM AMA ADAM GİBİ ÖLELİM"
Ha kadir kıymet bilen var, bilmeyen var. Herhalde onlar da sonunda anlarlar.
Türk'tür Kürt'tür Roman'dır diye bakmadık buna. Onun için de ret inkar ve asimilasyon politikalarını ortadan kaldırmaya yönelik adımlar attık. Açık söylüyorum bu süreçte devlet de hükümet de üzerine düşenleri ziyadesiyle yerine getirmiştir. Milletimizde sabırla ve umutla bu sürece gerekli desteği vermiştir. Ancak örgüt ve onun güdümündeki parti, ortaya çıkan bu güzel iklimi, yalanla şımarıklıkla zehirlemiş, tercihini şiddetten baskıdan yana kullanmıştır.
Dün devletin baskısından şikayet edenler, bugün demokrasi ortamını istismar ederek aynı yöntemleri tevessül ediyorlar. Bugün bölgede örgütün zulmü var. 6-8 ekim olaylarını hatırlayın. Ölen de öldüren de Kürtlerdi. Bugün yaşanan hadiselerde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız hep bölgenin kendi insanları değil mi?
Teröristler hasta taşıyan ambulansa saldırır, mağdur olan bölge insanı. Yahu yakıyor ambulansı. Malzeme taşıyan kamyonları yakar, mağdur olan yine bölge insanı. O kamyon o TIR yahu bunlar benim değil, bölge insanının. Teröristler yola mayın döşer, ulaşımı engeller. Mağdur olan yine bölge insanı, orada yaşayanlar. Okul yakılır, hastane taşlanır, kan toplama aracı tahrip edilir, baraj inşaası engellenir, bütün doğalgaz hatları patlatılır. Zarar gören hep bölge insanı.
Bir tercih var, ben devletimin yanındayım veya terör örgütünün yanındayım. Öleceksek bir kere ölelim ama adam gibi ölelim.
"MUHTAR KENDİ MAHALLESİNDE, KÖYÜNDE HANGİ EVDE KİM OTURUYOR? BUNU BİLMEYECEK Mİ?"
Malum bir gazete, ismini de rahatlıkla veriyorum Cumhuriyet Gazetesi, halkı şikayet etti diyor. Söylüyorum, muhtar kendi mahallesinde, köyünde hangi evde kim oturuyor? Bunu bilmeyecek mi? Bilmez mi? Bilecek. Bu terörist midir, değil midir? Bunu bilmez mi? Bilir. Ha bunu oradaki en yakın güvenlik gücüne, karakoluna her yerine bildirecek. Çünkü muhtarın bu noktada atacağı adım devleti güçlü kılacaktır. Devletin güçlü olması oradaki halkımızın huzuru için refahı için mutlaktır. Buna mecburuz. Aksi takdirde terör şehir merkezinde, can alıyor. Buna fırsat veremeyiz.
Devlet ve hükümet sonuna kadar tercihini bilesiniz ki kardeşlikten ve huzurdan yana kullanmıştır. Yeniden çatışmaları başlatan bölücü örgüt olmuştur. Bu süreçte siyasetin diliyle hareket etmesi gerekenler ise, örgütün şiddetten ve kandan yana olan tavrına teslim olmuşlardır. Aksini iddia eden yalan söylemektedir.
Bölücü örgütün bombayla, silahla, maskeyle baskıyla gerçekleştirdiği eylemler, tevil yoluna gidenlerin yolu, başını kuma gömen deve kuşu gibidir.
Son seçimde her ne kadar üzerinde ciddi şaibeler olsa, aldıkları oyları teröre alan açmak için kullananlar, bunun hesabını millete de adalete de vereceklerdir. Gelinen noktada örgüte değil devlete silah susturma çağrısı yapanlar da apaçık bir gaflet ve hıyanet içindedir. Devletin güvenlik gücü silah bırakır mı ya? Onun o enstrümanıdır. Halkının güvenliği huzuru için.
"SİLAHLAR SUSSUN. NE DEMEK SİLAHLAR SUSSUN?"
Terörist silahı bırakacak. Sadece bırakmayacak, betona gömecek ve bu da tespit edilecek.
Şimdi çıkmış ne diyor? Silahlar sussun. Ne demek silahlar sussun? Sakın ha bu oyuna gelmeyin. Silahı bırakıp, betonla gömeceksin. Bak dünyada bu terör örgütlerine böyle yaptırıldı. Silah gömüldü, betonlandı ve bu da tespit edildi. Silahlar ya teslim edilecek, ya betona gömülecek ya da bu ülkeyi terk edecekler
Bu yönde ifadeler kullananların asıl niyetleri başkadır. Örgütlere sırtlarını dayadıklarını söyleyenler, bu duruşlarıyla ekmeğini yedikleri bu vatanın sırtına hançer saplama içindeler. Bu ihanete destek olan sözde aydın güruhu, köşe yazarları, yaşanan her ölümün dökülen her gözyaşının sorumluluğuna ortakdır. Bunlar ihanet içindedir. Ekmeğinin peşinde veya görevinin başında olan insanları, hunharca öldüren teröristlere tek çift söz söylemeyip, güvenlik güçlerine saldıranların yeri alçaklık çukurunun en dibidir.
"TERÖRÜN YOLU KANA ÖLÜME ÇIKAR"
O köşe yazarlarına söylüyorum. Önünde bir çok kariyeri olanlara da söylüyorum. sizin kariyeriniz, sizin kalemlerinizden akan mürekkep kandır. Benim için önemli olan şehidimin o ulaştığı makamdır.
Bugün de tek sorumluluğumuz yine milletimize karşıdır. Ama şimdi ne diyorum. Çözüm süreci artık buzdolabındadır. Milli birlik ve kardeşlik projesiyle biz yolumuza devam ediyoruz. Bu mesele kesinlikle bir al ver meselesi değildir. Bir demokrasi meselesidir. Hak ve özgürlük meselesidir. Hak ve batıl meselesidir, kalkınma meselesidir.
Terörün yolu kana ölüme çıkar. Türkiye’nin önündeki bu meselenin, birlik beraberlik kardeşlik ortak gelecek etrafında bütünleşme yoluyla çözüleceğine olan inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Terörde ısrar edenler hak ettikleri karşılığı görmektedirler.
Söylüyorum, Kabil ile Habil arasında katil kimdi? Kabil’di, kardeşi Habil’i öldürdü. Mücadele orada başladı ve öyle sürdü geldi ki, sevgili peygamberimize kutsal kitabımız indi. Ve orada Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz onlar diridirler ama siz bilemezsiniz hükmü geldi. Bu ne demektir? Bu mücadele kıyamete tek sürecek bir mücadele. Biz onlara hiçbir zaman ölü demeyeceğiz. Onlar diridir. Onlar peygamberlikten sonra en yüce makam olan şehitlik makamındadır.
Türkiye işte böyle bir ortamda hükümet kurma çalışmalarına sahne oluyor. Türkiye henüz yeni hükümetine kavuşamadı. Bu durumda çözümü yine millet iradesinde aramak durumundayız. Bu süreci yürütüyorum. Ancak burada bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Türkiye’nin önünde hükümet kurma sorunu var. bununla birlikte ciddi bir terör sorunu var. Suriye sınırında yaşanan ciddi hadiseler var. Ekonomide atılması gereken adımlar var. Bugün üzerinde konuşmamız, tartışmamız çözüm yolları aramamız gereken öncelikli meseleler bunlar.
Ama ülkemizde bir kesim, tüm bunları gece gündüz onları bırakarak şahsımı tartışıyor. Peki şahsımla ilgili sorunları nedir diye baktığımızda, çocukta tenkitler kaprisler dışında bir şey göremiyoruz. Ve bunlara bir şey sormak lazım. Sizin bu ülkede dikili bir ağacınız var mı? Hangi eseri yaptınız ya? Yok. Bu ülkede 3,5 yıl iktidar ortağı oldunuz ne yaptınız? Hiçbir şey yapamadan, çekip gittiniz. Siz kaçtınız ya, yönetemediniz.
Buyurun şimdi bakıyoruz görev verdiğim sayın başbakan kendilerini ziyaret etti, dolaştı. Kendi başarısızlıklarının, hayal kırıklıklarının faturasını şahsıma keserek sorumluluklarını unutturmaya çalışanlar beyhude uğraşıyorlar.
"SİYASET İŞİ GÜCÜ BIRAKIP RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN ŞAHSIYLA AİLESİYLE UĞRAŞMAK DEĞİLDİR"
Bir başka ifadeyle, proje üreteceksiniz, hizmet üreteceksiniz, çözüm üreteceksiniz. Yani siyaset yapacaksınız. Siyaset işi gücü bırakıp Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla ailesiyle uğraşmak değildir. Kalkıp benim evladıma, ismiyle “bilal’i ver iktidarı al” bu ne biçim yaklaşımdır ya. Eğer benim oğlumun yaptığı bir yanlış varsa, yaptığı bir yolsuzluk varsa buna hesabı soracak olan yargıdır. Sen kimsin? Benim evladımla ilgili iktidar bağlantısını nasıl kurarsın. Nasıl böyle bir hakareti yaparsın? Ama evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasından daha doğal bir şey olmaz.
Çünkü bunlar aile nedir bilmez, evlat nedir bilmez. Dolayısıyla hak hakikat nedir bilmez. Sadece maalesef böyle kuru sıkı hakaretlerle bir yere vardırmak isterler. Nedir o Mussolini Hitler, aynaya bak ya. Önce kendinin nerede olduğunu görürsün. Biz ilhamımızı ne mussolini’den ne de Hitler’den aldık. Biz haktan aldık. Bunu bir defa bileceksin.
Eğer şu anda bu ülkede, halkımın kabullenmekte zorlanacağı bir yola eğer gidiyorsa Türkiye’de hükümet kurma çalışmaları, bunun vebalinin kimde olduğunu halkım çok iyi görecek, bunun bedelini de ödetecektir.
Bugüne kadar şahsımla uğraşanların, aklı başında bir teklif getirdiğini duyan var mı? Peki sen siyasetçi olarak bunda sorumlu değil misin? Niye kalkıp vücudunu taşın altına koymuyorsun? Bunların böyle bir derdi yok.
"BEŞTEPE’NİN ADRESİNİ BİLMEYENLERİN DE BİZİM VAKİT GEÇİRECEK BİR ZAMANIMIZ YOK"
E zaten Beştepe’nin adresini bilmeyenlerin de bizim vakit geçirecek bir zamanımız yok. Şahsımın üzerinden, milletin taciz eden, daha da ileri gidip millete hakaret eden bu anlayış kaybetmeye mahkumdur. Bunlar çalışmadan, terlemeden ülkenin geleceğinin kendi ellerine teslim edilmesini istiyorlar. Milletimiz “üç kuruşa beş köfte yok” diyor. Önce hak edeceksiniz, sonra talep edeceksiniz. Bu millet seni kurtarmaya geliyorum deyip, sırtına yeni yükler bindirerek kaçıp gidenleri çok gördü.
Hezimetlerinin sebebi olarak şahsımı görenlere, dönüp kendilerini bir sorgulamalarını tavsiye ediyorum.
Bunlar yönetim sisteminin değiştiği ifademi dillerine doladılar. Meclis'te kabul edilen, artık ülkemizde cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. İlk uygulaması 10 Ağustos'ta gerçekleşti. Türkiye tarihinde ilk defa, kendisine yeni bir yönetim modeli oluşturmuyor mu? Anayasa literatürü ortadadır. Bu bir sistem değişikliğidir. Bakın anayasadan mı bahsediyorum? Bunu bile idrak etmekte zorlananların, ülkedeki diğer meselelerin çözümü konusunda çok ciddi tereddütlerimin olduğunu belirtmek durumundayım.
İşte tekrar seçimlere doğru hızla gidiyoruz
Zırvalarını tekrarlamaktan başka bir iş bilmeyenler, dertlerini seçimde millete anlatacaklardır. Gerçi bunlar hep sandıktan kaçmanın çabası içinde olmuşlar. Ancak mecbur kaldıklarında seçim meydanlarına çıkmışlardır.
Tablo böyle olunca, kürsüye çıktılar ne dediler? Hodri meydan erken seçim dediler. Şimdi istemiyorum.
Öbürü çıktı şununla yapmam dedi, sonra yapabilirim. Beştepe'ye gitmem dedi, baktık Beştepe'ye gidebilir demeye başladılar. Bu ne menem iştir?
derler ya, baba bir hırsız yakaladım, oğlum getir. Gelmiyor baba. Bırak gitsin... Gitmiyor baba... Bunların durumu da tam böyle. Sonra da çıkıp cumhurbaşkanı hükümet kurmayı engelleriz diyorlar. Siz geldiniz de cumhurbaşkanı sizi kapıdan mı kovdu? el sıkıştınız da cumhurbaşkanı elinize mi vurdu?