Güncelleme Tarihi:
Başbakan Erdoğan, kendi himayesinde Avrupa Göçmen Yaşlılar Federasyonu ve Türk Geriatri Vakfı tarafından düzenlenen, Türk ve Ortadoğulu yaşlıların yaşam kalitelerinin yükseltilmesinin hedeflendiği “1. Ortadoğu Yaşlanma Kongresi”nin Grand Cevahir Oteli'ndeki açılış törenine katıldı.
Eşi Emine Erdoğan ile geldiği törende İstiklal Marşı'nın okunması ve saygı duruşunda bulunulmasından sonra konuşan Erdoğan, BM ve Dünya Sağlık Örgütü verilerine bakıldığında acılı bir gerçeği görmek durumunda olduklarını dile getirerek, “21. Yüzyıl maalesef yaşlıların yüzyılı olacak” diye konuştu.
Erdoğan, bu gerçekten hareketle bütün toplumların çok boyutlu olarak kendi değerlendirmelerini yapmaları, önlemlerini almaları ve yaşlanma problemini sosyal hassasiyetleriyle ele alarak hal çarelerini de üretmeleri gerektiğini söyledi.
Konunun teknik boyutuna girmeyeceğini, bunu uzmanlara bıraktığını, ancak bir siyasetçi ve idareci olarak konuya ilişkin bazı kanaatlerini de paylaşmak istediğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, “Çünkü biz öyle bir medeniyetin, öyle bir inancın, kültürün mensuplarıyız ki, bu medeniyet bu konuda bize çok farklı hassasiyetler emrediyor. Bu hassasiyetler içinde idareciliği bugüne kadar sürdürdük. Bundan sonra da bu şekilde sürdüreceğiz” diye konuştu.
Erdoğan, yaşlılık konusunda önemli birikimler ortaya koyan bir medeniyete sahip olduklarını, gelecekte çok daha ciddi boyutlar kazanacağı anlaşılan yaşlanma gerçeğini çok boyutlu bir problem olarak görmenin mümkün olduğunu dile getirerek, ekonomi, üretim, çalışma hayatı, sosyal devlet ve daha pek çok açıdan bu sıradışı yaşlanma tablosunun elbette üzerinde durulması gereken sıkıntılar ortaya çıkaracağını bildirdi.
MODERN SÜREÇLERİN KAZANIM VE SORUNLARI
Modern süreçlerin insana çok önemli kazanımlar getirdiğini, ancak aynı modern süreçlerin toplumların yabancılaşması, insanın yalnız hale gelmesi, aile kavramının zayıflaması, sosyal beraberliklerin çözülmeye yüz tutması gibi sorunları da ürettiğini belirten Erdoğan, herkesin insani ilişkilerin çok daha samimi ve zengin olduğu günleri hatırlayabileceğini kaydetti.
Erdoğan, insanlığın son yüzyılda elde ettiği siyasi, ekonomik ve teknolojik kazanımlardan vazgeçmesinin mümkün olmadığını vurgulayarak, ”Yapabileceğimiz şey, dönemsel gerçekler ile insani gerçekleri örtüştürecek yeni bir zihinsel derinlik yakalamaktır” dedi.
Sosyal ve kültürel boyut ele alındığında Türkiye'de bir gerçeği gördüğünü ifade eden Erdoğan, Türkiye'de üst gelir grubundakilerden oluşan huzurevlerinin bulunduğuna dikkati çekti. Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Yalnızlığa terk edilmiş olanlardan oluşan huzurevleri var. Alt ve orta gelir gruplarında bunu fazla göremezsiniz. Geleneksel yapıyı koruyan insanlarımızda bunu göremezsiniz. Niye? Çünkü onlar hiçbir zaman büyüğünü yalnızlığa terk etmez. Huzurevlerini çok dolaşanlardanım. Geziyorum, görüyorum. Bunlar aslında üst gelir grubundan olan insanlar. Ama öyle evlatlara sahipler ki, terk edilmişler. Gelenek, görenek itibariyle hiçbir şey kalmamış. Kültürden tamamıyla kopmuş, farklı bir kültüre sahip. Dolayısıyla huzurevlerine terk ediliyorlar.”
“ORTADOĞU HEM KİLİT, HEM ANAHTAR”
Türkiye'de huzurevlerinin ilk örneğinin Sultan Hamit döneminde Darülaceze ile başladığını ve bu müessesenin gerçek anlamda kimsesizlerin evi olduğunu anlatan Erdoğan, “O dönemde hiçbir ayrıma, din ayrımına tabi tutulmaksızın bu ülkede yaşayan kim varsa bu çatı altında himaye görmüştür” dedi. Erdoğan, Ortadoğu coğrafyasının hem sorunun çapı ve büyüme potansiyeli bakımından, hem de bu sorunla baş edecek kültürel derinlik bakımından son derece zengin olduğunu belirterek, Ortadoğu'nun, dünyanın geleceğine damgasını vuracağı anlaşılan yaşlanma problemi konusunda hem kilit, hem de anahtar niteliği taşıyabileceğini söyledi.
Bu coğrafyada yaşayan herkesin dünyanın geri kalanıyla birlikte problemin bütün boyutlarıyla farkına varmasının önemine işaret eden Erdoğan, bu konuda çok hayati görevlerinin bulunduğunu, siyasetçilerin bu sorunun farkına vararak yetinme lüksüne sahip olmadığını bildirdi. Erdoğan, 2004 yılı istatistiklerine göre Türkiye'de 65 yaş üstü insan sayısının 7.5 milyon civarında olduğunu, ancak bu sayının her geçen gün arttığını kaydederek, uzmanların “rakamın 2050 yılında 18 milyona ulaşacağını” söylediğini belirtti.
Son yıllarda geniş aile modelinin çözülerek çekirdek aile modelinin yaygınlaşmasıyla birlikte aslında önemli sosyal arızaların ortaya çıktığının kabul edilmesi gerektiğini, bunu da geleceğin kendilerine ispatlayacağını dile getiren Erdoğan, özellikle Ortadoğu ülkelerinde kişi başına düşen milli gelirin yeterli boyutta olmaması nedeniyle bu sorunun yaratacağı arızaların tolere edilebilir düzeyde olmayacağını vurguladı.
Recep Tayyip Erdoğan, sorunun sadece merkezi yönetimin üreteceği çözümlere terk edilmesinin büyük bir hata olacağına da dikkat çekerek, meselenin toplumun ortak sorunu olduğu bilincinin yaygınlaştırılmasının önemine değindi.
“BUGÜNÜN GENÇLERİ YARININ YAŞLILARI OLACAK”
Erdoğan, bugünün gençlerinin yarının yaşlıları olacağını, herkesin bu merdivenlerin basamaklarını bir defa tırmanacağını kaydederek, medeniyetler arası diyalogdan söz edildiği böyle bir dönemde yaşlanma meselesinin son derece hayati bir insanlık sınavı olduğunu ve herkesin bu sınavın içinde bulunduğunu bildirdi.
Zaman zaman gerek yakın, gerek uzak çevresinde dertlendiği günlerin olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Hatta ağladığım günler de olmuştur. Niye? Yani 'bu toplumun içerisinde bu tür insanlar çıkıyor mu?' düşüncesinden hareketle. Zira siz bir evlat olacaksınız, ananızı, babanızı bırakacaksınız. Nereye? Tanımadığı, bilmediği, yabancısı olduğu bir yere. Ben bir Başbakan olarak, buna katlanamam. Böyle bir şeyi kabullenemem. Benim hücrelerimde bu yok. Benim bugüne kadar aldığım eğitimde, öğretimde, gelenekte, görenekte bu yok. Ve istiyorum ki şu anda Başbakanı olduğum ülkemde bu olmasın. Hiçbir aile, hiçbir evlat, ama kız, ama erkek, anasını, babasını gelip de bu evlere bırakmasın. Engelli oluyor, bırakmasın. Bilesiniz ki, bugün bırakanlar, yarın bırakılacaktır. Bu da hayatın bir gerçeğidir. Yaşlılarımıza verdiğimiz değer, insana, dolayısıyla kendi varlığımıza verdiğimiz değeri ortaya çıkaracaktır. Bunu unutmayalım. Bizim medeniyetimiz, yaşına, ırkına, rengine bakmaksızın insanı 'eşref-i mahlukat' yani 'yaradılmışların en şereflisi' payesini uygun görmüştür.”
“DÜNYA KİMSEYE KALMAZ”
Erdoğan, yaşlanma problemini akılcı biçimde ele alıp çözüm yolunda adımları hep birlikte atabileceklerini ifade ederek, “Ancak bütün bunları masumiyete gölge düşürmeden, insan onurunu zedelemeden, yaşlıların bize emanet olduğu bilincini asla kaybetmeden yapalım. Bunun üstesinden gelemezsek sınavı başarıyla vermiş olmayız” dedi.
Başbakan Erdoğan, konuşmasını, Yunus Emre'nin “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” sözleriyle bitirdi.
Erdoğan, daha sonra kongreye Ortadoğu ülkelerinden katılanlar ve salonda bulunan yaşlılarla sohbet etti. Bu sırada Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Başkanı Ramazan Baş, Erdoğan'ı, Feshane Kültür Merkezi'nde yapılması planlanan “Uluslararası 23 Nisan Gülen Çocuk Şenliği”ne davet etti.
Başbakan Erdoğan da, Baş'a, “şenliğe katılmaya çalışacağını” söyledi.